• hamilelik dönemi, çocuk doğurmak, anne olmak elbette ki dünyanın en zor ve en kutsal şeylerinden biri. bunun için kimsenin seni takdir etmesine gerek yok, kadının kendi içinde bu kıvancı ve mutluluğu duyuyor olması gerekir zaten.

    burada bahsedilen durum ise temelde asla "çocuk doğurdum" şımarıklığı değil, ele güne karşı "ben ne kadar mükemmelim"i gösterme çabasıdır aslında. bu iş çocuk doğurmadan çook çok önce başlar, çocuk bunun nirvanasıdır artık.

    üniversiteye gider, ışık hızıyla giyimi kuşamı, saçı başı makyajı, yürüşüyü hali tavrı değişir, çünkü bunu bekliyordur uzun zamandır dört gözle. sonra okul kantininde, kampüs çimlerinde zilyon tane fotoğraf çektirmeyle başlar, birinde sağdan bakar birinde soldan bakar, birinde sağ elini beline koyar birinde sol elini, sonra bir bakmışsın badegül "kampüste keyif" albümüne 107 fotoğraf eklemiş.

    bir sevgili bulur, soran sormayan herkese onu anlatmaya başlar, dünyanın en yakışıklı en romantik en düşünceli erkeğidir o, her türlü kaprisine katlanır hiç ses etmez, çocuk onu öyle böle sevmiyordur, her gün elinde çiçekle gelir, mütemadiyen hediye alır, sonra bir bakmışsın pelinsu "romantik aşkitoşumun süprizi :)))" albümüne 87 fotoğraf eklemiş.

    sonra evlenmeye karar verirler, bunun tanışması var, istemesi var, sözü var nişanı var, kınası var düğünü var, fotoğraflar, check-in'ler kuaför salonundan başlar, french manikürlü tırnağa yaptırılan nazar boncuğunun fotoğrafı "aman nazar değmesin" yorumuyla hemen paylaşılır, kuaföre düzülen methiyelerle saç makyaj merasimi son bulup düğüne geçilirken bir bakmışsın kezbancan "evlendik :)))" albümüne 750 fotoğraf eklemiş.,

    ve işte beklenen an. kızımız hamiledir ve "evli mutlu ve yakında çocuklu :))" diyerek müjdeli haberi eşe dosta yayar. tüm tanıdıklarının midesinin kadar bulandığından, o gün ne aşerdiğinden, ne yediğinden de haberi vardır artık. çocuğun cinsiyeti de belli oldu mu alışveriş temalı paylaşımlara gelinir, her güne bir bebek eşyası olmak üzere paylaşımlar itinayla sürdürülür, doğum öncesi hastanede en az yüz tane fotoğraf çektirmek tabi ki unutulmaz ve o mucizevi an yaşandıktan sonra bir bakmışsın şehriyesu "minik prensim/prensesim" albümüne 1026 fotoğraf eklemiş.

    tabi bebeğin kırkı çıkana kadar asla yüzü paylaşılmaz çünkü hanım kızımız nazara çok inanmaktadır, bugüne kadar paylaştığı beşbin fotoğraftan bişey olmaz ama mazallah bebeğin bir fotoğrafıyla her şey yerle yeksan olabilir. bunu telafi etmek için bol bol el ayak resmi paylaşır ilk dönem, sonra yasaklar kalkınca...

    bebeğin bir sağdan baktığı, bir soldan baktığı, bir sağ elini bir sol elini havaya kaldırdığı, sıçtığı, kustuğu,üstüne yemek döktüğü, ağladığı, güldüğü milyon tane fotoğraf paylaşmaya devam edecek ve aralarda "anne olmak çok zor iş", "gene uykusuz kaldım", "çocuk da yaparım kariyer de", bittim tükendim tandanslı yorumlarda bulunmayı asla ihmal etmez.

    bu bir süreçtir, çocuk doğurmakla başlamaz, ve maalesef doğurmakla da bitmez, bu canhıraş çaba ister istemez çocuğa da bulaşacaktır ve nesilden nesile aktarılacak, kafa sikmeye devam edeceklerdir.
  • genç evlilerdeki olağanüstü kıroluk'un bir sonraki level'ıdır.

    "hadi çocuk yaptım beni takdir et" diye beklerler sanki bana yapmışlar gibi!

    edit: sorun çocuk doğurmaları değil, sorun bunu köpürtmeleri. tabii ki annelik, anne olmak dünyanın en güzel duygusudur. "kediler köpekler ana olmasın" der annem. en uysal havyan bile yavrulayınca alacaklar korkusuyla nasıl da sahiplenir ve vahşileşir.

    çocuk doğurdun diye ilk yaptığın geceden son dakikasına kadar log tutman, ifşa etmen ve başkalarının kafasını şişirmen gerekmiyor.
  • şahsi fikrime göre arabayla hava atmaktan ya da evi ile övünmekten farkı olmayan durumdur.

    sosyal medyada kişilerin paylaşımlarına dikkat ederseniz kendini konumlamaya çalıştığını görürsünüz. adam nefret ettiği ofisinden bin tane foto paylaşır çünkü kendini beyaz yakalı pozisyonuna konumlandırmak ister. arabasını paylaşan adam kendini zenginliğe, çocuğunu öne çıkaran kadın ise kendini anneliğe konumlandırmaya çalışır.

    toplumumuzun bu hastalığa tutulmasının sebebi ise kendine yatırım yapmayan bir sürü olduğumuz gerçeğidir. bireysellik anlayışının da pek gelişmemesi ile kendi başına bir varlık olmaktan ziyade bir kitlenin parçası olmak için çırpınmamızdır. çocuk doğuran kadın annelere dahildir ve bunu öne çıkararak o kitleye dahil olur. beyaz yakalı adam işten çıkmak için saniye sayan haliyle beyaz yakalı sürüsüne dahil olmak için her ritüeli yerine getirir. pahalı kıyafet, saat, son model telefon hep bu aitlik çabası ile satın alınır. gezmekle övünen insan bile böyledir ki gezmek kendine bir yatırımdır ama gezen kişi ayhh ben de çok geziyorum yha diye bağıra bağıra bi hal olmak zorunda hisseder. örneğin ben yurt dışında türklerden başka full makyaj ve düğüne katılsa sırıtmayacak abiyelerle gezen başka bir ırk bilmiyorum. çünkü gezmek sosyal medyada paylaşmak içindir, kendine yatırım için değil. bir amerikalıya bakarsınız, eski bir tişört, şort ve parmak arası terlikle gezer. sıfır makyajı belirtmiyorum bile.

    herhangi bir şirkette çalışırken yırtık çantayla gezen sade giyimli bir üst düzey çalışana illa denk gelmişsinizdir. bu kişi mesela avrupalıdır, bireyselliği oturmuştur, kendine sürekli yatırım yapar ama bir sınıfa dahil olmak için çabalamak zorunda hissetmez. 10k dolarlık saati olmazsa ölecek hastalığına yakalanmamıştır.

    kendine yatırım yapmak bir kitap okuyup bir fikir edinmektir, bir müziği dinlemek, bir filmi izlemek, eğitim almak, hep öğrenmek, kendini geliştirmek, dünyayı merak etmek, yeni yerler keşfetmektir. vizyon edinmektir. fizyolojik olanaklarla elde ettiklerimiz veya parayla üzerimize iliştirdiğimiz nesneler değil.

    kısacası birey olduğumuzu anladığımızda bu şımarmalar, sosyal medyayı çöplüğe çevirmeler bitecek. o vakit gelene kadar bir kitleye dahil olmak için çırpınmalarımız bitmeyecek. kimseye bir şeyi kanıtlamaya çaışmayacağız. ama o zamanın gelmesine daha çok var.
  • yeni nesil bir anne olarak tamamen katıldığım önerme.

    küçük yaşımdan beri çocuklara bayılan bir insanım. ilkokuldayken bile eve gelir önlüğümü çıkarır karşı komşumuzun bebeğine bakmaya onunla oynamaya giderdim. sonra yurtdışında da bu alışkanlığımı au pair olarak sürdürdüm ve yabancı annelerin ''cool'' duruşuna orada iyice şahit oldum. çocuğu kafayı gözü patlatıp yere düşse bile sakinliğini koruyan ''ağlayacak birşey yok bunda haydi'' diyerek sakince teselli eden, bizde olsa morarana kadar ağlayacak çocukları 1 dakikada susturup yüzündeki morluklara şişliklere gülerek pansuman yapan annelerdi. buradaki o 'çocuğumun yüzüne sinek konsa dünyayı yakarım' andavallarına karşı, çocuğunu o sinekle başbaşa bırakıp onla başetmesini öğreten annelerdi. yıllarca gözlemlediğim en önemli şey türk annelerinin çocuklarını çok ana kuzusu ve donanımsız yetiştirdiğini görmekti. türk kadını şöyle hede böyle hödö başlıklarından tiksinen biri olarak maalesef bu tespitim genel olarak hep bu şekildedir.

    geçen gün yine hamile bir arkadaş ile benzer şey geldi başıma. sürekli dünyada sadece kendisi doğuracakmış gibi davranan, doğurganlığı kendisine özgü sanan bu arkadaş ile pazara gittik. bu konuda zaten sürekli ufak sürtüşmelerimiz vardır. en sonunda anne olmanın yetiştirmeyle alakalı olduğunu bölümde hemfikir olmuşken ''evet yoksa kediler, köpeklerde anne oluyor bizim farkımız var yaneeeee'' deyip yine bütün asfalyalarımı attırmıştı. cayır cayır yanan binadan yavrularını kurtaran köpekler, annesi ölen kedileri sahiplenip kendi yavrularından ayırt etmeden bakan kediler... çoğu insandan daha iyi annelik yapan hayvanlar keşke kendisine anaçlık konusunda biraz ilham verebilseydi. neyse gittiğimiz bu pazarda yürürken yanımızdan tatlı mı tatlı bir köpekçik geçti ve o anda bin kişilik o pazarda başımdan aşağı kaynar sular döken sahneler yaşanmaya başladı ''ayyyyyyy köpeeekkk, git burdan ne işin var senin pazarda, hamileyim ben hamileeeeeeeee'' gibi anlam dahi veremediğim cümleleri içerek çığlıklar atmaya başladı. sadece ondan böyle bir tepki gelirken, herkes şaşkınlıkla olan biteni izliyordu. köpek sadece yanından geçmişti halbuki... hemen adımlarımı hızlandırıp pazarın çıkışına ilerledim. kimsenin o kişinin arkadaşı olduğumu bilmesini istemedim, gerçekten o an biri sorsa ''tanımıyorum'' diyecektim.

    velhasıl evet dostlar, özellikle yeni nesilin bu çocuk doğurmanın bokunu çıkarması sebebiyle ağızlarına ıslak odunlarla vurulması gerek. avrupada köpeğiyle uyuyan, düşen kalkan, yere düşen emziği alıp ağzına atan hanslar, stevenlar, sarahlar varken bizim burda anneleri tarafından tekmişcesine yetiştirilen muhittinler, cerensular, berketaylar...

    işin komiği bizim süper, über koruyucu annelerimizin yetiştirdikleri memur olsa büyük başarı sayılırken, orada sözde ilgisiz ecnebi analarının evlatları cern'i kuruyor.

    sözüm size genç anneler, tek doğurabilen varlıklar sizler değilsiniz. bu yazıyı okurken yüzbinlerce kadın hamile kalıyor, bir o kadarı doğum yapıyor. hepimiz aynıyız; insanız. farkımız doğuştan gelmiyor, sonradan oluyor. merhametli, sevgi dolu, mütevazi, bilinçi nesiller yetiştirin. bırakın artık şu çocuğum için dünyayı yakarım masallarını. çocuğunuzu düzgün yetiştirin yeter!
  • çok dert değildir. valla annelerin şımarıklığında değilim. bana ne? bakmam olur biter. ammaaa yetişen çocuklar ağır psikopat olacak, bi 20 seneye ağzımıza fena sıçılacak, hazır olun. hayır, sıkıntı şu ki böyle ego dopingli çocukların arasında ben kendi çocuğumu mütevazi yetiştirirsem benim gibi mutsuz ve çekinik bir şahsiyet olur. kendim gibi bir çocuk istemiyorum. mutsuz olmak hiç güzel değil. neyse daha çocuk mocuk yok ortada, kısmet bakalım.
  • suratı mozaiklenmiş bebek görüp "noooluyo lan" tepkisi vermemle aydığım şımarıklık.

    paylaşma lan nazar değiyorsa?! ama yok! o zaman nasıl like manyaaa yapıcak nilsuperigülnaz'ın annesi seni? nasıl "ayyyyy! maaaaaşallah annesi yaaa.. pühhh!" diyecek, sanal tükürüklere bulayarak.

    o karede, -elinden, kolundan ve zıbınından anladığımız kadarıyla- yepisyeni doğan bi çocuk var ama surat, sansürlenmiş sigara sahnesi.

    "ayyynı japon pornosu gibi... piksel piksel maaşallah" yazıcam. bak çok az kaldı. beni buna mecbur etmeyin. size söylüyorum. kalpler kırılmasın.
  • ortak facebook hesaplarına çocuklarının ismini de eklerler.
    ilk 6 ay sadece ayak fotoğrafi paylaşırlar nazar değmemesi icin. halbuki bilmiyolar ki o patates suratlı çirkin cocuklarına kimsenin nazar değdirme gibi bir derdi yoktur.
    bebek delisi olan şahsımı dünya bebeğinden soğuttunuz. umarm bes ay sonra yeğenim doğduğunda bu sosyal medya canavarına evrilmem.
  • daha hamile kalmadan sadece evlendi diye facebook profilinde her gün 100 civarı bebek resmi paylaşan kadının şımarıklığına yakın olandır.

    evlenmeyi de, anne olmayı da hayatının anlamı yapan kadınlar var ya, neyse birşey demeyeceğim. herkesin kendi yolu.
  • (bkz: adam haklı beyler)
    konuya hemen kısaca açıklama getireyim. instagram ve facebook üzerinde bolca bulunan kadın türüdür. hamileliklerin başından itibaren göbişim fotoğrafları çeker. babyshower da bi şımarıklıklar. asıl her şey bebek doğduktan sonra başlıyor sabaha kadar uyumadık diye fotoğraf çekmeler.
    hee bi de şey çıktı herkesin bebeği kolik ayhh bu kolik ne zaman geçicek hanımlar:((
    bebeğinin her halini çekiyor. bebek bloggerları, bebeğine instagram hesabı oluşturup hashtag oluşturmalar.
  • maalesef herkes gibi benim de yakınımda olan sımarıktır, cocugu fanus icinde büyütüp daha cocuk 3 aylıkken anne dedi demesinden anlamıstım gerizekalı oldugunu. hiç kimsenin cocugu yok da bir tek onların var gibi davranmalarından ve de bugun yemegimizi yidik , kakamızı yaptık guk dedi benim cocugum fena akıllı , dısarı cıkarmıyorum mikrop kapar aman yanına yaklasmayın tarzı olanlardan , evine gittiginizde sizi mikrop yuvası olarak gormelerinden ve de tüm bu embesilligin üzerine en iyi anne olduklarını zannetmelerinden nefret ettirirler.
hesabın var mı? giriş yap