• türkçe yayıncısı metis 30. yılı şerefine bu evrende geçen ve kendi bastığı her şeyi tek cilt olarak sunmuş. daha önce ingilizce'de ilk dört kitaplık serinin toplu basımı yapıldıysa da yerdeniz öyküleri çıktıktan sonra başka bir derleme toplama faaliyeti olmamıştı. bu şekliyle ilk olarak türkçe basılıyor gibi görünüyor.

    30. yıl şerefine yapılan böyle bir çalışma bu haliyle daha da anlamlı hale geliyor gelmesine, ama kitabı alınca bütün bu şaşa, beklenti bir anda son buluyor. daha doğrusu kitabın tek amacı 100 lira yerine 80 lira vererek (ya da internet indirimleriyle 82 lira yerine 68 lira vererek falan) ve tek cilt halinde okuyabilmek olarak kalıyor. çünkü şöyle eksikler var:

    bir kere bez cilt yapmak yerine azıcık kalınca kartondan çakma hardcover denebilecek şekilde basılmış. yazık. 30. yıl vurgusu da söz konusu olunca kitabın hedef kitlesi zaten özünde bütün kitapları okumuş, kolekiyon olarak almak isteyenler diye aklıma geliyor. hal böyleyken 80 lira verecek adam 90 da verir ama iyi cilt ister diye düşünselermiş keşke. zaten 80 lira da bez cildi kurtarsın bir zahmet, o ayrı da...

    hadi cilt böyle öngörülmüş diyelim, kitap da böyle çok hafifcecik misler gibi olmuş. tamam... annem niye her gün bastığın kitapmış gibi davranıyorsun? forma doldurmak için arkasına reklam koymak ne? boş bırak, tıraşla, öyle yap, böyle yap... engin geçtan'ın ne alakası var 30. yıl özel baskı yerdeniz cildinde... amcayı ben de seviyorum, o ayrı ama kitap birazcık özel olsun...

    neden bir önsöz yok? 30. yıl, ursula okumak, yerdeniz'in anlam ve önemi vb. bir sürü şey anlatılır ve yadigar kalırdı, niye koymadınız ki? bülent somay çok mu meşgul bu aralar, nedir yani?

    üstteki eksikler varken iyice saçma sapan bir soru olacak elbette, hiç düşünmeye bile gerek yok ama... gönül razı değil yazacağım: niye kronolojik sıralama gibi baskıyı iyice özel yapacak bir şey denemediniz? niye türkçe basılan kitaplarda yer almayan iki öyküyü (inatla basmadığınız nonfiction pasajla birlikte üç metni) de ekleyerek "gerçekten tüm yerdeniz" dedirtmediniz?

    the word of unbinding
    bulucu (the finder)
    karagül ile pırlanta (darkrose and diamond)
    the rule of names
    yerin kemikleri (the bones of the earth)
    yerdeniz büyücüsü (a wizard of earthsea)
    atuan mezarları (the tombs of atuan)
    bataklık yayla (on the high marsh)
    en uzak sahil (the farthest shore)
    tehanu
    ejderböceği (dragonfly)
    öteki rüzgar (the other wind)
    a description of earthsea

    diye okusak nefis olmaz mıydı?

    bir de yeri gelmişken, a description of earthsea'yi neden yayıma layık görmüyorsunuz kuzum cidden? yerdeniz öyküleri kitabını basarken dışarda bırakmıştınız, bari toplamaya koysaydınız ya... illa o kitabın ingilizcesini de almak zorunda kalmamız saçma değil mi?

    metis, bilen bilir, canımsın. harikasın. ama bu kitapla üzdün beni metis.
  • canımız ursula k. le guin'in 6 kitaplık serisi. bundan 7 sene önce serinin ilk kitabını okudum, eh dedim. devamında olacak bir şeyi merak ettiğim için ikinciyi, olay örgüsü kuvvetlendiği için merakım arttığından sonrasında da geri kalanı kitapları bitirdim. belki o dönem yoga eğitimime denk geldiği içindir ki, şunu idrak ettim: kadın, burda yoga anlatıyor aslında. her sene bir dönem, neden bilmiyorum -mevsimsel olabilir, içe dönme ihtiyacından kaynaklanabilir- yoğun geçer benim için, işte o dönemlerde tekrar bu seriyi okumaya başlarım. benim için içe dönüştür bu, hazır hissettiğimde de dışa açılmadır.

    birkaç tane alıntı paylaşıyorum:

    “duyabilmek için susmak gerekir.” - bu benim için meditasyonun tanımıdır.

    “ve ben sahip olmaya değecek tek bir güç olduğunu biliyorum… ve bu almanın değil, kabullenmenin gücü.” - bu, yogada öğrenmeye çalıştığımız teslimiyet, çabasız mevcut olma hali.

    “ancak ölümde yeniden doğum vardır. denge bir durgunluk değildir. harekettir, ebedi bir oluştur.” - denge pozlarını anlatırken o kadar hafifletici ve anlaşılır bir etkisi var ki bunun. çünkü öğrenci, dengesini bir an bulup orda sürekli kalacağı yanılgısına düşer, halbuki bunu her an yeniden araştırıp bulması gerekir.

    ”to learn which questions are unanswerable, and not to answer them: this skill is most needful in times of stress and darkness.” -hangi soruların cevaplanamaz olduğunu öğrenmek ve cevaplamamak: stresli ve karanlık zamanlarda ihtiyaç duyulan bir yetenektir. - bilmeye dair bir takıntımız var, fakat bazı şeyleri bilemeyiz belki hissedebiliriz belki de bilgiden arınmış bir idrak haline erişiriz. yoga yaparken de bildiğimizden çok bilmediğimizle karşı karşıya geliriz.

    tabi ursula'nın yoga öğretisini kitabın içine yerleştirmek gibi bir çabası olduğunu iddia etmiyorum, sadece bir şeyler birbirine eklemli, o kaz derken ben göle bakmış olabilirim*.
  • "artık vurulan bi' şair tanımı biliyosun
    vurulan benim yerdeniz, sen boşuna ölüyosun."

    gel de buna tanım yap^^

    tanım: saian'ın yeni albümünün bence amiral gemisi.
  • nakaratı ve dahi kendisi harika olan şarkıdır.
    saian'dan ser sözler duymaya alışmış zihnimi alt üst etti sözler.
    nakaratı şöyle:

    ben artık bambaşka bi' yıldızdayım yerdeniz
    senin ala şafakların yordu beni, yordu beni
    senin bir yanında bahar var, bir yanında kıyam
    sahiplerin eşgalimi sordu benim, sordu benim

    ben artık bambaşka bi' yıldızdayım yerdeniz
    senin ala şafakların yordu beni, yordu beni
    senin bir yanında bahar var, bir yanında kıyam
    sahiplerin eşgalimi sordu benim, sordu benim
  • berhava albümünden 2019 model bir saian güzelliği. o nasıl harika bir beat o nasıl bir alıp götüren bir nakarat be güneyli güney.
    saian - yerdeniz | spotify
    [verse 1]
    artık azılı yağmur sabahında
    çekip gitmenin türküsü
    gitmenin dağlarda kar gibi tutkusu
    hem yollar boyunca uzanan öykü
    hem de senden alacağım var benim yerdeniz kör kütük örgü
    seni terk etmek kanımda koşan gebe kısrak
    boynumda elleri dünya'nın ses telimde mızrap
    artık anlamım yok yerdeniz sokaklardan geçmeyecekse gemilerin
    tren yüzmeyecekse okyanuslarında
    git hiç bakma öyle yüzüme yerdeniz
    kalmam boranlar altında tek bi' damla yağmur için
    artık nehir yollarından dönmek sebepleri
    oturdum bi' şarkı yazdım sana, bilmek için ölmek nedir?
    işte senden vazgeçmek yerdeniz
    sen bilirsin çiçek nasıl açar hem de nasıl değer bilir
    artık ölü bi' şair tanımı biliyo'sun
    vurulan benim yerdeniz
    sen boşuna ölüyo'sun

    [nakarat]
    ben artık bambaşka bi' yıldızdayım yerdeniz
    senin ala şafakların yordu beni, yordu beni
    senin bir yanında bahar var, bir yanında kıyam
    sahiplerin eşgalimi sordu benim, sordu benim

    ben artık bambaşka bi' yıldızdayım yerdeniz
    senin ala şafakların yordu beni, yordu beni
    senin bir yanında bahar var, bir yanında kıyam
    sahiplerin eşgalimi sordu benim, sordu benim

    [verse 2]
    ısınmış tüfek gibiydi, şişmişti bileklerim
    yazmasaydım çıldırmıştım, sırtımda ölü tırnaklar
    ekim düştü meydanlarda canım kaldı
    parça parça ölüm kaldı tıpkı saçılmış çiçek tozuydular
    ben bu gece bi' gemici kahvesinde demlendim yerdeniz
    ay yanıkları kaldı bana yaşamanın hatırası
    irin, kan ve kemikten beslenen sensin
    benim dudaklarımda dağ şarkıları göğsümde çapraz var
    kanda yüzen teknesin, rüzgârında ağu
    ölüm gözlü bir masal yaz bana; gün batı, gece doğu
    senin tarçın dudaklarına kalmadım ki yolcuyum
    başka yıldızdayım, kendi mıntıkamda kolcuyum
    yoksa ölü mü doğdun sen yerdeniz?
    salt yaralardan bir ceset gibi çatladı sırtındaki kabuk
    oysa gideceği yolu bilirmiş tabut
    anlat, nasıl vazgeçer yaşamak kendinden böyle çabuk?!

    [nakarat]
    ben artık bambaşka bi' yıldızdayım yerdeniz
    senin ala şafakların yordu beni, yordu beni
    senin bir yanında bahar var, bir yanında kıyam
    sahiplerin eşgalimi sordu benim, sordu benim

    ben artık bambaşka bi' yıldızdayım yerdeniz
    senin ala şafakların yordu beni, yordu beni
    senin bir yanında bahar var, bir yanında kıyam
    sahiplerin eşgalimi sordu benim, sordu benim
  • kimisi ıssız olan, kimisinde ise önemli ticaret ve tarım topluluklarının yaşadığı, yüzlerce adadan oluşan bir takımadadır.
    yerdeniz, kabaca daire biçimindedir ve çapı yaklaşık yirmi bin mildir. takımadanın merkezinde, çdenizin çevresinde toplanmış iç adalar adlı bir grup yer alır. bu denizin kuzeyinde tüm adaların kralının sarayının bulunduğu havnor, güneyde ise güney adaları ile ticaretin önemli bir noktası olan wathort vardır. içdenizin ortasındaki roke, yerdeniz yaşamı için hayati önem taşıyan büyücülük eğitiminin merkezidir.

    yerdeniz'in ilk zaman tarihine dair çok az şey bilinir ve bilinenler de gerçek kayıtlar yerine efsaneye dayalıdır. takımadanın denizden, ilk sözcük'ü söyleyen segoy tarafından çıkarıldığı rivayet olunur. tüm sözcüklerle tüm isimleri yalnızca segoy bilirdi. modern dard dilinin geliştiği kadım lisanı gerçek anlamda tek bilen de oydu. kadim lisanda her şeyin kendi gerçek adı vardır ve o adı söyleyen kişi, onları kontrol edebilir.

    (kaynak: hayali yerler sözlüğü - alberto manguel, gianni guadalupi)
  • "ölmeden önce kesinlikle okumaliyim" dedigim kitaplardan biri olan yerdeniz altılaması 'na dün itibariyle baslayarak, birinci kitap; yerdeniz büyücüsü 'nü bir cirpida hatmedip, bugün ikinci kitaba gececektim kiiii, saat baya ilerlemis, geri dönüsü kacirmisim.. ikinci kitap atuan mezarları da yarina kaldi artik.. (entry sonrasi 6 saatcik varmis sunun surasinda)

    sirasiyla yerdeniz altılaması
    1) yerdeniz büyücüsü
    2) atuan mezarları
    3) en uzak sahil
    4) tehanu
    5) yerdeniz öyküleri
    6) öteki rüzgâr
    entry'i her kitap sonu editleme ümidiyle..

    ? yerdeniz büyücüsü ?
    kitabin ilk iki bölümünü okurken o kadar fazla benzerlik buldum ki suan ve son bir sene icinde tr sinirlarinda yasanmisliklar, gezi olaylari, doga, nefret, kiskancliklara benzer.. "noluyo lannn!" dememek imkansiz! belki de kitabi okudugum mekanin ambiyansindan kaynaklaniyordu.. hergün mutfaktan kacirdigim ekmeklerle kendilerine ziyafet cektirdigim vakvaklar (bir tanesi haric) , mini mini kuslar , sevimli sincaplar (adam gibi bi poz vermiyorlar kici kalkiklar!) ve her gördügümde ödümü bokuma karistiran kolum kadar sicanlar! tamam dogal ortam, daaaa, cok büyükler lannn! tirsmamak elde degil!
    harika bir dile getirilmis doga betimlerini birebir yasayarak kitap okumak..
    (bkz: bu gaz bi harika dostum)

    bu kadar zevzeklik sonrasi kitaba dönersek;
    birinci kitap 10. bölüme kadar hersey gayet akiskan ve keyifli giderken, lönk diye kitap bitivermez mi? "bu kadar ugrasin cözümü bu muydu lan!" deyip, kapagi kapatiyorsunuz.. (kindle 'in kapagini kapattim ben de, nolcak!!!) sazan gibi hemen cözümlemeye girip göt olmamak icin, en genelinden bi degerlendirme yapar isem;
    okuyucu; yani ben, biraz daha aksiyonlu bir son bekliyor gayet normalinden, en azindan birkac konusma gecmeliydi gölge ile ged arasinda. hele geri dönüslerindeki estarriol 'un komik tirsakligi ve olabilecek en yavan gecistirmeyle eve dönmeleri..
    (bkz: hilmi bunu beğenmedi)

    "oldu bitti, bu kadar iste, bununla yetineceksin" diyecem de, az da degil, alti kitap.. kesin bi ibnelikler dönecek gibime geliyor. hadi bakalim ged usta, yolun acik ola!..

    edit:
    ? atuan mezarları ?
    ilk kitabi mumla arattiran, serinin ikinci kitabini aksama dogru, her günkü göl kacamaginda bitirebildim.. bu arada, bugün ekmekten simit levılına atladi ördeklerim! ördeklerin susami cok sevdiklerini de ögrenmis oldum; daha fazla kapmak icin birbirlerini isirdilar!
    bu kadar uzamasinin sebebi de the evil within

    kitabin ilk 10 bölümde hicbir sey mi olmaz! "simdi bisi olacak, aha simdi diye" diyerek ilk on bölümü okuttun ya ursula, helal sana! son iki bölüm de ilk kitaba nazaran kötünün iyisi heyecaniyla hemencecik bitiverdi..
    kisaca "begenmedim" diyebilirim. daaa, yine ilk kitapta da dedigim gibi;
    " kesin bi ibnelikler dönecek gibime geliyor. hadi bakalim ged usta, yolun acik ola!.. "

    aklimda kalan ve cok da hosuna giden kisimlardan biri;
    tombalak penthe nin arha (tenar) 'a; "ama bir sonraki yaşamımda, awabath'ta dansöz olurum inşallah! çünkü bunu hak etmiş olacağım." dedigi kisimdi.
    (bkz: abazanlığını orijinal bir şekilde anlatan kadın)

    ve ged ustaya asik kadin sayisinin ikiye ulasmasi..
    ilk kitapta civanperçemi, ikicisinde de tenar
    surata faca mi attirsam ne ?!!
    "umarim ücüncü kitap daha heyecanli gecer" diyerek, ücüncü kitap sonu editleme ümidiyle..

    edit:
    ? en uzak sahil ?
    dün itibariyle serinin ücüncü kitabi da bitti.
    cok fazla uzatmama gerek yok, ki bence uzatilacak birsey de yok.. kitabi okurken hissettigim, hissetmek istedigim tek hissiyat, "aha simdi birseyler olacak!" düsüncesiydi, gel gör ki pismanligin tillahini yasadim! ilk iki kitapta aklimda yer etmis, alinti yazabilecegim cümleler varken; ücüncü kitap icin;
    evde vardi sifir, aldim bi sifir daha, sifir + sifir, yine sifir!

    fantastik edebiyatta aradigim, ve simdiye kadar okudugum tüm üstadlarin eserlerinde, normal romanlar haricinde yogun olarak islenen, o tarza has farkliliklar mevcuttu; olmasi gerektigi gibi. ve maalesef o kadar övünülmüs bir serinin ilk üc kitabinda, bu ortak paydalardan 1/5'ini anca görebilmem, gercekten can sıkıcı..

    yeni karakterimiz arren (lebannen) 'i, beklenen havnor kral yaptik sonunda yerdenize, koca kitapta da olan biten buydu sadece. hele ki büyücülük sanatinin bitmesinin cözümlendigi sayfalarda, o kismin bu kadar basit ve kisa sürmesi, bayramlik agzimi acmama yetmisti! kisaca "begenmedim!"

    "umarim simdiki kitap daha heyecanli gecer" diyerek, dördüncü kitabi bitirebilecek kadar yasarsam entry'i yeniden editlerim artik..

    edit:
    ? tehanu ?
    serinin en sıkıcı kitabi diyebilirim.. tehanu'yu okurken sanki fantastik edebiyat degil de, köy ici günlük islerin, dedikodularin, kitabin anafikri oldugu, harlequin serisinden bir kitap okudum sanki.. (bu arada hic mi hic harlequin okumadım, yanlis anlasilmasin!)
    yazarin diger kitaplarda da yaptigi gibi, kitabin son bölümü (14. bölüm) gercekten harikaydi. ilk on üc bölümü cani sikilmadan okuyabilen var mı acep?
    bu kitapta aklimda kalan kisimlar ise.... eeeee.... eeeee...
    gercekten de hicbirsey!

    ölmezsem, diger kitap sonrasi yeniden editlerim..

    edit:
    ? yerdeniz öyküleri ?
    fantastik edebiyat tarzında, her sene hatmettiğim lotr saymazsam, uzun zamandır böyle keyif almamıştım kitabı okurken! kitabı almanya-ukrayna arası havada bitirip; bitirir bitirmez de aynı gazla son kitaba geçiş! büyük ihtimal yarına o da bitip, seriyi tamamlamış olurum..
    kitaba dönersek, ilk üç kitabı okumadan direk bundan başlanırsa, peş para etmez tabiri kullanılabilir. ama sırayla okuyan biri olarak, ilk beş kitabın içinde favorim yerdeniz öyküleri derim. diğer 4 kitapta kısa ayrıntıyla geçiştirilen tüm olaylar, ince ayrıntısına kadar anlatılmaya başlandı. hatta son kitap da, kaldığı yerden devam ediyor..
    entry sonrası okumaya devam..

    son kitapla birlikte yazıyı tamamlamak umuduyla..

    edit:
    ? öteki rüzgar ?
    serinin kaderi havada bitmekmiş.. valiz beklerken yazayım da bitsin deyip; altı kitap içinde en sevdiğim kitap olduğunu belirteyim öncelikle.. sanki miğfer dibi savaşı 'nı izledim tüm kitap boyunca.. (extended version) ırkların birbirine laf atmaları, ama dötleri tutuşunca yine birlik olmalı, kul sıkışmadıkça hızır yetişmezmiş misali sonunda ....
    spoiler vermek istemiyorum, okunarak hazmedilmesi gereken bir seri, okumak isteyenlerin tadını kaçırmayayım..
    sadece içimde kalan ukte şu ki;
    keşke ged usta mandıra filozofu olmaktan vazgeçse idi.. kalessin 'in, okuyup üfleyerek çevik atmaca 'yı eski haline dönüşüvermesini son yaprağa kadar bekledim bekledim, avucumu yaladım..

    hep istediğimiz gibi bitmesini isteriz ya her hikayenin, yaşanmışlıkların, ilişkilerin..
    iyi ki de öyle bitmiyor !!!

    uzun bir entry oldu, farkındayım.. ama kitap da uzun hacılar, 944 sayfa.. yine de okuyacaklara ön fikir, okumuş olanlara anımsatma olduysa ne mutlu..

    bir lotr, bir elenium, tamuli kadar keyifle okudum diyemem, beklentim daha yüksekti..
    yine de sırf 1. & 5. & 6. kitaplar uğruna okunabilir.. bu üç kitabın nasıl bittiğini anlamıyorsunuz bile..
  • saian'ın yine bizi bunalıma soktuğu berhava albümünün benim için ön olana çıkan şarkısı.

    "senin tarçın dudaklarına kalmadım ki yolcuyum.
    başka yıldızdayım, kendi mıntıkamda kolcuyum"
  • söz sessizlikte,
    ışık karanlıkta,
    yaşam ölürken;
    bomboş gökyüzünde
    uçarken parlar atmaca
    -ea'nın yaradılışı
hesabın var mı? giriş yap