• inanilmaz zeki, ama imkanlari kisitli parlak cocuklari gorup de bok gibi parasi olan, 3 kurusluk akli bile olmayan moron zengin piclerini gordukce kendime kendime soyledigim sitem dolu sozcukler.
  • tam bu noktada, biraz dur, nefes al ver, önce soluklanmış sayalım seni, ondan sonra sakin sakin anlaşmaya çalışalım, diels ' göre; h. erbse, scholia graeca in homeri iliadem, ad iv.4 'den alınmış 102. fragmanında, ağlayan filozof herakleitos, adaletsiz dünya nın olmadığından ya da daha güzel bir türkçeyle söylemek istersek; dünyanın adaletsiz olmadığından söz eder.

    fragman şöyle efendim; "tanrı için her şey güzel, iyi ve hakçadır. insanlar için ise bazı şeyler hakçadır, bazı şeyler hakça değildir."

    cengiz hoca 'nın çevirisindeki yorumda şu ifadeler yer alıyor: "kozmik açıdan veya tanrının (theos) gözüyle bakıldığında, her şey olması gerektiği gibi ve adildir. aynı şekilde kozmik oluşu kavramış ve logos'a uygun yaşayan biri için de her şey hakça ve olması gerektiği gibidir. fakat sıradan insanlar her şeyi kendi arzuları açısından değerlendirdikten ve karşıtların birliğini göremediklerinden bazı şeyleri iyi, bazı şeyleri de kötü olarak değerlendirirler. bu fragmanda herakleitos, dünyanın adaletsiz olduğu fikrini onaylamaz, aksine adaletsizliğin ve haksızlığın insanların kendi yaşam tarzlarından kaynaklandığını ima eder."
  • adaletsiz dünya tabiri nereden bakarsanız bakın, karşıtların uyumu açısından manasızdır. zaten herakleitos 'un felsefesinde sine qua non bir karakterde olan harmonia hadisesi, teolojik açıdan değerlendirildiğinde de başka kavramlarla da olsa, yine kendini gösterir;
    tanri varsa niye bu kadar aci var soylemi/@jimi the kewl entirisine bakınız.
  • boethius 'un philosophiae consolation 'unda dünyanın adalet sorunu, yani adaletsiz olması, aslında kader 'in dual yapısıyla açıklanır. o halde boethius 'a göre de; dünya adaletsiz değildir, en kaba tabirle; veren de kaderdir, alan da. şimdi ister misiniz bunu inceleyelim biraz;
    acı içindeki adama, bir zamanlar zenginken, hali vakti yerindeyken, şimdi ise ailesinden uzakta, malını mülkünü kaybetmiş, mevkisinden düşmüş, mapus damlarında acı çeken bay boethius, bir gün o kötü ortamda yakası paçası yırtık pırtık, hafif darbe yemiş bir kadın görür. bu kadın muhteşemdir efendiler. bakmayın yakasından paçasından böyle bahsettiğime; gözleri ışıl ışıl yanıyor, insanın çok ötesinde keskin bir anlayışa sahip olduğu belli bir kadın. rengi capcanlı, sonsuz bir dirilik var üstünde, ancak onun çağından olmayacak kadar yaşlıydı. boyunu tahmin etmek güçtü, bir an insan kadardı boyu, bir an ise uzayıp gidiyordu. elbisesi zarif bir işçilikle dokunmuş incecik ipliklerle dikilmişti. kumaşı kaliteliydi. ama uzun zamandır hiç temizlenmediği belliydi.

    bu her şeyini kaybetmiş zavallı adama görünen bu esrarengiz kadın kimdi? hiç merak ettiniz mi? merak ettiyseniz satın alın eseri okuyun: (boethius, felsefenin tesellisi, çev: çiğdem dürüşken, kabalcı yay.: http://www.kabalciyayinevi.com/…tap.asp?kitapid=177) şaka tabi burası entirinin reklam kısmıydı, efendim nerede kalmıştık, hah esrarengiz kadın kimdi? yüreği yanan kahramanımız mapus damında, bu kadına "kimsin?" diye soramadı, zira bu kadın belirir belirmez, zavallı karamanımızın etrafında üşüşen şiir perilerini kovmaya başlamıştı. (1,1-25: "7. quae ubi poeticas musas uidit nostro assistentes toro fletibusque meis uerba dictantes, commota paulisper ac toruis inflammata luminibus..") artık ağlamak yoktu kahramanımız için, artık teselli bulma vaktiydi. bu muhteşem kadın ne yapacak ne edecek kahramanımızı tesellie decekti, dünyanın adaletsiz bir yer olmadığını, hatta öyle olsa bile bunun insan zihninde yer kaplamaması gerektiğine dair konuşup duracaktı. evet evet tahmin etmeye başladınız; bu kadın felsefe'nin ta kendisiydi! yani felsefe kadın duruyordu kahramanın karşısında, yaşadığı acılara inat yeniden ayakta durabilmek, zamanında yaşanıp bitmiş mutlu günleri düşünerek veryansın etmektense "ben, yaşaması trajik olan insan, omnia mecum porto" diyebilmek için tek güç şu an ona kaderin ikili yapısından bahsedip, dünyanın adaletsiz olmadığını kanıtlayacaktı.

    önce öğrenmek istedi, kahramanımızın asıl kahreden şeyin ne olduğunu. " niçin ağlıyorsun, bunca gözyaşı dökmene ne sebep var? 'söyle , yüreğinde saklama' tedavi olmak istiyorsan, yaranı açmalısın." ( "quid fles, quid lacrimis manas? **** si operam medicantis exspectas, oportet uulnus detegas.": prose 1p4 ) adamımız da açtı ağzını yumdu gözünü: "gerçeken de sana anımsatmama gerek var mı? zalim kaderimin bana hoyrat davranışı yeterince ortada değil mi? bu zindanın görüntüsü hiç mi yüreğini sızlatmadı? tamamen kendi odan olarak gördüğün evimdeki kütüphane mi burası? hani benimle sık sık oturup da insansal ve tanrısal şeylerin bilgisi üzerine tartışmalarda bulunduğun o yer mi? seninle birlikte doğanın gizemlerini araştırırken böyle mi giyiniyordum ya da böyle mi görünüyordum? değneğinle bana yıldızların seyir yollarını çizerken ya da göksel yasanın örneklerine göre karakterimi ve bütün yaşam tarzımı biçimlendirirken, böyle miydim? sana itaat edenlerin sahip olduğu ödüller bunlar mı?" (" -- tum ego collecto in uires animo: anne adhuc eget ammonitione nec per se satis eminet fortunae in nos saeuientis asperitas? nihilne te ipsa loci facies mouet? 3. haecine est bibliotheca, quam certissimam tibi sedem nostris in laribus ipsa delegeras, in qua me cum saepe de humanarum diuinarumque rerum scientia disserebas? 4. talis habitus talisque uultus erat, cum te cum naturae secreta rimarer, cum mihi siderum uias radio describeres, cum mores nostros totiusque uitae rationem ad caelestis ordinis exempla formares? haecine praemia referimus tibi obsequentes?")

    ne kadar yürek dağlayıcı deği mi karakterimizin durumu? oysa onca entiri girmişim, salt bu sözleri duymamak için, ama neyse bozmayayım oyunu devam edeyim, dünya adaletsiz mi? hayır, felsefe kadın, işte bunu söyleyecek birazdan ama önce pencereyi biraz açıp günümüz türkiye'sine bakmak istemez misiniz? bir düşünün kavramlar havada uçuşuyor, iddialar, görüşler, insan hakları, demokrasi, bir bakın hele; bu lafları en çok kimler ediyorlarsa, en çok onlar içine etmiyorlar mı? en ufak karşı görüşle karşılaştıklarında, deliye dönüp o keskin dişlerini çıkartmıyorlar mı? bu sözlükte de böyledir, sözlükteki yığınların kaderi de adamımızın kaderiyle aynıdır. aynı mapus, aynı dar bölge, aynı yalnızlık. hep o yakası paçası dağılmış kadın'dan teselli duymaya ihtiyacı olanlarız hepimiz. zira içimizdeki en az teselliye ihtiyacı olanın bile, tıpkı crimes and misdemeanors'da halley reed 'in dediği gibi; "her felsefi düşüncemizde mutlaka bir eksiklik var." ne kadar harmonia, aletheia, gnothi seauton derseniz deyin, an gelir ki paldır küldür yıkılır bulutlar, ay çok lirik'leştim gece gece, neyse içerisi buz gibi oldu farkındayım, kapatıyorum pencereyi.

    felsefe kadın vakurdur efendim. sessizliğini hiç bozmadı bu çemkirmelere, hemen kewl bir edayla adamımıza döndü ve şöyle dedi; "ilkin seni yas tutup ağlarken görünce, doğrusu acınacak halde bir sürgün yaşadığını sanmıştım. hatta başından geçenleri kendin anlatmasaydın, bunun bir sürgünden ne kadar uzak olduğunu bilemeyecektim. meğer sen yurdundan bu kadar uzaklara sürülmemişsin de, yoldan sapmışsın." (" cum te, inquit, maestum lacrimantemque uidissem ilico miserum exsulemque cognoui; sed quam id longinquum esset exsilium, nisi tua prodidisset oratio, nesciebam. 3. sed tu quam procul a patria non quidem pulsus es sed aberrasti ac..")

    "ille de kendine sürgün denilmesini istiyorsan, sen zaten kendi kendini sürgün etmişsin. çünkü bunu ancak kendin yapabilirdin, başkası değil. 'bir efendisi, sadece bir kralı var' " ("si te pulsum existimari mauis, te potius ipse pepulisti; nam id quidem de te numquam cuiquam fas fuisset. ")

    felsefe kadın, adamımızın haksız yere suçlandığının, haksız yere hapse düştüğünün, malını mülkünü yitirdiğinin farkındadır. dedim ya o vakurdur, sakindir, derindir. önce hafif bir ilaç verecektir adamımıza, o heyecan fırtınalarıyla iyice şişip sertleşen yarası, şefkatli dokunuşlarla yumuşasın, kendisini daha güçlü ilaçları almaya hazırlasın.

    dünyanın gelişigüzel olup olmadığını sormuştur önce felsefe kadın, adam da cevaplamıştır; "bu kadar düzgün bir işleyişin kör bir raslantının eseri olduğuna hiç inanmamışımdır."
    isterseniz gerisini diyaloga çevireyim;

    -işte bu! zaten bunu az önce söylediğin şiirinde de belirttin ve tanrısal himayeden sadece insanların mahrum bırakıldığına hayıflandın. başka her şeyin akılla yönetildiğinden hiç kuşku duymadın. ne tuhaf! bu kadar sağlıklı düşünen birinin, bunca hastalığı nasıl barındırdığına doğrusu çok şaşırdım. biraz daha derine inmeliyim. herhalde bazı şeylerde bir kopukluk var. söyle bakalım, dünyayı tanrının yönettiğinden kuşku duymadığına göre, dizginleri nasıl elinde tuttuğunu biliyor musun
    +bu sorunun yanıtını tam olarak bilmiyorum, henüz sana tatmin edici bir yanıt veremeyeceğim.
    -bir şeylerin kopuk olduğunu söylerken, hiç yanılmamışım bak! işte bu aralıktan, adeta kalenin duvarında açılan bir yarıktan sızar gibi, karmaşık düşüncelerin yarattığı illet zihnine akmakta! ama yine de sen şu soruma yanıt ver: şeylerin amacının ne olduğunu, doğanın bütün düzeninin kendisine aktığı son amacın ne olduğunu anımsıyor musun?
    +duymuştum, ama çektiğim üzüntü zihnimi dumura uğrattı.
    -yine de her şeyin başlangıcının nereden kaynaklandığını biliyorsundur.
    +biliyorum tanrıdan.
    -başlangıcı bildiğin halde, nasıl sonu bilmezsin? düşünce dalgalanmalarının doğal sonucudur bu! yine de bunlar bir insanı yerinden oynatabilecek güce sahip oldukları halde, onu söküp kökünü kurutamazlar. ama şu soruyu da yanıtlamanı isterim: insan olduğunu anımsıyor musun?
    +niçin anımsamayayım ki, elbette anımsıyorum.
    -o halde insan nedir tanımlayabilir misin?
    +yoksa benim akıl sahibi, ölümlü bir canlı olduğumu bilip bilmediğimi mi öğrenmek istiyorsun? bunu biliyorum ve böyle olduğumu açıkça söylüyorum
    -senin ne olduğuna ilişkin başka hiç mi bir şey bilmiyorsun?
    +hayır, başka hiçbir şey bilmiyorum.
    -şimdi hastalığının diğer bir nedenini, hatta belki de en önemlisini anlamış bulunuyorum. sen kim olduğunu tanımaktan vazgeçmişsin, işte şimdi senin hastalığının şeklini ve sağlığına yeniden kavuşturmanın yolunu tam olarak keşfettim. kendini unutman zihnini allak bullak etmiş. bu yüzden sürgünde olmaktan ve bütün sahip olduklarını yitirmiş olmaktan acı çekiyorsun. şeylerin amacının ne olduğunu gerçekten bilmediğinden, değersiz ve günahkâr insanların, güç sahibi ve mutlu kimseler olduğunu sanıyorsun. gerçekten dünyanın hangi dizginlerle yönetildiğini unuttuğun için, kaderindeki bu değişimlerin başında bir yöneticisi olmadan akıp gittiğini düşünüyorsun. bunlar çok ciddi belirtilerdir, adamı sadece hasta etmekle kalmaz, öldürür bile! ama sen yine de sağlığını sana bağışlayana minnet duy, çünkü doğan seni henüz tamamen yüzüstü bırakmadı. kurtuluşun için elimizdeki tek etkili kıvılcım, dünyanın yönetimine ilişkin doğru bir düşüncenin olması; çünkü dünyanın dümeninin kör bir raslantıya değil, tanrısal akla bağlı olduğuna inanıyorsun. bu yüzden hiç korkma!
    ..
    ey ölümlü insan, seni böyle hüzne, kedere boğan ne? bana öyle geliyor ki, yeni ve alışılmamış bir şeyle karşılaştın. kaderin sana karşı değiştiğini sanıyorsun, ama yanılıyorsun. o hep böyle yapar, doğası böyle onun. senin işlerini, kendine özgü sadakatini yansıtan değişebilirliğiyle yürütmüştür. seni aldatırken de aynıydı, sahte mutlulukların büyüsüyle seni baştan çıkartırken de. sen şimdi bu kör tanrıçanın ikiyüzlülüğünü yaşadın. hala gerçek kimliğini başkalarından saklarken, sana kendisini olduğu gibi gösterdi. onu onaylıyorsan, davranış şekline uymaya çalış ve şikayet etme. hainliğinden dehşete kapılıyorsan, onu küçümse ve öldürücü oyunlarını oynarken at başından kurtul. şimdi bunca üzüntüye boğulmana neden olan talihsizlik, kesinlikle huzura ermenin de kaynağı olacak. çünkü o seni terk etti ve hiç kimse onun tarafından terk edilmedikçe asla güvende sayılmaz. yitireceğin mutluluğunun değerli olduğunu mu düşünüyorsun? yanında kalacağına güvenemeyeceğin, gidişinde de seni üzecek olan kaderin varlığı senin için değerli mi? bizim istediğimiz şekilde kakmıyorsa, yüzüstü bırakıp gittiği insanları perişan hale getirebiliyorsa, o dönek kader gelecekteki felaketin sadece bir işareti değil de nedir? gözlerimizin, önünde durana bakmak yeterli değildir. bilgelik gelecekteki olayların sonucunu değerlendirir. kaderin ikili yön değiştirmesi, onun tehditlerini korkulacak bir şey olmaktan çıkardığı gibi, akıl çelmelerini de istenecek şeyler olmaktan çıkarır. sonuçta bir kez boynunu onun boyunduruğuna geçirmişsen, kaderin oyun sahasında ne oynanırsa oynansın, olayları serinkanlılıkla karşılaman gerekir... yelkenlerini rüzgara vermek istersen, istediğin yere değil, rüzgarın onları sürüklediği yere gitmek zorunda kalırsın... yoksa dönen tekerleğin, dönmesini mi engellemeye çalışıyorsun?

    itiraf etmelisiniz ki etkileyici bir konuşmaydı. felsefe kadın'ı dinleyelim arkadaşlar, dinlemek zorundayız onu, eğer dünyanın adaletsiz, kaderin de asıl suçlu olduğunu düşünürsek, yaşayamayız, bizi biz yapan şey, trajik bir yaşama sürecinde bilgiye kavuşmuş bilgenin sessizliğiyle, olanları serinkanlı bir şekilde karşılamaktır. yoksa felsefe kadının tesellisi yerine rafet 'in tesellisine kulak asmayın;

    "adaletsiz koca dünya yine olan bana oldu
    aşk ateşi yer acısı dönüp durup beni vurdu
    şimdi gönül yaralı kırık kolu kanadı
    sende kaldı yarısı varsın dursun acısı
    gönül yarası…"

    (vay vay ki ne vay..)
  • anlamını kaybettirmeden sadeleştirelim.
    (bkz: dünya)
  • kaan sezyum'un eşini kaybetmesi mesela, a.k. dünyanın adaletsiz olduğunun en baba kanıtıdır.

    http://www.radikal.com.tr/…03.2010&articleid=985451
  • adalet kavramı aslında olmayan, insanların varmış gibi yapıp yarattıkları bir üst kavram. hukuk sistemi ise bu üst kavramı yasalarla mümkün olduğunca koruma altına aldığına inandığımız bir diğer icadımız. hukuk sistemi yararlıdır. toplumun üretken olmasını ve birlikte yaşayabilmesini sağlar. evrenin tabiatında var olan eşitsizlikleri gizler kendince azaltmaya çalışır. böylece toplumun dişlileri döner. örneğin fakirler zenginin malını gaspetmez, zengin iş kurar ve gasp etmeyen işçiler para kazanır. oysaki adeletsizlik patron ve işçi daha doğduklarında başlamıştır. komünist sistemler bu problemi teoride çözdüklerini iddia ederler. pratikte hesaplanamayan temel doğa ve insan psikolojisinden dolayı lakin ki öyle değildir. dinlerse karşılaşmanın bir ikinci raund'u olacağını iddia ederler. bu adaletsizliklerin görmezden gelinmesini salık verirler. lakin ki onlar da çok büyük bir varsayım yaparlar ve kendi içlerinde ve aralarında çelişirler. ya da sapkın bir tanrının zekamızla alay ettiği deney fareleriyizdir kim bilir?

    öte yandan dünyadaki hiç bir sistem, hukuk, demokrasi mükemmel değildir. sistem genelde güçlü olanın yanındadır. güç de çoğu zaman parayla gelir. parayla askeri güç ve sosyolojik nüfuz sağlanabilir. tüm siyasi iktidarlar ne kadar hukiki ve demokratik bir sistem içinde olursa olsunlar parası olan sermaye sahiplerinden etkilenip onları etkilerler. bu da paranın iktidarını getirir. paranın iktidarının olduğu yerde gerçek adaletten söz etmek de mümkün değildir.

    adaletsizliği görmezden gelmenin iki yolu ya sisteme uyup adaletsiz olmak ya da dinlerin hikayelerine inanmaktır. adaletsizliği en küçültmek bugün ki sistemlerle mümkün değildir. dünya (ve belki ilerdeki dünyalar) üzerindeki her hareketin şeffaf ve herkes tarafından kolayca analiz edilebilir olduğu bir sistem önerilebilir. ama bizim uydurduğumuz adaletsizlik doğa ve doğumda da vardır. aslanlar antilopları boğazladılar diye tutuklanmazlar. annesinin getirdiği yemlerden fazlasını yemeyi başaran kuş kardeşine oranla avantaj sağlar. hayvanlar bazen hemcinslerini bile öldürürler. muhtemelen bu formumuzla temel bir adaletsizlikten kaçmak mümkün değildir.
  • tanrıya inanç belkide burada başlıyor.
    kimisi çok güzel kimsi çok uzun vs.
    herkesin bir imtihanı olacak.
    afrikada aç doğan çocukların da bilmem hangi kralın çocuğu da ona göre sınanacak.
    bu dünyadaki (+) lar ve( -) ler öbür tarafta sizi dengeleyecek belki. seni kişiliğin saflığın iyilik yanın kurtaracak asınil olan.
    yada sizin güzellik veya çirkinliğiniz bir başkasının imtihanı olacak. aç kalman zenginin imtihanı olacak.
    evet eşik olmayan bir dünyada yaşıyoruz ama bunları eşitşemek gene insanın elinde. insanlığı ile merhameti ile vicdanı ile.
hesabın var mı? giriş yap