• balkanlara giden uluslararası bir tren olan bosfor ekspresi'nin bile yolcu indirip-bindirmek için durduğu bir istasyona sahip olan belde. kırklareli'nin babaeski ilçesine bağlıdır. nüfusu 2000 sayımına göre 3355'tir.
  • ayrıca uzunköprü üstünden yunanistan'a giden demiryolu ile kapıkule üstünden bulgaristan'a giden demiryolu burada ayrılır.
  • (bkz: cumbullu)
  • kırklarelinin, en fazla 2 katlı evleri olan bir ilçesidir.
  • cumhuriyet'in kurulduğu yıllarda ilk şeker fabrikasının kurulduğu yerdir.
  • kırklareli'nin lüleburgaz ilçesine bağlı belde belediyesi. genel olarak bakıldığında 2 katlı bahçeli evleri, herşey bulunan ve sıra dükkanlar adı verilen çarşısı, teliçi denilen ve amerikan kasabalarını andıran fabrika lojmanlarının bulunduğu alan ile hayran bıraksa da 30 yaş altında bulunanların çok kısa bir sürede can sıkıntısından ne yapacağını bilemediği açık hava emekli mekanı
  • vaad edilen cennetin gerçek halidir. yemyeşil bahçeler, ağaçlı meydan. eskiden burada bundan 30 40 sene evvel geceleri vals, tango partileri verirmiş şeker fabrikası işçileri. 3 adet sinemanın tıklım tıklım dolduğu yıllarmış bunlar. o işçilerin alpullu şeker fabrikası zamanla fakirleştirilmiş, çiftçi açlıktan gebersin diye pancar almayı bıraktırılmış, bilinçli politikalarla bitirilmiştir. şimdi o cennetin izlerini görmek için ziyaretçi beklemektedir kasaba. burada çeşmeden akan suyun tadı dillere destanmış, tren durduğu zaman insanlar testileri doldurup tekrar binerlermiş. türkiyede rönesansı, sanayi devrimini yaşamış yerlerdendir burası, hem de bir avuç işçiyle. atatürk'ün var ettiği, sermayenin yok ettiği cennettir.
  • büyülü bir yerdi benim için; ananem ve dedemin yanındaki "kısacık" mutlu mesut çocukluğumun son durağıydı. istanbul'dan trenle kırklareli'ne giderdik yazları, büyükannemin yanına, incir ağacının altındaki sedire uzanmaya, kuyusundan su içmeye, taştan bahçe duvarı kale gibi gelirdi bana o zaman... trene binerken, bir hazırlıklar, bir telaşlar, ananemin pamuk elleriyle soyduğu salatalıklar olsun, hazırladığı sandviçler olsun, bir de şaşal suyun tadı... son durak, alpullu'da inerdik, her defasında dedem bana pancar ve şekerin hikâyesini anlatırdı.
  • beldeye istanbul-edirne, ünlü d100 karayolundan edirne istikametinde ilerlerken lüleburgaz'ı geçtikten yaklaşık 15-20 dk sonra karşınıza çıkan ve sola işaret gösteren "alpullu" tabelasını izleyerek gidiyorsunuz. henüz dönmeden sol tarafınızda ufuğa yakın bir yerlerde bir su kulesi göreceksiniz, işte gideceğiniz yer orası. gerçi su kulesini önemli bir gösterge olarak kullanmayın, etrafta sayıca epey su kulesi var. pancarköy'ü geçtikten sonra tam anlamıyla dümdüz ve sağlı sollu ağaçların olduğu müthiş bir yoldan geçip alpullu'ya varıyorsunuz.

    kışın kış olduğu zamanda gelmiş olduğum için belki de alpullu'nun renksiz halini görme fırsatım oldu.

    sessizliği müthiş.

    şeker fabrikası müze olmalı. zaten yılın sadece 1 ayında çalışıldığı, kalan 11 ayda işçilerin sadece gelip gittiği, hiç kimsenin hiçbir iş yapmadığı veya üretmediği bir yer burası. buna rağmen elbette ikramiyeler olsun, maaş olsun tıkır tıkır yatıyor. belki de bu yüzden alpullu tam anlamıyla durağan bir yer. babaeski için "1980'lerden sonra tarih uğramamış" dedim ama alpullu'ya ve özellikle şeker fabrikasına 60'lardan sonra tarih kesinlikle uğramamış. tarih burada modernizm savlarının aksine tamamen punctualist. fabrikanın hem sembolik hem de kanuni sebeplerle satılamadığını duydum. bence de zaten satılmasın, ziyan olur. doğrudan müze veya milli park yapılması gerekir.

    fabrikanın içinde üretim tesisleri dışında şirin ve eski evlerden oluşan lojmanlar, müthiş bakımlı yeşil alanlar, havuz, sinema ve hatta bir de gazino bulunuyor. gazino'da hala yemek yiyebilirsiniz. insan orada oturup yemek yerken kendinden önce belki de devlet büyüklerinin, dönemin ileri gelen çiftçi, sanayici vb. adamlarının oturduğu, rakı içtiği ve belki de eşleriyle dans ettiği bir yerde olduğunu kolayca anlayabiliyor. tarihin süreksizliği veya anakronizm üzerine sessiz bir öğle vakti dalıp gidebilirsiniz. gazino'da öğle yemeği fiks menü, o gün ne piştiyse geliyor. ancak meşrubat içemiyorsunuz, sadece su. kola vb. şeylerin saklandığı bölüm öğlen kapalı. akşam alakart serviste açıldığını tahmin ediyorum (ilerleyen zamanda öğrendim ki içeceklerin olduğu bölüm başka bir çalışana zimmetliymiş ve bu kişi de öğleden sonra 3'te falan geliyormuş. duvarda yazan "içkilerin parası peşindir" ibaresinin sebebini de böylece anlamış oluyorum). zaten alkollü içkiler falan da var. servisi yapan garson günde maksimum 20 kişinin geldiği bu misafirhanede klasik bir şef edasıyla yapıyor servisi ve kıyafeti de böyle. ayrıca yemekler aşırı lezzetli. bunda hem aşçının yeteneğinin payı var hem de fabrikanın en iyi malzemeleri ihale usulü almasının.

    alpullu sakinlerinin önemli bir kısmı çiftçi elbette, geri kalan kısmı da fabrikada işçi veya memur. fabrikadakiler yukarıda saydığım sebepler, çiftçiler de malum sebepler yüzünden neredeyse hiç çalışmıyorlar. gün içinde kahvehanelerde vakit öldürüyorlar sürekli. insan ister istemez düşünüyor ve de anlıyor, neden marx köylülerden nefret ederdi ve neden türkiye'de köylüler devrim yapamadılar. durağanlığın bir jel kıvamında olduğu ve neredeyse elinizi uzatsanız tutabileceğiniz, sıkabileceğiniz bir şey olduğu yerlerden biri alpullu. buna rağmen insanlar "fakir" değil. kaldı ki zaten fakir olsalardı bir çıkış arar, mobilize olurlardı. kendimi böyle bir yerde hayal ediyorum, 10 içinde yer yüzündeki okumak istediğim tüm kitapları sanırım okumuş olurdum.

    şehirden gelip burayı yargılamak büyük ihtimalle yanlış ama yapıyoruz ister istemez.

    alpullu'nun yaşam düzeni diyebileceğim yapılaşması ise gerçekten ütopik, ideale yaklaşmış diyebilirim. gar'ın konumu ve tren rayları sanki bir sınır gibi çizmiş, oradan sonrası yok adeta. şehrin bir kenarında da yukarıda bahsettiğim fabrika var, dolayısıyla iki kenarı belli olan bir dikdörtgen adeta. "büyümek için alan yok" diye düşünülebilir ama aslında zaten büyümesine gerek de yok ve dahası pek büyüyormuş gibi gözükmüyor. pancarköy tarafından gelinen yolun üzerinde yeni dublex havuzlu siteler falan da yapılmış. öğrendiğimize göre istanbul ve diğer çevre illerde yaşayan kodamanlar bu evleri "zamparalık" için kullanıyormuş. orada gerçekten yaşayan masum halkı tenzih ederim tabi ki.

    alpullu'nun asıl ütopik kısmı şu; merkezde en yüksek ev iki katlı. hepsinin bahçesi var ve sokak düzeni tam bir ızgara düzeni şeklinde. ana yollar hariç, sokakların çoğu asfalt bile değil, arnavut kaldırımı. aslında burası tam anlamıyla 19. yüzyılın ilk yarısında ve belki 70'lere kadar devam etmiş, "bir fabrika ve etrafında kümelenmiş, adeta sınıfsız toplumu simgeleyen tek-tip evlerin bulunduğu, günümüzde belki büyük yazılım şirketlerinin 'kampüs' düzenine benzeyen" anlayışla imar edilmiş. düzenli, gösterişe kaçmayan, amaca uygun ve ihtiyaçları gidermede optimalite düsturlarının ön planda olduğu sosyalizme yakınsayan bir yer. fabrikası, fabrikanın yanında kurulmuş garı, bu ikisinin sınırladığı alanda meydanı ve belediyesi, ve yine bunun yanıbaşındaki tek sokakta sıralanmış dükkanları ve pazaryeri ve hatta bu meydana bakan diğer sokaktaki kahvesiyle işlevselliği ve komüniteyi hissedebileceğiniz bir yer.

    alpullu'da hava buz gibi, ayaz oluyor. benim bulunduğum sürede trakya'nın ünlü karını görmek nasip olmadı ama ayazı kesinlikle ankara veya eskişehir'le yarışabilecek seviyede.

    son olarak notum; b+. gezmeye günübirlik de olsa gelinir, denizi olsaydı yaşanabilirdi de. ancak tarla fiyatlarının uygunluğu düşünüldüğünde ufak da olsa bir çiftlik alınıp haftasonları, yazın vs. gelinebilir istanbula yakınlığı sebebiyle. gerçi işte deniz olmadıktan sonra..
  • bu kasabayı gezdiğinizde kendinizi türkiyenin dışında hissedersiniz. ne de olsa trakyadasınızdır. ama biraz daha gezdikçe buranın trakyadan da çok farklı olduğunu görürsünüz. hani şu amerikan filmlerinde evlerin bahçelerine bisikletli çocuk gazeteyi atıp yoluna devam eder ya işte alpullu da aynı öyle evlerin olduğu bir enteresan kasabadır. türkiyededir ama türkiyeden çok uzak bir görüntüsü vardır. ayrıca ülkenin ilk şeker fabrikasının kurulduğu yerdir.
hesabın var mı? giriş yap