1340 entry daha
  • neredeyse 4 bucuk aydir, nisan basindan beri, cok yagmurlu birkac gun disinda ise her gun bisikletle gidip geliyorum. gidis gelis 1 saatimi aliyor. hatta eve donerken parktan gecmek icin yolumu uzattigimda 1 saat 15 dk civari suruyor. yaz oldugu ve su an bulundugum yer kibris seviyesinde oldugu icin sabahlari feci sicak ve denize yakin oldugum icin de cok nemli oluyor. sehir icinden gectigim icin trafik de oluyor. bu nedenle de biraz tehlikeli aslinda; ama ilk gunden bu yana tek bir gun bile "off, her gun bisikletle gidip gelmekten cok yoruldum." demedim. bu, kendimden bekledigim bir azimdi dogrusu. hatta ilk zamanlarda oldugu gibi eve donuslerde (ise ilk basladigim zamanlara gore cok daha dusuk kalori almama karsin) cok acikmis ve yorgun da hissetmiyorum. kondisyon olarak hic bu kadar iyi olmamistim. is arkadaslarim bana hala “bisikletle gidip gelmek yorucu degil mi? zor olmuyor mu?” diye soruyorlar. hatta araba almami bile onerdiler. bisikletle gidip gelme olanagim varken hic kimse beni bir arabanin icine tikip trafikte patates cuvali gibi yarim saat oturtamaz. gunumun en guzel dakikalarinin buyuk bolumunu bisiklet uzerinde akarken yasiyorum ben. bir masa basinda bilgisayar karsisinda saatler gecirdikten sonra bisiklete binecegimi bilmek beni cok mutlu ediyor. bunu sonsuza kadar surdurebilecegimi hissediyorum. tabii bunun icin iyi bir bisiklet de gerekiyor-mus.

    buraya 5 bucuk yil once tasindigimda bisiklet kullanmasini bilmiyordum ve bisiklet kullanamadan da hayatta kalamayacagimi gordum. sehir pek buyuk degil. toplu tasima da pek iyi degil bu yuzden. hemen herkesin bisikleti var ve ulasimin buyuk bolumu bisikletle saglaniyor. sehir zaten duzayak. neredeyse hic yokus yok. bu nedenle de bisiklet kullanimi rahat. bir arkadasimla once gidip benim icin bisiklet aldik. ardindan da bana bisiklet kullanmasini ogretti. birkac hafta icinde ogrendim. arkadasimin benim icin sectigi bisiklet ufak turde bir bisikletti ve ikinci eldi. cadde uzerinde bir eve tasindigimiz icin orada bisiklet kullanamam diye daha arka destek tekerlekleri bile cikarilmadan birinin cocuguna verilmis cocukluk bisikletimi saymazsak bu bisiklet ilk bisikletim denebilir. kendisiyle guzel bir 5 bucuk yil gecirdik. hatta 4 bucuk aydir ise de onunla gidip geliyordum ki sag freni bu hafta bir sabah koptu. gidiciydi zaten; hissediyordum. yeni bir bisiklet almayi da istiyordum da hep erteliyordum usengecligimden oturu. sag freni kopmus, sol freni de her an kopabilecek, freni siktigimda da nazgul gibi ciglik atip cevredeki insanlarin tuylerini diken diken eden bisikletimi emekli etmenin zamani gelmisti. zaten cok yorgundu. o benim ilk bisikletim olabilirdi; ama ben onun ilk insani degildim. kendisine gecmisini hic sormadim. gecmis kurcalamak gibi bir aliskanligim yoktur. onu oldugu gibi cok sevdim; ama yollarimizi ayirmanin zamani gelmisti. freni koptu zaten. yollari ayirmayip ne yapacaktim ki?

    fren koptuktan iki gun sonra bisiklet satan bir magazaya gittim. nasil bir bisiklet istedigimi az cok biliyordum. bisikletlerin arasinda gezerken bir tanesini begendim. istedigim her sey onda vardi. buyuktu (enerji verimliligi icin onemli), sepeti vardi (alisveris torbalarini koymak icin onemli), gidona egilerek surulen turdendi, zincirleri acikta degildi (pantolon pacalari mahvoluyor yoksa). (aslinda bir cross bike istiyordum da cogunlugunun sepeti olmadigindan gunluk kullanim icin pek islevsel olmuyor) “hah, iste bu uygun.” dedim. itiraf etmem gerekiyor ki kendisi bir insan olsa bir amca olurdu. bende bir amca izlenimi birakti bisiklet. belki kahverenkli olmasinin da etkisi vardir. ben yine de oteki bisikletlere de bakmak istedim. sonra iclerinden bir tanesini gordum ki… oteki bisiklet cok uygundu, evet; ama bu bisiklet… bu bildiginiz yakisikli bir delikanliydi. kendisini gorur gormez tutuldum. “iste bu!” dedim, “sensin! aradigim sensin!” tabii ben benim ufaklik disinda hic baska bisiklet surmemis oldugum icin biraz duraksadim. sonra gidip magaza gorevlisine danismaya karar verdim. bisikletlere bakan cocuga bu bisikleti nerede kullanacagimi aciklayinca ilk begenmis oldugum bisikletin benim icin en uygun tur oldugunu soyledi. diger bisikleti de gosterip fikrini almak istedim. o bisikletin ise cross bike olarak gectigini ve bu turu daha cok erkeklerin tercih ettigini, cunku gidon ile sele arasindaki yatay cubuktan(?) oturu ayagi onden degil arkadan atmak gerektigini soyledi. o bisikleti cok begenmis olmama karsin bu beni biraz dusundurdu; cunku etek ya da elbise giydigim gunlerde rahat edemeyecegimi fark ettim. aslinda bence sorun degil de toplumun buna hazir oldugunu sanmiyorum.* bir de herhangi bir carpisma ya da dengesizlik aninda bisikletletten atlayarak hem kendimi hem de bisikleti devrilmeden kurtarmak gibi bir refleks gelistirmis durumdayim. cross bike’ta bulunan bu cubuk nedeniyle bisikletten atlamaya kalkissam ayagimin oraya takilacagini ve kafami gozumu dagitacagimi dusundum. yaparim; kendimden beklerim. kendime zarar vermek konusunda cok basariliyim. her neyse. magaza gorevlisi, bir japon’dan beklenmeyecek kadar konuskandi. bircok bilgi aktardi sag olsun. kendisine tesekkur ederim. amca bisikletini almak istedigimi, ancak uzerimde o kadar para olmadigi icin ertesi gun gelip alacagimi soyledim. bisikleti kenara ayirabilecegini, ancak bisikletlerin hemen oyle satilan urunler olmadigi icin yarina kalacagini soyledi. benim icin uygundu.

    ertesi gun oldu ve ben heyecan icinde magazanin yolunu tuttum. aklimda amca bisikleti degil oteki bisiklet vardi acikcasi. kendimi kafa goz dagitmayacagimi bilsem hemen onu alacaktim aslinda. magazaya vardim ve bisikletlerin basina kostum. amca bisikleti yerinde yoktu. gidip diger bisikletlerin arasinda gezindim. tutuldugum delikanliyi suzdum. ardindan gidip bir magaza gorevlisine durumu anlattim. magaza gorevlisi “eger dun herhangi bir belge doldurmadiysaniz kenara ayrilmamistir. buyuk olasilikla satilmistir.” dediginde “o zaman ben suradaki bisikleti almak istiyorum.” diye kendisini oteki bisikletin basina goturdum. (itiraf ediyorum ki diger bisikletin satildigina uzulmedim. buyuk olasilikla onu almayacaktim zaten.) bisikleti gosterip “bu bisikleti almayi dusunuyorum.” dedim. cocuk “tamam, oyleyse sizi servis bolumune gotureyim.” dedi ve bisikleti de alip satis islemlerini gerceklestirecegimiz bolumun yolunu tuttuk. birkac belge doldurdum. odemeyi yaptim ve bisikletimi teslim aldim. magazadan cikarken agzim kulaklarima variyordu. bisiklete “ben ne yaptim?” diye saskinlikla bakiyor, bir yandan da “iyi olacak. alisirim bence.” diye geciriyordum icimden.

    trafige cikmadan once magazanin genis otoparkinda bir surus denemesi yaptim. kucuk bisikletimden oldukca farkliydi. dengesi cok daha hizli gidiyordu buyuk bisikletin. “ben ne yaptim!!” diye gozlerim buyumus halde bisikleti suruyordum korku icinde. selesi biraz alcakti. seleyi yukseltmek icin bisikleti kenara cekip inmeye calistigimda neredeyse devriliyordum; cunku ayagimi arkadan atmam gerekirken onden atmaya kalkismistim. “hadi bakalim! al sana ileriye ket vurma. bunca zamandir bana yerlesmis olan bu aliskanligi nasil degistirecegim?” dedim ic cekerek. “degistiririm. bunu da ogrenirim. sorun yok.” dedim seleyi yukseltirken. seleyi yukselttim ve trafige cikmaya karar verdim. caddeye ciktigimda arac trafigi biraz yogun oldugu icin bisikletle birkac yuz metre yurudum ve sonra “e hadi bin artik. alisamazsin sonra.” dedim kendime. bisiklet yag gibi gidiyordu. bisikletimi surerken “bence cabuk alisacagiz birbirimize.” dedim gulerek. tek yapmam gereken, ayagimi onden degil arkadan atarak inmem gerektigini animsamak. bunu yapabilirim. nelere nelere alistim. buna da alisirim. kendisiyle parkta iki tur attik bile. simdiden o kadar sevdim ki bisikletimi… bence o da beni sevdi. tutkumun pesinden gittim. cok mutluyum. aradigim bisiklet oymus. kendisine bakiyorum da simsiyah ve cok yakisikli cok! pazartesi olsa da ise gitsem.*

    yasamima hos geldin sevgili bisikletim. seninle birlikte ne yollar asacagiz kim bilir…
419 entry daha
hesabın var mı? giriş yap