• yönetmenliğini ryusuke hamaguchi'nin yaptığı, oyuncu kadrosunda hidetoshi nishijima, toko miura, masaki okada ve reika kirishima'nın yer aldığı film.

    film, dünya prömiyerini yaptığı 74. cannes film festivali'nde "en iyi senaryo (ryûsuke hamaguchi & takamasa oe)" ve "fipresci ödülü"nün sahibi oldu.

    haruki murakami'nin men without women isimli kısa hikâye serisindeki aynı isimli hikâyeden uyarlanan film, oyunculuk ve yönetmenlik yapan bir adamın oyun yazarı eşi ile mutlu evliliğini konu alıyor. adamın eşi bir gün ortadan kayboluyor ve bu olaydan iki yıl sonra ana karakter hiroshima'daki bir tiyatro festivalinin direktörü oluyor. burada şoförlük yapan sessiz bir karaktere sahip genç bir kadın ile ilk bakışta fark ettiğinden daha önemli bir karşılaşma yaşıyor.
  • bu sene izlediğim bağımsız filmler arasında (bkz: verdens verste menneske) ile birlikte en iyisi. diyalogları, karakter gelişimleri tek kelimeyle kusursuz. ilk bakışta durağan bir yapıda gibi dursa da film boyunca kurulan ilişkilerde yüksek tansiyon yerine yüksek bir anlayış ve cesaret var. kafuku'nun olduğu kayıtsız gibi görünüp içinde fırtınalar kopan insanla bağ kurmamak, şoför misaki'nin çocukluk travmalarını derinden hissetmemek mümkün değil. iyi bir film yapmak her ne olursa olsun iyi bir hikayeyle mümkün oluyor. bunun için murakami'nin bir öyküsünü seçmek ve içinde çehov hayaletleri dolaştırmak her ne kadar güvenli bir alan gibi gözükse bile hakkını vermek de bir o kadar zordur eminim. yönetmenimizi ellerinden öpüyorum. olmuş filmdir. denk gelirseniz sektirmeyin sevgili sinema severler.
  • (bkz: drive my car)

    (bkz: #130804704)
  • başka sinema'nın başka 1 ocak etkinliği kapsamında izledim. beğendiğim ama öyle çılgınlar gibi bayılmadığım bir film oldu. gelişimi başarılı ama bunu 3 saatte yapması bir yerden sonra "öh" dedirtiyor. bana göre bu yılın en overrated filmlerinden biri. asla kötü değil hatta iyi. ama 'yılın en iyisi' filan asla değil. ki bunu büyük bir haruki murakami hayranı olarak söylüyorum. üzgünüm.
  • doraibu mai ka (drive my car), bir ryûsuke hamaguchi filmi.

    vizyon tarihi: 28 ocak 2022
    ithaltçı: mars production
    türkiye dağıtım: başka sinema
    tür: dram, romantik
    yapım yılı: 2021
    süre: 179 dakika
    ülke: japonya

    filmin konusu:

    “oyuncu ve yönetmen olan yusuke kafuku'nın, karısı fukaku ile mutlu bir hayatı vardır.

    ancak karısının ortadan kaybolmasıyla yusuke'nin mutluluğu yarım kalır.

    aradan geçen iki yılın ardından yusuke, bir tiyatro festivalinde yönetmenlik görevini üstlenir ve bu yüzden hiroşima'ya gider.

    genç adam burada kendisine liderlik etmesi için görevlendirilen, fazla konuşmayan ve belki de onun görmezden geldiği şeyleri bilen genç bir kadın olan misaki ile tanışır.”

    yönetmen: ryûsuke hamaguchi
    oyuncular: hidetoshi nishijima, tôko miura, masaki okada, reika kirishima, yoo-rim park
    senaryo: ryûsuke hamaguchi, takamasa oe
    görüntü yönetmeni: hidetoshi shinomiya
    müzik: eiko ishibashi
    kurgu: azusa yamazaki

    vizyon tarihi: 28 ocak 2022

    filmin altyazılı fragmanını buradan izlemek mümkün.
  • ana karakterlerin yasadiklari travmalarin disavurumunu 3 saatte dinlene dinlene anlatan temposuyla izleyiciyi yoran, biraz abartilarak oscar'da en iyi yabanci film odulunu alacagina kesin gozuyle baktigim film. sahsi gorusum, the hand of god daha cok hakediyor.
  • hem film zevki hem de tiyatro zevki yaşatan ryusuke hamaguchi yönetmenliğinde japonya sinemasına ait bir eser.

    film 3 saat ve gerçekten yavaş akan bir kurgusu var filmin. fakat bunların hiçbiri sizi korkutmasın. kesinlikle izleyin. özellikle sakin bir pazar akşamı, yorgun değilken sıcak bir çay eşliğinde izlemenizi tavsiye ederim. film bittikten sonra üzerine saatlerçe konuşabiliyorsunuz. öyle bir yapıt.

    ben başka çarşamba kapsamında mersin'de sinemada izledim. açıkçası filmden sonra biraz yorulmuştum ama kesinlikle tatlı bir yorgunluktu. spoiler kısmında daha detaylı değineceğim ama bu filmdeki bazı sahneler kesinlikle beyaz perdede izlediğim en güzel sahnelerdi.

    filmde geçen diyologlar kitap tadında ayrıca. zaten birkaç farklı yazılı eserin adı geçiyor filmde.

    --- spoiler ---

    öncelikle baş karakterin hayatının farklı farklı alanlarına ve yaşadığı farklı farklı duygulara eşlik ediyoruz film boyunca. tek boyutlu çekilmemiş film. aksine karakterin farklı boyutlarda analizini çıkarabiliyoruz. ana karakterin kaybetme korkusunu ve toksik duygularını, fiziksel korkuları, merhameti ve cesareti çok iyi yansıtıyor film.

    mükemmel bir sigara sahnesi var filmde. beyaz perdede izlediğin en güzel sigara sahnesi benim için. sunroof'tan sarkan iki elin tuttuğu sigaraya bu filmdekinden daha fazla anlam yüklenebileceğini düşünmüyorum.

    sonunu istediğiniz gibi yorumlayabiliyorsunuz bence. yaşananların üzerinden birçok sene geçmiş bir son sahnesi var. birileri öldü mü yoksa hayatlar mı birleşti bilmiyorum. size kalmış bu yorumlar.

    japon sakinliği diye bir şey var gerçekten. festivali organize eden kadının sakinliğinde trajikomiklik yatıyordu. istemsizce güldürdü beni.

    --- spoiler ---

    ayrıca bir sinemasever olarak bu girdiyi okuyan herkese bir şey söylemek istiyorum. sinemada hele ki bu tarz filmlerde konuşmak veya telefon ile oynamak çok büyük bir terbiyesizliktir. bu filmin bir sahnesinde birkaç sıra önümde oturan terbiyesizin biri sürekli telefonunu çıkararak video çekti ve filmi benim için resmen sabote etti. bu tarz terbiyesizleri gördüğünüzde mutlaka tepki gösterin. telefonunu kaldırması için bağırdığımda bir daha çıkaramadı. film bittikten sonra da apar topar salondan çıktı. bir şeyleri izlediğini birilerine kanıtlamaya çalışan insanlara salonlarda tepki gösterin. gidip evlerinde izlesinler.
  • "gerçek... ne olursa olsun,
    o kadar da korkutucu değildir.
    en korkutucu olan...
    bunu bilmemektir."

    "poker face" bir sürücü hiçbir şeyin göründüğü gibi olmayabileceğini görmemize aracılık eder. sağlam ve şaşırtıcı kurguyla 3 saat değil 33 saat olsa izlenebilecek insana dair bir film...
  • pazar etkinligi niyetine sinemaya gidip izledigim, uyumamak için kendimi zor tuttugum film. haruki murakami ustanin men without women isimli kitabini okudugum için listeme almistim bu filmi, oyle de bir film bekliyordum ama yonetmen 1q84 kalinliginda bir film ortaya çikarmis* filmden çikinca, hikaye cok iyi, karakterler dolu dolu da, bu kadar uzun yapmaya gerek var miydi ki diye sordurdu. üç saat sonunda bunu sormam da benim sanat ozurlulugum olsun*
    naçizane gorusum, avrupa sinemasi sonrasi(i'm your man, the worst person in the world) oscar adaylari arasina girecegini sanmiyorum.
  • bir açıdan beğendiğim, ancak bir açıdan da beğenmediğim, hafiften de olsa mustafa hakkında herşey'i hatırlatmış bir filmdir.

    --- spoiler ---
    evlatlarını kaybetmişler. başları sağolsun. cidden büyük travma. ancak evladın vefat etti diye gavatlaşmanın, orospulaşmanın bir manası mı var? böyle bir şey olabilir mi ya? senin gözünün önünde kaç yıllık manitanı çatara patara sikecekler, sen de gıkını çıkarmayıp kapıyı sessizce kapatıp arazi olacaksın öyle mi? sikerler öyle işi. hayır nikahlı da değilsin kadınla. ayrıl bitsin. bu ne mezhebi genişliktir ya? yok arkadaş olmaz böyle şey.

    tiyatro, godot'yu beklerken, çehov... bunlar harbiden güzel göndermelerdi. meraklısının bayılacağı bir iş çıkarmışlar. onun dışında vanya dayı'yı oynayacak bebenin fotoğraflarını çeken kimdi? o herif nasıl bir dayak yiyor da hastanelik oluyor? bu kısımları pek olmamış.

    misaki? yoksa sevgili mi oluyorlar bizim yönetmen dayıyla? yoksa sırf arabasını mı hediye ediyor? ama kızın imajı falan düzelmiş. bence sevgili falan olmuşlar. bir de oradaki köpek farklı bir köpek miydi yoksa o tiyatrocu lâl hanımın köpeği miydi? orasını da çözemedim.
    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap