• marksist, sosyalist, komünist, anarsist kisaca muhalif olmak icin onsel olarak tarafinda olmak gereken politik bir kategori.

    "ben sosyalistim ama ezilenlerden banane" bu durumda celisik bir ifade olur. ama bunu ifade eden, bu yonde bir etkinlik gosteren olusumlar mevcuttur. bu olusumlar "isci sinifi" kaynakli olmayan hic bir muhalefete onem atfetmezler. irak direnenleri musluman olmakla, kurtleri milliyetci olmakla, anti kuresellesmecileri zibidi olmakla suclayabilirler. ama ortada -veya tarihin her hangi bir doneminde - isci sinifi kaynakli bir direnis odagi olup olmadigina hic bakmazlar...

    bu arkadaslar "ezilen" kavramini dort basi mamur - ama pratik bir islevi olmayan - akmaz kokmaz bulasmaz teorilerinde bir yere oturtamayacak kadar hakir gorurler. ama cok sevdikleri "isci sinifi"nin tarihsel ve soyut bir kavram olarak yeryuzunde bulunamayacagini bilemeyecek kadar teori fakiridirler de...
  • erken kaybedenlerdir. pedagojisi paolo freire tarafından yapılmıştır (bkz: ezilenlerin pedagojisi).
  • eee, vanya,
    yürümekle bu yolun biteceği yok.
  • 1861 ilk basımlı bir fyodor mihailoviç dostoyevski romanı. bir paragrafında şöyle yazar, durgunluklar getirir insana;

    "...gerçi her şeyi açıkça konuşmalı: sinirlerim bozuk olduğundan mı, yeni evimi yadırgadığımdan mı, yoksa yakında geçirdiğim bir üzüntüden mi ne, karanlık basar basmaz yavaşça mistik korku adını verdiğim bir ruh hali gelir üzerime ... son derece iyi, ama zayıf, sinirli kişilerde ara sıra böyle olur; iyiliklerine rağmen üzülmek, öfkelenmek, onları sanki sarhoş eder, bundan zevk alırlar ve mutlaka başkalarına, suçsuz, çoğunlukla da en yakınlarından birine çatarlar. örneğin kadınlar, ortada incir çekirdeğini dolduracak bir sebep yokken kendilerini mutsuz, kırgın hissetmek ihtiyacı duyarlar. pek çok erkek de böyle durumlarda kadınlara benzer, üstelik ruhça zayıf, kadın tabiatlı erkekler de değildir bunlar."
  • yazarının sonraları 50 kadar sayfasını sevdiğini ama tamamından memnun olmadığını notladığı dostoyevski eseri. en başarılı romanlarından biridir, aynı zamanda çıkış romanlarından biridir. sürükleyici başlar temposunu sürdürür ama sonlara dek koruyamaz. özyaşamsal izler taşır, yani; ivan petroviç (vanya) dostoyevskinin gençliğini çağrıştırır.

    ezilenleri aşağılanmışları anlatır ismine nazır. hem şundan da bahseder; kendimize bile itiraf etmekten kaçındığımız şeyler vardır belki bazen zor da olsa itiraf edebildiğimiz yine de bir ikincilliğe müsade edemeyecek kadar korkunç ve herkes bunları açığa çıkarıcak olsa dünyayı sarıcak o pis kokuda hepimiz boğuluruz. işte bunların hepsini vanya'nın suratına prens'le oturduğu içki masasında bir bir vurur. kanımca kitabın en ateşli diyalogunu içerir.
  • 'en iyisi senden söz edelim.okudum ruhum,okudum;
    ben de okudum. senin ilk romanından söz ediyorum dostum.
    okuyunca az kalsın adam oluyordum. az kalmıştı; sonra düşündüm taşındım, namussuz kalmayı yeğledim...böyle işte...'
    (bkz: dostoyevski)
  • okunması kolay ama bir o kadar etkileyici dostoyevski kitabı.ancak kitap bittiğinde neydi bu dedirtir yine.insan olmaya çalışmanın nasıl ezilmeyi gerektirdiğini ama bunun onurunu yine insanın içini acıta acıta anlatır üstat.sonunda tercihi yine sana bırakır kötülerden mi iyilerden mi olacaksın.insan kalabilmek adına ezilmeyi kabul edebilecek misin?
  • son sayfalari ciddi ciddi aglatmistir beni. kesinlikle okunmasi gereken bir klasiktir.
    ozellikle sevdiginiz kiz baskasini seviyorsa durumu yasiyorsaniz gorun bakin millet neler yasamis.
  • içinde dostoyevski'nin insancıklar kitabına bolca gönderme olan ve öyle denebilir ki yazarın kendisini içeriğe karakter kıldığı samimi bir romanı. ve bir de acıklı. kitabın bu ikinci özelliğinin nedeninin yazara sorulabilme fırsatı bulunsaydı, muhtemelen "ne yapalım, öyle olması gerekiyordu." derdi.
hesabın var mı? giriş yap