*

  • islam gelenegine bir muslumanin baska bir musluman hakkinda kotu dusunmemek icin yapacagi sey.
  • kişilerin kesin bilgi sahibi olmadıkları durumlarda, içeriklerini anlamadıkları, nedenlerini bilmedikleri olay,davranış ve bu davranışı gerçekleştiren kişi hakkında olumlu düşünce sahibi olmalarıdır. kök itibari ile güzellik manasına gelen "hüsn" kelimesinin "zan" kelimesini tamlaması ile ortaya çıkmış ilk ve doğru yazımı hüsn-ü zan şeklinde olan tanımlamadır.

    saf ve enayice bir tutum sergilemek manasından çok uzakta olan hatta alakası olmayan, kişilerin özellikle sevdikleri ve yakın çevrelerinde bulunan diğer kişilere karşı geliştirmeleri gereken tarifi hoş, kendisi hoş bir meziyettir. itimat edilen, sevilen, değer verilen kişiler için uygulamaya geçirilmesi lazım gelen özelliktir.
  • bir kimse hakkinda iyi kanaate sahip olma.
  • iyiye yormak.

    (bkz: suizan )
  • asıl yazılışı hüsn-i zann şeklindedir. bir ahlak lügatçesinden tanımını da yazalım bari:
    zan güzelliği. bir kimsenin veya bir hadisenin iyiliği hakkında vicdanî kanaat.

    hüsn-i zann, kalbin safvetinden neşet eder. şu kadar ki, hazme münafi olduğundan daima memduh olamaz. mukabili "su-i zann" dır.

    su-i zandan ictinap eyle velâkin elhazar
    herkesin hakkında gösterme ziyade hüsn-i zan
    nasuhî
  • bir konuda bir kişi hakkında olumlu açıklamayı kanıyı tercih etmek. mesela geç kalan arkadaşınızın elinde olmayan ve beklenmeyen sebeplerle geç kaldığını düşünmek, o yöndeki açıklamalarını doğru kabul etmek gibi. başka bir kadınla samimi şekilde görülen evli adamın akrabası vs. ile gezdiğini düşünmek bir izahı vardır falan demek gibi. ama bir sınırı var tabi ki.

    (bkz: su-i zan)
  • muslumanligin en guzel noktalarindan biridir. insanlar hakkinda iyi dusunmek ve kesin emin olunmayan durumlarda sazan gibi konuya girmemek gerekir.
  • eyleme beni hayata karşı bir duruş, varsın sol yanım su-i zan olsun. ve hem and olsun diyecek bu karakter, bende sana dair ne varsa ona and olsun, bundan sonra dünyadan bir gram lezzet almayacağım. ve sonra yaşayacak o karakter, karaktersiz yaşayacak, içinde pıt pıt atan bir ahlak yasası, öz manifestosunu yaşayacak, yaşamı bir sanat eseri olacak.

    ama hüsn-ü zan eden neyledi? sen de haklısın, ne ettiyse kendine eyledi.

    tanrıya veya devrime veya güzel güneşli günlere veya üstinsana inanan bu dünyaya hüsn-ü zan eder. öyle bir ufuktur ki o; ebul ala el maarri kör gözüyle muhteşem manzaralara ve kendisinden başka tüm dünya için süslenen kadınlara ağıt yakıp sitem ederken, buda bir ağacın dibinde çömelmiş sigarasını içerken, schopenhauer evinde yalnız ölürken; muhammed ve marx ve nietzsche birlikte kolkola motorları maviliklere sürer.

    bu dünya hüsn-ü zan edenlerin dünyasıdır, gerisine bir tutam ot, bir yudum seraptır. sen su-i zan edersen bu nice yaşamaktır? onun cevabını da camus vermesin, saçmalayacak çünkü, bir trafik kazasında saçma sapan geberip gidecek.

    iyi ki varız, kesin iyidir ki varız, yoksa niye varız? di mi hacı abim, gel sen bana hüsn-ü zan et. çünkü bir yanılgıyı sürdürmenin en etkili ve verimli yolu, onu birileriyle paylaşmaktır. yeteri kadar paylaşırsak, bakarsın hakikat maviyle yeşilin buluştuğu bir simülasyon uğruna hakkından feragat eder.
hesabın var mı? giriş yap