• karbonhidrat oranini dusuk gidalar tuketerek kilo verme ve saglikli kalma temeline dayanan beslenme akimi.
    basta abd olmak uzere dunyada cok populer olmasiyla gida ureticilerinin urunlerindeki karbonhidrat oranini dusurmeye calistigi, marketlerde ozel reyonlar acildigi ve hatta hamursuz pizza uretildigi gorulmustur.
    (bkz: atkins diyeti)
  • insani delirten bir akimdir..eskiden dusuk yag oranina, dusuk kaloriye takmisti insanlar, sutler yagsiz, peynir yagsiz, esek yagsiz, yag yagsiz olarak uretiliyodu, simdide baktilar yag olayinin miadi doldu, dediler o zaman simdide karbonhidrata asilalm.. biralar low carb, cipsler low car, esekler low carb, makarna low carb..

    bu da bir sure insanlari mesgul edip tuketiciyi yanaklarindan opecek, sonra canlari sikilinca bu sefer b12 vitaminine takacaklar, dusuk b12 oranli esekler dolanmaya baslayacak ortalikta.. bir kac sene sonra insallah hic bir besin degeri olmayan low everything isimli suntalar yiyebilicez..
  • abd'de yiyecek icecek firmalarinin pazarlama departmanlarinin artik default olarak hemen hemen her urun icin alternatif bir low carb versiyonu urettikleri yeni hastaliga verilen isim. gecenlerde low carb olarak aldigim bir garlic breadin sadece orjinalinden daha ince dilimlenmes halde satisa sunulmasi firmalarin low carb yuzu suyu hurmetine her turlu saklabanligi yaptigina ve yapacagina delalet etmistir.
  • low fat'ten sonra yeni trend.

    (bkz: low fat)
    (bkz: no carbs)
  • oldukça dengeli bir versiyonu ile bir ayda 10 kilo verdim. artan yaşla birlikte geçilmesi tavsiye edilen beslenme şeklidir ayrıca. karbonhidrat oranını düşürüp protein ve lif oranını artırmak metabolizmayı hızlandırıyor ve daha hızlı yağ yakmanızı sağlıyor.
    ayrıca ne yerseniz yiyin yanında bir parça limon yemek (tercihen kabuklu) aldığınız gıdaların glisemik indeksini düşürüyor.
    ben yoğun lif oranı için sabahları iki dilim tam buğday ekmeği yiyorum, ona rağmen kilo verme hızım gayet makul.
    edit: agustos 2014 itibariyle toplamda 30 kilo vermiş bulunmaktayım. yani sistem mükemmel çalışıyor.
  • kilo verdikten sonraki surecte karbonhidratlari dusman olarak goruyor, fakat zaman zaman tatli krizlerine engel olamayip asiri yemeler yapiyorsaniz, kilolari tekrar alma oraniniz yuksek gorunuyor.
    bunun yaninda vucudun kimyasina karsi gelmenin sonucunda depresyona girme riski oldukca yuksek bir beslenme aliskanligi.

    depresyonun dogal yontemi; karbonhidratlar + gunes isigi.

    http://www.livestrong.com/…carbohydrate-depression/

    kilo vermek sorun da cozum de degil, onemli olan beden ve ihtiyaclara gore uygulanan beslenme aliskanligi elde edinebilmek. sorun ancak o zaman kokunden yok olur. diyetisyenler para kazanmaz, diyet urunleri is yapmaz, ama biz bu duruma pek uzulmeyiz.

    low carb ingilizce adi ile pek havali dursa da fazla yag fazla protein demektir. tipki,

    (bkz: protein agirlikli beslenmek)
  • bir yil boyunca bu beslenmeyi uygulayan kisiler arasinda diyet oncesi damar sagligi yerinde olan kisilerin bile kalp kasini besleyen kroner damarlarin tikandigi goruluyor.

    http://nutritionfacts.org/…and-coronary-blood-flow/

    bu tehlikeli diyetle kilo vermek mi? erken yasta olmek mi?
  • özellikle sınavlarıma denk gelen dönemde 6 ay boyunca uyguladığım beslenme şekli. ben sınavlara geç hazırlanmaya başlayan, bu yüzden ders çalışınca tüm gün kafamı kitaptan kaldırmayan, kısacası hareketsiz kalan biri bu süre içinde kilo almadım, aksine bol bol yememe rahmen zayıfladım.

    low carb iyidir güzeldir zayıflatır ama dikkatli de olunmalıdır. kolestrol üm kısa süre içinde normal değerin üstüne çıktı. birde zamanla alıştıkca fazla kaptırıyorsunuz kendinizi. ben yalnız sebzeden karbonhidrat alıyordum son dönemlerde. ekmeği zaten hayatımdan çıkarmıştım, meyveyide *. baktım ki olmuyor, depresif bir hal alıyorum (çevremde fark etti), kendimi mutsuz hissediyorum, 6 ay sonunda bıraktım.

    aylar sonra elma yiyince kendimi ne kadar mutlu hissettim anlatamam. pastalara keklere hasta, şekerpare kadayıfa karşı koyamayan, elma önüne koyduklarında burun kıvıran biri, yani ben, nasıl zevk aldım o elmayı yerken anlatamam.

    low carb dan sonra eskisi gibi makarna pilav tatlı abur cubur vs zaten yiyemiyorum, besinlere olan bakış açım değişti.
    artık dengeli besleniyorum ve kilomuda koruyorum. et, balık, meyve, sebze, buğday ekmeği ve tabiki hemen hemen her akşam spor*.
  • neredeyse 10 ay olacak, bu şekilde beslenmeye çalışıyorum. çalışıyorum deme sebebim, ben yediklerimi yemediklerimi yazarım ve ordan biri çıkıp "bu low carb olmamış" der, polemikten hoşlanmadığım bir konu olduğu için bu şekilde ifade etmeyi tercih ettim.

    şimdi az buçuk tecrübe aktarımı yapmak istiyorum, işin endokrin kısmı, kalp, böbrek, karaciğer kısmı başka bilir abimilerimize/ablalarımıza kalsın.

    low carb, günlük karbonhidrat tüketimimizi belli bir seviyenin üzerine çıkarmamak -evet bence tam olarak ifade bu "belli bir seviyenin üzerine çıkarmamak", bu belli seviye nedir unuttum şimdi, abiler ablalar miktarı ha babam ekşi duyuruya ya da sözlüğe yazıyorlar, muhtemelen ketojenik diyet başlığında daha fazla bilgi edinebilirsiniz bu konu ile alakalı.

    kişisel bakış açım ve tecrübelerime başlayacak olursak, ilk söyleyebileceğim şey, bu beslenme şeklinin "kolay" olduğu, üzerinde düşünecek çok fazla şey yok, yememen gereken şeyler belli, yiyebileceğin şeyler belli, "bana kalırsa" `yiyebileceklerinin de bir kısmında miktar kısıtlaması yok`. (buna değineceğim).

    yine bazı bilir abilerimiz, kilo verme işini salt "kalori" olayına indirgiyorlar, bu bilimsel olarak, teorik olarak, yaradışımız olarak dosdoğru bir şey olsa da, ben pratikte bunun böyle olmadığı konusunda ısarcıyım.

    şüphesiz ki, günlük kalori alımı, alınan-verilen kiloda tartışmasız ve yüzde yüz etkili bir etmen.

    ancak ben, "ne yiyerek kilo verdiğin/aldığın" daha önemli diye savunuyorum. "baklava yiyerek de zayıflarsın" cümlesini, öyle zannediyorum ki bu 10 ay boyunca, 10 katrilyon defa duymuşumdur ve bunun sadece ve sadece "teoride" böyle olduğu konusundaki ısrarımdan hiç vazgeçmedim. çünkü insülin direnci olan biri söz konusu iken, yüksek oranda şeker alımı, ohoo bölük pörçük olduğuna inandığım bilgimle ahkam kesip, alay konusu olmak istemem, ama dediğim gibi tecrübelerimi aktaracağım ve sonucu yavaş yavaş görür gibi olduğum bir husustan azıcık da olsa bahsetme hakkına sahibim diye düşünmekteyim.

    bu noktada kimlerden bahsettiğimi, benim yazımda kimleri hedef aldığımı belirtmeliyim ki, obeziteden bahsediyorum.

    5 kilo ya da 10 kilo fazlası olan kişiler, ideal kilosunda olan kişiler benim tamamen alanım dışında, ben obeziteden dönen biri olarak yorumlayacağım bu beslenme şeklini, önerim ve fikrim varsa da yine benim gibi olan arkadaşlara yönelik olacak, zira kendi deneyimim kadar, başka bir deyişle "kendime kadar" biliyorum.

    şimdi yenilene içilene gelelim, lütfen caınınız çekmesin! çünkü bu diyete zor gözü ile bakan, gördüğü duyduğu her şeyi canı çeken kişiler diye düşünmekteyim. yani ne yapıyoruz? her gördüğümüz yiyeceğe saldırmıyoruz, çünkü bundan sonra artık bazı şeyler, yenmeyecek! ne zamana kadar peki? (değineceğim)

    yeme içme faslının ilk ayağı "kaç öğün yemeliyim", bu sorunun cevabı genellikle iki şekilde cevaplanıyor, "2 öğün" ya da "3 öğün", ara öğün yok...

    ben bazen 2, bazen 3 ve bazen de 2,5 öğün yedim. yaşam koşullarım, imkanlarım dahilinde hareket ettim açıkçası.

    sabah kahvaltı için, "önemsiz öğün" diyenler, bunu ateşli bir şekilde savunanlar var, olabilir... ama sen kahvaltı yapmaktan hoşlanıyorsan, yaparsın. zaten kahvaltı sevmediğin bir öğünse, sevinebilirsin, zira yapılmasın diyen insan da çok.

    ama kahvaltı yapacaksanız, yenilebilecek şeyleri şu şekilde özetleyebilirim, özet diyorum çünkü aynı besin grubu olan şeyleri atlayabilirim.

    mutlaka yumurta, ben yumurtanın kokusunu aldığı an, onu yiyemeyen, kesinlikle iyi pişmiş yumurta seven biri olduğum için, bu kısım beni yer yer zorluyor, yine de vazgeçmek yok

    sabahları en az 2 tane, eğer diyete yeni başladıysanız 5'e kadar tereddütsüz çıkabilirsiniz ki benim çıktığım oldu, hele de kilonuz yüksekse, hiç affetmeyin derim ben

    peynir, bir avuç içi bence iyi bir miktar, ama diyete yeni başladıysanız, fazlasını da yersiniz

    zeytin, ben bazen hiç yemiyorum ve bazen 15 tane ve bazen 5 tane, bence 20 ye kadar çıkabilirsiniz

    yeşillikler, hem süd yapar derler hehe
    domates, salatalık, biber çeşitleri

    ve bir çay bardağı ölçünüz olsun, kavrulmamış badem, ceviz, fındık, yer fıstığı yiyebilirsiniz, yer fıstığı biraz muallak, kimi yenmemesini salık verir, efendim omega6' sı bolmuş vs vs, ben yedim, ağzımı bozmak durumundayım "amına bile koydum", ama siz bana bakmayın br çay bardağını aşmayın!

    öğlen ve akşam aynı

    sebze, salata, et
    kimi yoğurt yemeyin der mesela, ben yedim

    bakliyata gelince tereddütlerim var, ben yedim, öncelikle bunu söylemeliyim.

    ve fakat yazımın başlarında bir yerlerde bahsettiğim "bazı şeyler sınırsız yemek" olayını unutmadım.

    ben sebzeyi, doyana kadar yedim, hatta genel beslenmemde proteini yeterli artıramadığımı düşündüğüm için, eti de genellikle ne kadar bulursam o kadar yedim.
    hatta 1 bütün tavuğu iç ettiğim bile oldu. fakat, insülin uyarılmadığı için, siz çok yediğinizi sansanız bile çoğunlukla standart porsiyonları aşamıyorsunuz, ilk başta midenin de geçmişten gelen çöp tenekelik durumundan ötürü çok yeseniz dahi, sabırlı olun, birkaç aya kadar normal insan porsiyonları yetecektir!

    zeytinyağı, tereyağı ve esansiyel yağlardan ve hayvansal yağlardan kaçınmadım, açıkçası bunları çok da fazla bulamadığım için "bol bol yedim" dersem, esansiyel yağ konusunda doğruyu söylemiş olsam da, diğer yağlar konusunda o kadar da doğruyu söylemiş olmam.

    bu saydıklarımın dışında kalan; ekmek, unlu mamül, patates, pirinç, bulgur, meyve, kuru meyve, şeker, rafine şeker ihtiva eden istisnasız her şey, abur cubur vs vs hiçbirini yemedim.

    insülin direncim, diyetten önce en son baktırdığımda 21 den büyüktü, şubat ayında 16 ya gerilemişti, muhtemelen şimdi daha da düşmüştür.

    çünkü, insülinimi uyaracak hiçbir şey yemedim. bence kilo verme sırrım tam olarak bu, aslında "şeker" yemedim ve iyileşmeye başladım.
    bu süre içerisinde, hatrı sayılabilecek miktarda kilo verdim, enerjim arttı ve kendimi çoğu zaman daha hafif hissediyorum.

    hatta, "baklava yiyerek de zayıflayabilirsin" olayına da bu noktada karşı çıkıyorum, yağın yağ olarak depolanması ile, şekerin yağ olarak depolanması bambaşka şeyler ve baklava ile uyardığın insülinle -hem de çılgınlar gibi uyarırsın- nasıl olacak da günlük alman gereken kalori miktarında sınırlı tutabileceksin kendini? işte bu mümkün değil..
    insülin direnci olan insan, insülinini özellikle yoğun şekilde uyardığı zaman bu tarz kısıtlamaların içine kesinlikle giremez, en azından ben giremedim diyip yumuşatayım ifademi.
    haliyle, kilo verme işinin "sadece" kaloriye bakması, bu noktada açıkçası "teoride" kalıyor, ne yediğin de önemli
    bana kalırsa, gaza gelip "ne yediğin daha önemli" diyeceğim de, zor tutuyorum kendimi.
    tabii bu durum, daha önce de söylediğim gibi "obezite" durumunda, 3-5 kilo fazlası olan için işler başka türlü işliyor olabilir.

    bu beslenme şekli için, "ilk 3 hafta zordur" derler, alışma evresiymiş, açıkçası ben öyle br evre yaşamadım, çünkü kafamda bitti olay, bu gidişat değişecek dedim
    hayatımdan memnun değildim ve değiştirmem gerekiyordu, önce kendim değişmeliydim ve içten dışa, dıştan içe değişme sürecime karar verdikten sonra, önümde ne ekmek ne de şeker duramadı...

    yalnız, yine şubatta yaptığım tahlil sonuçlarına göre, sodyumum düşüktü, düşük karbonhidratlı beslenme şekli, vücuttan sodyum atılımını hızlandırıyormuş, bunun için "maden suyu iç" ve "tuz alımını artır" önerileri aldım, genellikle tuz alımını artırmaya meyilliyim. bu da aklınızda bulunsun, iyi tuzlar alıp tüketme şansınız varsa eğer, bu diyetle birlikte iyi gider diye düşünmekteyim.

    en nihayetinde, daha önce birkaç diyetisyen diyeti denemiş olarak, bu beslenme şeklinden başka beslenme şeklinde iflah olamadığımı da önemle belirtmek isterim.

    bir önemli uyarı da, bu şekilde beslendiğinizi pek öyle herkese söylemeyin, zira kafanızı ziyadesi ile karıştırmaya kalkacak çok insan çıkacaktır.

    dayanılmaz bir açlık hissettiğinizde de -özellikle kilonuz çok yükseksek- ayran ve çiğ kuruyemiş öneririm.

    ve yemek miktarlarınıza çok takılmayın, zaman içinde porsiyonlarınız küçülecek ve belki benim gibi "çorba, sebze, salata, et" şeklinde öğünler yediğinizde "oha çok yedim" diyeceksiniz, mesela ben şu an söylüyorum, 80 dakika spor yapmış olmama rağmen, acaba bir yarım saat çıksam ter atsam da gelsem mi diyorum, çünkü aslında mide zaman içinde az yemeye alışıyor, az yemekle doyma ve 4-5 saat de acıkmama olayı da tamamen insülini uyarmayacak şeyler yemekle oluyor, ki bundan yukarıda bir yerlerde bahsetmiştim, pekişmiş olsun.

    peki, sonsuza kadar böyle mi besleneceğim? derseniz, kısmen evet derim. çünkü bir kere obez olduysan, vücudunun buna meğilli olduğunu biliyorsundur, maalesef biz ömür boyu doğru beslenmek zorundayız, en başta bunu kabullenmek bence önemli bir adım, ben kabullendim ve hayatımdan memnunum.

    zamanla kendinizim tanıyacaksınız ve vücudunuzu alıştırdığınız bir beslenme şekliniz olacak, rafine şeker senede birkaç defa, çok özel zamanlarda tüketilen bir şey olarak hayatınızda kalacak, inşallah!
    unlu mamul, ekmek vs de belki çok ideal kilonuzda haftada bir, ondan önce ayda iki defa olacak şekilde hayatınız da kalabilir.

    insülin direnciniz sona erdikten sonra, sabahları 4-5 tane kuru meyve yiyebilirsiniz örneğin.

    mesela ben 10 ayın sonunda, dün ilk defa baba yapımı çiğ köfte yedim, etliydi kendisi ve sadece 2 sıkım yedim, pişman değilim, ki dün bakliyat ve hatta kuruyemiş de yememiştim, bir sorun olduğunu sanmıyorum.

    bu haftasonu, evet aslında kesinlikle gerek yok ama karbonhidrat yüklemesi niyetine, yine baba yapımı 2 tane lahmacun götürmeyi planlıyorum. gaza gelip açma da yemek istedim ama babam izin vermedi hehe.

    karbonhidrat yüklemesi diyince, bundan bahseden kişi sayısı da oldukça fazla, metabolizmayı hızlandırmak için belli periyotlarda karbonhidrat alımını artırmak, hatta günlük kalori miktarını da artırmak gerektiği söylenir.
    kimi insanlar da, çok ciddi sporlar yapılmıyorsa, mesela günde 3 saat ağır idmanlar yapılmıyorsa buna gerek olmadığını söyler.
    şu noktada ikinci görüşe göre böyle bir şeye benim ihtiyacım yok. ancak kendime güvendiğim için birinci görüşü de denemekten çekinmeyeceğim.

    yine de böyle şeylerin, hayatımda sözde değil, gerçekten "ayda yılda bir" sıklığında olacağından çok eminim.
    yakın zamana kadar, "eğer yersem, diyetim bozulabilir" korkum vardı ki,

    altını çizeyim, bu beslenme şekline başladığınız ilk 4 ay asla ama asla "bi kereden bir şey olmaz" havalarına girmeyin, benim 10 ay sonra kendime güvenim yeni geldi mesela, çünkü bir günlük yiyeyim bir şey olmaz diyip, beslenme şeklini bozan çok insan olduğunu da duydum, bu riski bilin ve kendinizi kontrol altında tutun.

    ilk verdiğiniz kilolar, her diyette olduğu gibi, ödem olacak.
    ve kendinize zaman verin, hemen vazgeçmeyin,

    hergün türk kahvesi için diye de bir önerim olacak ama günaha girmek de istemem, zira ben müptezel oldum ve günde 4-5 fincanlara çıktım, allah etmeye!!
    yeşil çay da için.

    ve tabii günde bol su içmeyi asla ama asla unutmayın, hatta buraya kadar yazdığım her şeyi unutsanız bile bunu unutmayın.

    hergün de tartılmayın hehe

    kilo vermek isteyenlere öneriler gibi oldu ama, kendimce low carb a da değindiğimi düşündüğüm için ve kilo vermek isteyenlerden ziyade, bu beslenme şekli ile ilgili bilgi almak isteyenleri hedef aldığım için buraya yazmış oldum

    edit; birkaç paragraf ekleme yaptım.
hesabın var mı? giriş yap