• dil bilgini. 1889-1953

    konya'da medrese öğrenimi gördü. bir süre türkçe ve edebiyat öğretmenliği yaptı.
    1936-1938 yılları arasında ankara dtcf'de arapça dersleri verdi. yeni dönemde tbmm'de konya milletvekili olarak görev yaptı.
    türk dil kurumu derleme kolu başkanlığı görevinde bulundu.
    konya'da yayınlanan babalık gazetesinde, sebil-ür reşad, belleten, ulus dergi ve gazetelerinde şiir ve yazıları yayınlandı.
    arap dili ve edebiyatı alanında uzman sayıldı. türkçe-arapça karşılaştırmalar ve arapça'nın türk diliyle kuruluşu adlı iki yapıtı vardır.*

    http://www.kenthaber.com/…konya/izbirakan_2184.aspx
  • kendisinin en önemli atraksiyonu paşaya atatürk soyadını bulmuş olmasıdır.
  • "türk kökleri arap dilini nasıl doğurmuş", "türk dilinin sami dilleriyle münasebeti", "güneş dil teorisine göre türkçe-arapça karşılaştırmalar", "arapça'nın türk diliyle kuruluşu" adlı makale ve kitaplarıyla özelde arapça, genelde sami dillerinin türkçe'den ne'şet ettiğini güneş dil teorisine sırtını vererek kanıtlamaya çalışmış. hay allah. tarlaya soğan ekse daha yararlı bir iş yapmış olurdu herhalde. geoffrey lewis'in kibar ifadesiyle söylersek "bu noktada yapılabilecek en nazik yorum, tezini kanıtlamakta başarısız olduğu için ayıplanmaması gerektiğidir."
    (bkz: the turkish language reform a catastrophic success)
  • "türk’e her alanda atalık etmiş türklüğü kurtarmış istiklaline kavuşturmuş olan büyük gazi’mize ‘atatürk’ diyelim, bu soyadını verelim. bu bana, şivemize de daha munis, daha uygun gibi geliyor"*

    dipnot: (bkz: soyadı kanunu/#83651683)
  • (bkz: ahmet hamdi başar)'ın "atatürk'le 3 ay ve 1930'dan sonraki türkiye" kitabının 48-53 sayfaları arasındaki hatıralarında bahsi geçen " harif-i naşerif". hatıra şu şekilde:

    "seyahatin ikinci devresine aid yine bir hazin hatırayı yazmadan duramayacağım:
    konya'da idik. alaattin tepesi'nde halk fırkası binasının geniş salonunda, konya'nın bütün ileri gelenleri toplanmıştı. gazi, halkın şikayetlerini dinliyordu. konya, o sene buğday fiyatlarının müthiş sükutu ve kuraklık dolayısıyla buhran içinde kalan merkezlerden biriydi. halk sulama ihtiyacından, şundan bundan bahsediyor ve dertlerini ortaya koyuyordu. uzaktan hakim bir ses işittik:
    "- paşa hazretleri; müsaade buyurur musunuz?!" başımızı çevirdik. efendi kılığında, orta yaşlı bir zat ayağa kalkmış, söz için müsaade istiyordu. kim bilir ne söyleyecekti? belki vergilerden, belki ziraat bankası'ndan şikayet edecek; belki de hükümetin bir yolsuzluğunu haber verecekti. konya'nın medrese şivesiyle ve gayınları çatlatarak söz söylüyordu:
    "- paşa hazretleri, gonya'nın derdi ne guraklıktır, ne de mahsulün para etmemesindedir. sayenizde guraklık gider; mahsul para eder; herşey düzelir. emme, lakin gonyalılar'ı asıl müteessir eden asıl nokta, biz laik bir hükümet olduğumuz halde, niçin hala camilere ve mescidlere umumi bütçeden tahsisat vererek onları yaşattığımızdır. gonya halkı bu tahsisatın halkevleri'ne verilmesini istemektedir.
    hayret, dehşet, nefret içinde kaldım. konya'dan bir dinsizin, soysuzun nasıl çıktığına şaşarak yanımdakilere bu zatın kim olduğunu sordum:
    yeniden intihap edilmek istiyen eski bir meb'us, eski hoca. türkçe kelimelerin arapça'dan geldiğini ispat için eser yazmış bir zat! dondum;
    kaldım. bu kadarına kimse yüz vermedi ve onun halk namına yaptığı dilek umumi bir nefret uyandırdı. fakat bu zatın sonra meb'us olduğunu, hatta bütün arapça kelimelerin aslının türkçe'den geldiğini ispat eden yazılar bile yazdığını işittim."
hesabın var mı? giriş yap