• yavuz çetin'in satılık adlı albümünde yer alan 2. parça...

    parça, özellikle 3. dakikadan sonra başlayan enstrümantal kısımla dikkat çekiyor... standart olmayan d-a-d-a-a-d akordlu bir gitarla preston reed'i anımsatan rifflerle dolu bu bölüm, yavuz çetin'in ne kadar iyi bir gitarist ve müzisyen olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor...
  • oyuncak dünya
    oyuncak dünya

    bu oyun çok kolay sen de oyna
    kir ve dök, yap ve boz
    yeniden başla
    hepimiz çocuklariz aslinda

    kimisi askercilik oynar
    kimisi hirsiz ve polis oynar
    kimisi evcilik oyunu oynar
    ben de müzisyeni oynarim şimdi

    bazi çocuklar hiç uslanmazlar
    onlar hep oyunbozan olurlar
    durmadan üzdüler diğer çocuklari
    hep bozuldu oyunun kurallari

    kimisi saklambaç oynar
    kimisi kovalamaca oynar
    kimisi doktorculuk oynar
    ben de müzisyeni oynarim şimdi
  • icimi delen, oyan, kanatan super yavus cetin eseri.
  • dinleyeni alip baska diyarlara goturebilecek nitelikte, içinde akustik gitardan baska enstruman bulunmayan ve yavuz cetin in, tarifinin icine ruhunu kattigi sarki...
  • yavuz çetinin müzisyen olduğunu, oynayanların çok başka kimseler olduğunu gösteren şarkıdır.
  • sadece yavuza yakisan bir sarki.. bir baska elden, dilden duyulunca olmayan sarki..
  • yavuz çetin'in akustik gitarla bile ne kadar coşulabileceğini gösterdiği mükemmel şarkı.
  • oyunun neresinde oldugunuzu dusunduren parca. ayni zamanda inanilmaz bir derinlige sahip muzik.
  • klişelerin yavşamış ifade gücünün dışına bu kadar göstere göstere çıkan az şarkı vardır diye düşünüyorum. bırakalım "hayat bir sahne ve biz de küçük oyuncularız" cümlesiyle oyuna yeni bir replik eklemekten sıkılmayacak insanlar, türdeşleriyle birlikte yaratıcılıklarının (!) sınırlarını keşfetmeye devam ededursunlar.

    bazı gerçeklerin sadece haykırarak değil, dalgın dalgın, bir balkondan deniz manzarası izler gibi, tüy bir yastığa baş koyar gibi ya da georg büchner'in bir yerlerde bahsettiği gibi, renkli bir yeleğe sahip olmakla dertlerinin sona erebileceğinden dem vuran küçük çingene kızlarınkine benzer bir haleti ruhiye ile de ifade edilebileceğini hissettiriyor bu şarkı bana.

    sesin üzerinde pürüz kalmamış, bütün iletişimler de sanal birer oyuncak mı artık; akıp gitmişler mi yavuz'un sesinden? bu şarkıyı yarattıracak duyguya ulaşmış olma durumunun diğer bir adı da bıkkınlık mı? akustik bir siliniş mi, solosu yavuz'un oyuncak fabrikalarına* yaktığı hırpani bir ağıt mı?

    cevapsız sorular uzatılabilirse de, yavuz'un müzisyeni çok iyi oynadığından ve fakat giderken bize hayatının soundtrackini bıraktığından benim şüphem yok.
  • dunyada uretilmis en guzel sarkilardan biridir.
    ancak, bu sarkiyi sindiren her insan da oyunun bir parcasidir, bir vicdan muhasebesidir sarki, ayakta durmak oyunun parcasi olmayi gerektirir, "ne diye ayakta durayim lan" diye kendine her sordugunda gerek ve yeter cevabını bulamadikca, ayaklari gucten kesilip sendeledigini farkettikce, kurallar ruha battikca beyinde loopta donmeye baslar....
    o zaman bu kalbi halkali coplugune kusmak mi gerekir... zira artik ise yaramamaktadir, hem oyun oyun diyip, hem iyi bir oyuncu olunca insan, artik hicbir gerceklige inanmamaya basladikca, kose kapmacanin ortasinda durup, kapan kapanayi izledikce farkeder ki, bircok yerde bir cok oyun oynanmaktadir.. hadi cik icinden bu kose kapmacanin bakalim... cikamayana da kizma o zaman... icinde icin.. ama icin disina karismis mi artik acaba...
    dunya oyuncak, zaten oyuncaklara da ruhunu biz verdik, yoksa onlar alttarafi plastikti..
hesabın var mı? giriş yap