• tcdd'nin trakya hattında çalışan 3 bölgesel ekspresinden biri. sirkeci'den her sabah 08:30'da kalkar, halkalı, çatalca, çerkezköy, çorlu, muratlı, alpullu ve pehlivanköy'den geçerek uzunköprü'ye ulaşır, ayrıca yoldaki hiç istisnasız her istasyonda durur (10 kişinin yaşadığı köylerde bile). trenin lokomotife en yakın vagonu ise uzunköprü'den sınırı geçer ve yunanistan'ın pythion istasyonu'na ulaşır, buradan da bu trenle bağlantılı olarak pythion-selanik-atina treni kalkar. sadece pythion'a gidecekler en ön vagona binebilir. bir keresinde sirkeci'de bir görevliye ingilizce olarak burası istanbul mu diye soran bir çifti, görevli tuttuğu gibi bu trene bindirmişti.
  • alpulluda elektrikli lokomotifin ayrilip mazotlu lokomotifin cekmeye basladigi tren.
  • belediye otobüsü gibi çalışan ekspres. koridor boyunca insanları ayakta dikilir görmek olağan, mükemmel konuşlandırılmış kafa dayama yerleri sayesinde aslında 8 kişi rahat sayılabilecek şekilde oturulabilecek 6 kişilik kompartmanlarda felce giden yolun kapısını aralamak mümkündür.
  • birkaç kez binmişliğim vardır sözkonusu eksprese,yol abartısız 8 saat sürmüştü.
    kompartman psikolojisi sapına kadar yaşanabilir burada (ışığı kapatayım içerisi dolu sansınlar vb)
    gecenin bi yarısı bilet konrol telaşı,açık yeşil karton biletlere geometrik delikler açan biletçi,tuhaf tren kokusu-sesi,terkedilmiş istasyonlar,sağdan soldan gelen yunanca konuşmalar fln güzeldi be.
  • çok yavaş gitmemesine karşın yol üstündeki bütün köylerde (kimilerinde ne bir kişi biner ne de iner) durması sebebiyle yolculuk süresi uzayan tren. ayrıca tcdd'nin yabancıların kıçlarını yalamak için pythion'a giden en ön vagonunu yenilenmiş vagonlar arasından seçtiği, trakya kasabalarına gidecek olanlarınsa ortaçağdan kalma vagonlara mahkum edildiği tren. (tamam abartıyorum, 1984'te yapılmışlar ama o kadar pis ve döküntüler ki, ancak güney ekspresiyle belki mukayeseyi kaldırabilirler) bu arada fark anlaşılmasın diye pythion vagonunun dış kısmıda diğer vagonlarla aynı renk boyalı, fark iç kısımda.
  • zamanı, arkandan atlı koştururcasına hızlı tüketmektense hiçbir şeye acele etmeden sonuca ulaşmayı tercih ettiğim dönemlerde, biraz da ergene - akbulut'un su istediğinde "mola'da içersiniz..." diyen muavinlerine inat tercih ettiğim ulaşım şekli...

    halkalı istasyonundan itibaren istanbul'dan temelli koparsınız.

    otuz istasyonun otuzunda da vagona değişik bir hüsmen aga biner... her biri ile yapılan sohbet ömre bedel olur.

    otobüsten çok sonra varır uzunköprü'ye belki ama, otobüs yolculuğundan daha güvenli, daha az eziyetli, daha da konforludur eğer yolcu vagonundaysanız.

    velimeşe'den geçerken bozacılar biner boza satarlardı... sabahattin ali'nin ayran hikayesini anımsardım. (vagonların penceresini teker teker dolaşıp ayran satmaya çalışan çocuğun hikayesi.)

    tren raylarının ahenkli takırtısını ninni yapıp uyuya kalmazsanız pencerenin arkasında kalan o güzelim trakya coğrafyasının manzarasını seyredersiniz. geçip gittiğiniz köylerde tren yolu kenarından size el sallayan çocukların görüntüsü geldi gözlerimin önüne...

    en son on küsür yıl evvel binmiştim... otobüsten ucuz ve su istediğinde arıza çıkartan muavinler olmadığı için... başımı yasladığım pencereden bir köyü geride bırakırken yüzlerinde tebessüm gördüğüm yanyana oturmuş üç küçük köy çocuğu... yaşları beş ile sekiz arası... geçen trenlere el sallıyorlardı... yüzlerinde şimdiye kadar hiç görmediğim bir mutlu ifade, bir gülümseme vardı... üstlerindekiler waikiki değil, annelerinin, ninelerinin ördükleri kaba örgüden kazaklar, yüzleri soğuktan al al, burunları sümüklü ama yüzlerinde gülümseme... yıllardır o kadar içten karşılıksız gülen insana rastlamadım sanki...
hesabın var mı? giriş yap