• john rawlsun adalet teorisini açıklarken kullandığı benzetmelerden biri (cehalet peçesi). insanların bilgilerinden ve yeteneklerinden sıyrılıp "ulan nasıl bir toplumda yaşarsak bu bizim avantajımıza olur" diye akıl yürüttükleri ve sonunda da "çok zengin de olabilirim ama çok fakir de, çok fakir olma korkum çok zengin olma dürtümü fersah fersah aşmakta, iyisimi eşitlikçi bir toplumda kardeş kardeş yaşayalım, birlikte yiyip içelim, yarin yanağından gayrı herşeyimizi ortak kullanalım" diye sonuca vardıkları default durum.
  • bilgisizlik perdesi, cehalet peçesi, vb. gibi çevrilebilen, john rawlsun düşünce tarihine kattığı bir terimdir. eşit dağıtılmaması rahatsızlık verecek şeylerin (özgürlük, fırsat, servet, vb.) dağılımı konusunda karar vermek üzere toplanacak olan (rawls'un görüşmeciler dediği) kişilerin söz konusu görüşmeden önce kendi kimliklerinden sıyrılması anlamına gelir. bu sayede dağılımda hakkaniyet sağlanacaktır. cehalet peçesini takmış olan kişi milliyetini, ekonomik durumunu, ırkını, kısacası yaşamın neresinde durduğunu belirleyen tüm özelliklerini dışarıda bırakmış olan kişidir. dolayısıyla karar alma aşamasında kendi çıkarlarını düşünemeyecek ve herkesin yararına olanı düşünmek zorunda kalacaktır.
  • kanimca, gunumuz dunyasindaki ulkelerin durumu acisindan -ozellikle azinliklar baglaminda- bakildiginda, rawls'un ortaya attigi en onemli kavramdir. sosyal sozlesme teorilerinin farazi yapilarindan oturu uygulanabilirliginin tartisilmasi gayet dogaldir. onemli olan uygulanabilir olmasi degil insanlarin kafasinda ufak da olsa aydinlanmaya sebebiyet vermesidir zaten.

    he ayrica ben de bilinmezlik perdesi ismi ile bilmekteydim kendisini.
  • herkesi kafada eşit kabul etmemizi sağlayacak olan cehalet perdesi. bana kalırsa * cehalet perdesinin diğer sözleşme teorilerine üstünlüğü, insanı insanların ortak özelliklerine indirgeyen soyutlamadan, yani uzlaşmak için bir soyut insan aramaktan kurtarmayı denemesidir. diğer sözleşmelerde devlet vatandaşların dilini, dinini, cinsini "unutur", oysa bunda bunları görmese de "aklında tutar". bu denemede başarılı mıdır, emin değilim, çünkü bir sakallının dediği gibi insan dediği aslında alman'dır. almanlığı bilip kabul etmek, almanın almanlığını teslim etmek anlamına gelmiyor. almanlığı kabul etmekle almanı kabul etmek arasında fark var. (alman diye örnek vermek bile olmuyor, yahudi, kürt, cezayirli ya da eşcinsel felan demek lazım) mesela bu sözlükte kürtçenin ve kürtlerin varolmadığına inanan ve bunu açıktan söyleyen çok az kişi vardır, amma entrilere ve başlıklara baktığınızda görürsünüz ki lakin ki öyle değildir.

    yani, cehalet perdesiyle insanların kafasında yaşanacak aydınlanma, başka sorunları gölgeliyor olabilir.

    (bkz: cache) haneke filmi olan. alakasını ben kendim aklımla kurdum, siz yapamazsanız karışmam. üstüme gelmeyin ağlarım.

    ayrıca (bkz: politik doğruculuk)

    (bkz: gece gece götten ahkam kesmek) -buna bakmasanız da olur aslında.
  • can yücel'in veil of ignorance hakkında çok güzel bir şiiri:
    “karşı evde doğsam 'hıristiyan' olacaktım;
    arka evde bir 'ermeni' ...
    kader bu; küçücük bir evde 'sünni' olarak can buldum."

    kanun ancak kendini başkalarının yerine koyabilen kanun koyucular tarafından yazıldığında adil olabilir.
    hakkaniyet testini yapabilmek için hangi gruba ait olduğunuzu bilmeden adaleti dağıtmalısınız yoksa utiliteryanlar gibi çoğunluğun azınlığa tahakkümünü fikrinin girdabında döner durursunuz.
  • veil of ignorance, toplumsal sözleşme konusunda uzun yıllar john stuart mill, immanuel kant gibi düşünürlerin kafa yorduğu fikirlerin, john rawls tarafından 1971 yılında (bkz: a theory of justice) isimli kitapla derli toplu bir şekilde teori haline getirilmesidir.
  • raised fist adlı hardcore punk oluşumunun 2009 tarihli en bir sevdiğim albümlerinin adı.
  • rawls ‘ın bu mekanizmasını liberalizim eşitlik-özgürlük arasındaki ilişkiyi nasıl kurması gerektiğini açıklar.

    çünkü kaynaklar imkanlar sınırlıdır. örneğin: kyk bursu. hiçbir öğrencinin üniversite okumak için önünde yasal bir engeli yoktur. (bkz: negatif özgürlük) ancak gelir seviyesi düşük olduğu için bu özgürlüğünü gerçekleştirmesini sağlayacak ekstra bir imkana (bkz: pozitif özgürlük) ihtiyacı vardır. bu durumda kimlere burs verileceği nasıl seçilmelidir?

    rawls’a göre buna en doğru, adil, meşru karar verme yönetimi olayı cehalet perdesinin arkasından analiz etmektir. kişiler hayatın içinde hangi rolün kendilerine geldiğini bilmeden kaynakları bölüştürürler. yani kurrada size sabancının çocuğu olma rolü mü, kapıcının çocuğu olma rolü mü gelecek bilmeden kaynağı bölüştürmelisiniz. böylece en adil olam kararı vermiş olursunuz.

    bir çeşit yoğun empati kurma yöntemidir diyebiliriz.
  • diger dusunce deneyleri icin
    (bkz: #92649934)
hesabın var mı? giriş yap