• taksici amca dedi ki:
    acik radyoyu dinliyorum bi de... sabah haberler guzel oluyor. -acik gazeteden bahsediyor, cunku ayni zamanda yolculuk sirasinda dinliyoruz- soooraa cazz olsun... falan. guzel seyler caliyolar. eski... yeni seyleri sevmiyorum ben... eski sarkilari, yabanci klasikleri, cazz caliyorlar.. guzel...

    acik radyo ile alakasiz ama;
    ayni taksi soforu amca diyor ki:
    hamburger gibi yasiyoruz. hemen cabucak. herseyi cabuk cabuk yasiyoruz. yemek yemek tikinmak seklinde mesela. mesela bizim bi abimizi vardi derdi ki; evlendik severek sonra iki ay sonra merhaba nasılsın, zorunluluktan konusma. dmek hersey bitiyor. hamburger gibi, cabuk cabuk...
  • bazen o kadar tuhaf şeyler çalıyorlar ki, kainatın bazı seslerini de ihmal etseler iyi olacak. ne bu arkadaş, insanın bir süre sonra powertürk dinleyesi geliyor.
  • mail atarak, mektup, yazarak, kredi kartı ile, banka cüzdanı ile, nakitle veyahut reşat altınıyla; artık allah ne verdiyse destek kampanyasına iştirak edilmesi pek iyi olacak radyodur. şahsen uğrayıp bir çaylarını içmek bile hatırı sayılır bir jesttir. (bunu ben attım azıcık götümden.)
    cumartesi günü gittim, ziyaret edip yerlerinde gördüm ki elmas gibi insanların samimi bir çabayla kendilerini paraladıkları bir kurum imiş açık radyo. hoparlörün arka tarafını vücuda getirenler yalan değilmiş, işgal etmek, rendelemek için değil, yalnızca hep beraber var olmak için seslerini yükseltirlermiş.
    eh işte, azıcık daha imkan tanıyalım, biraz daha yükseltsinler o sesi. daha fazlasına lüzum olmadığı gibi zaten onlar da yaygaraya tevessül etmeyeceklerdir.

    ben radyo dinlemiyorum amma açık radyo'nun orada olduğunu bilme hakkımı müdafaa ediyorum.

    son olarak allah açlara, sefillere pizza veren, çay tutan o mübarek ellerden razı olsun diyor, açık radyo'ya eski ve yandan çarklı bir ingiliz topluluğu olan lindsey children'dan "not standing alone, not ready to fall" şarkısını gönderiyorum.
  • kâinatın pek de bilmediğimiz renklerinin, işitmediğimiz seslerinin mola verip ses, selam ettiği açık istasyon, türk kahvesi keyfi. dostlar arasında - bazen yeni gelenin (o biz oluyoruz) konuyu anlayamadığı için sus pus oturmak dışında pek bir şey yapamadığı - bir muhabbet... müziğin unutulduğu yahut geri planda kaldığı da vaki. sohbet güzelse, o da ayrı bir musikî tabii. yalnız, geceyarısından sonra et yiyip suya değmiş gremlinlere dönüşüyor; sürekli gıcırdayan açık kapı hissiyatı yaratıyor bazen. işte o vakitler o dost muhabbeti havası gidiyor, yayıncının o andaki yalnızlığı aynen bünyeye sirayet ediyor. ne bileyim, misafirliğe gitmişsin de, kimse seni iplemiyor gibi bir his. an itibarıyla, üç gün boyunca sadece ama sadece "mi" sesine çalışan erkin koray ve ekibini hatırladım. mini mini minimal...
  • şimdi bu radyoyu dinleyince bir tuhaf hissediyor insan kendini. sanki yüksek tavanlı, bir duvarı boydan boya pencere olan evimdeyim, elimde saatine göre kahvem, şarabım, kendi koleksiyonumdan birkaç şarkı dinliyormuşum gibi, bir havalar bir havalar.
    halbuki üsküdar'da 35 senelik, bitişik nizam, komşu ne pişirirse pişirsin, kavurduğu soğan kokusunun salonuma dolduğu bir evde yaşıyorum. illüzyon hep.
    tamam çok güzel, diğerlerinden farklı ama sürekli dinlenebilecek bir radyo değil benim için. toplumun her tabakasına seslenemiyor çünkü. "shakespeare 450 yaşında" deyip hop sabah 8'de eserlerini dinlemek hayli tuhaf. bu düşüncelerimde semtimin ve evimin etkisini de kabul etmek gerek tabi.
  • oray egin tarzi liberal gazetecilerin, acik radyo dinleyici destek projesi ile dalga geçen yazılarını (bkz: #10621286) bile okumaktan çekinmeyen ve kainatın bütün seslerine ve titresimlerine açık oldugunu gögsünü gere gere ispatlayan bir anlayışın temsilcisidir. (bkz: hastasiyim)

    ayrica bir donem, daha çok avi haligua ve omer madra ile ozdeslesse de diğer programları ve programcilariyla da begeni kazanmistir. acik radyo eskiden omer madra ve arkadaslari diye anilirdi ama simdi artik tek başına açık radyo oldu.

    ayrica kanalin milli marsi haline gelmis olan parca icin: (bkz: the revolution will not be televised)
  • program yapan insanların parasız çalıştığı, dolayısıyla amatör ruhlu radyo
  • bukowsky oykusunden sonra kapatildiginda gunlerce araliksiz calan duduk sesiyle rtuk'u basariyla dudukleyen radyo istasyonu.
  • meral madra'nın çiftliği de denebilecek radyo.........kainat tüm seslerine açıkta çalışanın sesine kapalı radyo. dinleyicinin bunu bilmediğini zaneden radyo..........şerif erol'un ayrılmasına hala dinleyicisini adam yerine koymadan açıklama yapmamak konusunda direnen ve savunan radyo.... gerçeklerin bir gün ortaya çıkacağı radyo..... dünyanın tüm direniş seslerine açık olan ama kendi içindeki iç direniş sesini kafa kopararak bastıran radyo....radyomu geri istediğim radyo.....nereye kadar hükümranlığın söker diye sormak istediğim ve sorulmasını istediğim radyo.....
  • tahammul sinirlarina dayanmis olmali ki, ayse bugra'nin hayat verdigi sosyal politika forumu'ndan programi, artik acik gazete adli liberal/taraf cizgisine siki sikiya tutunmus tek tarafli bultende yayimlanmiyor. bu sasirtici degil. hele, anayasa degisikligi paketindeki tek tarafli tutumu anlatmaya calisirken ayse bugra'yi aklinca sikistirmaya calisan omer madra'nin (ben cok aradim, gecici 19. madde diye bir sey bulamadim diyecek kadar aymaz) tavrindan sonra, gayet anlasilir bir son.

    kainatin her sesine degil, sadece duymak istedikleri seslere acik bir bultene sahip radyodur acik radyo. tirtillar haric pazartesi aksam kusagi, gitaresk, fora, ayin karanlik yuzu, nocturne, caz portreleri, magical mystery tour, stalker, zaman bana dedi ki, kozmonot, dilden dile titresimler (radyodaki tek turk halk muzigi programi ama siddetle tavsiye edilir) ve punk'art programlari, turkiye'deki kisir hit-list temelli radyoculuk anlayisinin disinda ve otesinde bir yaklasimin urunleri, dinlemesi insani mutlu ediyor. ama acik gazete denen programdan da, bir o kadar tembellik, ukalalik ve hatta kustahlik akiyor, radyonun genel tonunu feci lekeliyor.
hesabın var mı? giriş yap