• az once 3-4 yaslarinda, tatli mi tatli bi kiz cocugu aglayarak yanima geldi. 'annemin nerede oldugunu bilmiyorum' dedi. etrafa biraz bakindiysam da bulamadim. "annenin telefonu var mi, nerede oturdugunu biliyor musun?" gibi sorularima da hickirarak cevap verdigi icin anlasilmiyordu ne dedigi. ustune de gitmek istemedim zaten korkmustu. neyse baktim ki olacak gibi degil, polisi aradim. su an cocukla ilgileniyorlar.

    buraya kadar normal; ama "cocuk korkmus" dedigim icin yanlarinda pedagog'la gelmisler ya kafayi yicem. on dakika icinde sen o pedagogu nasil buldun da yaninda cocuk icin getirdin? hadi hepsini gectim. bu nasil bi sistem ya cildirdiniz mi siz? anaaa. olm turkiye var ya, magara gibi ulke yemin ediyorum boyle seyler yasadikca aklimi kaciracak gibi oluyorum. adamlar cocugun psikolojisini dusunerek yanlarinda uzmanla geldi ya. bi yuzumu yikayip geleyim ben.

    - sistem ulkesi.
  • diyelim ki bir kurnazlik pesindesiniz kendinizce. bir eviniz var ve satacaksiniz. degeri de, atiyorum 380bin euro; ama gelir vergisi odemesinde bu fiyat uzerinden degerlendirilirse, bu paranin yine atiyorum 50bin euro'sunu alacagi icin devlet, kagit uzerindeki satis fiyatini, alici ile anlasip 250bin olarak gosteriyorsunuz ve 20bin euro vergi odemesi cikiyor size. buraya kadar her sey normal. bunu yapmaya karar verip hazirliyorsunuz satis icin her seyi.

    bunu turkiye'de gayet yapabiliyorsunuz. cok duydum cunku. sorunsuz sekilde halloluyor, alan memnun satan memnun devam ediyorlar.

    ama almanya'da su sekilde oluyor:
    noter, sizin satis icin hazirladiginiz belgelerin onayini vermek icin, bunlarin bir nushasini da devletin ilgili kurumuna gonderiyor. onlar da hizli bir prosedur uygulayip onay veriyor ve islemler basliyor. ıste o ilgili kurum, bilir kisi heyetinin yardimi ile evin gercek degeri hakkinda inceleme yapiyor. sonra ciddi bir anormallik sezerse, burada hemen "devletin oncelik hakki" yasasi devreye giriyor.

    bilal'e anlatir gibi anlatayim bu kismi: devlet geliyor yanina ve diyor ki, "dostum, bu evin degeri 380bin euro. hani simdi pazarlik falan yapilmistir 370 olsun demissindir. ya da uyaniklik yapip iyi musteri bulup 390a vermissindir. ya da cok sikisik durumdasindir da 360a vermissindir. hepsi tamam. lakin sen bu evin fiyatina 250bin euro demissin. madem oyle, bu evi devlet olarak biz aliyoruz senden." huuooop diye aliyor evi hemen ve sen de apisip kaliyorsun. zaten 250bin'e satmayacak miydin? iste hazir aliciyiz sana. al parani diyerek evi elinden kagit ustunde gosterdigin fiyata aliyor. "hö?" diye bakmak disinda hicbir sey yapamiyorsun. "ya aslinda bu fiyat degildi ama bu" dersen zaten mahkemeye verilirsin hemen. diger sekilde resmen binlerce euro zarar.

    almanya'ya olur hani bir gun yerlesirsiniz ne bileyim ticaret yaparsiniz, denk gelir boyle bir sey. aklinizin bi kosesinde kalsin. en onemli kurali unutmayin:

    - almanya da asla devleti kandirmaya calismayin. sen kurnaz isen, devlet senden on kat kurnaz.
  • almanya'da yaşamakla ilgili en sevdiğim şey, insanların birbirine yalancı muamelesi yapmaması.

    ulus kültüre şu yerleşmiş: birinin beyanı esastır ve kafadan doğru kabul edilir. yalan atıyor mu diye düşünülmez. bu devletle ilgili işlerde de böyledir, arkadaş arasında elde bira içip muhabbet ederken de. söylediğiniz şeyler olduğu gibi kabul edilir ve altında bir şey aranmaz.

    ancak gün olur da yalan söylediğiniz ortaya çıkarsa bedelini ağır ödersiniz. resmi konularda büyük para cezaları gelir, sosyal ortamlarda dışlanma yaşarsınız.

    bunun böyle olması ülkede işleri rahatlatıyor. örneğin birine gidip "kardeşim buraya araba parketmek yasak" dediğinizde tartışmaya girmiyor, "özür dilerim" diyerek çekiliyor. sözünüzün altında bir çakallık aramıyor. insanlar arası böyle bir güven ortamı oluşturan aile değerleri, eğitim sistemi vs. ne varsa türkiye'nin de üzerine dersler çıkarması gerek sanıyorum.
  • almanya'nın güneyinde küçük bir yerleşim yerinde yaşamaktayım. geçen gün markete gitmek için evden bisikletle çıktım. evin arkasındaki ormandan, elmamı yiyerek geçiyordum. elmanın son küçük bir parçasını, ormanın içine doğru savurdum. sonra bir anda yaşlıca bir amca elektrikli bisikletiyle önüme gelip durdu. hemen o attığım çöpü almamı söyledi.
    (amcanın, benim gerçekten çöp atmış olabileceğimi düşündüğünü varsayarak) attığım çöp olmadığını, yediğim elmanın kalanını ormanın içine attığımı söyledim.
    bunun üzerine, daha da sinirli olarak elmanın da çöp olduğunu, derhal almamı gerektiğini söyledi.
    etrafımızın elma bahçeleriyle çevrili olduğunu, elmaların bilerek yerde bırakıldığını, böceklerin, kuşların bunları yediğini anlattım.
    amca artık ırkçı amcaya bağlayıp, memleketimi kirletemezsin. alacaksın onu yoksa polis çağırırım gibi şeyler söyledi.
    içimdeki amcanın suratını dağıtma hissini bastırıp, bisikletten indim ve isterse polis çağırabileceğini söyledim. polis çağırdı, şansa polis çok yakındaymış ve 5 dakika içinde biri orta yaşın biraz üstünde, biri genç iki polis geldi. bundan sonrası şu şekilde:
    polis (yaşlı olan) : sorun nedir?
    ben: yediğim elmanın kalan kısmını şuraya attım (attığım yeri göstererek) ve bu beyefendi ormana çöp attığımı ve memleketini temiz tutmam gerektiğini söyledi. ben de elmanın organik olduğunu, çöp olmadığını anlatamadım.
    polis: bizi kim aradı?
    ben: beyefendi aradı.
    polis (ırkçı amcaya dönerek): size 38 euro ceza yazıyoruz.
    ben: (ohaa gol be sevinci)
    ırkçı amca: homurdanma, nasıl böyle bir şey yaparsınız? homurdanma
    polis: beyefendi çöp atmamış, attığı elma artığını ormanda hayvanlar yiyor ve siz boş yere polisi çağırdınız.
    ben: (ohaa 2. gol be sevinci)
    ı. amca: homurdanma, bu yaptığınız çevreci bir tutum değil. bu işin peşini bırakmayacağım. homurdanma.
    polis: çevrecilik diyorsunuz ama elektrikli bisiklete biniyorsunuz, gerçekten bu kadar çevreci iseniz niye normal bisiklet kullanmıyorsunuz?
    ben: (ohaa 3. gol be sevinci)
    mor ı. amca: homurdanma
    polis (bana dönerek): beyefendi hakkında dava açmak istiyor musunuz? örneğin, hakaret ya da ırkçılık.
    zevkten dört köşe olmuş ben: yok teşekkürler.
    mor ı. amca: (daha da mor, bu sefer hafif tırsmış)
  • almanya basligina yazdigim diger entrylerde oldugu gibi, bu entryde de bilal'e anlatir gibi anlatmaya usenmeyecegim. ustteki yazar arkadasim kizmasin; ama "aha da boku yedi, o kadar multeci aldi" anlaminda bir seyler demis. ne kadar komik bir yorum.

    ben anlamiyorum almanya veya baska ulkelere asinalik duzeyinin sadece tv/gazete haberlerinden edinilen bilgi seviyesinde olan kisilerin arastirip etmeden boyle yaziyor olusunu. saniyorlar ki burasi da turkiye gibi geri kalmis bir ortadogu ulkesi.

    bakin arkadaslar. amiyane tabirle, almanya düzmeyecegi esegin onune ot koymaz. bu konuda anlasalim once. bu minvalde, multecilerin bu ulkeyi zaman icinde mahvedecegini dusunmek sacmalik.

    almanya'nin her yil icin resmi olarak aciklanan tam 360.000 yeni insana ihtiyaci var. göç bekliyor, her ne kadar caktirmasa da buna muhtac. neden? cunku burada almanlar cocuk yapmiyor. genc nufus yenilenmiyor. var olan insanlar da rahat yasiyor, gelecek kaygilari yok. ac kalsan devlet bakar, hasta olsan devlet tedavi eder, okumak istesen devlet okutur. devlet, burada devlettir. turkiye'de degil. turkiye'yi, eline ahır versen onu bile yonetmeyi beceremeyecek, sistemle/isleyisle uzaktan yakindan hicbir alakasi olmayan insanlar yonetiyor. dolayisi ile yonetilen halkin da vizyonu anca "aha simdi boku yedi" diyebilecek kadar genis oluyor.

    800 bin civarinda multeci dusundukleri soylendi gecenlerde. bu ne demek? hemen hemen 3 yillik goc ihtiycinin tamamini tek kalemde karsilamak demek. daha guzel olani ne biliyor musun? "bakin ben multeci aliyorum" imaji ile inanilmaz goz boyayip butun dunyada sempati kazandi. halbuki kendi isine de geliyor bu durum. evet hakli olunan taraflar yok mu? var. gelen insanlar (hakir gormeksizin) genel olarak egitimsiz, medeniyet hirkasini giyememis, gun gorememis ve bundan sonra yasayacaklari toplumun hayat standartlarina uyum saglamasi zor olan insanlar. ama bu demek degil ki alman duzeni bozulur. dunyaya yayilmis bir kalip var adamlarda "alman duzeni/disiplini" diye. daha ilk asamada egitim'in en yuksek payi alacagi sekilde cesitli alanlarda kullanilacak "11 milyar euro" butce ayrildi bile multecilere. bu ne demek biliyor musun? iste bu dunyanin en guclu ulkelerinden olmak demek. devlet demek. ben bu gelen insanlarin cocuklarini egitir, bir hic olacakken cikarir dunyaya sunabilecegin bilim adamlari, muhendisler, sanatcilar, zanaatkarlar yetistiririm demek. basarili olur, olamaz. bunu gorecegiz. ama sistem bu arkadasim. vizyon bu. misyon bu. anlatabiliyor muyum?

    turkiye'de ise bu tam tersi olarak isler. bilim adami, muhendis, sanatci, zanaatkar olacak insanlari, birer "hic" yapip birakir o ulke.

    sonra gelip buraya "aha almanya boku yedi" yaziyorlar.
    yav he he..
  • yeni işe girdim, her gün girişte ve çıkışta kart okutuyoruz ve ben werkstudent olarak haftada 20 saat çalışıyorum. bazen işim geç bittiği için 5-10 dk geç çıkmışım ve haftada 20 saat 35 dk zaman harcadığımı görmüşler. ik çağırdı acilen gittim utana sıkıla neden fazla zaman geçirdiğimi, bana fazla mı iş verildiğini vs sordular. yok dedim kendi isteğimle oldu. 35 dk lık parayı maaşıma eklediler özür dileyerek. ofiste birşey demedim ama eve giderken bir garip oldum türkiyede yeni mezun mühendis olarak haftada 60 saat çalışıp 40 saatlik asgari ücret alıyordum ve bunu büyük nimetmiş gibi sadaka gibi veriyorlardı ah ulan.
  • gecenlerde bir sabah cöp atmak icin evden ciktim. geri eve dönerken bir de ne göreyim, benim arabanin silecegine ilistirilmis beyaz bir kagit duruyor. allah dedim herhalde yine park cezasi yedik. bir yandan da düsünüyorum yahu burasi park yapmanin serbest oldugu bir sokak, neyin cezasi bu durduk yere?

    neyse yürüdüm yürüdüm ve arabanin basina geldim. park cezasi olmadigi her halinden belli olan, seffaf dosya icine koyulmus, katli bir a4 kagit ve bir de arac sigortasi kartvizitini silecekten cikardim aldim. kagitta diyordu ki “otomobiliniz bir kazaya karismistir, lütfen en kisa zamanda polis istasyonuyla baglantiya gecin“. hay allah ne kazasi yahu? telasla arabanin sagina soluna bakinirken bir anda gözüme carpiverdi; soför kapisi komple iceri göcmüs öylece duruyor. park halindeyken arabaya carpmislar sizin anlayacaginiz.

    bindim gittim polis istasyonuna. polis bana dedi ki “arabaniza carpan adam buraya gelip kendini ihbar etti ve biz de tutanak tuttuk. en kisa zamanda carpan aracin sigortasiyla baglantiya gecin ve zararlariniz karsilansin”. sonrasinda malum sekilde sigortayi aradim, araba tamir edildi, masraflar üstlenildi vs. ve hersey yoluna girdi.

    peki diyelim ki bu adam arabama carpip gittikten sonra kimseye haber vermese ne olurdu? o zaman fahrerflucht yani kacak sürücü durumuna düserdi ve olur da birileri kazayi görüp onu ihbar ederse bu sefer basi cok daha büyük belaya girerdi. öyle ya, oradan gecen birileri yahut tesadüfen o an camda pencerede kazaya tanik olan birileri plakasini alip onu ihbar etse bu sefer sadece yaptigi kazanin degil ayni zamanda da kaza mahalinden kacmanin bedelini öderdi. bu nedenle de adam muhtemelen kazadan sonra bakmis, basim agrimasin diye düsünerek efendi efendi polise gidip yaptigi kazayi ihbar etmis ve sucunu kabullenmis. sonra da sigortasini arayip kazayi rapor etmis. ben adami bir defa görmedim bile, yalnizca sigortasiyla baglanti kurup hasarin tazminini hallettim.

    bu örnek almanya’da insanlarin kanunlara nasil saygi duydugunun ve nasil cekindiginin güzel bir örnegidir. kanunlar herkes icin esittir ve tereddütsüz bir sekilde uygulanir. öyle ki, insanlar cogunlukla kanundan kacmayi göze dahi alamazlar, cünkü kactigin zaman basin daha büyük belaya girebilir. kimse polisle, avukatla, mahkemeyle ugrasmak istemez ve hem bir yandan yasalari cignememeye calisir, bir yandan da cignedigi zaman sucunu inkar edip kacmaya cabalamaz.

    devlet insanlara hukukun üstünlügü ilkesini cok basarili bir sekilde benimsetmeyi basarmis ve bu yüzden de ülke’nin geneli oldukca güvenli ve suc orani cogu ülkeye göre cok daha düsük. bu nedenle almanya’nin sadece negatif taraflarini görüp durmadan yüklenmeye calisan arkadaslar bu pozitif taraflarini da istisnasiz görmelidirler.
  • yahu benim esim 7 ceddi alman, colugunuz cocugumuz var. hanim soyadini degistirdikten sonra bana inanmaya basladi. ayrimcilik olduguna inanmiyordu. simdi ise kendisine soyadindan ötürü farkli davraniliyormus. hele gecenlerde bi kurumda isimiz vardi gittik. kadin dediki hanima; siz cok güzel almanca konusuyorsunuz. bunun üzerine hanim balatalari siyirdi.

    2 sene önce baskent berlin‘de rossmann adli kozmetik markette, siyahi bir kadin kartla ödemek icin karti uzatiyor, bazi kartlarin sifresi olmuyor, kimlik göstermek gerekiyor, kasiyer (50 yas civari) kimlik soruyor, kimligin üzerinde alman( örn anna müller) ismi yaziyor. kadin bu kart calinti mi size ait olamaz, burda alman ismi yaziyor diyor. sonrasinda müsteri ben almanim diyor. annesi siyahi imis babasi alman. polis geliyor zabit tutuluyor ve olay meclise tasiniyor, rossman özür üstüne özür diliyor vs…

    ya cocugumun dayisini bir kac sefer oglumla arapca konusmaya calisirkenyakaladim. napiyorsun dedim? hic konusuyoruz dedi. olm sen manyak misin, bu cocuk türkce ve almanca biliyor, biraz da ingilizce. arapcayi nerden cikardin? salam alaykum , keyfe hal felan diyordu??! dayisi hakiki alman.

    deprem oldu kayinpeder ve kayinvalide aramadi. ulan bi insan mesaj atar. yani aramiz da iyi ha. paris terör olayinda anasini mikiim profil resimlerini fransiz bayragi yapmislardi. gecenlerde christmas hediyesi almamislar birbirlerine onun yerine afrika‘da bilmem ne kabilesine bilmem ne hediye yardimi yapmislar, sertifikalarini gösterip böbürleniyorlardi.

    üst komsum yeri gelir cocuklarini bize birakir acil bisey oldugunda. araba lazim olur alirlar, ekmek yumurta vs komsuluk iliskileri gayet iyi. yahu insan bi sorar , ailenden birisi zarar gördü mü diye?

    bakin arkadaslar, cocugum saz ögrensin diye kursa yolluyorum, türk arkadaslar , yav sen alevi misin cocugu niye oraya yolluyorsun diyorlar. ha bunu niye anlattim, bunlarin cogu receptapar . burdaki insanlar bu gibiler yüzünden türkleri 5. sinif adam yerine koymuyorlar. romanyaliya sirbistanliya daha deger veriyorlar. bu yüzden umursamiyorlar. isleri gücleri siyaset , dis gücler olmus.

    basta söyledim esim alman diye. ıs yerinde iki tane türk var. kadinin biri benim siyasi görüsümü sormus. cüsss yani. erdogan‘i övüp duruyormus. esim muhatap olmak istemiyor. ıste böyle böyle almanlar bizden soguyor. amk bizim burda dönercinin google yorumlarina yazmis millet, calisanlarin erdogan propagandasindan biktik diye. sahibine gösterdim ilk basta inanmadi. iki ortaklar, birisi receptapar digeri normal apolitik. adam müsterilere nasil bir psikolojik travma yaptiysa, google yorumlara yazmislar.
  • geçen hafta iş meselesi sebebiyle gittiğim ülke. tam toplantıdayken, masadaki tüm almanların tırnaklarına baktım ve eciş bücüş, kemirilmiş gibiydi. daha sonra etrafımdaki almanlara da baktım, onlarınki de aynıydı. dayanamadım sordum. dedim tırnak makaslarınız, dünya standartlarından farklı mı?

    das hayır dedi masadaki iş ortağımız alman. peki dedim tırnaklarınız neden böyle kemirilmiş gibi? biz dedi dostum, her gece kıskançlıktan tırnaklarımızı kemirerek uyuruz. kimi kıskanıyorsunuz dedim.işte o an, tüm restoran ayağa kalkıp istiklal marşı okudu. o kadar gururlandım ki, ağladım be sözlük.
  • arkadaşlar almanya cennet vatan değil. kendi vatanımız bize cehennem atmosferi yaşattığı için buradayız. ben de

    - uyurken pencereyi açık bırakıp yatabileceğim
    - 5 yaşındaki kızım parkta oynarken ulan çocuğu mu kaçıracaklar derdi olmadan uzaktan gözlerimle takip edebileceğim
    - çocuğu kreşe/okula götürürken buradaki insanlar biz gidince çocukları dövüyorlar mı diye düşünmeyeceğim
    - bebek arabasıyla off-road yapmama gerek kalmayan
    - bir restorana gittiğimde, bir yerden bir şey aldığımda ulan bu sefer nasıl saplayacaklar hadi bakalım diye düşünmediğim
    - gıda maddesi alırken acaba bunlar hangi milletin yemediği kimyasallar diye incik cincik araştırmam gerekmeyen
    - taksiye binince taksimetre, arabada sigara içmeme, dolandırılmama mücadelesi vermediğim
    - iş yerine hastayım/bir sorun var/çocuk hasta dediğim zaman beyanımın esas olduğu
    - haftada 60 değil 40 saat çalışarak ailemi geçindirecek meblayı kazanabildiğim
    - yılda 2 değil 4 hafta izin kullabildiğim

    (bu liste daha uzar gider)

    bir memlekete sahip olsaydım ben de kalkıp buralara gelmeyecektim. burası cennet mi? değil. cehennem mi? değil. ulan ölçüp tartacaksın işte, benim için ailem için almanya avantajlı mı? evetse kalıyorsun, değilse dönüyorsun veya başka yere göçüyorsun bu kadar basit. bir gün uzun uzun yazacağım bu konuyu ama bakalım ne zaman.
hesabın var mı? giriş yap