• bizim türk milletinin sorunu cahil ya da kötü kalpli (?) olması değildir. bana göre değildir, zaten "cehalet" dediğimiz şey genel ve kapsamlı bir şey olamaz. pekâlâ o insanın ufku daha dar kalmıştır, zira kendi köyünden dışarı çıkmamıştır. ama şehirli insandan bahsediyorsak cehalet yorumu, karmaşık ve derinlikli yorumlar üretmenin önündeki en büyük engeldir. "kötü kalplilik" ifadesi ise hepten romantik ve soyut anlamlar içerisinde kaybolacak bir şeydir. benim için bunlar epey terstir.

    türk insanının benim açımdan sorunu, sistematik açıdan düşünüşün korkunç raddede zayıf olması. eğer sorun karmaşık ve tek bakışta anlaşılamayacak bir sorun ise hemen o sorunun semptomlarına bakıyoruz, semptomlarını engelleme yoluna gidiyoruz. mesela şu kadın cinayetleri mevzusu. sorunun sebeplerini, kaynakçasını ve sosyolojik analizini terk ettik ve suçu işleyen adamların ne kadar cani, katledilenlerin ise ne kadar masum olduğuna odaklandık. birisi suçu işleyene hak verirse onu da linçliyoruz, bu ironi olsa bile.

    bu sadece bir örnek. ama kadın cinayetleri konusundan ele alarak bir sistemden bahsedeceğim. bu sistemi tanımlamayacağım, sadece işevuruk bir anlatımla tarif edeceğim. bu arada, sistem derken kapitalizm, komünizm gibi bir rejimi kastetmiyorum. bu bir fabrika da olabilir, yazılım da, günlük rutinin kontrolü de, devletin kendisi de...

    - sistem tekrarlanan sorunların kaynağıdır.
    - sistem, aynı koşullar altında aynı sonuçları verir.
    - iyi bir sistem, tekrarlayıcı bir biçimde fayda getirirken kötü bir sistem tekrarlayıcı bir biçimde zarar verir.
    - yetersiz sistem, işlemesi için müdahaleye ihtiyaç duyar, yeterli sistem ise kendiliğinden hiçbir müdahaleye ihtiyaç duymadan çalışır.
    - (sonradan ekleme) sistem, kendi içerisinde başka sistemler barındırır ve bu sistemler birbirine oldukça benzer. (fraktaldır)

    burada iki eksenden bahsettik. birincisi yeterlilik - yetersizlik ekseni, ikincisi ise faydalılık - zararlılık ekseni. bir sistem yeterli ve zararlı da olabilir, yeterli ve faydalı da olabilir. bu kavramlar göreceli olduğu için tanımı oldukça kaypak. ve zararlı bir sistem faydalı amaçlara hizmet etmek için de kurulmuş olabilir. iyi amaç ya da kötü amaç, başka bir eksen olarak ele alınabilir ancak bu sistemin konusu değil sistemi kuranların konusudur. çünkü sistem bir bilince sahip değildir, ne yaptığını bilmez, sadece çalışır; çünkü o canlı bile değildir. önemli olan, zararlı sistem derken kötü amaçla kurulmuş sistemi ayırabilmektir. mesela bir yerde insanlar sabah kahvaltısında baklava yiyorsa ve eskilerden kalan bir gelenekse bu iyi amaçla kurulmuş zararlı bir sistemdir. iyi amaçlıdır, çünkü eskilerin anısını yaşatır. ancak zararlıdır çünkü her gün baklava yemek bütün toplumu obeziteye götürür. üstelik dikkatinizi çekerim, bu toplumun bireylerini obez olmakla suçlayamazsınız; çünkü toplumsal açıdan bir sorun vardır burada.

    şimdi başlığın kendisine dönelim, anayasaya. devlet yapısını şöyle de ele alabiliriz, toplumun kendi arasında kurduğu bir üst sistem. toplumun kültür ve gelenek gibi nitelikleri, yaşam koşulları ve gelişim amaçları bir sistem ihtiyacını ortaya çıkarır. devlet bireylerin üretimsel ve manevi gücünden bir parçayı alır ve bireylerin faydasına hizmet edecek bir hedefe yönlendirir. ancak bu kadarla da değil, toplum faydası için diğer sistemleri de yönetir. yani hem bir sistemdir hem de diğer sistemlerin efendisidir.

    diktatörlükler ve otoriter yönetimler yetersiz sistemlerdir çünkü bu tarz devletlerde her şey bir bireye ya da zümreye aittir, müdahale olmazsa çökerler. mesela sovyetler birliği çok şahane bir yetersiz yönetim örneği. sistem faydalıdır, çünkü vatandaşların refahına yönelik çalışır ve bu yönde yol alır. az ya da çok, ivme bu yöndedir. ancak o dönemin yöneticisi kimse onun kişiliğinden ve karakterinden oldukça etkilenir, yöneticinin kararlarına göre şekillenir. bunun nedeni, sovyetler birliği'nin oldukça soyut ve anlaşılması zor bir ülküye dayanmasıydı; bu da marksizm. sovyetler birliği sisteminin uygulanması için her bir bireyin marksizm'i anlaması ve özümsemesi gereklidir. bu mümkün müdür? sıradan bir memuru geçelim, brejnev'in diyalektik materyalizm'i kavramış olmasının ihtimali sizce yüzde kaçtır?

    ek olarak, sovyetler birliği özverisi yüksek karizmatik bir lider ile kurulmuştu. ancak sistematik bir yapıda karizmatik liderler yoktur, sistemin kendisi ön plandadır. şimdi bugün de rusya yetersiz sistem kültürünü devam ettirmekte, çünkü insanların beklentisi de politik çıkarları da zayıflatılmış sistemlere yönelik.

    buna karşın amerika birleşik devletleri'ni gayet yeterli bir sistem olarak ele alabiliriz. sistem bireylere bağımlı değildir, sadece bir liderin varlığı yeterlidir ve kendi insanlarına fayda getirmektedir. pekâlâ amerika'dan çok haz etmesem de kendi görüşlerimi sola daha yakın görsem de takdir etmeliyim. sistemin bozulması ve parçalanmasına yönelik bütün girişimler hemen kapı dışarı edilmektedir.

    çin'den de örnek verelim. çin de aynı şekilde amerika gibi yeterlidir. ancak bir sıkıntısı vardır ki, zararlı bir sistemdir. vatandaşlarına refah sağlamamakta hatta direkt zarar vermektedir, özgürlüklerini ve manevi gelişimlerini kısıtlamaktadır ve vatandaşlarının sunduğu emeği uluslararası güç olmak için kullanmaktadır. üstelik uluslararası alanda da zararlıdır çünkü yolsuzluğu adeta teşvik etmektedir.

    şimdi türkiye'ye gelelim. türkiye sistemi faydalıdır ancak yetersizdir. çünkü karizmatik bir lidere dayalıdır ve sistemin hedefleri tam olarak belli değildir; alt yapılar oluşturulurken bağlı kalması gereken yapının varlığı belirsizdir. her şey bireysel çabalarla gerçekleştirilir ve bundan ötürü başarı düzenli değil, istinai olarak gerçekleşir. mesela galatasaray uefa'yı kazandı ama kaç defa kazandı? bir kere denk geldi ve aynı başarıyı sürdüremedi. ancak türkiye sisteminin alt sistemi olan türk futbolu sistemi yeterli bir sistem olsaydı, bu başarı kişilerden bağımsız olarak tekrarlanabilirdi. türkiye'nin de tıpkı galatasaray gibi başarıları dağınık, istinai ve kişilere bağlıdır.

    hâliyle erdoğan'ın yirmi yıl boyunca iktidarda kalması, bir devlet temsiline dönüşmesi ve en ufak şeyin kendi talimatıyla gerçekleşmesi de türkiye sisteminin varacağı en son noktaydı. bu gerçekleşecekti çünkü yetersiz sistem bir noktada iflas edecekti. şimdi tehlikeli bir dönemdeyiz. çünkü alt sistemlerin tamamı bireysel hırs ve kötü niyetler için manipüle edilmişken yeni bir anayasa konuşuluyor.

    anayasa fikrinin ne anlama geldiğini bizim milletin kavrayabileceğini zannetmiyorum. çünkü bireysel olarak oldukça başarılı olsak da sistem algımız çok zayıf. düzensiz bireysel davranışlarımız bir kaos yaratıyor ve sistemi tahrip ettiğini anlamıyoruz. çünkü sistemden önce bireysel çıkarlarımızı ortaya koyuyoruz. anayasa ise doğrudan sistemle ilgili bir şey. devleti bir makineye benzetirsek, anayasa o makinenin tasarısıdır. yaşayacağımız her türlü olay bir şekilde anayasaya bağlıdır çünkü anayasa yaşam şeklini de belirler. mesela şeriatı duydunuz. kuran'ı esas alan bir yönetimdir şeriat. peki bunun şu an geçerli olan muadili nedir sizce? yani şeriat içinde bulunduğumuz durumda bir şeyle çekişmeseydi bunu uygulamaya koyardık. bu, anayasal yönetimdir. kuran dine dayalıdır, anayasa ise insan hakları gibi önemli kavramlara. din veya gelenek gerektiği zaman insan haklarını ihlal edebilir. bu yüzden anayasa hazırlanırken sadece insan haklarına ve fikir özgürlüğüne dayanmalıdır. milliyetçilik, din ya da "değerlerimiz" zırvası aslında çok da suçlu olmayan bir insanın idamını onaylayabilir. anayasa sizi suçlu bulacaktır ve en iyi ihtimalle toplumdan dışlanmış olarak yaşayacaksınız.

    akp ve mhp çok sinsi bir şekilde anayasa peşinde. insanlar bunun aslında ne denli önemli olduğunu kavramıyor çünkü geçici, çözümü bulunabilir fenomenlere daha çok önem gösteriyoruz. çünkü sistem kavramı göz önüne almıyoruz. yanlış bir sistemin başımıza yol açabileceği tutarlı sorunları görmezden geliyoruz. bunun yerine o günün sapığını konuşuyoruz. o sapık en kısa sürede belasını bulacak zaten, bırakın da o sapığı ortaya çıkaracak şeyi konuşalım.

    devlet bahçeli bir anayasa taslağıyla ortaya çıktığında çok rezilce bulduğum iki argüman kullandı. cumhuriyet'in yüzüncü yılına yüz madde ve "alanında saygın, bilgili insanların anayasayı" hazırladığı. birinci madde zaten saçmalık, bir sistemi tasarlarken neden metnin şekline odaklanırsınız ki? bu kuran'ı okumayı bırakıp sırlarının peşinde koşmak gibi bir şey. ikinci ise epey tehlikeli bir argüman; temsilin yalnızca teknokratlara ait olduğunu söylemekteler ve bunu bu şekilde olması gerektiğini iddia etmektedirler. yani muhalif düşünceler kendisini ifade edemez, ifade etmek için bir teknokrat olman gerekmektedir. peki teknokratları kim seçmektedir? işte bu nokta tehlikelidir.

    son zamanlardaki konuşmalar beni iyice tedirgin ediyor. mesela teröre destek veren milletvekillerinin dokunulmazlığının alınacağı fikri. bu şu demek de olabilir mesela; halkın belli bir kısmının oy verip meclise yolladığı kişinin fikirleri eğer hükumetin inandığı değerlerle çekişirse dolaylı olarak terör destekçisi ilan edilebilir; hükumet teröre karşı savaş vermektedir. terör nedir? bugün pkk olur, yarın faiz lobisi olur, bu da muallak bir kavram. şeffaflığın olmadığı bir yerde her şey muallaktır. sonuç; bireysel çıkarlar uğruna mahvedilmiş bir sistem ve sömürülen, gıkını çıkaramayan bir halk.

    tehlike şurada, türkiye faydalı ancak yetersiz bir sistemdi. eğer bugünkü hükumet, kendi rezilliklerini yeni bir sistem hâline getirebilirse zararlı ve yeterli bir sisteme dönüşecek. yolsuzlukların sistematik olarak gizlendiği, türkiye'nin kaynaklarının ise belli başlı kişilere aktarıldığı, sorgulanın ise işkencelerde süründürüldüğü şekilde. umarım, insanlar zaten düzeltilecek anlık fenomenlere odaklanmayı bırakıp sistemi düşünmeye başlar.
  • her milletin anayasası hazırlanırken gizli kapılar arkasında o devletin felaket senaryosu oluşturulur. "bu devlet neden yok olur?" sorusu sorulur ve cevaplanır. bu cevap doğrultusunda hazırlanır anayasa.

    örneğin avrupa toplumlarının (ve dolayısıyla amerikanın) öngörülen çöküşü açlık ve sefalettir. anayasa bunu engellemek doğrultusunda oluşturulmuştur. bu yüzden şu anda yaşam standartları çok üst düzeydedir.

    türkiye gerçeğini ele alacak olursak devrim ile gelen bir anayasanın neyi çöküş olarak öngöreceği açık seçik görülebilir: bir karşıt devrim. dolayısıyla anayasamızda devlet bütünlüğü, rejimi korumayı amaçlayan yasalar büyük yer kaplarken, yaşam standardı ile doğrudan ilişkili yasalar esgeçilmiştir. bu süre zarfında atatürkçülük maskesi altında insanlar devleti soymuş; devlet, anayasasına göre bu olanları bütünlüğüne bir saldırı olarak görmediği için sesini çıkartmamıştır.

    sonuç olarak bu anayasa için insanları şuçlamak anlamsızdır, sadece avuntudur. o dönemin şartları bunu gerektirdiği veya bazı insanlar bunu düşündüğü için bu anayasa(80 anayasası) gelmiştir. asıl utanılması gereken şey bu anayasayı değiştirmek için çaba sarfedilmesi yerine öngörülene, kolay olana kaçıp devlet karşıtı eylemlerde bulunmak, rejimi yıkmaya çalışmak veya tam tersine bu anayasanın boşluklarını kullanıp kendi toplumu üzerinde bir asalak gibi yaşamaktır.

    ikincisine bir örnek vermek gerekirse; banka hortumcuları buna en güzel örnektir. türkiye anayasasında "hortumculuk" suçu bildiğim kadarıyla 3-4 yıl öncesine kadar yoktu ve ülkeyi sömüren bu asalaklar sadece görevini kötüye kullanma gibi adi suçlardan 1-2 yıl ceza alıp sonra ceplerinde kalan milyonlarca doları harcamak için hapisten çıkmışlardır.
  • yeni bir maddenin eklenmesi gerekir diye düşünüyorum artık.

    - ülkenin anası sikilemez.

    bu göt kafalılar belki bundan anlar. özgürlük hebele hübele kelimeleri bir boka yaramıyor.
  • son hukuk bükücü rte için anayasa'nın ilk üç maddesi:

    *kimseyi ilgilendirmez!

    *bırakalım da millet sandıkta karar versin!

    *kimse kusura bakmasın, herkes haddini bilecek!

    özlü ve içten bir temeni var, katılmamak elimde değil: inşallah öbür dünyada da türkiye yoktur!
  • "neden donald trump gibi popülist, finansal olarak da oldukça güçlü bir lider tüm çabalarına rağmen abd'yi otokratik bir rejime dönüştüremedi?" sorusunun en önemli yanıtıdır. bir ülkedeki toplumsal harmoninin, medeniyetin belkemiğidir.

    yasa tasarlarken güç dengelerinin korunup demokrasinin fonksiyonalitesini yitirmemesi için önem arz eden temel faktörler, bu fonksiyonalitenin kurumsal olarak nasıl sağlanacağının net çizgilerle belirlenmesi ve anayasanın tasarlandığı ülkenin protesto kültürünü şekillendiren tarihidir. slav dillerinin konuşulmadığı bir memlekette "x ülkesi bir voyvodalıktır." diye bir madde koymanın herhangi bir anlamı yoktur. önemli olan bir voyvodalık kurarken neyin amaçlandığıdır ve kurumları şekillendirecek yönetmeliklerin o amaca uygun tasarlanmasıdır.

    iki arkadaş hayal edin. biri kendisinin nasıl bir insan olduğunu anlatsın fakat anlattıkları karakteri ile yer yer çelişsin. diğeri ise kendisinden hiç bahsetmesin, fakat insanlar onun eylemlerine bakarak nasıl biri olduğunu tanımlasınlar. işte, bu iki arkadaş arasındaki fark devletlerin anayasalarında da gözlemlenebilir ve bağlayıcılık ilkesi onu güvence altına alacak bir siyasi ve sosyolojik konjonktür yoksa etkinliğini kolayca yitirebilir.

    endüstriyel casusluğun tavan yaptığı dönemlerde aydınlanabilmek adına avrupa'ya sanatçı göndermiş, aydınlanma felsefesini din ile barıştırmaya kalkışıp onu özü ile sindirememiş, spinoza'nın tanrısının kendi tanrısı ile ilgisi alakası olmadığını anlayamamış, insan haklarının neden mühim olduğunu çözümlemesine vesile olacak utilitaryan akımları coğrafyasında yeşertememiş bir devletin bünyesinde barınan halkın insan haklarına saygılı, demokratik ve lâik olabileceğine inanmak için geçerli bir nedenin olup olamayacağı tartışma konusu ise bu ilkelerin tepeden indirilmesinin salt bağlayıcılık prensibine güvenildiği koşullarda işlevsel olmaması doğaldır.

    fransız anayasası'nın bağlayıcılık ilkesine sırtı dayanan ilk maddeleri için ise bu senaryo söz konusu değildir çünkü fransa bağrından halk devrimlerini, siyaset filozoflarını, tocqueville'i çıkarmış olan bir ülkedir. şayet fransa böyle bir tarihe sahip olmasaydı, "la france est une république indivisible, laïque, démocratique et sociale." gibi bir cümlenin fiili etkinliği salt bağlayıcılık ilkesi ile muhafaza edilemeyebilirdi.

    devrimci bir tarihin namevcut olduğu bir senaryoda bir anayasa'nın işlevi o ülkeyi çağdaş bir ülke konumuna getirmek için gereken kurumsal altyapıyı sağlam tutmaktır. public choice theory'de de ele alındığı üzere siyasal aktörlerin realitede nasıl davrandıkları ile nasıl davranmaları gerektiği birbirinden bağımsız konulardır. abd bir devrim tarihinden yoksun kalsaydı bile anayasası abd'yi yine az gelişmiş ülkelerden farklı bir yerde konumlandırırdı. laiklik için first amendment bunun makul bir örneğidir.

    first amendment "abd laik midir, seküler midir?" gibi sorulara "abd sekülerdir veya laiktir." şeklinde yanıtlar vermez. der ki:

    "congress shall make no law respecting an establishment of religion, or prohibiting the free exercise thereof; or abridging the freedom of speech, or of the press; or the right of the people peaceably to assemble, and to petition the government for a redress of grievances."

    alman siyaset felsefecisi jan-werner müller'in de söylediği gibi popülizm modern demokrasilerin patolojisidir ve her an her ülkede güç kazanabilir. buna en gelişmiş memleketler de dahildir. kasım 2020'de, tahtından vazgeçemeyen ve abd demokrasisine zarar vermekten çekinmeyen donald trump örneği bunun nahoş bir örneği olsa bile abd'deki sistemin sağlamlığı, abd'nin tek adam rejimine dönüşmesine izin vermemiştir.

    abd anayasası'nın odak noktası abd'nin self-claimed sıfatları değil abd'yi demokratik bir ülke yapmak için gerekli olan realist tasarımdır. article 1'ın ilk bölümünde abd'nin nasıl bir ülke olduğu tasvir edilmez. yasada tanınan bütün yasama ehliyetinin bir senato ve temsilciler meclisi’nden oluşacak bir birleşik devletler kongresi’ne ait olacağı belirtilir. ikinci bölümde, temsilciler meclisi'nin eyaletlerin halklarınca her iki yılda bir seçilecek üyelerden oluşacağı, üçüncü bölümde ise birleşik devletler senatosu'nun üyelerinin kaç yılda bir nasıl seçileceği açıklanır. yani demokrasi için zaruri olan güçler dengesinin pratikte nasıl sağlanacağı kurgulanır.

    buna karşılık türkiye cumhuriyeti anayasası türkiye'nin çağdaş bir hukuk devleti olabilmesi için gerekli olan unsurların nasıl tasarlanması gerektiğini ortaya koyarak başlamaz. bu yönden public choice theory'nin en temel tezine bir tezat oluşturur ve sırtını bağlayıcılık ilkesine dayarken ilk maddelerinin fazlasıyla benzeştiği fransa'nın tarihsel dinamiklerinden tamamen yoksundur.

    * * *
    ps: "o nedenle türkiye'deki anayasa ile abd anayasasını kıyaslamak makul değil. farklı şartlar, coğrafya, zaman ve toplumdan bahsettiğimiz için beyhude olur." cümlesini anlıyorum, lakin türkiye'nin 1924 anayasanın ilkeleri tarihinin çok uyuştuğu(!) fransız cumhuriyetinden alınmadı mı, neyin meşrulaştırması bu?

    tam da bu yüzden public choice theory dedim. sene olmuş 2020, hâlâ klasik bir "cumhuriyetin ilk dönemleri kusursuzdu." entrysi girmenin kimseye hiçbir katkısı yok. andımız kaldırınca ayaklanan sol seçmen tabanı sanki hiç militarist değilmiş gibi bir imaj yaratmaya çalışmak da oldukça sürreal.

    ben türkiye'de tarihsel olarak o koşulların oluşmadığını yazdım zaten. lakin bütün problemler siyasal aktörlere indirgedikçe bu ülke asla düzelmez, sizin anlamayı reddettiğiniz nokta bu. çözüm sürekli özal'ı veya generalleri konuşmaktan veya onun bunun niyetini okumaktan değil, kurumsal sorunları masaya koyup dürüstçe tartışmaktan geçiyor.
  • son günlerde havalarda atılıp tutulan şey..
  • bir devletin temel yapisini, kurulu$unu, iktidarin devrini ve devlet iktidari kar$isinda bireylerin ozgurluklerini duzenleyen belge .

    (bkz: kanuni esasi)(bkz: sened i ittifak)(bkz: teskilat i esasiye)
    (bkz: 1921 anayasasi)(bkz: 1924 anayasasi)(bkz: 1961 anayasasi)(bkz: 1982 anayasasi)
  • bu kavram için "anayasa" terimini ilk kez 1930'lu yıllarda jandarma subay okulu hukuk hocası osman nuri uman kullanmıştır.

    rivayet silsilesi: bülent nuri esen bunu kitabında yazmış. kemal gözler de kendi kitabında öyle aktarmış. ben de oradan okulum.
  • dünyada üç ülkenin anayasası yoktur: britanya, yeni zelanda ve israil.
  • türkiyedeki'nin ,normalden farklı olarak, devleti değil halkı sınırladığı yasalar bütünü.
hesabın var mı? giriş yap