• bir süre sonra "nasıl olsa o anlar" zihniyetiyle bütün okların rahatça ruhunuza atıldığı delik deşik bir hedef tahtasına dönüşme durumu.
  • genelde anlaşılır olamamayı da beraberinde sürükler. insanlık için ne acı, değil mi?

    şimdi elimizde "anlayışlı olmak" formatına uygun bir kişi olsun ve ola ki bu kişinin sınırları haylice zorlanmış olsun;

    o anlayışlı kişi -muhattabı kişiye- en fazla -son raddede- şunu söyler ; "bunu sakın bir başkasına yapma, benim kadar anlayışlı olmaz". bunun yanında; "dua et ki..." ile başlayan cümleleri ise, kat'a kurmaz. bilir ki "dua et" içeren cümleler, tehdit ve şiddete meyyâl kişilere has bir karakteristik yansımadır.

    -anlayışlı kişilerin affına sığınarak- bu cümlenin meâli bence şöyledir;

    "seni anlıyorum, fakat baktığın çerçeveyi yanlı ve eksik buluyorum. yanılıyor olma ihtimalimle birlikte; seni bu şekilde düşünüyor olduğun için yargılamıyorum, kınamıyorum, insan göremeyebilir. dahilinde yanlış da algılayabilir. olaylar, kişiler ve durumlar; bulunduğu mekan ve yaşandığı zaman kapsamında ele alınıp, etraflıca değerlendirilmediğinde, yorumlanması anında sapmalar yaşanması neredeyse kaçınılmazdır. herşey, herkes ve her durum, her an değişkenlik içerisindedir. tahminlerle yürütülen yargıların hata payı, ihtimallerin tümünü düşünmeden yola çıkılan bir düşünce akışında gözardı edilemez derecede yükselir.

    an itibariyle bu artık benimle ilintili bir konu olmaktan çıktı ve tamamen senin gelecekte kuracağın iletişimleri ilgilendiren bir konu halini aldı. seni anlıyorum, tüm bunları yapamamış olabilirsin. fakat başkasına yapmaya özen göster. anlayış konusunda ise, beni asla referans eşiği olarak alma. yoksa hayatında hep birşeyler eksik kalacak ve hep arayacaksın."
  • ben bana bir seylerin acikca dile getirilmesini ve dosdogru soylenmesini severim. imalari seven ve anlayan biri degilim. bizim kulturumuzde de fikirlerin ve goruslerin acikca ve dogruca dile getirilmesi yaygin bir durum diye dusunuyorum. istenen ve istenmeyen seyleri soylemek, yapilan hatalari ve dogrulari ifade etmek de yaygin. bir seyi dogru yaptigimda da yanlis yaptigimda da buna iliskin geribildirim aliyordum cevremden turkiye'deyken. insanlar neyi, nasil yapmam gerektigini acikliyorlardi. benden beklenen ve beklenmeyen seyleri boyle boyle ogrendim. hepimiz boyle ogrendik.

    japonya'daki deneyimlerim cok daha farkli oldu ama. ben buraya geldigimde benim bir seyleri bilmedigimi bildiklerini dusundugum icin bana kulturu, nerede ve nasil davranmam gerektigini ogreteceklerini saniyordum. soz gelimi, danisman hocamin beni karsisina alacagini ve bana bir seyleri aciklayacagini saniyordum. oyle olmadi. baslarda bir suru soruyordum. lab arkadaslarim ve hocam sabirla yanit veriyorlardi ama, en ufacik bir seyi bile sorar hale gelmekten oturu utanmaya ve yanitlari kendi basima bulmaya karar verdim. oturup insanlari gozlemlemeye, soylediklerini ve yaptiklarini aklima not ederek benzerlerini yapmaya basladim. en basta neyin ne anlama geledigini hic anlamiyordum elbette. markette siraya nerede girmek, tren istasyonunda nerede beklemek, ders icin sunumlari nasil hazirlamak, bisikleti nereye park etmek gerektigi gibi cok basit eylemler bile izdirap haline gelmisti; cunku bu ulkedeki duzen cok daha farkli kurulmus ve baslarda dili hic okuyamadigim icin kaybolmus gibiydim. buyuk olasilikla bircok kez sunumlari yanlis hazirlayip birkac kere de yanlis yere park ettim bisikletimi. hatta insanlarin siralarini bile gasp etmis olabilirim. hata oldugunu bile fark etmedigim bir suru hata yapmis oldugumdan ve yapmayi surdurdugumden de eminim. bu surecte oylesine aci cektim ki kac kere "yapamiyorum. anlamiyorum anlamiyorum!" diye aglayip kendimden nefret etmis oldugumu bilmiyorum. bilmedigimi buyuk olasilikla bildikleri ve bana yanlis yaptigim zamanlarda bunu soyleyip dogrusunu ogretmedikleri icin japonlara da bir miktar kizdim en baslarda. sonra bunu birkac japon arkadasima dile getirdigimde, yani yanlis yaptigimda neden uyarmadiklarini sordugumda bana "sen japon degilsin ve kulturu bilmiyorsun. yanlis yapman cok dogal." dediler. "zamanla ogrenirsin." de dediler. bu dusuncelerimi kulturel farklarla ilgili tartismalar sirasinda dile getirdigim bir gun danismanim "yalnizca yabancilari degil, japonlari da ozgur birakiyoruz. mudahale etmek yerine kendilerinin deneyerek ve gozlemleyerek ogrenmelerini istiyoruz." dediginde, tezimin basindan sonuna neden bunca rahat birakildigimi cok daha iyi anladim.

    yakin japon arkadaslarima ve yakin oldugum japonlara ne zaman "cok hata yapiyorum ve kendimi salak gibi hissediyorum." desem "oyle bir sey yok. cok caba harciyorsun ve ugrasiyorsun. onemli olan bu." diyorlar. kimse acikca "su konuda hata yaptin. dogrusu bu." demedi. "soyle yapsan daha iyi olabilirdi." dediler en fazla. kimse yaptigim hatalari yuzume vurmadi ve utandirmadi. "ogreniyorsun." dediler. "cok caba harciyorsun. bu cok takdir edilesi." dediler. "yapamam." dedigimde "neden yapamayasin? yaparsin yaparsin. sen zeki ve caliskan birisin. tabii ki yaparsin." dediler. ben belki yapamazdim ama, yapabilecegime beni inandirdilar. yapamadigimda da "cok caba harcadin. onemli olan da bu. bir daha denersin." dediler gulumseyerek.

    hata yapmaktan korkmamaya basladiysam, hata yaptigimda buna kizilmamasi, kinanmamasi ve yuzume vurularak utandirilmamasi sayesindedir. deniyorsam tesvik edildigim, yapabiliyorsam da denedigim icindir. cok calismayi her gun daha fazla istiyorsam minnettar hissettigim icindir. tum bunlar da bana karsi en basindan beri anlayisli olduklari icindir.
  • insani yoran bir seydir anlayisli oldugunun dusunulmesi.. karsindakini oldugu gibi kabul ettikce, destek verdikce onun gozunde anlayisli olursun, huzur veriyor olursun.. sonra senin huzurun kacar.. iste o zaman birilerinin sana huzur vermesi gerekir ama zaten huzur kaynagi olarak algilandigin icin kimse bu ihtiyacinin farkina varmaz varamaz..
    istemiyorum anlayisli olmak ya da olunmak.. istemiyorum huzur vermek..
  • empatinin getirisidir. ama bokunu çıkarınca anlayışlı değil, tescilli enayi olursunuz.
  • herkesin tepenize binmesidir. sinirlendiğiniz zaman kimsenin sizi alttan almaması aksine kabahatleri ile baskın çıkmasıdır.
  • suistimal edilmeyi göze almaktır.
  • fazlası zarar.
    ne yazık ki belli bir süre sonra her zaman anlayışlı olmak zorundaymışsınız gibi göreviniz haline gelir.
  • anlayışla karşılanmaması, tepki gösterilmesi gereken durumlarda bile anlayışlı olmak bakış açısıyla alakalıdır:

    hayatın anlayışlı olmadığı (hep sorun çıkardığı) insanların, kişilere ve olaylara karşı olan bakış açısı "çok da tın" modundadır (bkz: algıda silicilik). bu da anlayışlı olmak gibi görünür. anlamamış, üstünde durmamış olmakla ya da sineye çekmiş, eziklenmiş olmakla karıştırılır genelde. oysa sadece tepki gösterecek, sonra karşı tarafın vıdı vıdı kendini savunmasını çekecek, polemiğe girecek ya da vurup kapıyı çıkacak, özetle "anlayışlı olmayacak" enerjileri ve zamanları yoktur bu insanların. senden başka dertleri vardır anlayacağın.
  • karsidaki kisiye deneyimsizliklerinden, gecmisinden ya da eksikliklerinden dolayi verilen anlama payidir. siz ne kadar pay verirseniz daha fazlasi sizden gider.
hesabın var mı? giriş yap