hesabın var mı? giriş yap

  • kurum: bakkal.
    pozisyon: bildiğin bakkal pozisyonu.
    mesai: esnek.
    maaş: keyfime göre
    artıları: olm bakkalım lan ben bakkal !
    eksileri: lan bakkalım diyorum bakkal ??

  • varoluş acısı ile alakalı türkçe şiir yazdırdım. dandik yer altı edebiyatçıları ile kapışır belki haha bir de müzik bestelettim notalarını yazdırdım ama online notaları girmekle uğraşamam. merak ettim ama müziği.

    görsel

    görsel

    bu da şiiri

    çaresiz kaldım bu dünyada
    sonsuzluğa doğru yalnız yürüyorum
    yüreğimde sürekli bir acı var
    bir anlam arıyorum ama bulamıyorum

    içimdeki sızı büyüyor her geçen gün
    bu varoluş acısı beni yıpratıyor
    ne zaman ki son nefesimi vereceğim
    acaba bu acı sona erecek mi?

    bir yol arıyorum kendime
    bir anlam bulmak için uğraşıyorum
    ama bu dünyada hiçbir şey tam olarak benim
    bu yüzden varoluş acısı beni yalnız bırakıyor

    ne zaman ki bu dünyadan göçeceğim
    acaba bu acı beni takip edecek mi?
    yoksa mutluluk bulabilecek miyim?
    bu soruların cevabını bilmiyorum

    ama şu bir gerçek ki
    bu dünyada bir gün göçeceğim
    ve o gün varoluş acısı beni bırakacak
    sonsuzlukta mutlu olacağımı düşlüyorum.

  • kendinizi layık gördüğünüz işte bir başkası çalışacak;
    istediğiniz arabaya bir başkası binecek;
    beğendiğiniz kıyafetleri bir başkası giyecek;

    ve hatta
    sevdiğiniz kadın bir başkasıyla evlenecek.

    üzülmeyin...

  • ıtalyan oldugu icin mancini'den bir farki olmayan teknik direktor. cunku butun italyan teknik direktorler birbirinin aynisidir.

    aynen butun almanlarin hirsli, disiplinli ve sistemli olmasi, tum hollanda'lilarin 4-3-3 oynatmasi gibi.

    siz futbol konusmayin gercekten komik oluyor.

  • çağdaş aile yapısı içinde herhangi bir sebeple anlaşamayan eşlerin ülkenin mahalle baskısı altındaki diğer bölgelerine oranla daha rahat ayrılabildiğini gösterir.

    angut bakış açısıyla yorumlarsak, chp'li olmayıp dinci ve ahlaklı(?) olsalardı hanzo kocaların karılarını 117 yerinden bıcaklayabilecekleri bir etkinliğe dönüşeceğinden dolayı aile cinayetleri istatistiğine katkısı olacaktı.

  • karanlık yansıma

    doppelganger, almanca kökenli bir terim olup, bir kişinin ikizini veya çiftini ifade eder. ancak, doppelganger kavramı sadece fiziksel benzerlikle sınırlı değildir; aynı zamanda daha derin ve mistik bir boyuta da sahiptir. doppelganger, bir kişinin kopyası veya hayaleti olarak tasvir edilir ve genellikle kişinin kötü bir öncüsü veya ölüm habercisi olarak kabul edilir.

    **kültürel kökenler:**

    doppelganger kavramı, alman mitolojisi ve folklorunda sıkça görülür, ancak benzer kavramlar dünyanın çeşitli kültürlerinde de bulunabilir. antik çağlardan beri, insanlar ikiz veya ikinci benliklerin varlığına inanmışlardır. alman yazar johann wolfgang von goethe'nin "faust" eserindeki mephistopheles'in faust'un doppelganger'ı olarak tasvir edilmesi, doppelganger kavramının popüler kültürdeki önemli temsilcilerinden biridir.

    **mistik ve doğaüstü özellikler:**

    doppelganger, sadece fiziksel bir ikiz değil, aynı zamanda bir kişinin ruhsal veya doğaüstü bir yansıması olarak da görülür. bir kişinin doppelganger'ı genellikle onun kötü talihinin veya yaklaşan bir trajedinin habercisi olarak kabul edilir. bazı kültürlerde, bir kişinin doppelganger'ını görmek, o kişinin ölümünün yaklaştığına dair bir işaret olarak algılanır.

    **popüler kültürde doppelganger:**

    doppelganger kavramı, edebiyat, film, televizyon ve diğer popüler kültür medyalarında sıkça kullanılmıştır. birçok hikaye, film ve roman, doppelganger'ın gizemli ve tehditkar doğasını vurgular. örneğin, edgar allan poe'nun "william wilson" adlı kısa hikayesi, bir kişinin kendi doppelganger'ıyla karşılaşmasını ve sonuçlarını anlatır.

    **psikolojik boyut:**

    doppelganger fenomeni bazen psikolojik bir açıdan da incelenir. jungian psikolojiye göre, doppelganger, kişinin kendi içsel çatışmalarını veya yansıtılmış korkularını temsil edebilir. rüyalar veya halüsinasyonlar yoluyla deneyimlenen doppelganger'lar, kişinin bilinçaltındaki derin duygusal veya zihinsel süreçlerin bir yansıması olabilir.

    doppelganger kavramı, tarih boyunca insanların hayal gücünü ve merakını uyandıran gizemli bir fenomendir. hem gerçeklik hem de mitoloji, doppelganger'ı birçok kültürde önemli bir tema haline getirmiştir. bu ikinci benlik kavramı, insanların doğaüstü ve ruhsal dünyaya olan ilgisini yansıtırken, aynı zamanda insan psikolojisinin derinliklerine de bir pencere açar.

    witcher evreninde bol bol görürüz.

    aynı zamanda bir kişinin doppelganger olup olmadığını anlamak için işe başlamak ve güzel para kazanmak istiyorsanız size ponpon kuzunun yayınladığı videoyu izlemenizi tavsiye ederim :

    izleyin

    görsel

  • tarihin ilk kredi kartının tarihçesi: diners club ve diğerleri!

    kredi kavramının tarihi, tüccarların mal ve hizmet karşılığında müşterilere kredi verdiği eski uygarlıklara kadar uzanmaktadır. ancak resmileştirilmiş ilk kredi sistemleri çok uzun bir süre sonra, 19. yüzyılda büyük mağaza ve otellerin, müşterinin adının ve hesap numarasının kazındığı küçük metal kartlardan oluşmasıyla ortaya çıktı. bu kartlar, müşterilerin krediyle alışveriş yapmasına ve faturayı daha sonra ödemesine olanak tanıdı, ancak günümüzde bulunan manyetik şeritler veya gömülü mikroçipler gibi güvenlik önlemlerine sahip olmadığı için, kısa süre içerisinde dolandırıcılığa açık hale geldi. ayrıca, metalden oluştuğu için hasar görmeye veya kaybolmaya yatkındı. üstelik, her satıcının kendine özgü bir kredi kartı vardı ve bu da tüketiciler için her alışveriş yapılan yerin kartını almaya ve ciddi bir karışıklığa yol açtı.

    yıllar sonra, iş adamı frank mcnamara 1949'da new york'ta bir restoranda yemek yerken cüzdanını evde unutmasıyla diners club kartını ortaya attı. mcnamara insanların üzerlerinde nakit taşıma gereksinimi olmadan, kolay alışveriş yapmasına olanak sağlayan bu kartı 1950 yılında piyasaya sürdü. bu kartın başlangıçta yalnızca anlaşmalı restoranlarda kullanılması amaçlandı, ancak kısa süre sonra diğer kuruluşlarda bu işlemi takibe alarak olaya dahil oldular. 1951'e gelindiğinde diners club 42.000 üyeye sahipti, 1953’e gelindiğiyse kanada, küba, meksika ve birleşik krallık'ta kabul edildi. yalnız diğer kredi kartlarının aksine, diners club kartı başlangıçta sadece bir ödeme kartıydı, yani bakiyenin her ay tam olarak ödenmesi gerekiyordu. yıllar içinde, sadece restoranlar gibi belirli yerlerde geçerli olması ve sektörün büyümesiyle, yerini 1958'de bank of america tarafından üretilerek geniş çaplı kullanılan ilk kredi kartı bankamericard’a bıraktı. 1966'da ise bir grup banka, daha sonra mastercard adını alacak olan bankalararası kart birliği'ni kurdu. mastercard da kart sahiplerinin kredi kartlarını kullanabilecekleri bir satıcı ağı oluşturmayı amaçladı ve bu başarı günümüze kadar gelmeyi başardı.

    yıllar yılı kovaladı ve kredi kartları kronoloji olarak şu şekilde gelişimine devam etti: daha hızlı ve daha güvenli işlemlere olanak tanıyan manyetik şerit teknolojisi ortaya çıktı. birkaç sene sonra, kullanıcıların doğrudan banka hesaplarından fonlara erişmelerine olanak tanıyan banka kartları popüler hale geldi. 21. yüzyılın başlarındaysa çipli kartlar olarak da bilinen akıllı kartlar, manyetik şeritli kartların yerini almaya başladı. akıllı telefonların yükselişiyle apple pay, google pay ve samsung pay gibi hizmetler, kullanıcıların temassız ödemeler yapmasına olanak sağladı.

    işte günümüzde herkesin cebinde bulunup, kimisinin hayıflandığı kimisinin ise severek kullandığı kredi kartının hikayesi böyleydi. gelecek ne getirir bilinmez, fakat birkaç yıl sonra çok daha ilginç gelişmeler görürsek şaşırmayın :)

  • ''erkekler takım elbise giyip önüne bakınca cezası iniyor, benim takımım, kravatım yok. annem apar topar bu tişörtü bulabilmiş. bir de ne yalan söyleyeyim hayatta kalmış olmanın saklayamadığım bir sevinci var içimde. o ölmese ben ölecektim. o size, beni pazarlamaya karar verdiğini söylemeyecekti, başka adamların koynuna beni sokma planlarını anlatmayacaktı, benim patlıcan fazla pişti diye, perdeler azıcık kirlendi diye, masada kırıntı kaldı diye yediğim dayakları söylemeyecekti, kaç kere hastanelik olduğumdan bahsetmeyecekti.

    çay bahçesinde çekilmiş bir fotoğrafım var. biraz yan gülmüşüm. belki de o fotoğrafı gösterip namussuz karılar gibi çıkmış filan diyecekti.
    karısını başka adamlara satan o değilmiş gibi “namusumu temizledim” diyecekti.

    siz onu 3-5 yılla yargılayıp, namusu kirlendi diye mazur görüp, yandan gülüşümü tahrik sayıp bir de üzülecektiniz adama.
    oysa namus benimdir hakim bey, bir kağıda imza attık diye kimselere bırakmam.
    sonuna kadar idare edebilmiş olmam, elaleme değil de başıma gelenleri hep karakollara anlatmış olmam, kızıma hiç fark ettirmemiş olmam namusumdur.
    o utanmamış yaptıklarından, benim utanacak bir şeyim yoktur.

    içimdeki hayatta kalma mutluluğunu atamıyorum hakim bey.
    ağlayamamam bundandır.
    ne yalan söyleyeyim aynı acının çemberinden geçmiş, sağ kalabilmiş kadınlarla aynı koğuşta, bir ömür kazasız belasız da yaşarım ben ama benim bir kızım, bir de memleketin aç kaldığı bir adalet var.
    gel sen, ölmedim diye beni cezalandırma, benim bir derdim; kızımın bari mutlu olmasıdır.
    yanında ben olayım.
    can alan bir katil değil, can derdinde bir kadın de bana.
    kurşunla yatıp kurşunla kalkan, yastığın altında silahla yatan adamlar hiç eceliyle ölmüş mü?
    hem sevebilseydi o da ölmezdi di mi ama?
    öldüyse hepsi benim suçum mu?''

    edit: yanlış bilgi aktarımı olmaması adına düzeltmek istedim. yazı çilem doğan ın karar duruşması sırasında, mahkemeyi takip eden bir arkadaşım tarafından yayınlandığı için çilem'in kendi ifadeleri olarak düşünmüştüm fakat yazı ayşen aksakal tarafından kaleme alınmış. çilem'in yaşadıklarını ve hiç kaybetmediği dik duruşunu çok iyi yansıttığını düşündüğüm için yazıyı bu haliyle editliyorum.

    edit 2: dahili meddah tarafından böyle de güzel bir kampanya başlatılmış; (bkz: çilem doğan'a mektup yolluyoruz)
    ben yazacaklarımı düşünmeye başladım.