hesabın var mı? giriş yap

  • apati, rasyonel düşünce kabiliyetini geliştirmiyor. rasyonel düşünmek duygusuz olmak değil, mantıksal kararları etkileyebilecek duygu kökenli olan veya olmayan çeşitli yanılgıların farkında olarak düşünebilmektir. kaldı ki sağ beyin sol beynin, sanatsal yaratıcılık bilimsel düşüncenin, duygular da rasyonalizmin zıttı değildir.

    beyinlerimizde, corpus callosum adını verdiğimiz bir yapı var. bu yapı sağ ve sol beyin yarı kürelerini birbirine bağlıyor. latinceden türkçeye "sert cisim" şeklinde tercüme edilebilir. aslında corpus latincede "vücut" gibi bir mânâya gelir, lakin teorik fizikte ingilizcesi black-body radiation olan fenomeni nasıl kara cisim ışıması şeklinde çeviriyor isek, burada da benzer bir durum söz konusudur. konudan fazla sapmamak gerekirse; sağ ve sol beyin aktivitelerini birbirinden tamamen bağımsız olabilirmiş gibi düşünmenin mantıksızlığının temel sebebi, arada böyle güçlü bir sinir demetinin olmasıdır.

    leibniz, da vinci, goethe gibi polymathleri polymath yapan, yaratıcılıklarının tek bir alanla sınırlı kalmamasıydı. sezgisel zekâ, yaratıcılık ve hayal gücü yeri geldiğinde caz doğaçlaması, yeri geldiğinde fizik teorisi olarak kendisini dışavurabilir. duygusuzluk ise hayatın detaylarından sanatsal veya bilimsel anlamda bir ilham almayı zorlaştırır. monadolojiden izler gördüğünüz borges eserleri gibi eserler, rasyonel zekânın sanatsal yetenek ile harmoni içinde işlemesi sonucunda ortaya çıkarlar.

    hannah arendt'ın, on violence adlı eserinde şu satırlar yazar:

    "duyguların yokluğu ne rasyonelliğe neden olur ne de onu teşvik eder. dayanılmaz bir trajedi karşısında tarafsızlık ve soğukkanlılık, denetimden kaynaklanmıyor da kavrayışsızlığın bir dışavurumu olarak ortaya çıkıyorsa gerçekten de dehşet verici olabilir. makul bir tepki gösterebilmek için kişinin öncelikle müteessir olması gerekir. duygusallığın tersi rasyonellik değil müteessir olma yeteneğinden yoksun olma ya da aşırı hassas olma, yani duygulanımın sapkın bir hâlidir."

    hannah arendt bir nörobilimci değil siyaset bilimciydi, ancak haklıydı.

    arendt'ı bu mevzular üzerinde düşünmeye iten nedenleri tahmin etmek pek zor değil. gözlem yeteneği muazzam olan bir kadındı arendt. şiddet üzerine adlı eserinin yayınlanmasından 7 yıl evvel, banality of evil yayınlanmıştı. şüphesiz, kafasında akılcı bir zemine oturtamayacağı, aşağılık gördüğü "emir kulu" itaatkârlığından doğan ve kendisine ürkütücü gelen türde bir soğukkanlılığı en çok adolf eichmann'da gözlemlemişti.

    çok duygusuz olduğu iddia edilen einstein ise, mein weltbild'i kaleme alan, okul arkadaşı mileva'yı evlilik dışı hamile bırakabilecek kadar duygusal dürtülerinin peşinden giden, boş vakitlerinde de keman çalan, ahlak felsefesi gibi konularla ilgilenen bir adamdı. eichmann'ın ahlak felsefesi ise çok basitti: "bana söylenen neyse yaptım."

    "zeki ama duygusuz insan" figürünün moda olmasında popüler kültürün etkisi büyük. yapımlarda sheldon cooper gibi karakterler sık sık işlense de gerçek dünyada bu karakter yapısının pek fazla karşılığı yok. çevrenizde duygusuz sandığınız kişiler duygusal ihtiyaçlarını çeşitli sanatsal uğraşlarla gidermeyi tercih ediyor olabilirler. asosyal de olabilirler, asosyal insanların duygularını nasıl yaşadığına etraftakiler pek tanık olmaz. duygusuzluk, duygu kontrolü ve asosyallik: bunlar birbirlerinden farklı konseptlerdir.

    "aşırı zeki ama duygusuz insan" klişesi; 21. yüzyılın popüler dizileri ile iyice ünlenmiş olan suni bir stereotiptir.

  • bence bu konuda takdir edilesi.bazıları vardı, para dilenmek için gittiği ingiltere'de neredeyse kraliçenin ayaklarını öpecekmiş gibi önünde eğiliyordu...

  • satın almak istemeyenlerin araması için yazılmıştır.

    - iyi günler, numaranızı "satılık değildir" ilanınızda gördüm.
    + haa anladım. satılık olmadığı için fiyat veremiyorum.
    - tamam. ben de almak istemediğimi söyleyecektim zaten.
    + peki, anlaştık o zaman.
    - almamak için ne zaman gelmeyeyim? bugün uygun mu?
    + yok, bugün müsait değilim. yarın öğleden sonra gelmeyin.
    - oldu, görüşmeyiz.

  • sevdiğim bir program değildir güldür güldür ama bu skeçte gaziler ile alay edilmiyor, tam tersi gazilere saygısızlık yapan kişiyi yeriyor.. olum okuduğunu anlamıyor millet tamam da izlediğini de anlamıyor amk..

    lanet gelsin bana güldür güldür savundurttunuz yahu.

  • insanların aylar sonra nefes almak için kendilerini dışarı atmasını fırsat bilen uyanıklardan kaynaklıdır. şimdilik herkes çıkmışken yiyelim içelim kafasında olduğu için mekanlar affetmiyor. insaflı olan işletmecilere lafım yok ama bir porsiyon kebabın fiyatını tam iki katına çıkaran bir restorana bugün gözlerimle şahit oldum. gitmeyin arkadaşlar. fırsat vermeyin böylelerine. biz bu durumu normalleştirdikçe daha da bokunu çıkaracaklar. kitlesel tepki görürlerse biz değil paşa paşa onlar normalleşecek.

  • çok konuşan ama bir türlü restoranın adını ve konumunu söylemeyen anne.

    söylesin de kapsama alanımızdaysa gidip elin eniğinin zırıltısını dırıltısını dinlemeden huzur içinde bir yemek yiyelim.

  • adamın biri bir gün yolda giderken bir kurbağa görür ve kurbağa dile gelir: 'ben aslında bir insanım, eğer beni bir kere öpersen çok güzel bir prenses haline gelirim.' adam kurbağayı eline alır ve cebine koyar. kurbağa tekrar dile gelir. -' eğer beni öpersen çok güzel bir prenses olacağım' yeniden cebine koyar. kurbağa yalvarmaya başlar: -'eğer beni öper ve güzel bir prenses haline çevirirsen seninle bir hafta kalırım ve istediğin her şeyi yaparım' adam tekrar kurbağayı çıkarır, şöyle bir bakar ve gülümseyerek cebine koyar. sonunda kurbağa dayanamaz--
    'senin neyin var? sana çok güzel bir prenses olduğumu ve beni öpersen 1 hafta seninle kalıp istediğin her şeyi yapacağımı soyledim. neden beni öpmüyorsun?'
    sonunda adam konuşur- 'bak, ben bir mühendisim. kızlarla uğraşacak vaktim yok, fakat konuşan bir kurbağa çok ilginç geliyor.'

  • hakikaten kuscam yeter.

    bende bi kuzen var, ne zaman bi araya gelsek sevgilisi olsun olmasın ''şşş yok mu lan güzel arkadaşın, wala niyetim ciddi'' der durur. bilirim piçin önde gideni. yüzüne de söylerim.

    3-5 ayda bir facebookta ilişki güncellemesi yapar ve sülale istisnasız beğenir bu güncellemeleri.

    ve şimdi beyimiz yine yeni bir sevgili yapmış, sağolsun duyurdu (ilan etti - haykırdı) tüm arkadaş listesine.

    ilişkisi var yazısının ardından başladı fotoğraf bombardımanı. kızla yanyana da bir tane fotosu yok he. hep kendi tek ve kızın tek fotolarını paylaşıyo
    altında yorumlar gırla.

    kuzenin fotosu, altında hemen kızın yorumu ''seni seviyorummmmm'' dayılar, teyzeler like like like
    kızın fotosu, altında hemen kuzenin yorumu '' gel artık seni seviyorum'' dayılar teyzeler yine like like like
    facebook gönderisi, ''çok şükür çok mutluyum ve çok seviyorum'' likelarrr....
    şarkı paylaşmacalar, ''aşkım seni çok seviyorum'' like... like... like....

    tanrımmm bitmiyorlar... tiksindim, iğrendim, midem bulandı. bu kadar yavşak, bu kadar abaza, bu kadar buldumcuk bir kuzenim olduğuna, onunla aynı kanı taıdığıma inanamıyorum. lan it bi de 27 yaşında, lan bulamayan bi insan da değil yakışıklı çocuk.

    nasıl bu hale geldi yeminle çözemedim. abisi sen erkeksin ya allasen biraz ağır dur. yavşak yavşak kalpler yapıp durma, bu ne ya. lan kendini kepaze ettin tamam bari bize acı lan.

    bak yeni bi gönderi daha şimdi,

    ''ilişki durumu yaptım saolsun ailem arkadaşlarım beğendi, biraz dile düştük, nazara gelmeyelim aşkım seni seviyorum <3''

    oyhh.. şiştim..