hesabın var mı? giriş yap

  • ben bir anne olarak dün çok ağladım.

    marketten aylık alışveriş yapıyoruz. biz aldıklarımızı paketlerken arkamıza bir kadın geldi kucağında bebeği ile, bir şeyler konuştu duyamadım da, o an odaklanamadım poşetlerle uğraştığım için. gitti.

    çıkışta paketlerle servise bindik bekliyoruz. aynı kadını gördüm uzaktan kesiyorum, bebek maksimum 5-6 aylık. sürekli ağlıyor. kadın hoplatıyor, zıplatıyor kucağında sallayıp sakinleştirmeye çalışıyor. eşime "2 tane süt alalım da verelim" dedim. kadının bir talebi olmadığı için yanlış anlayabilir diye düşündük almadık.

    hala servisi bekliyoruz, hala kadını kesiyorum. çocuk sürekli ağlıyor. kadın susturamadı. bu sefer yoldan geçenlere "abla bakar mısınız? para istemiyorum lütfen bakın" demeye başlayınca fırladım gittim yanına.

    bebeğin biberonu cammış. elinden düşürmüş kırılmış sabah. akşam 8 den bahsediyorum bu arada. çocuk sabahtan beri aç. marketten biberon alıp geri bırakmış parası yetmediği için. öyle mahçup ki.

    biberon 30 tl. 30. 1 paket sigara parası. lanet olsun 30 tl.

    yanıma aldım gittik biberonu aldık, mama içiyor mu dedim, mama da alayım diye. alamıyoruz abla dedi. alışmasın dedi.

    bebek. alışmasın. kalbimi acıtıyor.

    mama alayım dedim, burada bulamam sıcak su dedi. süt veriyorum dedi.

    2 kutu laktozsuz süt, bir tane de biberon aldım.

    allah'ım o çocuk boncuk gibi. kapkara saçlar kapkara gözler. bir de güleç.

    "ya senin karnın mı acıktı yavruuum" diyorum gülerek, o da kıkır kıkır gülüyor. dişi bile yok. dünyadan haberi yok. karnı aç ama gülüyor.

    bir çorabı mavi, bir çorabı turuncu.

    adı paşa.

    cok cok emdi sütü, kurban olurum.

    paşa, paşalar gibi ömrün olsun.

    annesi ben giderken arkamdan "senin kızını da allah bağışlasın, yavrularımız açlık ne bilmesin, çok teşekkür ederim" dedi.

    yavrularımız açlık ne bilmesin gerçekten de.

    bir anneyi 30 liralık biberon, bir bebeğin zaruri ihtiyacı olan süt/mama için iki büklüm yollarda dilenmeyi reva gören insanlar da yerin dibine batsın.

    paranız da batsın, pulunuz da, aç gözlülüğünüz de.

    ben de anneyim. çok kanıma dokundu. gerçekten çok ağladım. servise bindim, eve gelene kadar ağladım. kızıma baktım. ne kadar şanslı olduğunu düşündüm. paşa, çok şanslı ol dilerim ki. hiç aç kalmayacak kadar şanslı ol bebeğim.

  • sinir sistemiyle bağlantılı akıl hastalıklarıyla ilgilenen bir tıp dalıdır. henüz psikiyatrinin, psikolojiden farklı olarak pozitif bir bilim dalı olduğunu algılayamayan insanların, nöropsikiyatriye önyargılı yaklaşmaları şaşırtıcı olamaz elbette.

    nöroloji ve psikiyatrinin temel eğitimleri aynıdır ancak belli bir yerden sonra iki farklı kola ayrılırlar. ikisi de beyin hasarı ya da hastalığı sonucu oluşan algı ve hareketlerdeki klinik problemlerle ilgilenirler. nörolojinin de, psikiyatrinin de ilgilendikleri esas nokta beyin ve sinir sistemidir. psikiyatri kişisel öznellik ve varoluşsal tasalar tabanlı ve diyalektiktir. nöroloji ise ilişkiseldir. ama nöropsikiyatride, bu iki alan birleşir. yani bir nöropsikiyatrist epilepsi hakkında açıklama yaparken, "temporal lob epilepsisi olan bir kişinin psikotik dünyasının içinde, altında yatan asıl içerik nedir" diye bir soru sormaz. psikiyatri devamlı iki şey arasında karşılaştırma yapar, çelişkilerden, karşılaştırmalardan güç alır. nöroloji ise bağlantılar üzerinden çalışır. karşılaştırma yapmaz. bir psikiyatrist, hasta hakkında yorum yaparken hastanın söylediklerinin ve yaptıklarının altında genelde gizli içerikler arar. ama hastanın tepkileri nöroloğun bildiği yola ters gelmediği sürece nörolog bunu yapmaz. nöropsikiyatri en çok davranışsal nöroloji ile bağlantılı ve benzerdir. psikopatoloji ile bağlantısı da yadsınamaz derecededir.

    nöroloji ve psikiyatrinin arasında gerçek bir birleşme olamaz. nöropsikiyatri, psikiyatri ve nörolojinin er ya da geç tek başlarına gidip de takılacakları yerde ortaya çıkan bir alandır. psikiyatrinin diyalektik ve "altta yatan anlamlar"ını, nörofizyoloji ve nöropataloji temeliyle birleştirir. ortak noktalarının, çıkış noktalarının aynı olduğu alzheimer, epilepsi, serebrovasküler kazalar/hastalıklar, limbik sistem ve benzeri alanlarda iyi bir çalışma alanı olur nöropsikiyatri. amma velakin, insanların var olan temaları ya da bilinçaltı fantezileri, nesnelerle olan ilişkileri, heterosinaptik fasilitasyon veya nmda reseptörleri gibi konularda psikiyatri ve nörolojinin ortak paydada buluşmaları zorlaşır.

    nöropsikiyatrinin evrensel olarak kabul edilen bir tanımı bulunmamaktadır ama en temel özelliği ve önceliği: beyin lezyonları ya da fonksiyon bozukluğu ile bağlantılı psikiyatrik hastalıkların ve bu tarz semptomlara sahip hastaların değerlendirilme ve tedavisidir. nöroloji ve psikiyatrinin arasında kalan alana odaklanır: dikkat bozuklukları, atiklik, algı, hafıza, dil ve zeka gibi.

  • binaya her geldiğimde asansörü 6. katta buluyordum. polat alemdar gibi ben de ilk seferinde olabilir dedim. ikincisinde tesadüf dedim. üçüncüsünde ise bu işte bir ibnelik var diyip asansörden indikten sonra bekledim. asansör ben inince , otomatik olarak yukarı çıktı ve 6. katta durdu. bekledim ancak inen de olmadı.

    meğer benim komşum olan şahıs *, asansörcüyü kafalayıp , her seferinde kendi katına (6. kat) çıkacak şekilde ayarlatmış.

    sonraki bakımda düzeltdi ve her seferinde otomatik olarak zemin kata göndermesi şeklinde ayarlandı.

    bu düşünce veya ayar , her ne kadar enerji sarfiyatını artırsa da binaya giren için elinin dolu olması veya acil ihtiyacı olması açısından güzeldir.

  • bugün eyüp can tarafından hürriyet teki köşesinde anılmış talihsiz küçük çocuk.

    olayın gerçekleştiği 1993 şubatında 20 li yaşlarında hayata her gün degisen açıyla bakan bir insan olarak haberi okudugumu bugunku yazı sonrasında hatırladım ve butun günüm tam anlamıyla bok oldu. once o güne gittim o haberi okudugum kucuk millyet gazetesi haberini buldum.arka sayfalara sıkısmıs o haber sozkonusu bir turk cocugu olmadıgı icin kucucuk bir kosede gizli kalmıştı.o günkü " oha lan olaya bak" tepkimi ise bugun ile o gunku dobrovski arasındaki ruhi degisimin gostergesi olarak kabul ediyorum.

    http://gazetearsivi.milliyet.com.tr/…siv/1993/02/23

    haberi bulmak icin "bulger" yazmanızı tavsiye ederim.

    peki ne degisti ; 17 yıl once olan ve o günkü haberi okuyup gecen kisi ile bugun aynı haber nedeni ile kabus yasayan kisinin aynı kişi olmasını nasıl izah edebiliriz.o donemlerde 20 li yaslarda degil de 10 lu yaslarda olsaydım nasıl tepki verirdim boyle bir habere? bütün bunları düşündükten sonra yaşta olgunlugun bakış açısında da kendini gösterdiğini düşündüm.

    o iki cocuk ,bütün bu tekrar burda yazamayacagım vahsetleri yapan 10 yasındaki cocuklar.onlar bu cocukca oyunu (!) uyguladıkları minik james icin empati hissedemedikleri icin devam etmis olabilirlermi.james in o sevimli yuzu degistikce sekli bozuldukca organları parcalandıkca yaptıklarının hata oldugunun farkına varmamaları nasıl bir ruh halinin gostergesidir.

    bu iki cocuk bu olaydan 8 yıl sonra tahliye edildiler ve ingiliz adaleti bugunlerde bizimde üzerinde tartıştığımız konuyu tıpkı siirt teki olay gibi çocukların böyle bir olayı tekrar gerçekleştirmeyecekleri yönündeki kesin kanaati sonucunda bu yargıya vardı.peki adalet bu mudur suçlunun topluma kazandırılmasımıdır? kaybedilenler ? öfkeler ? gözyaşları? ilk atılan dan 4 saat sonrasında mahkeme salonuna yetiştirilen ve bu cocukların omur boyu hapis yatması gerektigini soyleyen 300.000 imza nerde ?

    peki bizde ne olacak.doldurulan sayfalarca entry, kusulan bu kadar öfke ne farkettirecek.o siirtli miniklerin durumu degisecekmi peki anne ve babalarının durumu? magdur anne baba o bolge de 6 yıl sonra suclu anne baba da olabilirdi veya olayı yapan cocuklar belki 6 yıl once buna benzer bir olayın esiginden döndü.

    sözün özü bu durum hic birseyi degistirmeyecek.ne sonucunu ne de benim bu olayı gerceklestiren cocuklara olan öfkemi.ne de o alışveriş merkezinde o belki bir kac saniyelik dalgınlık sonrası 2 cocuga aldanıp elinden tutarak goturulen james in son resmini.

    http://en.wikipedia.org/wiki/file:bulger_cctv.jpg

    artık 17 yıl onceki gibi bakamıyorum bu haberlere. 5 yasında herseye inanan bir oglum ve bu yuzden o yetiskin oluncaya kadar atamadıgım korkularım var...

    dünya ne pis yermişsin sen.

  • henüz 23 yaşımda aşık olmuştum. onun doğru insan olduğuna emindim. gördüğümde avuç içlerim terliyor, kalbim ağzımdan çıkacak gibi atıyordu.

    ilk buluşmamızda evli ve 2 yaşında bir kızı olduğunu, boşanma davası açtığını söyledi. yani ben onu tanıdığımda boşanma davası açılmıştı. ona şunu söyledim.

    "boşanma davan bitene kadar görüşmeyelim. belki evliliğine bir şans daha tanımak istersin. çocuğun için bir arada olma kararı verirsin. bu süreçte ben yanında olmak istemiyorum. söyleyeceğim en ufak bir söz, yapacağım bir davranış belki kararını etkiyleyebilir. boşanman ya da boşanmamana hiçbir şekilde dahil olmak istemiyorum. ne karar verirsen ver asla seni yargılamam. davan tamamen bittip yolunu çizdikten sonra tekrar konuşuruz"

    üst düzey ve sanat eğitimi almadan söyleyebilmiştim bunu üstelik. davası bitene kadar asla görmedim, konuşmadım. aradan 18 sene geçti. ve ben 18 yıldır kafamı yastığa koyar koymaz uyuyabiliyorum. huzurlu bir uykuyu, galaksinin en muhteşem aşkına değişmem.

    aşk denen şey bir gün biter. ancak vicdan toprağa gireceğimiz güne kadar bir azap kolyesi gibi sallanır durur boğazımızda.