hesabın var mı? giriş yap

  • aynen arkadaşlar erkeğin aldatmasının konuyla hiçbir ilgisi yoktur erkek nezaketen aldatır. erkeğin aldatması yaşama ve canlılığa minik bir veda busesi, allah'ın yarattığı bunca güzelliğe bir takdir gibidir... kadının aldatması ise bir milli güvenlik sorunudur, bir pekakadır, bir çocuk katlidir, pogromdur, bir uluderedir. lütfen amınızı bilin kadınlar ülkemizin sınır güvenliği ve dünya barışı söz konusu.

  • lan valla kafayı yicem lan.

    adam link vermiş. al oku öğren demiş.

    http://www.cheapair.com/…fares-change-all-the-time/
    http://www.farecompare.com/…ore-or-less-than-yours/

    önümüzdeki ay bilmemkaç bin mil uçmuyoruz ama allahtan ingilizcemiz var da okuduğumuzu anlayabiliyoruz.

    linklerde demiş ki;

    neden yanınızda oturan sizden daha ucuza uçuyor?

    demiş ki:

    biletinizi yanınızdaki erken almıştır, siz daha geç almışınızdır. (hadi beee. geç alınca daha mı pahalı oluyomuşi, vay aq)
    gittiğiniz yerde kalma süresi (benim örnekte ikisi de sadece gidiş. one way ticket. got it?)
    uçuş günü. hafta içi daha ucuz demiş. (örnekte ikisi de 14 ocak)
    uçuş saati. abuk saatler daha ucuz demiş. (aynı uçak kuzum aynı uçak. 3 defa aynı yazdım yine yazayım: aynı.)
    seyahat sezonu. demişki sezonda daha pahalı. (14 ocak gülüm 14 ocak)
    bayram, yılbaşı pahalıdır demiş. (vay aq. yeni birşey daha öğrendim.)
    vs vs.

    böyle bir sürü zaten kabul ettiğim neden.
    la ben bunu mu diyorum sevgili 36bin mil? benim ingilizce anladığım kadar türkçe anlamıyor musun 40bin mil?

    bak gönderdiğin linklerde güzel bi yer var orayı tercüme edeyim:

    havayolları yolcuları ikiye ayırır. biri iş adamlarından, acil işi çıkanlardan, cenazesi olanlardan vs oluşan "fiyat ne olursa olsun gider" tipi. diğeri ve daha fazla olan grup ise seyahat etmek isteyen ama buna zorunda olmayan, fiyata önem veren "fiyat uygunsa giderim" tipi.

    hava yolları mümkün olduğunca ilk gruptan yolcu ister ki karlılıkları artsın. ama tüm uçak biletlerini bu fiyatlardan yaparsa uçakta çok az insan olur. o yüzden de boş koltuk olmasındansa geri kalanını da ikinci gruba daha uygun fiyatla verirler. böylece uçaktan maksimum parayı kazanırlar.

    peki neden roma'dan uçanlar 2. grup oluyor da, türkiye'den uçanların tamamı "fiyat ne olursa olsun gider" tipi oluyor. thy sadece 14 ocak tarihinde değil tüm yıl boyunca italya biletinden min %150 daha pahalı satıyor istanbul yolcularına bileti. bunu soruyorum 36bin mil. neden?

    ikisi de tek yön
    ikisi de aynı tarih
    ikisi de aynı saat
    ikisi de aynı uçak
    aynı pilot
    aynı hostes
    aynı yemek
    aynı tüm yol boyu ağlayan bebek

    neden istanbuldan binen yolcu "fiyatı ne olursa olsun gider"?
    neden roma'dan binen yolcu "fiyat uygunsa gider"?

    hadi şimdi yıl sonuna kadar ne kadar uçarsan uç.

  • s500 henüz satışa çıkmadığı için olabilir. 2 sene daha bekleyip s600 almak da mantıklı olabilir. tabi bunlar mcdonald's menüsü ya 1 lira farkla büyük boy seçim yapabiliyoruz...

  • yine bir sirk kurmuşlar, kendileri çalıp kendileri oynuyor. bu arada karşı tarafa 4 adam gönderip 8 füze attırmasınlar aman dikkat.

  • ne kadar inovatif oldukları, tek bir modeli inceleyerek yargılandığında büyük hataya düşmenizi sağlayacak otomobil üreticisi.

    elon musk'un hayatını biraz araştıran, konuşmalarını izleyen biri sahibi olduğu bu şirketin sadece para kazanmak amaçlı kurulmuş, niş bir pazara hitap eden, zengin oyuncağı üreten bir şirket olmak amaçlı kurulmayacağını kolaylıkla görebilir.

    bir kere tesla motors dediğiniz şirket bütün patentlerini halka açmıştır. araştırmalar hızlansın, bir an önce şu fosil yakıt belasından kurtulalım diye. oldukça paragöz di mi?

    inovatif "olmamalarına" rağmen dünyadaki en yüksek menzile sahip araç yine bu şirket tarafından üretilmektedir. en yakın rakibinin yaklaşık 3 katı menziliyle... ayrıca dünyadaki tek 4 tekerden çekişli elektrikli araç. (norveçte bu yüzden oldukça popüler)

    asıl amaçlarının bu "niş" pazar araçları vasıtasıyla gelen para, bilinirlik ve bilgi birikim ile, çok daha ucuz modeller üretebilmek olduklarını, hatta bunun için dünyanın en büyük pil fabrikasının temellerini attıklarını, bu üretim tesisi sayesinde pil maliyetini aşağı çekmeye çalıştıklarını da hatırlatalım. ama sadece 5 milyar dolar yatırım yapmışlar, cimri herifler.

    grafen sayesinde hem pil, hem güneş hücreleri, hem rüzgar türbinlerinde yaşanan gelişmeler, elon musk'un vizyonuyla tamamen örtüşmektedir.
    - şimdiden 300 mil üzerinde 1500 ve üstü tekrar şarj edilebilen li-s piller ortaya çıkmıştır.
    - grafen üretim maliyeti azaldıkça pil alanında ön görülen 100 kat hızlı şarj olan piller çok uzak değil... 36 saat yerine 22 dakika diyebiliriz basit olarak.
    - bu maddenin güneş hücrelerinin teoride verimliliğini %60'lara çıkarması bekleniyor

    son olarak ilginçtir elon musk'un sahibi olduğu diğer firma, amerikanın en büyük güneş enerjisi sağlayıcısı. * işte bunlar hep tesadüf.

    hakkaten devrim bunların neyine, sadece şov yapıyorlar.

    not: toyota ve honda temiz enerji devriminin önemli parçaları olacak şirketlerdir, ona lafım yok. ama kalkıp tesla motors'a justin bieber muamelesi yaparsanız çarpılırsınız.

    edit:

    - iş bu entry'de diğer otomobil firmaları küçümsenmemiştir. tesla'nın küçümsenmesi eleştirilmiştir.
    - grafen teknolojisi yarın devreye girecek denmemiştir ama önümüzdeki 5-10 yıl içerisinde tesla motors'un lehinde gelişmeler olacağı vurgusu yapılmak istenmiştir.
    - bu şirketin amacı para kazanmak değil denmemiştir. "sadece para kazanmak değil" denmiştir.
    - bilimsel makale aramaya üşenildiği için "çöplük" sitelerden linkler verilmiştir ama bu konuların yalan olduğunu gösteren bir durum değildir. benden daha az tembel insanlar isterlerse ilgili makaleleri bulmakta serbesttirler.

    arrivederci

  • bütün italya'nın birbiriyle flört etmesi..

    ya da ben çok gerikafalı acayip bağnaz filan olduğum için bana öyle geldi..

    yaya geçidinden karşıya geçen kadına, otobüs şöförü yol verdi diye, teyze adama öpücük attı..
    bildiğin teyze, bildiğin otobüs şöförü ve bildiğin öpücük..

    süpermarket kasasında, kasiyer çocukla bi kadın 15 dakika gülüşe oynaşa fingirdeşe konuşurlarken, biz de arkasında 20 kişi ip gibi dizilip sıranın bize gelmesini bekledik.. kimse de sesini çıkarmadı.. ben de misafirim diye sesimi çıkarmadım..
    neden kimse sesini çıkartmadı peki?!
    çünkü sıra kime geldiyse o da kasiyer çocukla gülüştü.. fingirdeşti..

    makarna yemek için girdiğim self-servis bi lokantada, makarna tezgahının arkasındaki çocuğa "hangisini önerirsin?" dedim..
    "hiç biri senin kadar güzel değil :)" dedi..
    makarnamı aldım, okşanmış gururumla arkamı döndüm masaya gidicem, benden sonra gelen 110 kiloluk, 50 yaşlarında adama da aynısını söyledi..

    yani; otobüs şöförü teyzeye, teyze kasiyer çocuğa, kasiyer çocuk adama sonra hepsi uşağa..
    böyle bi ortam..
    aklım gitti bi haftada..

    bütün ülke ihtiraslı bi aşk yaşıyo valla..

  • o hayvanlar doğduktan 15 sene sonra anca yumurta bırakabiliyorlar. bilim insanları bunların yumurtalarını tespit edip koruma altına almak için uğraşıyorlar.

    niye?

    kaskafalı bir itperestin besleyip çoğalttığı itlerden biri yesin diye tabi.

  • bir çok ünlü oyuncunun bir araya geldiği filmler genelde çok başarılı bulunmuyor. çünkü oyuncularda eş dostla takılmaya gelmiş de abi şöyle bir rol var iki dakika görünsen demişler gibi bir hava oluyor. açıkçası don't look up'ın konusuna bakınca da benzer bir his uyandı bende. zaten biliyorsunuz hollywood tayfa ödül konuşmalarında sık sık dünyada yaşanan olayları eleştirir. bu nedenle hazır fırsatı gelmiş hem bi görüşmüş oluruz hem de filmin söylemi müsait sağa sola laf atarız demişler de filme başlamışlar gibi duruyor. şimdi filmin söylemleri ne kadar iyi oyuncu kadrosu işi ne kadar ciddiye almış bir bakalım.

    --- spoiler ---

    filmin ilk 20 dakikasına baktığınızda aslında bir kararsızlık görülüyor. çünkü filmin girişi aşırı ciddi ve jennifer lawrance'ın karakterinin söylediği rap şarkıdan, geçişlerde kullandıkları jazz partisyonlarına kadar bu ciddi havayı dağıtmaya çalışıyorlarmış gibi bir izlenim uyanıyor insanda. izleyici de haliyle absürt olayların yaşandığı bir durum komedisi bekliyor. ancak filmin gidişatı bu şekilde değil. film evet bazı absürt karakterlere ve diyaloglara sahip ancak eleştirisini daha ciddi bir zeminden yapmayı tercih ediyor. bu noktayı yakalayıp filme de bu gözle bakmaya başladığınızda o başlardaki tutarsızlık ortadan kalkıyor. yine de filmin izleyiciyi en azından başlarda yanlış yönlendirdiğini bunun da teknik bir kusur olduğunu söylemek mümkün.

    filme daha ciddi şekilde bakmaya başladığınızda ise gerçekten kütür kütür eleştiri olduğunu fark ediyorsunuz. her ne kadar araya ortalama insan eleştirisi eklense de bunun üzerine çok gitmiyorlar. çünkü işte bu tip insanları biz zaten biliyoruz ve film saçma sapan akımların peşine düşüp kendine zarar veren ya da aptal saptal instagram fenomenlerinden falan bahsetse insanlara üstten bakan kibirli bir yapıya sahip olacaktı. ayrıca bu tür insanları eleştirmek kolay çünkü herkes yapabiliyor. sanatta eleştiri yapacaksanız işin hakkını vermek için otorite figürlerine sallamanız gerekiyor ki ciddiye alınabilin. filmin yaptığı da tam olarak bu aslında.

    ancak eleştiri konusunda biraz geriye düştüklerini söylemek de mümkün. eskiden bir kitap yazılıyormuş ya da bir film çekiliyormuş ve insanlar bu yapıtlara yöneldiğinde farklı bir bakış açısı görebiliyormuş. sinemada yine dramalarda bu geçerli hala. özellikle bağımsız yapımları ya da sanat filmlerini izlediğinizde hayatla ilgili daha önce fark etmediğiniz bir detayı görmeniz olası. fakat büyük bütçeli yapımlar bu özelliklerini kaybetti gibi. çünkü bu filmlerde ne olacağına sinema endüstrisi kurulduğundan beri stüdyo yöneticilerinin katıldığı toplantılarda falan karar veriliyordu. şimdi de bu durum devam ediyor ve sürece dahil olan çok fazla insan var. haliyle bulduğunuz fikir çok farklı bir şeyse bu her yapılan görüşmede biraz daha törpüleniyor. 2000'lere kadar da bir şekilde idare ettiler ama artık internetin yaygınlaşmasıyla hollywood bu refleksini kaybetmiş oldu. çünkü sosyal medyada yapılan saçmalıklar ve insanların bilinçsizleşmesi konusunda bir film yapacaksınız ve örnek toplamaya başladınız diyelim. filmi yayınlamanız nereden baksanız 1 yıl. siz bunu yapana kadar reddit'te falan insanlar konuyu derinlemesine incelemiş yapılacak en süper esprileri yapmış, konuyu çoktan unutmuş olurlar. bu nedenle 12 ay gibi bir süreçte bile sizin söyleyeceğiniz her şey aşırı demode olacaktır.

    don't look up'ın başına gelen de biraz bu aslında. filmin ana eleştirisi bilinçsiz ve şovenist amerikan başkanı ve kar için dünyayı riske atan, insanlardan uzak duran ceo üzerinden ilerliyor. ancak internette trump hakkında yüzlerce binlerce şey söylendi zaten. bunların büyük bir çoğunluğu aşırı yüzeysel olsa da çok az yorumda insanın ufkunu açacak şeyler vardı.

    aynı şekilde bu ceo tiplemesi de sıkça eleştirildi ve mizah konusu yapıldı. jeff bezos'tan mark zuckerberg'e, elon musk'tan steve jobs'a kadar herkes eleştirildi, psikolojik tahlilleri yapıldı ve dalgası geçildi. şu an mesela amerika'da olsanız, bir teknoloji şirketi kursanız ve gerçekten de socially awkward bir insan olsanız yandınız. çünkü sizi bu isimleri taklit ediyor olmakla suçlayacaklar. gerçekte nasıl bir insan olduğunuz pek önemli olmayacak.

    ayrıca insanlar bu şirketlerin hükümetler üstünde güce sahip olduğunu biliyor artık. o eski hayranlık bitti ve bu şirketlerin sadık müşterilerine adeta bir tarikat üyesi gözüyle de bakılmaya başlandı zaten. bu nedenle filmin getirdiği medya, politika ve iş dünyası eleştirisi her ne kadar gerçekle tutarlı olsa da olaya yeni bir bakış açısı getiriyor mu derseniz hayır derim.

    bir de en başta konuşmuştuk. böyle yapımlarda oyuncular pek kendilerini zorlamıyor. bu nedenle filmde pek çok başarılı ve ödüllü oyuncu olsa da ortaya konan karakterler karikatür gibi. bir tek leo abi çok farklı yine. çünkü kendisi gördüğüm işini en ciddiye alan insan olabilir şu dünyada. yani bir filmde arkadan geçiyor olsa bile eminim yönetmene canlandıracağı karakterin mesleğini, ailesini falan sorar. ha diyeceksiniz ki amma abarttın daniel day lewis, joaquin phoenix falan işini ciddiye almıyor mu şimdi. onlar da alıyor tabi ki ama onlar zaten çok zorlu ve ciddi projelerde çalışıyorlar hep. leo ise herkes kendini saldığında bile karakterine çok emek veriyor. bu da takdire şayan bir özellik bence.

    --- spoiler ---

    sonuç olarak don't look up başlarda bi ufak hata yapsa da zamanla bunu toparlıyor ve sonlara doğru aşırı ciddi ve dramatik bir hale bürünüyor. kendinizi o sonda yenen yemek masasında buluyorsunuz bir anda. ve acaba bir takım absürt anları atsalar da filmi komple ciddi yapsalar çok daha güzel olur muydu acaba diye düşünmeden edemiyorsunuz.