hesabın var mı? giriş yap

  • afgan ordusu dediginiz sey hic bir milli bilinci olmayan ulke bayrak vatan kavramlarini bilmeyen sacma sapan parali askerlerden olusan bir yapi.

    bu topraklari detayli incelerseniz ortaligin savas lordu kaynadigini goreceksiniz. kendisine general diyen savas lordlari , burada savasin devamindan nemalanan asiretler falan dunyanin en sacma yerlerinden biri bu cografya.

    karsi taraftakiler ne peki ? onlarda parali asker. zaten afganistan da yapilabilecek iki is var. ya gidip orduya ya da taliban a parali asker yazilacaksiniz ya da eroinin ham maddesi hashaşı ekip onu satacaksiniz. baska bi ekonomik faaliyet yok.

    neyse taliban diyorduk , onlarda parali asker ama en azindan para disinda peştun milliyetciligi ve cehaletin kör kuyularinda yetismis bir seriat anlayislari var. tabi seriatla yonetilen afganistan da ganimet olarak alacaklari kadinlar da cabasi. ulkenin yarisindan fazlasini olusturan pestun asiretlerinin tamami taliban tarafinda. geride de abd nin 20 senedir yaklasik 100 milyar dolar harcayip bi boka benzetemedigi ozbek , tacik , farisi kokenli afgan ordusu var. bunlarin tek motivasyonu para . generallik yapan savas lordlarinin saraylarini ve yirt disindaki paralari da bilinen bir gercek.

    kisacasi mesele afgan ordusu denen sonradan uydurma parali asker sürusunun hic bir motivasyonu ve yetismis insan gucu olmamasi. adamlar ne vatan ne millet ne devlet bilirler. parasini verirsin savasirlar. bu tarz ordular da cok cabuk bozulurlar. tipki ırak ordusunun isid karsisinda şamar oglanina dönmesi gibi.

    onun için işimizi ,paramizi kaybedebiliriz , siyasette farkli taraflarda yer alabiliriz ama bu ulkede malum kişilerin yaptigi gibi milli bilincimiz yok edilir ve ümmetçilik oynamaya devam edersek bizim de sonumuz böyle olabilir .

    olur mu ?

    bizleri yani mustafa kemal'in askerlerini tek tek kurşuna dizmeden asla.

    "biz emperyalistlerin pençesine düşen bir kuş gibi yavaş yavaş aşağılık bir ölüme mahkum olmaktansa, babalarımızın oğulları olarak vuruşa vuruşa ölmeyi tercih ediyoruz."

    mustafa kemal atatürk.

  • 17 yaşını geride bırakalı çok sene oldu.. ve artık bir büyüğün olarak beni dinlemeni istiyorum.. zira şuan yaşadığım durumların sorumlusu sensin.. öncelikle sırf 4 senelik diye ne idüğü belirsiz bir bölüm yazıp okumayı aklından çıkart.. hayatımın aşkı dediğin "necla" adlı kıza hiç bulaşma, (şimdilerde evli ve çocuklu bir hayat sürmekte).. saçları bi hevesle uzatıyorsun ya, yapma.. kelliğin yakıştığı erkeklerden değilsin.. hani en yakın arkadaşın oğuz'un, "hacıt,karavanla tatile çıkalım mı?" sorusuna sakın; 'süpermiş lan.' diyerek sazan gibi atlama.. eğer sırtındaki koca ameliyat izi olmasını istemiyorsan.. serdar ortaç hala müzik piyasasında buna hazırlıklı ol.. iddia oynarken barcelonaya sürekli handikap ver.. ama en önemlisi, pınar diye bir kızla tanışacaksın ama onu çok üzeceksin, ters laflar söyleyeceksin.. bunu sakın ama sakın yapma.. o seni sen ne yaparsan yap sevecek olan tek insan..

    -seni seven, senden büyük sen-

  • başörtülü sürücülere alkol testi yapmanın hakaret olduğunu iddia etmiş. yeni farkettim.

    ne içmiş acaba kendisi, neyin kafasını yaşıyor?

    o zaman alkol alan kadınlar, taksın başörtüyü çıksın trafiğe..

    polisin "görevini" yapması kimseye hakaret değildir. polisin görevi, "başörtüsü takıyor o halde içki içmez, hırsızlık yapmaz" vs. diye akıl yürütmek değildir.

    öyle olsaydı sadece dini inanışlarını sorup insanlar hakkında yargıda bulunması gerekirdi.

    polisin "hakaret" ettiği durumlar da çok zaten, ama bunların arasında başörtülü kadınlara alkol kontrolü yapmak yok, daha geçen karakolun ortasında kameraların önünde bir kadını dövdüler.. yerde yatan kadınları tekmeliyorlar..

    ama kendisinin başörtüsü taktığı için "ayrıcalıklı vatandaş" muamelesi talebi görmesi gerektiğini söylemesi, herkesin zekasına hakarettir.

  • --- spoiler ---

    -partiyi kurarken fethullah gülen'den icazet aldığını biliyorum. yanında 1 kişi ile birlikte gittiler.
    -kimdi o?
    -cumhurbaşkanı olduktan sonra açıklayacağım. şimdi zor durumda bırakmış olurum.
    -cumhurbaşkanı olduktan sonra zor durumda bırakacaksınız yani. (keh keh)
    -ben cumhurbaşkanı olunca zaten zor durumda kalmayacak!
    --- spoiler ---

    muazzam. canlı izlemeden anlayamazsınız.

  • çünkü akıllı bıdıkçığım;

    6-7 kasım haftasından sonra milli araya giriliyor ve 8 kasım pazartesi maç oynatamıyorsun.

    bu nedenle perşembe günü avrupa maçına çıkacak galatasaray ve fenerbaçhe 7 kasım pazar, çarşamba günü avrupa maçına çıkacak beşiktaş 6 kasım cumartesi oynuyor. böylece adil bir fikstür dağılımı olmuş oluyor.

    bu kadar basit.

    biraz araştırsanız, 2 dakika kafanızı çalıştırıp mantık yürütseniz sonuca ulaşacaksınız ama bizim ülkede genel bir sorun bu maalesef.

  • süper bir olay lan. o kadar yol gitmişim, farkında bile değilim. düşünsene abi, mecidiyeköy'den mecidiyeköy 40 dakika diyorum. annem duysa terlikle kovalardı yemin ederim, bu kadar hız mı yapılır diye. şimdi çağlayan'dan çağlayan rekorumu kırmayı düşünüyorum, bi dünya yolum var önümde, neyse kazasız belasız ulaşırım umarım.

  • sanılanın aksine dizinin en saf kadını değil, en akıllı kadını peyker'dir.

    evet behlül'e bir zamanlar aşık olmuş, ama arkasından nihal gibi ezik ezik koşmamış; veya bihter gibi kendisine aşık olduğuna dair hezeyanlara girmemiş; hakkını vererek yasını tutmuş, devamında ise akıllı, çalışkan, iyi eğitimli, efendi ama asla sümsük ve sünepe olmayan, gerekli durumlarda ailesine de laf söyleyebilen, her durumda eşinin yanında yer alan, yuvasına sahip çıkan nihat ile evlenerek, eğlenilecek erkek ile evlenilecek erkek arasındaki ayrımı yapabilmiş, tahsilli, hoş sohbet ve aslında dizinin en güzel kadınıdır peyker.

    dizide dönen entrikalardan habersiz gibi dursa da, bihter ile behlül'ün arasında bir şey olabilme ihtimalini daha en başında düşünmüş, bundan endişe etmiş, hatta kardeşini korumak için onu uyarmıştır. devamında olanları da aslında hissetmiş ama yine kardeşinin zarar görmemesi için onun dışında kimseye bundan bahsetmemiştir. firdevs hanımın oyunları, taktiklerini de fark etmiştir; nihal ile behlül oyununu da bihter'i kurtarmak için yaptığını anlamıştır.
    hatta kardeşinin kendisine yaptığı saygısızlığa ve küstahlığa rağmen, onu uyarmaya devam etmiştir. bihter'in hayatını kurtarmak için de son ana kadar mücadele etmiştir fakat maalesef bihter, ablası peyker yerine, annesi firdevs'i yakınında tutarak kendisine en büyük zararı vermiştir.

    firdevs kendi öz kızının dengesini bozan esas karakterdir. fazla müdahaleci her anne gibi, kızının hayatını kaydırmıştır. zaten en başında onun inadına adnan'la evlenen bihter, yine annesinin behlül ile ilişkilerine müdahale etmesi sonucu iyice dengesini şaşırmış, behlül ile nihal'in birbirlerini sevdiklerine inandıktan sonra gerçek anlamda acı çekmeye başlamıştır. peyker tüm bunları fark etmiş ve bihter'e yardımcı olmak istemiştir ancak defalarca aptal yerine konulmuş ve yardım çabası reddedilmiştir.

    aynı zamanda eğriyle doğruyu ayırt edebilen çok olgun bir karakterdir peyker. kayınpederinin yaptığı kötülüklere rağmen kayınvalidesini ondan ayrı tutarak onunla hep iyi geçinmiş, iyi iletişim kurmuştur.
    gerek evin çalışanlarına, gerek annesinin hanımı katya'ya hep belli bir mesafede ve düzgün davranmıştır. bihter ve firdevs'den farklı olarak kibirli değildir.

    samimi ve yumuşak huyludur ancak ne annesini özel hayatına karıştırmış, ne de dış etkenlerin evliliğini olumsuz etkilemesine izin vermiştir.

    sonunda dayanamayıp çok önce alınması gereken yurt dışına taşınma kararını almıştır ama maalesef (kendimce) ablasını, peyker'in onu düşündüğü kadar hiç düşünmediğine kanaat getirdiğim bihter tarafından, büyük bir acıya mahkum edilmiştir.

    dizideki en düzgün karakterlerden bir diğeri olan süleyman efendi kadar, peyker ve nihat da mutlu olmayı en çok hak edenlerdi.
    süleyman efendi eşi ve kızıyla mutlu bir hayata devam edebilecek, ama babasından sonra bihter'i de kaybettiği için, hem de behlül yüzünden kaybettiği için peyker'in bir yanı maalesef eksik kalacaktır.
    özetle, bence peyker,
    en sonunda yaşadığı acıyı en son hak eden kişidir dizide.

  • kisaca elektron akisi diyebiliriz. aslinda tam olarak ne oldugunu anlatmak guc ama bunu boyle bilmek yeterli.

    izah etmeye calisalim:

    misal bir ampulu yaktiniz. icinde tungsten bir tel var. elektronlar bu telin icinden gecmeye basliyorlar. yani aslinda tam olarak gecmiyorlar da, periyodik olarak o tungsten tel uzerindeki elektronlarla yer degistiriyorlar. her maddenin elektron akisina karsi bir direnci vardir. tungsten de belli bir direnc gosterir. bu direnc yuzunden, elektron akisi sirasinda madde isinir. bunu "surtunme" gibi degerlendirmek mumkun tabi de, aslinda oyle degil elbette. soyle basitce aciklamaya calisayim; tungsten atomu uzerindeki elektronlar, komsu atomdaki elektronun yerine gecmek icin belli bir enerji duzeyine cikilmasini ister. eger, elektron akisini yonunde atoma dogru gelen elektron belli bir enerji duzeyinin uzerindeyse, atomdaki elektronun yerine gecer. atom da, uzerinde fazla elektron bulunduramayacagi icin, en ustteki fazla kalan elektronunu diger atoma yonlendirir. bu sirada bir onceki elektronun enerjisi de bu giden elektrona yuklenmek zorunda kalir ki, yeni gelen elektron atomdaki en ust yorungede yerinde kalabilsin.

    evet, biraz karmasik oldu ama olay boyle... dedigim gibi, yeni gelen elektron bir digerini kovarken enerjisinin epeyce bolumunu ona aktarir ama bu enerjinin bir kismi da atoma gecer. bu da atomun titresiminde bir artisa sebep olur. eger yeterince dikkatli okuduysaniz, bu enerji alisverisi sirasinda bir enerji kaybi oldugunu farketmissinizdir. iste bu enerji kaybi, "direnc" olarak adlandirilir "kabaca"...

    bu elektron alisverisi sirasinda atoma bir miktar enerji gectigini ve bunun atomun titresimini artirdigini soylemistik. iste bu artan titresimi biz isi olarak biliriz. eger bir madde isinmissa, bu isi enerjisini bir sekilde disari atmak zorundadir. ve bu disari atim, genellikle "foton" yani "isik" seklinde olur... boylelikle o ampulun parladigini goruruz. ozetle en kaba haliyle bir ampul boyle isik yayar.

    simdi sizler, elektrik sobalarinin nasil isittigini da bir sekilde anladiniz degil mi? evet, aslinda elektrik sobalari direnci yuksek, daha kalin telli ampullerden baska bir sey degil. e herhalde neden bu kadar cok elektrik yaktigi halde nicin boyle az isi verdiklerini de anlamissinizdir. cunku elektrik enerjisinin cogu bir sonraki elektrona aktarilir ve biz sadece cok kucuk bir bolumunu isi olarak goruruz...

    bilgisayar ekraniniz da buna benzer calisir. eger monitorunuz tuplu ise, tupun gerisindeki elektron tabancasindan salinan elektronlar ekran yuzeyindeki fosforlu yuzeye carpar. bu fosforlu yuzey enerji yuklu elektrolari sogurur. bu yuzden fazla enerji yuklenirler ve bu fazla enerjiyi foton yani isik olarak disari atarlar. bizler de bu isigi goruruz. tipki floeresan lambalar gibi. aslinda ayni seydirler. lcd ekranlarda da goruntu benzer sekilde olusur fakat teknik farkli oldugu icin anlatmasi uzun surer. kisaca, bu sefer elektrik yukunun sivi kristal hucreleri yon degistirmeye zorladigini, hucrelerin uzerindeki polarlanmis filtrenin bu yon degistirmeye bagli olarak arkadan gelen isigi bizlere gosterip-gizledigini belirtmek yeterli sanirim. evet, isigin da bir "yön"ü vardir. bu filtre isigin yatay veya dikey yayilimindaki gorulebilirligini etkiler. cunku isik dalgalari "yatay" ilerler. karsisina dikey bir polarize filtre koyarsaniz arkadaki isik gorulmez. bir polaroid gozlugun iki camini ust uste koyup camlardan birini cevirirseniz bunun ne demek oldugunu daha iyi anlarsiniz.

    ne diyorduk? elektrik elektron yayilimidir. nasili veya nicini su an icin onemli degil. bununla ilgili teoriler veya farkli bir ton anlatimini bulabilirsiniz.

    fakat net bir sekilde itirafta bulunmak gerekirse, bugunku teknolojimizin dayandigi pekcok sey gibi, elektrik de "teorik"tir... cogu kanitlanamamis fakat isleyisini bildigimiz kurallar uzerine insa edilmistir. elektron'un ne oldugunu tam olarak bilmedigimiz gibi, elektron'un elektrik enerjisini nasil ortaya cikardigini da "tam" olarak bilmiyoruz. sadece teorilerimiz var. fakat bir seyin ne oldugundan emin olmamamiz onu nasil kullanacagimizi bilmememiz anlamina gelmiyor. bizler elektrigi harbi guzel kullaniyoruz. bu, bugun icin bir realite.

    tabi ileride yeni bir dahi veya dahi grubu cikip, simdiye kadar elektrigi "rezil" bir sekilde kullandigimizi, bunu %3580 daha verimli kullanmanin aslinda cok basit bir yolu oldugunu gosterebilir. o zaman saygi duyariz elbette. hatta tesekkur ederiz.

    bunca "belirsizlik" saydiktan sonra, elektrigin aslinda elektronlarin atom cevresinde dolandiklari yorungelerle cok ilintili oldugunu da soylemek zorundayiz sanirim. haaa, az once bilmiyoruz falan dedim de, elektronlarin atom cevresinde dolanmasi ile ilgili cok guzel ve "saglam" teorilerimiz var. bugun hesapliyor ve inaniyoruz ki, elektronlar atom cevresinde oyle don baba donelim "stabil" yorungelerde gezinmiyorlar. enerji duzeylerine gore farkli yorungeleri var ve bu farkli yorungelerde "fantastik" sekilde dolaniyorlar. enerjisi bir sekilde biryerlerden yukseltilen elektron bir usttekinin yerine geciyor. yerine gectigi elektron da enerji kaybederek bir oncekinin yerine geciyor. tabi enerji kaybettigi icin, kaybettigi bu enerjiyi bir foton olarak yayinliyor. biz de bunu isik veya radyo, x isini veya baska bir foton dalgasi olarak hissedebiliyoruz.

    tamam, sacmalamayi kesiyorum. elektrik demistik, karmasik ama bir o kadar da basit bir sey. mesela elektrigi demir cubugun uzerine sarili bir tel sarimindan gecirdiginizde demir cubuk miknatis oluyor. ahaha iste bu da elektromanyetizma denen sey. ya da sadece manyetizma mi desem? eheh tabi degil, bunlar aslinda ayni sey. ya da biz oyle oldugunu dusunuyoruz. ya da gercekten ayni sey ama biz sadece dusundugumuzu dusunuyoruz.

    bu entry'i nasil baglayacagimi bilmiyorum. o yuzden olabildigince mantikli ve duzgun bir laf etme geregi hissediyorum kendi kendime... efenim, elektrik, bugunku medeniyetimizin temel tasidir. enerjinin dogru duzgun kullanmayi bildigimiz tek seklidir.

    ornekleyeyim; hani atom enerjisi falan diyoruz ya. ahah yalan o yahu. yaptigimiz sey cok komik :)) nukleer enerjiyi isi elde etmek icin kullaniyoruz. bu isiyla suyu kaynatip buhar elde ediyoruz, sonra bu buhari jeneratorun ucuna bagladigimiz tribunun dondurmek icin kullaniyoruz. ardindan da jenerator bize elektrik veriyor. nerede kaldi nukleer peki?