hesabın var mı? giriş yap

  • "...ancak dersanelerle başlayan süreçte takınılan anlamsız tavırlar pek çok vicdan ehlini rencide etti" diyerek gerçekleşendir.

    öncelikle hakan şükür "vicdan ehlini rencide etti" kalıbını 3 farklı cümlede kullansın, bugün bilet alıp pensilvanya'ya el öpmeye giderim.

    sonrasında;

    bre adam senin seçildiğin yerde, 6 ay önce, ortalık birbirine girdi. milyonlar sokağa döküldü. o zaman vicdan ehli rencide olmadı da birkaç kişi çıkıp dershanelere laf edince mi oldu?

    insaf yok, anladık bunu da allah korkusu da mı yok?

  • --- spoiler ---
    benim tek bir yellow king tahminim var: o da terk edilmiş okulun önüne ilk gittiklerinde, terk edilmiş çayırı makinesiyle biçen sakallı koca adam. rust adamla konuşmaya yeni başladığında ledoux ile ilgili telsizden anons gelmişti de, marty kornaya abanıp rust'ı çağırmıştı. işte kaç zaman sonra, konuşmayı yarım bıraktığı bahçıvanın olduğu okula giden rust, duvarda bir sürü resimler ve bir ahşap heykel daha bulmuştu. okuldan şüphelenmiş, ancak bahçıvandan hiç şüphelenmemişti. ben şüpheleniyorum arkadaş.

    o sakallar da takma gibi duruyor zaten. dahası herif o çim biçme makinesinden bi kalksa hodor'dan bile dev bence...

    --- spoiler ---

  • cok cok nadir olan bir norolojik hastaliktir bu. bu hastalar, bazi insanlari her yerde gorduklerini sanarlar. sokaktan her gecenin annesi, arkadasi oldugunu, marketteki herhangi bir adami veya baska bir yerde gordugu herhangi bir insani tanidik sanmalari gibi sonuclari vardir.

    once sebebinden bahsedeyim biraz. normalde (yani beynimizde hasar falan yoksa) her karsilastigimiz insana dair ipuclari aliriz, duygularimizi isleyen ve harekete geciren limbik sistemden. gordugumuz herhangi bir yuzu hatirlama evremiz bu ipuclariyla sekillenir. fregoli hastalarinda bu yuzleri hatirlama ve limbik sistemden ipuclari alma arasinda muthis guclu bir bag vardir. bu yuzden, normalde sadece bize cok yakin olan insanlari gorunce (mesela anne ve babamiz, kardesimiz vs.), bir tanidiklik, bir sicaklik hissederiz -ki aslinda soyle, gsr denilen bir mekanizmayla insanlarin avuc ici sicakliklari olculuyor, dayanagi ise duygusal bir takim baglantilarda, amygdala'nin hakim oldugu durumlarda yani, bir sekilde normalden biraz fazla sicak oluyor avuc icimiz. yalan makineleri de boyle bir mekanizmayla isler- . bu insanlar beyindeki yuz hatirlamayla sorumlu olan bolgelerinin limbik sistemle asiri bagi yuzunden gordukleri her insana karsi bu "sicaklik" durumunu hissederler, sonra da kendilerine bunu "boyle hissediyorum, demek ki boyle dusunuyorum" gibi vucutlarinin durumunu mantiklarina hakli cikarirlar. yani gordukleri her insanin da tanidik oldugunu dusunmeye iter bu.

    ilginc evet. bundan sonrasi daha ilginc sanki,
    dr. ramachandran, irkciligin da boyle bir temeli olabilecegini savunmus, oha dedirtmistir. soyle ki, herhangi bir irktan bir insanla hosnut olmayan bir durum yasanildiginda, gorsel kategorimiz limbik sistemle cok guclu bag yapar, ve bu uygunsuz genellemeye o irka ait olan tum insanlari da o hosnutsuz duruma yapistirarak sigdirir.

    "allah" kimseye beyin hasari vermesin.

  • bugün beni gülmekten öldürmüş oyundur.

    oyunda ”canan karatay” isimli küçük bir baloncuk, renkli küçük yemekleri katiyen yemeden ve hatta yiyeceklerden uzak kalacak şekilde ilerleyip gezerek yanımdan geçti gitti.

  • orta okulda sınıfta bir çocuk vardı, hayrettin*
    her sınavda 100 alırdı, kaçarı yok. bir gün türkçeden sınav oluyoruz kazık mı kazık ama sorular.
    her şeyse kopyaydı mopyaydı geçirdik sınavı. aradan zaman geçti sınav sonuçları açıklandı.
    mahmut 45, haydar 55, tuğçe 50 ozan 25 vs. vs. okuyor hoca. en yüksek not 55 şu ana kadar.
    en sona bizim hayrettinin kağıdını ayırmış tabii.
    en son kağıt geldi hayrettin 100 dedi, alışılmış bir şey tabii. her neyse hoca ayağa kaldırdı hayroyu tebrik etti
    ve çocuklar biliyor musunuz, kağının sonuna ne yazmış hayrettin dedi.

    ''hocam, bu kadar kolay sorduğunuz için teşekkürler''

    allah belanı versin hayrettin allah belanı versin...

    not: vermedi tabii, boğaziçinde okuyor şimdi...

  • müge anlı'nın evden kaçan leyla'ya çok büyük ayıp ettiği program.

    kız istemeden 18 yaşında evlendirildim, okutulmadım diyor. müge anlı 'nasıl yani baban okuldan mı aldı seni sen okumak isterken' diyor. sanki türkiye'de hiç karşılaşılmıyor böyle şeylerle. çok absürt bir şey sanki.

    kız diyor ki doğum yaparken doktorlar bize bu hastanede doğum yapamaz gerekli ekipman yok, imza atın başka hastaneye yollayalım demesine rağmen kaynanam 'ölse de bu hastanede doğum yapacak' dediği için çocuğum engelli oldu diyor. müge anlı diyor ki 'devlet hastanelerini küçümsemeyelim hepimiz orada doğum yaptık'. ne alaka yahu, ne alaka?

    kız diyor ki şiddet gördüm, ailem beni her seferinde kocama geri gönderdi ben de çareyi kaçmakta buldum, imkanım olsa çocuklarımın velayetini almak isterim. müge anlı diyor ki 'öyle kaçıp çocuklarını bırakana vekalet verilmez. hem o adam da bir sürü sorumlulukla yalnız kalmış'. adamın yaşadığı zorluk aklına gelene kadar, eşine şiddet uygulayan adamın çocuklarına da şiddet uygulayıp uygulamadığı aklına gelmiyor bile.

    bunların hepsinin üstüne leyla kaçtığında henüz 22 yaşındaymış. çocuk yani çocuk. kaçtığında 2 çocuğu varmış, istemediği bir adamdan. size göre sıksaydı dişini tabii, kurtulmaya çalışmasaydı. ne olacaktı canım her gece istemediği bir adamın altına yatsa, şiddet görse, okuma hakkı elinden alınsa, di mi? kaderidir çeksin.