hesabın var mı? giriş yap

  • parfüm almak için girilen parfümeride, parfüm şişesinin yere düşüp kırılması ve akabinde arkadaş görünümlü iki yamyamın t-shirtlerini çıkarıp yerdeki parfüm ziyan olmasın diye üstüne bastırmaları.

  • “bir çocuk okula adım atar atmaz kendini toplumsal yaşam bakımından yeni bir sınav karşısında bulur ve bu sınav çocuktaki bütün gelişim hatalarını gün ışığına çıkarır. okula başlayan bir çocuk, o zamana kadar içinde bulunduğu topluluktan daha geniş bir insan topluluğu içinde yaşamak ve bu yaşama uyum sağlamak zorundadır; evde nazlı büyütülmüş bir çocuksa, daha önceki el bebek gül bebek yaşamına sırt çevirip okuldaki diğer çocukların arasına karışmaya
    pek yanaşmayacaktır. dolayısıyla, daha okula başladığı ilk gün, şımartılmış bir çocuktaki toplumsallık duygusunun kapsamını kestirebiliriz. böyle bir çocuk belki ağlayıp sızlayacak, yine eve dönmek isteyecek, ne okuldaki çalışmayla ne de öğretmenle ilgilenecektir. kendisine söylenen şeye kulak vermeyecek, çünkü bütün zaman kendisinden başka bir şeyi düşünmeyecektir. ileride de aynı şekilde davranması durumunda okulda gereken ilerlemeyi gösteremeyecektir. anne ve babalarından işitip öğrendiğimize göre, sorunlu çocuklar evde yakınma konusu yapılacak hiçbir davranışta bulunmamakta,
    yalnızca okulda söz konusu davranışları sürekli sergilemekte, anne ve babalarını üzüntüye sokmaktadır. böylesi çocukların kendilerini evde çok rahat hissettiğini tahmin edebiliriz. çünkü evde kimse kendilerinden bir şey istememekte, gelişimlerindeki aksayan noktalar göze gözükmemektedir. okulda
    ise şımartılmaları sona ermekte, bu da kendileri tarafından aşağılayıcı bir durum gibi algılanmaktadır.”

    “yaşamın anlamlandırılmasında hatalara yol açan ikinci grup nedenlerden biri de çocuğun şımartılmasıdır. şımartılmış çocuk, alışık olduğu üzere, isteklerine çevresi tarafından kanun gözüyle bakılmasını bekler. karşılığında hiç çaba harcamaksızın sadece doğuştan bir hak olarak ayrıcalıklı bir konumun tadını çıkarmaya bakar. ileride çevrenin ilgi ve dikkatinin odak noktasında yer almadığı ya da duyguları üzerinde önemle durmayı çevrenin bundan böyle kendisine başlıca görev saymadığı durumlarla karşılaştı mı apışıp kalır, dünyanın kendisini aldatıp yüzüstü bıraktığı hissine kapılır. hep alacak gibi eğitilmiş, vermek denen şeyi hiç tanımamıştır. karşısına çıkan güçlüklerin bir
    başka türlü üstesinden gelmeyi bilmez. başkaları tarafından her konuda hizmetine koşulmuş, dolayısıyla bağımsızlığını elden çıkarmıştır, bizzat bir şeyler yapabileceğinden habersizdir. kendinden başkasını düşünmez, toplumun yarar ve gerekliliği düşüncesine tümüyle yabancıdır. yüz yüze geldiği güçlükle baş etmede bildiği tek yol, başkalarına istekler yöneltmektir. her isteğinin yerine getirilmesi gereken olağanüstü bir insan sayıldığını başkalarına zorla kabul ettirebildi mi, ayrıcalıklı konumuna yeniden kavuşacağını düşünür; ancak o zaman durumunun düzeleceği kanısındadır. bu şımarık çocuklar ileride büyüyünce toplumumuzda belki en tehlikeli sınıfı oluştururlar. bazıları iyi niyet sahibi olduklarını bir ağız kalabalığıyla ısrarlı şekilde belirtir, hatta başkalarını parmaklarında oynatabilecek bir fırsatı ele geçirebilmek için çevrelerine "sevimli" görünmenin bile üstesinden gelebilirler. ama topluma, normal görevler üstlenmiş normal insanlar olmaları yolunda toplumdan kaynaklanan beklentiye karşı bayrak açmış durumda yaşarlar sürekli. bazıları da açıktan açığa isyan ederler. alıştıkları doğal sıcaklığı ve hizmetkârlığı çevrelerinden artık göremediler mi, kendilerini aldatılmış hisseder, topluma düşman gözüyle bakar, diğer insanlardan bunun acısını çıkarmaya çalışırlar. yaşamsal alışkanlıkları karşısında toplum yadsıyıcı bir tavır takındı mı, böyle olacağı neredeyse kesindir her zaman, toplumun tavrını özellikle kendilerine kötü davranıldığının bir başka kanıtı sayarlar. cezalandırma yöntemlerinin böyleleri üzerinde hiçbir zaman gereken
    etkiyi göstermeyişinin nedeni de budur; cezalandırmalar, bu gibi kişilerin içlerindeki "herkes bana karşı" kanısını pekiştirmekten başka işe yaramaz. şımarık çocuk ister dayatsın ya da ister açıktan açığa isyan bayrağını çeksin, ister güçsüzlüğüne sığınarak başkalarına dediğini yaptırmaya çalışsın ya da işi zorbalığa döküp intikam almak istesin, aslında hemen aynı hatalı davranışta bulunur. gerçekten de öyle insanlarla karşılaşırız ki her iki yöntemle çalışır, yeri gelince birinden, yeri gelince ötekinden medet umar. amaçladıkları şey hep aynıdır. yaşamın anlamı kendileri için, birinci olmak, başkaları tarafından en önemli kişi gözüyle bakılmak, diledikleri her şeyi ele geçirmektir. yaşama böyle bir anlam vermekte ayak diredikleri sürece, giriştikleri her iş başarısızlıkla sonuçlanacaktır.”

    “hastalık, el bebek gül bebek büyütülmüş çocukların sıklıkla sığındığı bir barınak oluşturur, çünkü hastalanmaları durumunda her zamankinden çok şımartılıp el üstünde tutulurlar. şımartılmış bir çocuğun geçirdiği bir hastalıktan kısa süre sonra sorunlu çocuğa dönüşmesi sık karşılaşılan bir durumdur. başlangıçta çoğu kez öyle sanılır ki, hastalık henüz tamamen geçmemiştir. oysa gerçekte olup biten, hastalığı sırasında evdekilerin kendisi için ne kadar telaşlanıp korktuğunu çocuğun iyileştikten sonra da unutmayışından başka bir şey değildir.
    çocuk iyileşmiş, hastayken annesinden gördüğü aşırı ilgi ve sevgiyi artık görmez olmuş, sorunlu bir çocuğa dönüşerek bunun intikamını almaya yönelmiştir. öyle çocuklar vardır ki hastalanmış bir başka çocuğun çevresinde anne ve babanın nasıl pervane gibi döndüğünü görüp kendileri de hastalanmak ister, hastalığın kendilerine de geçmesi için hasta çocuğu sevip okşar, öpmeye kalkarlar.”

    alfred adler-yaşamın anlamı

  • 10 şubat 2010 galatasaray antalyaspor maçında, durum 1-1'ken, ilk yarı sonunda (ki değişikliklerini genelde 60-70 arası yapan bir teknik direktördür kendisi) gio yerine emre çolak'ı almıştır, hemen ardından emre durumu 2-1'e getirmiştir.
    yine aynı maçta durum 2-2 iken, mehmet topal yerine hakan balta'yı oyuna alıp, caner erkin'i sol bekten, sol açığa kaydırmıştır. bir kaç dakika içinde galatasaray 3-2'ye yine caner'in golüyle ulaşmıştır.
    son değişikliği uğur uçar yerine servet çetin'i almak olmuştur, ama kimilerinin düşündüğü gibi defans yerine defans almak şeklinde olmamıştır. servet'i ileri koyup (bildiğiniz bayağı ileri, santrafor falan) defansı 3'lemiştir. servet kalan dakikalar içinde ceza sahasını karıştırmış ama galatasaray'a turu getirememiştir.

    futbolu "öne geçince yere yatın, geriye düşünce tekme atın" mantığıyla değil de, satranç oynar gibi hamlelerle oynamaya çalışan, bunu da bütün asaletiyle yapan bir adamdır. onun galatasaray'ın başında olmasından ve onu oraya getirebilenlerle gurur duyuyorum.

  • organize suc. tek suclusu kesinlikle tecavuzu gerceklestiren kisi degildir. onunla beraber kizin ailesi, olaydan haberi olan herkes ve bu olaya izin veren devlet de sucludur, cezalandirilmasi gerekir.

  • ofis arkadaşım günlerdir bu sene ayva çok. kış çok soğuk olacak deyip deyip durdu. ne diyo be bu, ne ayvası, ayva çok olursa ne olacak, saçmalıyor kafası gitti yine, ayvayla ne alakası var lan diyordum.

    varmış.

    soğuk bile değil dışarı, kuru ayaz. yün çoraplarıma, botlarıma, montuma kavuştum bu sabah. öyle bi' soğuk ki ofise nasıl geldim bilmiyorum. ofisten eve de nasıl dönücem onu da bilmiyorum. o kadar soğuk. allahım saatlerce ankara' nın ne kadar soğuk olduğundan bahsedebilirim.

    çok erken bu soğuklar için, daha ekim ayındayız! neyse ayvalara dikkat edin siz yine de.

  • kızım, annemin koynunda uyumuş benim yanımdan kalkıp. tuvaletten dönerken anneannesinin odasına dalmış,yolunu şaşırıp. yadırgamamış hiç. zaten 3 yaşına kadar ikimize de anne dedi sıpa...

    babam vefat ettikten sonra annemin hayat amacı kalmamış gibiydi. kızım doğduğunda kimse demedi ona "gel torununa bak" diye. çok olağan, çok sıradan bir şey gibi, olanca doğallığıyla üstlendi bu "görev"i... ya kim bakacaktı der gibi... hoş, o bakmasa kayınvalidem tetikteydi *

    eşimden boşandıktan sonra daha da sahiplendi. şimdi en büyük meselemiz, ben evlenirim de torunundan uzak kalır korkusu. sürekli iz peşinde, hayatımda biri var mı diye*

    çirkinsiniz. yaranız ne bilmiyorum ama ukala, fesat, sevgisizsiniz. çocuk bakmak zorla olacak iş değil. içlerinden gelmese bir gün bakmazlar, ki bakmayan da çok. hepsine saygı duymak lazım. herkesin enerjisi olmayabilir. ama severek, mutlulukla bakanın da fesat kalbinizle biçeceğiniz merhamete ihtiyacı yok.