hesabın var mı? giriş yap

  • baya düşük profilli bir draft sınıfıydı. bence bu seneki.ilk üçte giden zion williamson süperstar olarak geliyor ama şutu sıkıntılı,aşırı kilolu,kısa bacaklı bir oyuncu.tabi pozitif yönleri bu açıklarını kapatıyor.
    ja morant fiziği cılız, şut tehdidi ricky rubio’nun ilk zamanlarından bi tık iyi.oyun görüşü ve pas hassasiyeti artısı onunda ama işte 3 sayı tehdidi olmadan nba’de ne kadar iş yapabilir.
    r j barrettaralarında en umutlu olduğum isimdi senenin başında ama oda inanılmaz at gözlüğüyle oynuyor oyunu.doğal bir skorer kimliği var ama onun 3 sayısı çok iyi değil ve baskı anlarında ncaa’de bile pıstı.
    bunların dışında timberwolves’a draft edilen jarrett culver dikkat çekiyor.güçlü fiziği var ve towns’la beraber ikili oyunlardan ekmek çıkarabilirler.
    ve benim adamım bulls’un draft ettiği coby white.fox ve wall gibi oyun stili.geçiş hücumlarında çok hızlı 3 sayıdanda %35’le attı geçen sene.lavine ayrılmazsa white-lavine-markaanen-otto porter güzel şeyler izletebilir.
    ayrıca tyler herro ve cam reddish için gözünüz üzerlerinde olsun.
    şimdi sırada hava durumu için şükrana bağlanıyoruz.
    edit:isimsel sıkıntılar.

  • maasimizin yaklasik yuzde 30'u kesiliyor, yetmez.

    aldigimiz her seyden yuzde 18'e kadar vergi veriyoruz. yetmez.

    eskeza telefonun bozulsa, bir telefon parasini devlete veriyoruz. yetmez.

    miras kaldi, veya kredi cektin, cektigin kredi ustunden vergi verdigin yetmiyor tabiiki, aldigin arabanin tutari kadar devlete vergi veriyorsun. yetmez.

    araba aldin, e yillik vergi veresin ki surebilesin arabayi. yetmez tabii ki. yerine gore her yil muayneye sokacaksin, trafik sigortasi diye ucube bir para odeyeceksin. yetmez.

    araba suyla gitmiyor. akaryakit? tabii ki vergi.

    gelir vergisi dilimleri elbette onemli, vergi dilimlerinin enflasyonun uzerinde arttirilmasi gerekiyor ki biraz nefes alalim. zaten aldigimiz her seyden vergi veriyoruz, dolayli yoldan yine devlet kasasina girecek o tutarlar.

  • hiçbir işimize yaramayacak bilgidir. geldim otuz yaşıma gençliğimin ağzına sıçıldı, umudum kalmadı baya baya mutsuz ve huysuz bir tipim neymiş ak parti 'nin büyüsü bozulmuş he canım heee.

  • sahsen yaptigim bütün diyetler gollum diyetine dönüyor bir süre sonra:

    - yiyecegissss. inci'nin önünden geçerken profiterol alacagissss.
    - hayir hayir, rejimdeyim ben, yemeyecegim.
    - bunu yedikten sonra aksam yemek yemeyisssss. eve kadar da yürürüsssss
    - olmaz! bir bozunca sonra toparlanmiyor öyle kaliyor
    - kendimisssi ödüllendirmemissss gerek kiymetlimisss. kaç gündür rejim yapiyorusssss. hem aç karna rejim yapilmassss

    bu durumda gollum diyeti'ni "iki ögün arasinda rejim yapmak" olarak açiklayabiliriz.

  • önce pişmanlık nedir onu iyice bir öğrenmek. yoo dostum, her hayıflanmanız pişmanlık değildir. günün birinde içine sine sine yapmış olduğun şey başka bir gün başına kabaklar patlattığında yaşadığın üzüntü de değildir pişmanlık.

    pişmanlık en başta kendinden ve yaptığın şeyden tiksinmeyi, alternatifleri reddedip kendini o hale bile isteye sokmuş olmanın getirdiği yabancılaşmayı içerir. hayatta üzülecek, baya bi kırılıp dökülecek, zaman zaman sürüneceksiniz, bunların kaçarı yok, ama pişmanlığın kaçarı var: içinize sinmeyen hiçbir şeyi çok büyük bir mecburiyetiniz, hayat memat meseleniz yoksa yapmayın.
    kişiyi en acıtan yabancılaşma kendine olandır, kendinizi yine ta kendinizden yıpranmış, ter kokmuş, yakası paçası kaymış bir tişört gibi çıkarıp atmak istemiyorsanız -işte pişmanlık tam olarak budur- yaptığınız her şey önce sizin içinize sinecek. ananızın, babanızın, kuzeninizin, komşuların, whatsapp kanka grubunuzun, iş yerindeki fatma'nın değil.

    her eyleminizde bir crush on durumu yaşayın, bu sadece aşk değil, iş, arkadaşlık, yeni bir kıyafet, gezilecek görülecek bir yer, eve alınacak bir koltuk da olabilir, ama ona tutulun.
    herkes akın akın evleniyor diye "benim bundan çocuğum olsa nasıl güzel olur" hissi yaratmayan biriyle evlenmeyin, herkes oraya gidiyor diye size çivili koltukta oturuyor hissi yaratacak yere gitmeyin, herkes alıyor diye "eve gitsem de şunu üzerimden fırlatıp atsam" diyeceğiniz o rahatsız bluzu almayın. herkes size "aaa biraz manyak galiba" diyor diye onların diliyle konuşmaya başlamayın. düşecek ama kalkacaksınız da, kimsenin yara izi bir başkasında sızlamaz, kaşınmaz, sadece uzaktan bakıp "acıyor olmalı" dersiniz, (burada yara ve iz kelimelerini yeni nesil ağlak edebiyatçılar gibi sadece aşk meşkle iniltili kullanmıyorum) sizin kendi yara izleriniz olsun yoksa öğrenemezsiniz, hem "yara izi yarayı açan kılıçtan daha etkilidir"* tecrübeyi gösterir. kendiniz olun ve sonunda batsanız da çıksanız da vurulmadığınız hiçbir şeyin peşinden gitmeyin, tercihlerinize laf söyleyen insanlara karşı mottonuz da şu olsun: "sa-na-ne a......."

  • - canan dedi ki: "uyu, rüyanda beni göreceksin!"
    sevincimden uyuyamadım...

    (eskilerden bir mesel)