hesabın var mı? giriş yap

  • küçükken uzaylılarla ilgili ne bulursam okur, kütüphanelere gider araştırmalar yapar, ilgili gazete küpürlerini, yazıları ve fotoğrafları hepsini tek bir dosyada toplardım. bir sabah uyandığımda çekmecemde dosyamın olmadığını gördüm. evin altını üstüne getirdim ama yoktu. dosya kayıptı. yıllarca dosyanın uzaylılar tarafından fark edilip kaçırıldığını düşündüm. bundan ötürü hiç üzülmedim, hep gurur duydum. bu olaydan 12-13 yıl sonra ise annem, "ben o dosyayı çöpe attım çünkü kafayı yiyiyosun sanmıştık" dedi. tüm büyüyü bozdu. madem çöpe attın bunu bana neden söylüyosun anne? yıllarca ben bunun hayaliyle yaşadım. hayali bile güzeldi uzaylıların ben uyurken odama ışınlanıp "cixuavicuw..xceiviciuw.." sesler eşliğinde çekmecemi açıp, dosyamı alıp, bana dokunmadan gitmeleri. çünkü bu, bana verdikleri değeri gösteriyordu. meğer dosyam o gün geceyi başka bir galakside değil, ümraniye çöplüğünde geçirmiş...resmen hayal kırıklığı bu. demek bir çocuğun o yaşlarda uzaylılarla ilgilenmesi kafayı yeme göstergesi? kedileri ıslatıp havaya atsaydım, arkadaşlarımın sokak ortasında donlarını indirseydim, bakkala seslenip uzaktan nah çekseydim ve hiçbir gereği yokken zillere basıp kaçsaydım kafayı yemiş olmayacaktım öyle mi?

  • gün içerisinde yazılan entrylerden görüyorum ki kendilerini "bilinçli jenerasyon" addedip buranın kahvelerine ve fiyatlarına bok atmayı "kapitalizm karşıtı" duruş olarak gören bir güruh var.

    iyi hoş tabii dile getirsinler düşüncelerini.

    4,5 liraya kahvesini alıp oturup keyif yapan adama skimsonik siyasi ideolojileriyle sataşmaya kalkışmalarının saçmalığından dem vurmuyorum bile.

    ister istemez merak ediyorum bir yandan, bu sataşan kesim gidip köşedeki tekel'den 2,5 liraya alabileceği biraya beyoğlu'nda herhangi bir mekanda 6-8 lira arası bir fiyat ödemedi mi hiç? aynı mantık değil mi lan?

    köhnemiş binanın 2. katındaki bardaysan içtiğin biraya olması gerekenin 3 katı fiyat ödemen normal, sistem karşıtı olabilirsin. bir amerikan şirketinde kahve içiyorsan kapitalistsin. vay anasını.

    yerim lan seni. asi şey.

  • çok az çocuk sevmemin nedeni olan çocuktur.

    iki yaşlarında ve yanında bir yetişkin olan çocuk yolda gidiyor ve yol üzerinde de kendini temizleyen sevimli bir kedi var. çocuk tekme savura savura yürümeye başladı. yanındaki kadın da "aa bak kedi" diyor ama çocuğun tepkisi aynı.

    o çocuk potansiyel bir kötü insan benim için. hiç öyle "aman da aman çocuk bıcı bıcı" diyerek sevimlileştiremeyeceğim. mimlendi benim için ve kötü bir insan olduğunda asla şaşırtmayacak beni.

    kaç tane aile uyardım böyle durumlarda. tepkileri de hep biricik çocuklarını savunmak oldu. onların çocukları çok iyi, onların çocukları kötü olmaz. uzaydan gelirler hep kötüler.

    aileler nasıl böyle bir şeye dikkat etmezler anlamıyorum. şayet o kadın çocuğu kenarda durdurup "aa yapma bak böyle sevilir" diyerek örnek olsa o çocuk da bunu öğrenebilirdi. bir sevgi ve güven gelişebilirdi hayvana karşı.

    ama yok, insan ne ki yavrusu ne olsun!

    edit: çocuk yetiştirmek bir sanat. yıllar sonra o çocuk kötü birisi olduğunda ailesinin "ya biz nerde hata yaptık?" sorusunun o bir parçacık cevabı işte burada yatıyor. o kadın tarihi bir fırsatı kaçırdın gitti. o çocuk o yetişkinin yönlendirmesini görmedi bilmedi. o kedi onun için tekme atılacak ve uzak tutulacak bir hayvan. o kedinin de bir yaşam hakkı olacağını idrak edemeyecek belki.

    herkes çocuk sahibi olamamalı. ehliyete bağlanmalı bu iş. bir çocuğun düzgün yetişmesine kendini adayamıyorsan yapmayacaksın. "öyle böyle büyür" demeyeceksin. merhamet yoksunu ve ileride toplumun defosu olacak bir varlık büyütüyorsun haberin yok.

    bir elçi olarak debit: (bkz: öğretmen kumru konak'a yardım kampanyası)