hesabın var mı? giriş yap

  • bazen olur bu. özellikle simit gevrek değilse, ısırınca kolayca parçalanmıyorsa olur. insanoğlu sadece simitle beslenmek zorunda kalsa, evrim sürecinde şakaklarda mini üçgen boynuzlar çıkmasına neden olurdu heralde.

  • ben de 5'te kalkıp sanayide işe geliyorum, mühendisim ve 550 euro anca alıyorum. aynı işi yapan adam 2500 euro alıyor. market alışverişi aylık 200 euro, benim de 100 euro. onun kirası 1000 euro (kırsaldaysa müstakil evde oturuyor) benim 300 euro (45 m2 1+1 ist ortalama semt)
    bana 150 euro kaldı ona 1300 euro kaldı. sosyal haklar konusunda zaten saçmalamışsın o konuya girmiyorum strong minded 'tan mantık beklenmez de, bir kaç ayda %20 geldi yazmışsın 1 yılda % kaç geldi onu yaz hele. ve devlet neden sübvanse ediyor, ihanet edip dövizi arttırmasalardı benim vergilerimle sübvanse edip ağlamazlardı belki
    onun dışında araba fiyatları, market fiyatları, kredi imkanları, seyahat imkanları, tatil süreleri hepsini konuşabiliriz yine

    almanya'ya bağlı bir firmada çalışıyorum, her gün görüştüğüm alman mevkidaşım için hayat toz pembe.

  • o dönem almanya dışişleri bakanlığı'na getirilen arthur zimmerman u-boat saldırılarında oldukça kararlıydı. amerika'nın olası saldırılarda ingiltere'yi desteklememesinin tek yolu meksika ve japonya'yı amerika'ya karşı kışkırtmak ve böylece amerika'yı kendi evinde bu sorunlarla uğraştırmak, böylece birliklerini avrupa'a göndermesini engellemekti. zimmerman 16 ocak 1917'de meksika başkanı'na iletilmek üzere telgraf çekti. telgrafta, yapılacak saldırıda amerika'nın tarafsız kalmaması durumunda meksika'ya yönelik ittifak önerisinde bulunuyordu ve bunun karşılığında meksika'nın kaybettiği new mexıco, teksas ve arizona bölgelerini geri almasını taahhüt ediyordu.

    mesaj şifrelenmişti fakat gönderilen telgraf ingilere üzerinden geçiyordu. ingiltere kriptanalize önem veren bir ülkeydi ve bu konuda en yetenekli dilbilimcileri ve bilim adamlarını tarihe 40 numaralı oda diye geçen kriptanalız bürosunda toplamıştı. telgraf bu odaya ulaştığında kısa sürede deşifre edildi ve 23 şubat'ta amerika'ya duyuruldu. tarafsız olmaya çalışan başkan wilson, almanya'nın bu planını amerika halkına açılmış bir savaş olarak değerlendirdi ve savaşa katılmaya karar verdi.

  • aralarındaki; kitapları aldığı gün ilk olarak türkçe kitabını karıştıran, okuma parçalarını okuyanlar; bugünün kitapseverleridir.

  • aslında düşmek değil de devrilmek desem daha doğru olur. çünkü çocuk öyle sıkı sarmalanmış ki eğilip bükülmüyor. düşeceği zaman sürahi gibi devriliyor. çocuk derken baya küçük çocuktan bahsediyorum. daha yeni koşmaya başlayan çocuklar. fıtı fıtı diye koşuyorlar ya minik minik onlardan bahsediyorum. genelde kafalarında şapka, boyunlarında kaşkol sarılı ve michelin adamı gibi şişkin gocuk giyerler. boyları 45-50 cm aralığındadır. işte bu çocukların düşüşüne bayılıyorum ben. çok komik devriliyorlar lan gülmekten ölüyorum. kaldıran eden olmasa imkanı yok kalkamazlar. çocuk doğrulamıyor ki. bi de ebeveyn kolundan asılınca 45 derecelik açıyla toparlayıp kalkmaya çalışıyorlar ya, o görüntüye de çok gülüyorum. keşke hep böyle sevimli düşsek di mi? hemen doğrultup öperler adamı.

  • siparişimi verdim ama teslim adresi giremedim.

    19 osmangazi köprüsü
    5 otoyol
    4 havalimanı
    34 gemicik

    aldım, yine 10,000,000usd kaldı anasını satayım.

    onunla da çay alıp seçmenin kafasına atayım dedim ama kalmamış sanırım

  • akbabuş'la nazlı arasında geçen

    -yanıma gel.
    -orası tek kişilik.
    -o zaman üstüme gel. ağırlığını hissetmek istiyorum.

    diyaloğunun neresi komik anlamadım. bence acayip ince ve duygusal bir sahne o. genç yaşta tecavüze uğramış, sonra sevdiğinden koparılıp yıllarca başka tecavüzlere uğraması için başka yerlere sürüklenmiş bir kadının sevdiği adama yıllar sonra kavuştuğunda birbirlerine hala dokunamadıklarını ama kadının onca travmasına rağmen sevdiği adamı fiziksel olarak hissetmek istemesi bence çok iç parçalayıcı bir şey. birinin yanında uzanması; onun kokusunu, tenini, ağırlığı hissetmek; bunun neresi komik bre gafiller?

  • keko rap düzgün, kaliteli, eğitimli, ilgili bir ailede büyüyen z kuşağını esir alamaz. alsa alsa keko ailelerde büyüyenleri esir alır.

    geçen biri twitter'da “mozart'a teşekkür ediyorum. çocuğum kötü bir şey yaptı, odaya kapatıp mozart dinlettim, sabah artık yapmam diye ayağıma kapandı” diye bir şey yazmıştı. ceza olarak mozart dinletirsen çocuk tabi ki sevmez diyen birkaç kişi dışında herkes beğenmişti bu tweet'i.

    işte böyle dangalak anne babalara sahip çocuklar dinliyor o keko müzikleri. çocuklar masum, sorun ailelerde.

    edit: bunların anne babası da arabesk, pop müzik falan dinliyor en fazla. masterchef'i, sikimsonik türk dizilerini falan izliyor. bak ekşi'de bile masterchef türkiye gündemde birinci sırada şu an. “keko rap dinleyen z kuşağı”nın aileleri bunlar hep.

    (bkz: acun'un y kuşağını esir alması) ile benzer olgular.

  • farklı bir yere taşındığım için elimde boşta kalan bir ev vardı , 30 35 yaşında istanbul bağcılarda metroya da yakın konumda , ama eski bina olduğu için kiracıya vermeden evvel badana vs yaptım sonrasında bugün birisi aradı 850 bin tl veririm dedi , şimdi aklımda iki soru ;

    1) bu fiyata satılır mı ?
    2) satarsam parayla ne yapmalıyım ?

    ev bu arada 3+1 5. kat üzerinde çatı var. tecrübeli arkadaşlardan fikir almak isterim açıkcası , 850 bin tl nizi nasıl bi yatırıma döndürürsünüz , istanbulda başka ev alma şansım yok gibi , yeni ev alsam 1 milyon kredi çekmem lazım en az , il dışından belki bakılabilir ama hangi il , hangi bölge vs.

    bana mesajla ulaşırsanız çok sevinirim , tabi burayada yazarsanız başkası da belki yararlanabilir.

  • az önce almanya'daki kuzenimin söylediğine göre, istanbul'a uçak bileti bulamadığı için taksiyle yola çıkmış teknik direktör. ayakkabı bile giymemiş adam, terlikleriyle ve gazi eşofmanıyla apar topar çıkmış evden.

    edit: lan yazık adama be. aykut istifasını geri alınca öyle ortada kaldı adam. 7 bin euro taksi parası da cabası...