hesabın var mı? giriş yap

  • kemal kılıçdaroğlu kendisi hakkında yalakadan sanatçı olmaz demiş. kendisi yalaka olmasaydı da sanatçı değildi zaten, orayı atlamış olsa gerek. hülya avşar da çıkmış demiş ki, kendi görüşüdür benim 31 yıllık sanat hayatımdan şüphem yok. 31 yıl öncesi 1983 yılıdır. hülya avşar'ın güzellik yarışmasında 1. seçildiği senedir. yani kendisi güzellik yarışmasında 1. olduğu andan itibaren sanatçıdır? vay arkadaş. kadın sanatçı doğmuş resmen. bana bir yabancı adam sorsa bu kadın necidir diye, cevap veremem lan. şarkıcı mı kendisi? sesi mi güzel? ses sanatçısı mı? aktris mi? yeminle 5 dakika düşünür, acun'un yanında kadrolu jüri cevabı veririm. bir de 31 yıllık sanat yaşantısı varmış. vay arkadaş, ne kadar kolay bu ülkede sanatçı olmak.

  • moderatörler tarafından başlığın şu şekilde düzeltilmesini rica ediyorum;

    "tokyo'da 2 bisikletçimizin de erkenden elenme nedeni"

    ön edit: bisikletçilerimiz neden elendi? ben de sonradan yayınlanan bu videodan konuyu dinledim ve entry'mi düzeltme kararı aldım. sporcularımıza fazla yüklenmiş olduğumuzu düşünüyorum.

    ==========================================

    sen yıllarca olimpiyat hayaliyle yaşa, her sporcunun rüyasını gördüğü olimpiyatlarda, yarışın henüz başında (12 dk geride kaldığın için) bırakmak zorunda kal. çok üzücü bir durum.

    yol bisikleti yarışında (bkz: onur balkan) ve (bkz: ahmet örken) henüz başlardayken elendiler.

    bu tamamen diğer sporlara futbol kadar önem vermeyişimiz ve bisiklet federasyonunun yeterince vizyoner olmamasından kaynaklanıyor.

    youtube videosunda anlatıldığı gibi; ülkede, birçok spor dalında olduğu gibi, bisiklet dalında da yeterli yatırım yok. sporcular ülkedeki rakipleriyle yarışıp kendilerini geliştirmeye çalışiyorlar. avrupa'daki yarıslara katılamadiklari icin kendilerini onlara göre geliştiremiyorlar. bu nedenle de daha ilk etapta kural gereği 12 dk geriye düstüklerinde eleniyorlar. yani sporcuların suçu yok bu sonuçlarda. onlar ellerinden geleni yaptılar. başlığın da "pes etmesi" değil, "hrmen elenmesi" olarak düzeltilmesi iyi olur.

    asıl suç; spor bakanlığının yeterli yatırımı yapmamasindan. misal diyanete yapılan yatırımlardan sadece taşanları spora yatirsak yine başarı elde ederiz.

    efor gerektiren, çalısma gerektiren bir sal olan bisiklet sporu için olimpiyatlara sporcu gonderemiyoruz. neden? çunkü yeteri kadar müsabakaya katılamadıkları icinpuan toplayamiyorlar ve gidemiyorlar. bu iki sporcumuz da türkiye'nin en iyisi ama olimpiyatlarda malesef rakipleri çok güçlü. öndeki ekip hergün çalıstıkları ve sürekli yarıs yaptıkları için tozu dumana katıyorlar.

    link de ekliim

    link 2

    (bkz: #126093599) güzel yazmış, ilk entry'de olmalı bu.
    (bkz: #126078484)
    (bkz: #126082275)
    (bkz: #126072165)

    edit: yaz-sil, yaz-sil, yaz-sil...

  • liverpool-chelsea maçı ve bahisseverlerin çoğu yatar:

    "liverpool benim 400 gitti senin sampiyonluk gitti.ben bir hafta da kazanarim kaybettigimi senin bir sezon daha beklemen lazim.simdi soyle kim kaybetti"

  • 2000'li yılların modası. aklıevvel bir reklamcının keşfetmesinden sonra. "kelimedeki sessizlerden birini seç iki kere yaz, ilginçlik olur,marka olur" prensip haline geldi. örnek verecek olursak: aşşk,deppo,gecce,buzz...

    edit

    nişantaşındaki "gebbe" mağazası ile şahikasına ulaşmıştır.

  • ilginç, ama buradaki dövüş hocasının yaşı biraz ileri ve belli ki refleksleri filan çok zayıflamış. bu maçın galibi olamayacağı baştan belli o yüzden. direk o da tekniği bırakıp yumruk atsa belki daha bile çok dayanırdı.

    bu tür bireysel sporların tamamında, şov için yapılan sahte müsabakalar değil, en önemli şey mesafe tutmaktır. sürekli zıplama veya küçük adımlarla ileri geri gitme ve gard halinde olmanız gerekir, anlık olarak mesafe kısalabilir, uzayabilir, siz şaşırtmak için karşı tarafın mesafesine girebilirsiniz, ya da o sizinkine girebilir, ve bu denemeler taraflardan birinin boş bulunmasıyla biraz uzun sürmüşse, mesela çeyrek saniye yerine 0,75 saniye sürmüşse önce uyanan taraf saldırır. ister boks, ister karate, ister eskrim, ister güreş, hepsi aynıdır.

    buradaki sözde hoca da karşısındaki boksör de bir kere ciddi dövüş tecrübeleri olan tipler değil. açın bir tane ciddi ve resmi karate müsabakası, şovu değil ama, mesela avrupa gençler karate/boks vs şampiyonası yarı final maçı filan diye aratın. bu videodaki eblehlerin profesyonel olmadığını hemen anlarsınız.

    mesela karate championship 2022 diye arattım, ilk çıkan videonun ortasından bakın.

    https://youtu.be/p7dmyy5bp3m?t=272

    o yüzden bu maça bakıp gerçek anlamda karşılaştırmak çok zor. ama bir düşünce deneyi yaparsak gerçekten iyi ve pro bir karateci, kungfucu, tekvandocu ile benzer kilodaki iyi ve pro bir boksörün maçında şu olur. uzakdoğu sporu yapan bir kere çok daha uzak mesafe oynar, yani tekme mesafesinde. boksör ise kendi tekniği gereği yumruk mesafesine yaklaşmak zorundadır, ki bu mesafe tekme yiyeceği mesafedir, girdiği anda tekmeyi yer. bu anlamda uzakdoğu sporcusu daha avantajlıdır.

    fakat bu yetmez, çünkü uzakdoğu sporlarında tekme de atsan ne yaparsan yap, hemen geri çekilip gard pozisyonunda zıplamaya mesafe tutmaya devam etmen lazım. ve yeterince net vurabildiysen puanını alırsın. o yüzden bu sporları yapanlar adamın bağırsaklarını deşecek şekilde değil puanı hızlıca alacak şekilde vururlar. yaradana sığınıp uçan tekme atma diye bir olay yok, o sadece filmlerde var. amaç gerçekten dövmek değil.

    işte ama boks burada biraz farklılaşıyor. boksta gerçekten vuruyorlar, roundlar boyunca kan ter içinde kalıyorlar, kaşları gözleri açılıyor. o yüzden sağlam bir boksör zaten çok dayanıklı olur ve bu tür puan amaçlı tekmeler bir boksörü çok etkilemez. ve bir kaç dakika sonra bu etkisiz tekmelere rağmen kovalaya kovalaya muhtemelen karşıdakine bir kaç sağlam yumruk oturtur ve maçın şekli muhtemelen değişir. karateci de tekmeyi filan bırakıp yumruk yumruğa mücadele etmek zorunda kalır, sonra da dayak yer diye düşünüyorum.

    çünkü maçın amacı puan almak değil dövmekse bunu yapabilecek olan boksördür.

  • yıl 1971 .mevsimlerden kış.erzurumdan ığdıra burunlu otobüsle (kamyondan bozma otobüs) seyahat edilmekte..hava çok soğuk,camlar içerden bütünüyle buz tutmuş,dışarı görünmüyor.ön ve arka kapıların arasına ilave fitilimsi bir bir madde yerleştirilmiş,herkes palto,kaput ne bulduysa giymiş.otobüste kalorifer filan yok..yol açık , gidiyoruz ama donuyoruz.bir saat kadar sonra yolculardan biri "hele şu kaloferi yah" dedi.ben yeniden arandım kalorifer nerde diye..öyle bir şey yok...(allah allah ne kaloriferi) diyorum içimden.birden muavin büyük bir tepsi çıkardı.içi odun külü dolu...çapı bir metre.mor ispirtoyu döktü yaktı.bir sıcaklık bastı yüzümüzü.ısınır gibi olduk.böylece aralıklarla dört-beş defa " kalofer"i yaktılar.mola yok.her ısınmanın
    sonunda oksijen yokluğundan nefes alamıyoruz..dokuz saat sonra ığdır'a vardık,yarı baygın...