hesabın var mı? giriş yap

  • yosun topu anlamına gelen japon bonsai yetiştirme tekniğidir.

    5-6 ay önce bir adet satın aldım. uzun vadede gözlemleme şansım oldu. avantajlarını ve dezavantajlarını yazayım.

    halihazırda sukkulent ve kaktüslerim olduğu için kokedama için marginata dracena tercih ettim. tercih etme sebebim özellikle sukkulentler için uygun olmadığını düşünmemdi. sukkulentler süzek ve hava alan topraklarda büyümeye uygundur. üstten suladığınızda su saksı diplerinden çıkmıyorsa ya saksıyı ya toprağı değiştirmek lazım. fakat kokedama da herhangi bir şekilde hava girişi ve su çıkışı olmuyor. zaten su deposu olan bitkiler fazla su ve nemli ortamda kök ya da yaprak çürümesi yapıyor. bir arkadaşım sevgilisine hediye olarak sukkulent kokedama aldı, tüm ihtiyaçları karşılanmasına rağmen alt yaprakları çürütmeye başladı. 15 günde bir sulamak da çözüm değil bence. çünkü havalar ısınmaya başlıyor. bazen haftada iki kere sulamak gerekecek sukkulentleri. kokedama için bu topraklarının hiç kuru kalmaması demek. o yüzden sukkulent kokedama aldıysanız çürümelerine şimdiden hazırlayın kendinizi.

    kaktüsler için durum biraz farklı olabilir. daha doğrusu sukkulente oranla daha uzun süre dayanabilir. çünkü sulama aralıkları uzun ve su miktarı genelde az oluyor. ama yine de toprağın hava ile temas etmemesi benim için dezavantaj.

    kendi bitkim için konuşacak olursam, marginatalar salon bitkisi olduğu için uzun süre dayanır diye düşündüm ama kokedamaya sığmama gibi bir durumla karşılaşacağım sanırım. ayrıca üzerinde sürekli nemden kaynaklı olduğunu düşündüğüm küçük kabartılar oluşuyor. dayanıklı bir bitki olmasına rağmen sürekli yaprak kurutuyor. bir kaç hafta içinde saksıya alacağım, kök durumunu merak ediyorum.

    ayrıca suladığınızda haliyle yosun kokuyor. o biraz rahatsız ediyor. kuruduğunda koku kalmıyor tabii.

    kısacası; doğru bitkiyle bile uzun süreli olmadığını düşündüğüm bir yetiştirme tekniği.

    avantajlarına gelecek olursam; kesinlikle çok güzel duruyor. çok güzel bir hediye alternatifi olabilir. amacım bitki yetiştirmek değil, dekorasyon olarak kullanacağım derseniz eğer, şöyle söyleyeyim. çok ucuz değiller ne yazık ki. ben marginata için oturtma çubukları dahil 130 lira gibi bir ücret ödedim. +28 lira da kargo parası.

    yine de hevesinizi kırmış gibi olmayayım. deneyimlemek isteyenler için instagram'da şöyle bir sayfa var. çalışanları çok pozitif ve ilgili efenim. bol şanslar.

  • içimizin yağlarını eriten haldir. herkes kendi adaletini kendisi sağlarsa sonu ne olur diyen duyarcılar gelmeden yapanın ellerine kollarına sağlık diyorum. adaleti sağlamakla mükellef olanlar lgbti nefretinin körükleyicisi, şiddet eylemlerinin azmettiricisidir. unutmayın.

  • aynı işyeri şortlu personelde çalıştırmıyor. cimer ilgilenir mi acaba?
    işletmenin tercihidir devlet karışamaz bu kadar basit. bunda mağduru oynayacak garip bir durumda yoktur.

    @sadecevatansever’in mesajı üzerine edit:
    mado’nun cevabı

    türbanlı bacılarım yine mi mağdur değil be ? :)

  • "18 yaşında özgür, istediğine karar verebilir cinsiyetini bile değiştirilebilir saygı duyarsınız ama 2 buçuk yaşında doğuştan vegan olmasına siz karar verirsiniz." çok modernsiniz yahu*

  • başlık: adolfe hitler neden türkiyeye savaş açmadı

    entryler:
    amerikaya bile savaş açan hitler türkiyeye neden savaş açmadı beyler bunun sebebi nedir ?
    (sakaci pic ?, 22.01.2012 22:40)

    çünkü hitlerle necmettin erbakan imam hatipten sınıf arkadaşıydı
    (incik boncuk ?, 22.01.2012 22:40)

    ahaha bu ne lan?

    edit: bana niye oy veriyorsunuz (:

  • meram fen lisesi'ne başladığım ilk gün…
    uzak diyarlardan yatılı olarak gelmişim okula. dallama bi öğretmen birini kaldırdı tahtaya sınıfa girer girmez; evet kim hangi okuldan gelmiş annesi babası ne iş yapıyor yazalım tahtaya, dedi. bu ne biçim iş amk, ilkokulda mıyız diye soruyorum kendime. neyse başladı ön sıradan gözlüklü güzel bir kız:
    -gündoğdu koleji, annem öğretmen babam doktor
    ve devam etti yanındaki:
    -koyuncu koleji , annem ev hanımı babam sanayici
    -diltaş koleji, annem mimar babam doktor
    .
    .
    .
    liste böyle yazılıyor orta sıranın en arkasındaki bana yaklaşıyoruz ve bir tane devlet okulundan gelmiş olan yok. öğretmen kolejlilerle sohbet ediyor lafı uzattıkça uzatıyor, baban hangi hastanede? annen hangi firmada? babanı tanıyorum çok iyi esnaftır, demek ablan da savcı oldu vs…
    herkesin ebeveyni ya öğretmen/doktor/asker/avukat yada sanayici fabrikatör. derken tahtaya yazan çocuğa geldi sıra:
    -mareşal ilköğretim okulu(devlet) , annem öğretmen babam öğretmen,
    yazdı tahtaya da söylerken. biraz rahatladım, tek devlet okulu ben çıkacağım diye çekiniyordum.
    sonra yine özel okullardan devam. sıra bana geldi. ayağa kalktım :
    -atatürk ilköğretim okulu, annem çalışmıyor babam işçi!
    sınıfta sessizlik oldu bir anda. kimmiş bu işçi çocuğu gibi dönüp bakıyorlar bana. zaten neredeyse hepsi birbirini tanıyan bu özel okul öğrencileri, bir işçi çocuğunun 10 bin nüfuslu bir kasabadan bu okulu kazanmış olmasına şaşırıyorlardı. öyle ya, kendi odalarında ders çalışıp, servislerle okula giden, okul sonrası ders takviyeleri alan bu başarılı çocuklar başarının ailenin geliriyle doğru orantılı olduğunu kanıksamışlardı.
    -hmm enteresan, demekle yetindi öğretmen ve yanımda oturan maden sahibinin oğluyla sohbete başladı.
    sınıfta 2 tane devlet okulundan gelmiş öğrencilerden biri ve tek işçi çocuğu olarak oturdum, önüme baktım. öğretmenin yanımdaki maden sahibinin oğluyla esprili yaptığı muhabbete gülümsüyorum. bir yandan da derse giren her öğretmenin bunu yaptırıp yaptırmayacağını düşünüyorum. her seferinde ayağa kalkıp : annem çalışmıyor, babam işçi! mi diyecektim? neyse ki gerek kalmadı. çünkü bu bilgiler ders işlenmeye başlanan 3. güne kadar tahtada yazılı kaldı. her teneffüs sonrası sınıfa giriyor tahtaya bakıyorum ve gözümde büyüyen o yazı :
    babası işçi!
    silmek istiyorum, babamın işçi olmasından utanıyorum, bu okula geldiğim için pişmanım, bu insanların arasında benim işim ne? diyorum. kimseyi tanımıyorum, sene 2002 , birilerini arayıp mesajlaşıp içimi dökemiyorum. işçiyse işçi ne olacak, diyorum kendi kendime. oysa kimsenin umurunda değil artık babamın işçi olması. 3 saniye bana bakıp hayatlarına devam etti herkes ama ben edemiyorum. tahtada yazmaya devam ediyor o yazı, ne zaman silinecek bu tahta diye stres yapıyorum.
    öğle arası babam aradı. biz dönüyoruz, gel aşağı vedalaşalım.
    indim, annemle babam yatakhanenin önünde mutlu bi şekilde benim onlara yaklaşmamı izliyorlar. gözleri ışıldıyor. ee ne de olsa iyi bi okula yerleşmiş çocukları, gururlu ikisi de. ben babama yaklaşırken : neden işçisin ki? bari öğretmen falan olsaydın , diye düşünüyorum. canın mı sıkkın diyor annem, yok diyorum. ellerini öpüyorum, sarılıyoruz. artık ara tatile kadar görüşemeyeceğiz. babam zaten harçlık bırakmasına rağmen gider ayak tekrar harçlık veriyor, belki cebindeki son parayı. babam iyi bir insan. işçi ama namuslu bir işçi. kimin babası ne iş yapıyor artık umurumda değil, tekrar sarılıyorum babama. benim doktor olduğumu göremeden ölen rahmetli babama…

  • çok büyük bir iş anlaşması ettiğiniz kişi ile telde konuşurken hatta bekletiyorum diyerek telefonun tuşuna tam basamamak ve "bu godoşa ne dicez şimdi biz " demeniz(yerinyarılması ne?canlı gömün beni )

  • "baba uyuma bak, derin derin nefes al hadi!"
    ameliyat sonrası cerrahi yoğun bakımda bir intörn doktor kardeşimden, uyuduğunda soluyamayan ama solunum cihazına da bağlanmaması gereken babasına 15-20 saniyede bir gelen uyumama telkinleri. saatler süren bu çabayı unutmayacağım.

  • ettigi beddualari aynen iaede ettigim bagyan.ayrica 275 begeni almis orda bile iktidar degil la.

  • şimdi polis kimseye göz açtırmaz, gördüğüne yapıştırır cezayı ciddi bir algı oluşturur nefes aldırmaz burada da gerekeni yapar o zaman bir şey diyemem ne yapalım derim. yine her zamanki gibi garibana yüklenen polistir. bunu burada gündem yaparsak bu gereksiz ceza iptal edilir. daha önce de olmuştu. ekşi'de gündem olunca iptal edilmişti.