hesabın var mı? giriş yap

  • 3-4 yaşındaki bir çocuğun recep tayyip erdoğan'ı çağırma şekli. "yapıyoçun çen, geysene buyaya", vb. şekilde seslenme devam eder.

    peki gel yerine gey diyen bir çocuk nasıl oluyor da recep tayyip erdoğan kelimelerini kusursuz çıkarıyor? kurban olduğum allah'ın hikmetinden sual olunmaz.

  • "adam inadına içki istiyor" gibi bir cümle sarfetmiş şahısın ağzından çıkan cümle.özür dilerim hamdi. ancak şunu söylemek istiyorum. senin şirketin global falan değil. bir bedevi şirketi. tez zamanda batmanız dileğiyle...

  • genel kavramların hiçbir varlıkları olmadıklarını ve sadece birer ad'dan ibaret bulunduğunu savunan öğreti.

    adcılığı, on birinci yüzyılın sonlarına doğru, compiegne papazı roscelin ileri sürmüştür. roscelin'e göre genel kavramlar, bir takım seslerden ve adlardan başka bir şey değildirler, sadece birer "müsemmasız isim"dirler ve hiçbir gerçeklikleri yoktur... roscelin'un bu savı, din kurumunu ve kiliseyi temelinden sarsmıştır. çünkü din kurumu ve kilise, başta tanrı kavramı olmak üzere, tümüyle genel kavramlara dayanmaktadır. genel kavramlar gerçek sayılmazsa, din ve kilise de gerçek sayılamaz. bu yüzden, hemen bütün ortaçağ, adcılar'la genel kavramları gerçek sayan gerçekçiler'in kavgalarıyla kaplanmıştır.

    abaelardus, kavramcılık öğretisini ortaya atarak her iki düşünceyi uzlaştırmaya çalışmıştır... adcılık, öğreti olarak on birinci yüzyılda ortaya atılmakla beraber, düşünce olarak pek eskidir. antikçağ yunan düşüncesinde de stoacılar ve epikuroscular adcıydılar. kinik düşünür antistenes, platon'un gerçek saydığı ide'leri için "atı pek iyi görüyorum ama atlılığı göremiyorum" demişti. aristoteles de platon idelerinin gerçekliklerine karşı çıkmıştı. islam felsefesinde de, başta ehli sünnet olmak üzere, pek çok düşünürler adcılığı tutmuşlar ve dışımızdaki bağımsız varlıklarla ilişkili olmayan mefhûmâtı sırfa'yı "müsemmâsız isimler" saymışlardır. onlar için de gerçek, ancak nesnel varlığı olan şeylerdir.

    on dördüncü yüzyılın adcı gizemcileri bu savı geliştirerek kiliseyi sarsmışlar, dinle dünya işlerinin ayrılmasını sağlamışlardır.
    on sekizinci yüzyılın duyumcuları da adcıdırlar. duyumcu condillac "tümeller addan başka bir şey olsalardı tümel olamazlardı" demektedir...

    adcılık, ortaçağın koyu karanlığı içinde yepyeni bir dünya görüşüne temel hazırlayan çok önemli ve ilerici bir öğretidir.

  • 1. karbonatı su ile macun kıvamına getirin. koltuk altınıza sürün. macun kuruyunca yıkayın yada yıkamayın farketmez. kuruduktan sonra macunu elinizle sildiğinizde kum gibi dağılıyor zaten. (ben kuruyunca yıkamıyorum ve tahriş yapmadı.)

    2. bir pamuğa limonu sıkın ve pamuğu koltuk altınıza sürün. limon kuruduktan sonra sürdüğünüz yeri yıkayın. limonu sıktığınızda kalan kabuğuda diz kapaklarınıza, dirseklerinize sürebilirsiniz. (limon sürdüğünüz yerler direk güneş ışığı almamalıdır.)

  • güneşle temas edince hapşırmak. bu hem güneşin tepende olduğuna işaret, hem de yaşadığına. çok yaşa!

  • kötü bir dönem geçirmiş ve sevilen kişiden ayrılmış bir şekilde ailemi ziyaret etmek üzre uçağa bindim. duygular tavan. tek yapmak istediğim kulaklığımı takıp müzik dinleyerek uyumak. fakat koltuğuma oturur oturmaz başladım ağlamaya. zaten ağlak bir insanım ama insanların içinde genelde ağlamam. tutamadım kendimi, iki gözüm iki çeşme ağlıyorum. yalnız hıçkırık yok, damla damla gözyaşlarım süzülüyor. ama nasıl, dur durak bilmiyor. ben bir tane siliyorum, ardından iki tane daha geliyor. önce yolcular soruyor ne var diye, bir şey yok diyorum. sorular arttıkça hostesler olaya dahil oluyor. ne var diyorlar, bir şey yok diyorum ama damlalar aksini söylüyor. uçağın bir bölümü durmuş beni izliyor artık ve yolcular aralarında konuşmaya başliyor, neden ağladığıma dair teori üretiyorlar. bu arada yer görevlileri de olaya dahil oluyor. iyiyim diyorum, kimse inanmıyor. uçak bir türlü kalkmiyor, herkes ağlamama yoğunlaşmış şekilde bana bakıyor. yanımdaki norveçli kadın yolcu, uçuş boyunca elimi tutabilirsin diyor. iyiyim, teşekkür ederim diyorum. o da inanmıyor. sonradan hollandalı olduğunu öğrendiğim bir adam yanıma gelip bir paket cips uzattıyor. "iyi gelir ye," diyor. durumun saçmalığına gülümseyip cipsi kabul edip uçuşa hazır olduğumuzun sinyalini verince herkes alkışlıyor ve gözler üzerimden çekiliyor.

    sorunlarımı cipsle aşmama yardımcı olan hollandalı amcaya "büyüksün" diyorum.

  • eserin yazılma hikayesini öğrendikten sonra dinlemek, içimi çok daha fazla acıtmıştır.

    bugüne kadar aşk acısı çeken bir bünye için yazıldığını düşünmüştüm. lakin şiir, bambaşka duyguları içermekteymiş. orhan seyfi orhon kanser yüzünden kaybettiği kızı içi yazmış.

    şimdi bir de bu düşünce ışığında dinleyiniz. hele ki babaysanız gözyaşlarınıza hakim olunuz.