hesabın var mı? giriş yap

  • 27 kasım 2007 günü prens charles ile tuvalet çıkışı konuşmam hayatımda yaşadığım en ilginç ünlü ilişkisi olabilir sanırım..

    ulan 3 saatlik data structure dersinden çıkmışım, sıkışmışım zaten hadi bir tuvalete gireyim dedim, bu arada etrafımdaki insanların %90 ı takım elbiseli tuvalette..tam tuvaletin çıkışına geldim bir kalabalık, kamera ışıkları, fotoğraflar falan filan derken aradan 2 ,3 saniye geçmeye kalmadı prens charles ile karşı karşıya geldik..ben ne olduğunu anlamadan bir de bana soru sormaz mı? olayı algılamam zaten bir kaç saniye sürdü..ondan sonra cevaplayabildim sorusunu..soru da şuydu "okuldaki eğitimden memnun musun?" bendeki cevap sadece "evet" olabildi tabiki.. sonra sorular devam etti, ben yine girdiğim şokun etkisiyle kısa cevaplar verdim,ardından yürümeye devam etti..tabi ben olayın şokunu belirli bir süre atlatamadım.. düşünsene lan tuvaletten çıkıyorsun karşında prens charles dersler nasıl diyor.. hatırladıkça ara ara gülüyorum hala..

    (bkz: bu da böyle bir anımdır)

  • "ama alkolden alınan vergilerle hizmet yapılır, maaş ödenir......." diye devam ederse ancak mantığa kavuşabilecek olan önerme.

  • bir bölümünde memnun ıssızda kadınları taciz eden bir sapık sanılmaktadır. tacize uğrayan bir kadın polise eşkal verir:

    - hani bizimkiler dizisindeki kapıcı cafer yok mu, aynı o.

  • facebook'da, foursquare'de* yapılan süper bir olay.
    altında da şu tarz yorumlar görülür genelde:
    -ayy noldu hayırdır inş? geçmiş olsun..
    -sağol cnm ya önemli bir şey değil, anlatırım sonra..

  • biraz da teknisyen gözüyle bilgi verelim...
    işbu giri bir teknisyenin ufak tefek anılarından oluşacak olup yüzünüzde gülümseme ve zihninizde “vayy arkadaş” sesleri bırakması amacıyla yazılmıştır.

    -önce bakımcı gözünden anlatalım. bildiğimiz koyu-açık gri f-16 uçağı her 200 saatte phase 1 ve her 400. saatte phase 2 bakıma girer. en basit anlatımla 200.saat phase1 400.saat phase 2 ve 600. saatinde tekrar phase 1 şeklinde gider. ancak gösteriye konu f-16c block 40 uçağımız 100. saatinde phase 1e ve 200. saatinde phase2 ye girmektedir.

    -eskinin akıncı üssü şimdinin mürted meydanında çalışırken f-16 periyodik atölyesindeydim . her giren normal f16 için iki defa bu makyajlı dostumuz gelirdi. bi zaman sonra alıştık tabi ama , 3 ayda bir uğrar olunca hangarda gördüğümüzde birbirimize “bunun nesi varmış la yine” diye sorar olmuştuk.

    -f-16'nın periyodik bakımlarında bütün kapakları açılır ve altındaki yatan sistemlerin fonksiyonel kontrolleri yapılır. ölçülür biçilir sökülür takılır , bakımın üçüncü gününde o paramparça uçak toplanır ve 5. günde çalıştırılıp kontrol edilerek tekrar servise (bkz: uçuşa) verilir. gelgelelim bu yakışıklının boyası özel ve güzel olduğu için kapaklar açılırken vidalar ayrı bir özenle toplanır , kontrol edilir ve eğer ağzında bir bozunma varsa yenisi boyanır , o şekilde tekrar kapağa takılır. ancak vida üzerindeki taze boya bizim sevmediğimiz birşeydir ve açarken 10 vidadan ikisi işkenceye döner.

    -periyodik bakımda dok şefi 3gün sabahı bütün bağırsakları saçılmış uçağı didik didik inceler ve olası arızaları , aksaklıkları tespit edip ilgili ihtisasa söyler . normal f-16da bu işlem 2 bilemedin 3 saat sürerken solo'da iki katına çıkmaktadır. uçağın maruz kaldığı stres ve 'g' yükü nedeniyle hiç olmayacak yerlerde kılcal çatlakların olma ihtimali dok şefinin kabusu olur (bkz: oldum oradan biliyorum)

    -her f-16 uçağının kanopisinin sol tarafında pilotunun rütbe ve ismi , sağ tarafında ise uçağın makinistinin rütbe ve ismi yazar . buna ek olarak solo uçağında sol ana iniş takım kapağı üzerinde bütün bakım ekibinin isimleri yazılıdır.

    -evet normal zamanda bu uçak çatır çatır muharip görev yapmaktadır. 1 ve 9 nolu istasyonlar dediğimiz yani kanat uçlarındaki launcherlarda bulunan smokelar sökülerek normal launcher takılır , uçağın yakıt ve silah konfigürasyonu değişir cayır cayır uçar .

    -pilotları gibi bakım ekibi de özel olarak seçilir. belirli bir lisan seviyesi , tertemiz bir sicil ve temsil yeteneği aranır. yılların tecrübeli subay astsubayları sanki tekrardan askeri okula girermiş gibi mülakata katılırlar.

    -ilk kez çiğlide görev yaparken görmüştüm. vayy arkadaş dedim adam harmandalı oynattı uçağa. hava kuvvetlerinin 100. yıl gösterileri için gelmişlerdi. ama diğer ekiplerden bir hafta önce geldiler ve her gün 2 sorti uçtular. her gün hayranlıkla izledim. ardından iki sene sonra akıncıya tayin oldum 3 yıl boyunca her denk geldiğimde (neredeyse haftada en az 3 kez) yine ağzımı aça aça izledim. hala çalıştığım yete inince ayran budalası gibi bakarım. sigara gibi , bırakamıyorsun:)

    -rivayete göre ingilterede vuku bulan meşhur low pass yani alçak geçiş olayı bir iddia üzerinedir. biri der ki kuvvet komutanı diğeri der ki ingiliz pilotu bizim yusuf kurta ben 70 feet low pass yaptım der , yusuf kurt da “when i say low , i mean really low” der , low pass neymiş gösterir.

    -gelelim 9 g olayına; daha askeri okulda öğrenciyken eski pilot olan bir hocamız kendisinin de bulunduğu bir g testi videosunu izletmişti. testlerde pilotlar ufacık odada 7 g'ye kadar çıkıp tekrar iniyorlardı. bazıları 9u talep edip deniyorlar ve yarısı bayılıyordu. ancak bir diğer dikkat edilen ise ne kadar süre bu yüke maruz kalınabildiğiydi. youtube'da örneklerini bulabilirsiniz, 6-7'den sonra maruz kalanların gözleri gerçek manada yuvalarının dışına çıkıyor ağızları burunlarına karışıyordu . o pozisyonda bile hala kontrolü kaybetmeyen adamlar çoğunluktaydı.
    solotürkü ilk izlediğimde gözüme çarpan bu oldu, evet bu hocamız 9 g'ye çıkıyor ancak benim o videoda gördüklerimin üç katı süre boyunca bu yüke maruz kalıyordu. sonra normal limitlere dönüp hiç birşey olmamış gibi gösteri pakedine devam ediyordu . oha dedim sen ne ayaksın :)

    -bir de 30 aoa (bkz: angle of attack) yani hücum açısıyla düşük hızda göğüsleme hareketi yapması var ki işte bizim solotürk'ü diğer ülkelerin gösteri ekiplerinden ayıran olaylardan biri. yanılmıyorsam hollanda , belçika ve abd f-16 ile gösteri yapıyordu izmirde. abd'nin gösteri ekibinde bir uçak paketten ayrılıp o hareketi yapıp gaz açarak devam ediyordu. sıra iki saat sonra bizim uçağa geldi.

    devam etmeden kısa bir bilgi;
    f-16 fly by wire ile uçar. yani side stickten aldığı komutu uçuş bilgisayarında işler ve kumanda satıhlarına ona göre komut gönderir. yani uçak stall a yaklaşmışken veya absürt bir manevra varken uçak verdiğiniz her kumandayı önce bi süzer , tehlikeliyse sizi limitler. bu göğüsleme hareketinde uçağın sürati stall süratine çok yakın ve hücum açısı da o süratle seyretmeye müsait değil , ancak pilot uçağın limitlerine karşı çıkarak override edip o hareketi yapıyor. bu arada ak pilota sesli ve ışıklı olarak bas bas bağırıyor warning caution stall vs vs diye.

    devam edelim, bizim bileği çelik gibi pilotumuz “o hareket öyle olmaz “ diyip bir de uçağı 90derece yatırıp iyice uçağın limitlerini uyarılarını ve dahi bernolli prensiplerini hiçe sayıp gösteriye devam ediyor. dikkatli gözler bu manevrayı “oha oha daha neler” diye izlerken halk coşkuyla alkışlıyor.

    -bir de iniş takımları açık yapılan manevralar var ki yine uçağın uçuş karakteristiğine rahmet okutuyor. uçak normalde iniş takımları açıkken yukarıda bahsettiğim gibi belli manevraları limitler ve kendini inişe hazırlar. ancak solo bunu “sen uçaksın ben pilotum , benim dediğim olacak uleaan” diye geçiştirir. normalde 10 derece yatış bile zorken arkadaş bir de tona atar.

    -hava meydanlarında yaptığı gösterilerde yerden tekeri kesip 30 feet de ters dönerek kalkıyor ya , işte onu askeri meydandan kalkıp size açık havada gösteri yapmaya gelirken de yapıyor. burda sivil yok nasılsa diyen yok :)

    -yine bir gün akıncıda arkadaşlarla öğlen yemeği çıkışı tam elimizde çay bardağıyla tabldottan sigara içmeye çıkarken alçak irtifa ve yüksek hızla bir anda üstümden geçmiş ve “mnskym noluyo lan” dedirterek çayı üstüme dökmeme neden olmuştur.

  • geçmişlerinde onca vukuat varken nasıl kendilerini memleketin sahibi, bizi de sahip oldukları memleketlerine kasteden düşman bellediklerini anlamadığım beyandır.

  • yan yana dizilmiş onlarca koşu bandı. hepsinin üzerinde birbiriyle yarışan ama aynı yerde duran kadınlar. aynı numara saç boyası, aynı marka ayakkabı, aynı kesim eşofman altı. hepsinin önünde aynı mp3 çalar, hepsi aynı şarkıyı çalar: "bu mp3 çalar değil, ipod!", "bu farklı".

    dolaplarda, pardon locker'larda aynı eşyalar. aynı çantaların içinde aynı cep telefonları. asla kullanılmayan yüzlerce fonksiyonu olan, aynı melodiyle çalan oyuncaklar. sahip olmak için aynı insanlarla aynı kuyruğa girilen, "farklı" telefon.

    menüleri birbirinden farklı, masaya konan yemek birbirinin aynı yüzlerce "farklı" cafe. aynı salatayı yiyen, aynı saç modeline sahip yüzlerce insan. adı farklı, huyu suyu, saçı sakalı aynı erkekler hakkında aynı dertleri yanan; isimleri farklı birbirinin aynı kadınlar. aynı diziyi izleyip, aynı şarkıyı dinleyip farklı olduğunu hisseden; buna rağmen kendini iyi hissetmeyen farklı kadınlar.

    herkesinkinden farklı gördüğü çocuğunu, herkesin göndermek için can attığı aynı okulda okutabilmek için çırpınan; kendisi yemeyen, çocuğunu herkesle aynı fast food zincirinde yediren; kendisi giymeyen, çocuğuna herkesle aynı kıyafeti alan aileler.

    aynı gün, aynı saatte, aynı kıyafetlerle aynı işin başına koşan, ve o işi yaptığı için "farklı" olduğunu düşünen aynı servisin yolcuları. aynı marka monitör ve klavyelerin başında, aynı mouse'ı oradan oraya döndürüp tüketilen aynı gençlik.

    aynı farklı insanlarda; aynı stres, aynı bunalım aynı depresyon. ve tüm bunları ortadan kaldırması için gidilen aynı doktor, yutulan aynı kimyasal leblebi.

    aynı malzemeyle yapılmış, birbirinin aynı bloklardan oluşan siteler. aynı mimari, aynı mutfak, aynı salon. aynı ebeveyn banyosunun aynı kabına sıçıp, kendini "farklı" hisseden binlerce insan.

    içiniz rahat olsun,
    hepiniz farklısınız.

  • yeri bende ayridir. hayatimi borclu oldugum futbolcu. trafik kazasindan sonra 6 aylik komadaydim. tum ailem perisan haldeydi. bir turlu uyanmiyordum. ailem nasil
    bir galatasaray sevdalisi oldugumu bilirdi. bir gun mac varken televizyonu acmislar, ilk onbirler sayiliyorken umut bulut'da varmis. hemen kalkip kapatmisim televizyonu... kendisine tesekkur ediyorum...