hesabın var mı? giriş yap

  • video

    ilker canikligil, oppenheimer-imax-nolan ilişkisini güzelce anlatmış. imax hakkında bilale anlatır gibi detaylı bilgiler vermiş.

    özetle nolan bu filmle olmayacak bir şey yapmış ve imax kameralarıyla 70 mm 3 saatlik bir film çekmiş. bunun daha üstü yapılamıyor. çekilen filmin kalitesi teorik olarak 18k kabul ediliyor.
    -bunu dünya'da gösterebilecek salon sayısı 30. 17'si amerika'da.
    -türkiye'de bizim izleyebileceğimiz format kötünün iyisi gibi bir şey. görüntü kalitesi 2k.
    -nolan bu filme özel kodak'a film yaptırtmış. bu ölçülerde film daha önce kullanılmamış.
    -teknik olarak mümkün olmayan şeylerin sınırlarını zorlamış.
    -bunu yapan ilk yönetmen ve muhtemelen de son olacak. çünkü teknoloji aslında eski ve masraflı.

    70 mm salonların listesi
    ben amerika'da 19 tane saydım.

    debe editi: link
    bu linkte de daha önce hangi film kaç dk imax kamerasıyla çekildi bilgisi var.
    *oppenheimer tamamı imax kamerasıyla çekilen 4. film.
    *daha önce avengers:infinity war ve endgame tamamen imax kamerasıyla çekildi.
    *buna ek olarak the eight hundred isminde 2020 yapımı asya filmi de var.
    *oppenheimer ise 70mm 1.43:1 oranla çekilen en uzun film. rekor.
    *önceki rekorlar yine sanırım nolan'da çünkü tenet'in 75 dksı, dunkirk'in 79 dk'sı yine bu ölçülerle imax kamerasıyla çekilmiş.

    son olarak burda da nolan kendisi açıklıyor.

  • kendi başınıza gittiğiniz hastanede doktorundan hemşiresine, hademesine, diğer hasta refakatçilerine kadar herkesin ağız birliği etmişcesine "refakatçiniz yok mu?" diye sorduğu her an.

    -refakatçiniz yok mu?
    +yok.
    -refakatçiniz olsaydı iyiydi.
    +kendi başımın çaresine bakabiliyorum. refakatçiye gerek yok.
    -olsun, refakatçi olsaydı iyiydi.
    +peki.

  • (bkz: yaran yanlış okumalar) ölmüş "papağanın" ayağının suyunu içmek olarak okudum.

    hem iğrenç hem komik görüntülerdir.

    düzenleme: papağanın ayağının suyunu içmek daha mantıklı geldi demek ki. hakikaten var bi' manyaklık bizde. yeşillendiren arkadaşlar mesaj kutumu çökertti sağolsun.*

  • o kadar çok youtuber var ve o kadar farklı isimde, etikette videoları var ki tüm anahtar kelimeleri ele geçirmiş durumdalar. youtube buna bir çözüm bulmazsa kendi bacağına sıkmış olur.

    youtube'u nasıl çöplüğe çevirdiklerini örneklerle anlatayım:

    >> mesela "olta" konusunda merak ettiğiniz bir şey var, oltacılıkla, balık avlamayla ilgili / alakalı videolar gelsin diye "olta" (ve alakalı anahtar kelimeleri) arattınız, karşınıza çıkan ilk sonuç: "kuzenimi nasıl oltaya getirdim?" (youtuber videosu)

    >> "pasta" dersiniz: "arkadaşıma pastalı şaka [suratına pastayı yapıştırdım]" (youtuber videosu)

    >> "covid" dediniz. "salgınlar insanlığın sonunu mu getirecek?" (farklı rivayetler ve efsaneler içeren youtuber videosu)

    bu örnekler uzar gider... youtube'un farklı filtreleme seçenekleri mevcut olsa da, o kadar fazla entertainment / clickbait / çöp video barındırıyor ki, bazen insan ne yaparsa yapsın bu video çöplüğünden kurtulup istediği sonuca ulaşamıyor.

  • "hepsi de iyi ve başarılı okullar, ne işinize yarayacak birinci-ikinci diye ayrıştırmak. keşke sayıları daha da artsa..." dediğim karşılaştırmadır.

    kıskançlıklarınızdan kurtulun. eğitim yuvalarını fanatizme kurban etmeyin.

  • yaklasik 4 gun once evimden kovuldum. 4 gunumu sigindigim abla evinde geciriyorum. sehremini'nin surlara yakin eski bir mahallesi burasi.
    birbirine yapisik apartmanlar, daracik sokaklar, carsisi. yolun ote tarafinda buradan degisik hayatlari ile fakir bir semt burasi. ve tabi oturanlari da fakirlikten bol bol nasiplenmisler.
    cok uzaga gitmeden kaldigim evden baslayayim.
    bir oda, bir salon bir apartman kati. giris kat. bu evde buyumus iki tane delikanli var. babalari eski topkapi kabadayilarindan. allah rahmet eylesin iyi bir adamdi ama, beraber yasadiklari babasinin gazina gelip cok dovmuslugu vardi ablami.
    galiba fakir insanlarin bir ozelligidir; sahipsizlik...
    sokaginda, kucuk cocuklar yirtip pirtik elbiseleri ve sumuklu suratlariyla top kosturuyorlar. yuzlerinden okunuyor aslinda cok iyi bakildiginda ve en cok cocuklarin fakirligi uzuyor insani.
    ki, isil isil da mutlu bu cocuklar.
    galiba, fakir cocuklarin uzerlerinde bir mutluluk halesi var. mutlular, fakir olduklari henuz onlara ogretilmedigi icin. bunu kiyaslayacak insanlar henuz hayatlarina girmedigi ve bunu yuzlerine yansitmadigi icin.
    hem cocuk olmak demek; eski bir top, ucu yirtik bir ayakkabi ile sokaklarda mutlu olabilmek de degil mi ?
    ablam, hayati boyunca parasizliktan cok cekmistir biliyorum. kocasi cok calismayi seven bir adam degildi. en cok eski bir kamyonetin arkasina koydugu meyve sebzeyi satardi ki, cani isterse.
    ben iclerinde cok kaldim. bilmediklerinden degil, bu sartlari daha iyi bir hale getiremediklerinden de degil.
    sadece bunu bir kader olarak gordukleri icin, bu sekilde ve bu sartlarda yasamaktan bile mutlu olabilecek detaylar bulduklari icin... galiba kadercilik de fakir insanlarin ozelligi.
    ha su da var; belki fakirlik degil ama yoksulluk biraz. ac degil, acikta degiller ve bulunduklari sartlari kabullenmis ve dahasini istemez vaziyetteler.
    ha surda durdugum yerden ve sartlardan dolayi kimseyi fakir, yoksul diye nitelendirmem ne kadar dogru bilmiyorum.
    neticede kalacak baska bir yerim olmadigi icin buraya siginmis biriyim.
    galiba burdaki en fakir benim.
    ortak ozelligim olmayacak kadar hem de...

  • bomba bir modelini evde zor tuttuğum göynek.

    hazır olun kızlar!
    çubuk kraker kollar, içinde 3 sigara kalmış 2001 paketi ve çılgın desenlerle istanbul sıcağında rüzgâr gibi esmeye geliyorum.

  • bir insanın hayatı boyunca yapabileceği en büyük kerizlik.

    düşünsene sen her şeyini ona endekslemişsin ama o daha 1.sınıftayken senden ayrılıyor. hediyenin taksidi bitmeden ayrılmak gibi bir şey bu. hatta daha beteri.

    allah düşmanımın başına vermesin!