hesabın var mı? giriş yap

  • zoraki ortaklar temalı filmlerin en güzellerinden olan peter bogdanovich filmi, aynı zamanda en iyi yol filmlerinden. moses'ın beraber yola çıkmak zorunda kaldığı küçük kız ise sürprizlerle dolu.ryan o'neal'ın kızı tatum o'neal'la birlikte rol aldığı filmde, tatum o'neal'ın oscarla da ödüllendirilen o kızgın ve sevimli, dikbaşlı ve cingöz karakterinin göründüğü her sahnede ardından neler geleceğini merakla bekliyoruz. bir yol filmi olarak iki karakterin geçtiği o tozlu amerikan kasabaları, karşılaştıkları insanlar, yedikleri naneler sonuna kadar keyifle izleniyor. filmin gizli teması olan "sevginin" gözümüze gözümüze sokulmaması ve hiçbir şekilde duygu sömürüsüne meydan vermemesi de bana göre yönetmen peter bogdanovich'in en önemli başarısı.

  • gömlek giymek!

    dayım arkadaşları ile beraber adam dövmeye gidecekti, tam kapıdan çıkarken bir anda üstündeki tişörtü farkedip geri döndü.

    eşine yüksek sesle bağırarak; hatunn! git içeriden "gömlek" getir bana! dedi.

    yengem ne olduğunu anlayamadan, ne gömleği bey? dedi.

    dayım; ulan adam dövmeye gidiyoruz, ipne gibi tişörtle mi gideyim!

    ben; dumur..

  • bu zorbalığı yapan kişilerin aileleri de bence sorunlu, kötü insanlardan oluşuyor olmalı.
    eğitim ailede başlar, öğretim ise okulda.
    ne kadar üzücü ki kötü aileler var ve böyle kötü cocuklar yetiştiriyorlar.

  • şüphesiz ki pluton'dur. gezegenlikten çıkartmaya çalıştılar ama o çizgisini hiç bozmadı: mesafeli ve istikrarlı. yürü be pluton!

  • 1.5 yıl baykuş besledim. yuvasından düşmüş, annesi terk etmiş bir yavruydu. uzun süre ben besledim, büyüdüğünde gözü hep dışarıdaydı. açıkcası pek dışarıya salmak istemiyordum çünkü ev kuşu olmuştu.
    iyi dedim madem çok istiyorsun, ne olur ne olmaz diye ayağına bilezik ve hafif zincir bağladım, omzuma oturttum. 1 ay kadar hiç hareket etmeden omzumda dolaştı, sürekli etrafı izledi. mahalleli ekşisözlük halkı gibi çok korkuyordu. cesaret edenlerin sevmesine eğer o izin veriyorsa ben de izin veriyordum. seçiciydi. sonra yavaş yavaş hareketlendi, bisiklet sürerken ön sepete tüneyip kanatlarını açıyordu. yakında evden ayrılacağını ikimiz de biliyorduk, orman bölgesinin nerede olduğunu bile gösterdim ona.
    bölgesini benimle gezerek tanıdıktan sonra rahatlamaya başladı. ayağındaki zinciri çıkarttım. öğle vakti ben okuldayken evde uyuyor, akşam geldiğimde biraz oyun oynadıktan sonra dışarı çıkmak istiyordu. iyii dedim, açtım pencereyi, oturdu pencerenin dışına. ilk defa kendi başına dışarı adım atmış oldu. bunu bir hafta kadar yaptıktan sonra da ilk defa yalnız başına mahallede uçtu.
    her akşam beraber yemek yerdik ama uçuşları başladıktan sonra yemek yemez oldu. karnına baktım, paşam yemiş “bir şeyler” karnı tok, güzeelll.
    1 ay kadar süre de oğlanı her gece dışarı saldım, sabah ışıklarında da eve geri uyumaya aldım. bazen eve erken geliyordu, cama tık tık yapmazsa imkanı yok gelişini duyamam. çook sessiz uçuyordu. baykuşla yaşadığımı bilen misafirlerim pencereden dışarı baktığında içeriyi gözetleyen bir çift gözü görünce korkarlardı.
    sonrasında da ikimizin de beklediği o gün geldi. nasıl anladık bilmiyorum ama ikimiz de birbirimizle vedalaştık. pencereyi açtım, bana uçarken hünerlerini sergiledi ve gitti.
    3 ay gibi uzuuun bir sürede hiç denk gelmedik. belki de geldi ama uzaktan izledi, ben görmedim. bir gece odamda takılırken bir baykuş sesi, cama tık tık, yatağımdan zıplarken ağlayacaktım neredeyse. evett paşam gelmiş hem de misafiriyle. yanında tanımadığım daha küçük boyutlarda bir baykuş daha vardı ama o bana hiç yaklaşmadı, 5 metre ileride ağaç dalında benim oğlanı bekliyordu. oğlan sevgilisini tanıştırmaya getirdi galiba. eve çağırdım, gelmedi.
    sonrasında bazen hanımla, bazen yalnız, ayda bir ziyaretime geldi. o herkesin korktuğu sesi, cama iki tık tık sedini duymak ve kocaman gözlerini görmek için sabırsızlanıyordum.
    arada bir pencereme hediyeler geliyordu, sahibini biliyorum ama görüşemiyorduk.
    gelelim kalıcı ayrılışımıza, okulum bitti. evi alttan dersi olan arkadaşıma devrettim. sırf onu son kez görmek için mezun olduğum halde gelmesini günlerce bekledim ama gelmedi, denk gelemedik. veda edememiş olmak beni gerçekten üzüyor. onu çok özlüyorum. ben gittikten sonra arkadaşıma 2 sefer hediye bırakmış, sonra bırakmış bir daha da gelmemiş.

    çok hayvan baktım, çok hayvanla beraber yaşadım ama baykuş tanıdığım en ilginç en özel hayvandı. saniyesinde vahşi bir yırtıcı olabilirken bir saniyede bebek moduna geçebiliyordu. eğer yaşıyorsa bu sene 7 yaşına girmiş oldu. batıl inançlara inanmayın aslında inanılmaz tatlı hayvanlar.
    o baykuş sesini çok özlüyorum çoookkk.

  • insan kaynakları birimi olan bütün şirketlerde çalışanların hayatlarında en az bir kere yaptıkları şey. bunun sebebi bütün insan kaynakları birimlerinde mutlaka aylin hanım diye birinin olmasıdır. aylin hanım diye birinin çalışmadığı insan kaynaklarından şüphe etmek gerekir. fason şirket olabilir.

  • şimdi sen kendince dün geceden beri bunca insanın mesajlarla, entryilerle senin hayata tutunman için çabalamasını keyifle izledin ya, bir mesaj ve bir entryle bu işe müdahil olan insanlardan biri olarak söyleyebilirim ki; hiç gocunmadım. kendimi aptal yerine konulmuş gibi de hissetmedim.

    tüm o çabayı gösterenlerin her biri, senin şaka yapmış olmanı gönülden diliyorlardı zaten. diledikleri bir şeyle karşılaşmaları neden onları komik kılsın ki, değil mi?

    sana bir sır da vereyim; bunun şaka olduğunu sadece dilemiyorlardı, %99 şaka olduğunu biliyorlardı da zaten. aptal yerine konulmayı da göze alıp, bir hayatın %1' lik ihtimalle bile olsa yokolmasına gönülleri elvermedi sadece. bunca çaba ondandı yavrucuğum.

  • "insan artık yeni insanlar tanımaktan ve kendini onlara tanıtmaktan yorulduğunu hissettiği zaman yalnızlığı sevmeye başlıyor"