hesabın var mı? giriş yap

  • saf, iyiniyetli fakat düz bir insandır.
    rönesans sonuçta herkes bir sanatla ilgileniyor, resimdir, mimaridir, heykeldir... ee haliyle her tarafta bir boya kokusu, tiner kokusu, vernik kokusu filan, bir süre sonra rahatsız olmuş belli ki adamcağız. en sonunda da isyan etmiş, ''yeter lan'' demiş, ''boya kokusundan kafam beynim döndü, rönesans'ı batsin'' demiş.

    ''işte bu anlayış yüzünden ülkemizde sanat gelişmiyor'' diyerek bir hıncal uluç yazısı tadında bitiriyorum izninizle entryimi

  • ben bir gün bu adamın sohbet ettiği masaya oturdum. masada 12-13 kişi falan var. rakı masası haliyle tabi, kendisi bir oturuşta 2-3 büyük devirdiği için. zaten uzun rakı masalarıyla meşhurdur. 15 saat, 20 saat hatta daha fazla.

    neyse abi ben entelektüel bir insan görürüm kendimi. masaya oturdum iki saat içinde ağzım açık dinliyorum kendisini. müthiş bir insan. müthiş bir birikim. bilgi. kültür. entelektüellikte tavan. hikayeleştirerek anlatımlar. beş saat nasıl geçti anlamadım. inanılmaz donanımlı birisi.

    sordu bir ara neden hiç konuşmuyorsun diye. dedim benden fazla bilenlerin olduğu yerde susmayı öğrendim. yanlış değil ama eksik öğrenmişsin dedi. senden çok bilenlerin senin bildiklerinin hepsini bilmelerine imkan yoktur. konuş ki biz de senden öğrenelim, dedi. mütevaziliğe bakar mısın.

    diktatörlüğü desteklemediği sürece siyasi görüşü umrumda değil. ki entelektüellik muhalif olmakla neredeyse eşdeğerdir.

  • temel amacı papagei mıydı kokogei mıydı neydi bir papağanı bisküvilerle beslemektir. bu papağan sonraki ünitelerde almanca öğreniyor, almanca konuşuyordu. "bak papağan bile öğrendi, sen mi öğrenemeyeceksin be meine schön freundem?" mesajı veriliyordu sanırım sübliminal bir şekilde. in der schule, ja. (bkz: lern mit uns)

    bir de sınavlarda "doğru / yanlış alıştırması" anlamı olan, "richtig / falsch übung" bölümü vardı.
    biz 12 yaşındaki bebekler bunu "doğru / yanlış / bilmiyorum" olarak anlamış, bilmediğimiz soruları boş bırakmak yerine "übung :(" yazmıştık.

    o papağan bitirdi bizi, bitirdi!

  • kahveyi bilmem de, bu "her sabah duş alıyorum" olayına kıl olan, amerikanvari bulan, entel kuntel işler olarak değerlendiren ampuller daha birkaç ay önce "metrobüste herkes ter kokuyor" diye şikayet edenler değil mi? her sabah duş alan adam amerikanvari, ter kokan adam pis türk. allahtan belanızı mı istiyorsunuz anlamadım ki

  • yıllardır 50 farklı platformda üyelik almışımdır. youtube premium kadar hakkını veren olmadı henüz.

  • dün akşam kaldığım otele yemek söylemek istedim.
    otel restorantlari şirket bütçesini aşıyor. dışarıya çıkıp tanımadığın şehirde iyi bir restorant bulmak günün yorgunluğunu ile çok makul gelmiyor. bu yüzden yemeksepeti'nden yemek söylüyorum seyahatlerde.
    işimi şansa bırakmamak için en yüksek puanlı restorantlardan birini seçtim.

    kurumsal olmayan lokantalar genelde yazar kasa fişi kesmiyorlar. şirket harcaması olduğu için fiş ibraz etmem gerekiyor. yemeksepeti siparişinin not kısmına sürekli yazarım. "lütfen yazarkasa fişini unutmayın" diye.
    çoğu zaman buna rağmen koymuyorlar. bu harcamalar da cebimden gidiyor.
    artık bu iş can sıkmaya başlayınca not açıklamasını değiştirdim.
    "yazar kasa fişi yoksa ödeme yapılmayacaktır"
    bu notu da ciddiye aldiklari söylenemez.
    siparişlerim geldi yine fiş yok. kurye, sen ödemeyi yap ben geçerken fiş bırakırım dedi. çok başıma geldi bırakmıyorlar. cepten gidiyor yine.
    siparişimi bırak, fişi getirdiğinde ödeme yaparım dedim. para almadan paketi bırakmayacağını söyledi.
    siparişi almayacagimi söyledim. dur bı arama yapayım dedi. aradı birini karşı tarafa izah etti. not kısmına da yazmış dedi.
    konuştuğu kişi beni istedi.
    siparişi iade ediyormussunuz, size özel hazırlanmış paket neden almıyorsunuz, dedi.
    durumu anlattigimda, muhasebecileri bu ay fiş kesmeyin çok vergi çıkar demiş, o yüzden fiş kesemezlermis.
    komediye bakar mısın.
    adamı yasalara ikna etmeye calisiyorum. fiş kesmesinin zaten talep olmadan zorunlu bir durum olduğunu söylüyorum. adam hiç fiş kesmedigi için bunu zorunluluk değil müşteri talebi olarak algılıyor. 100 tl'lik yemekte 8 tl vergi ödeyeceksiniz, ben bunu iade edince 100 tl zararıniz olacak, dedim.
    sonuç, talimat böyle fiş kesemem, iade edebilirsiniz, dedi.
    çoğu şirket çalışanıyla da bu durumu paylaştığımda, otele yemek söyleyecekleri zaman bu tür sorunlarla sıklıkla karşılaştıkları için zincir firmalardan yemek söylemek zorunda kaldıklarını öğreniyorum.
    vergi daireleri bir dönem tüm internet satış sitelerinden satış yapan kullanıcıların hesaplarına gittigidiyor ve n11 gibi sitelerden yatan paraları baz alarak kestikleri faturaları kontrol ettiler.
    kesmedikleri her müşteri için yüklü cezalar kesildi.
    aynı uygulamanin yemeksepeti üyelerine de uygulanmasını ve aynı cezalari çekmelerini temenni ediyorum. yemeksepeti'nden alacakları bilgilerle ceza kesip bu işi düzene sokabilirler.

    düzeltme 1 :gelen yoğun mesajlar üzerine anladım ki çoğunluk banka pos cihazından çıkan mali değeri olmayan slibi fiş sanıyor. o fiş değil resmiyette hiçbir anlamı yok. yazarkasali pos cihazı olmadıktan sonra bankaların verdiği pos cihazından çıkan belge sadece bilgilendirme belgesidir. her kurye yazarkasali pos ile gezmiyor. banka poslariyla geziyorlar.

  • aşağıdaki yazıda doppler etkisi ni konu ile pek de ilgisi olmayan insanlara açıklamak amaçlanmıştır. bu amacın ne derece gerçekleştirilebileceği pek bir meçhuldur.

    doppler etkisi, çıkış yolu olarak bir anlamda izafiyet teorisine benzerlik gösterir. her iki teori de basit bir prensibe dayanmaktadır.
    ses ve ışık dalgalarının belirli bir ortamda (ör: havada ya da suda ) yayılma hızları, sabittir.

    yani, yürüyen bir adamın sesi de, saatte 150 km hızla ilerleyen bir arabanın camından kafasını çıkarıp bağıran bir adamın sesi de sn. de 340m yol alır. ali'ye durduğunuz yerden ali topu at deseniz de, koşarak bağırsanız da sizden yeterince uzaktaki ali, size kıl değilse topu aynı süre geçtikten sonra size atacaktır. benzer bir şekilde elinizde tuttuğunuz fenerden çıkan ışık, 300km ile giden bir arabanın farlarından çıkan ışıktan daha yavaş, ya da hızlı değildir. her ikisi de saniyede 300 bin km yol alırlar. arabanın hızı bu rakama eklenmez. bunun sebebi, herhangi bir ortamda ilerleyen dalganın yayılma hızı, sizin kaynağı iterek ya da çekerek değiştirebileceğiniz bir değer olmamasıdır. sesin ışıktan daha yavaş ilerlemesinin sebebi, bizim yeterince itemememiz değildir. bunlar kendiliğinden olur *.

    özetle, hareket eden bir ses kaynağından çıkan ses, her yönde aynı hızla yayılır. ancak hareketin yönüne göre ses dalgalarının hızı değişmese de, formu değişir. kaynağın hareket ettiği yönde ,ses dalgaları sıkışır (bir yayı iki ucundan bastırarak sıkıştırdığınızı düşünün) sıkışmış dalgaların frekansı ve genliği * artar. frekansı arttığı için daha ince (tiz), genliği (bkz: genlik) arttığı için daha şiddetli duyulur. ses kaynağının hareket yönünün tersine yayılan dalgalar ise sıkışmaz, yayılırlar (bir yayı iki ucundan çekerek uzattığınızı düşünün). yani, frekansı, genliği * azalır. sesin frekansı azaldığı için daha kalın (pes), genliği azaldığı için de daha zor duyulur. yukarıdaki dalga frekans sıkışma genleşme vs. bir anlam teşkil etmediği takdirde, kişi rüzgara karşı işeyen adam ile rüzgarı arkasına alarak işeyen adamı düşünmekte serbesttir.
    açıklanmaya çalışılan olaylar aşağıda harika bir örnekle özetlenmiştir.

    yakın bir arkadaşınız sizden 1 km uzaklıkta saatte 60 km hızla * size doğru gelmektedir. bu hızla giderse, kendisi tam tamına 1 dk. sonra yanınızda olacaktır. deneye başlamadan hemen hatırlatalım, 1km uzaklıktaki bir ses kaynağından çıkan ses yaklaşık 3 sn sonra tarafınızca duyulacaktır. arkadaşınız, kendisine daha önceden söylediğiniz üzere sizden tam 1 km uzaktayken arabanın kornasına basmaya başlasın. arkadaşınız kornaya bastığı andan 3 sn sonra siz korna sesini duymaya başlayacak, araç yanınıza geldiği anda arkadaşınız kornaya basmayı bırakacak,ikiniz de aynı anda korna sesinin kesildiğini duyacaksınız*. ancak arkadaşınıza sorduğunzda kendisi 60sn boyunca kornaya basmış, siz ise sadece 57sn boyunca korna sesi duymuşsunuzdur. 3sn. ye ne olmuştur?* ses dalgalarının titreşimleri, frekansı, 57 saniye içine sıkışmış, daha tiz ve daha şiddetli duyulmuştur. benzer bir şekilde arkadaşınıza yanınızdan geçerken kornaya basmasını ve sizden tam 1km. uzaklaştığında elini kornadan çekmesini söyleseniz, arkadaşınız yine 60sn boyunca kornaya bastığını söyleyecek, siz ise arkadaşınız elini kornadan çektikten 3sn sonra sesin kesildiğini anlayacak, dolayısıyla 63sn korna sesi işiteceksiniz*. merak etmeyin yine zamanda bir atlama vs, gerçekleşmemiş, sadece duyduğunuz sesin frekansı ve şiddeti düşmüştür.

    bu örnek sadece ses dalgaları için değil herhangi bir elektromanyetik dalga için de geçerlidir. radarlar belirli bir frekansta gönderdikleri dalgaların, cisimlere çarpıp yansıdıktan sonra geri gelen dalganın frekans değişimine bakarak objelerin radara yaklaşıp yaklaşmadığını ve hızlarını belirler.
    izafiyet teorisi ise ışığın hızının değişmemesine dayanır. yukarıda anlatılanlara ek olarak ışığın duran yda hareket eden gözlemciye göre hızının hep sabit olduğu var sayımı vardır. bu varsayımla örneğimize geri dönersek, aracın şoförüne göre, aracın hızı ne olursa olsun, yanından geçen bir ışığı yine ışık hızında görecektir (bkz: görecelik) (bkz: bağıl hız). ses için bu önerme geçerli değildir, ses hızını geçen bir uçağın önündeki bir plot, arkadaki motorun havada çıkardığı gürültüyü duyamaz. bu varsayımın altında, geriye değiştirelebilen tek bir değişken kalmaktadır. zaman. aynı deney, makro ölçülerde ve ışık hızına yakın süratlerde gerçekleştirildiği takdirde, aracın gittiği yönden bağımsız olarak arkadaşınız, araç içerisinde 57sn geçirmiş ve yaşamış, siz ise kendisini 60sn mal gibi beklemiş olursunuz. (bkz: ürkütücü ama gerçek). bu hadise bir çok bilim adamı ve okuyucuda aynı duyguyu uyandırmıştır (bkz: hadi len). günümüz atom saatleriyle (uydularda ve haberleşmede kullanlır saniyenin milyon x milyon da birini ölçer) yapılan deneylerde, yörüngede yüksek hızlarda dolaşan bir atom saati, yerdeki esine gore, einstein tarafından bulunmuş olan denkleme bağlı olarak geri kalmaktadır.

    kaynakça:

    malcolm in the middle: dewey bir bölümde doppler olayını anlatmıştır.

    trt2: bir programda araba deneyi yapılmıştı. (isik hizinda olan degil, oteki)

  • başlık: cuma namazında hoca yine tek forvet

    entry: kadrolar açıklanmış. kendi camimizde bile böyle defansif bi anlayışla nereye kadar gideriz bilmiyorum. hoca ileride yalnız kalıyor. orta saha ve defansta gereksiz bir kalabalık var.

    sadece başlığa bakarak bile dakikalarca güldüm.

  • kar lastiği takmayın. burası sibirya mı? bu lastik lobisinin, lastik satmak için uydurduğu bir şey. sanki daha önce kar lastiği vardı...

    araç patinaja düşerse daha fazla gaz verin, lastik sürtünmeden ısınıp, bölgedeki karı buzu saniyeler içerisinde eritiyor. böylece hareket etmeye devam ediyorsun.

    araç patinaja düşerse yoldan geçen vatandaşlardan rica edin, arkadan çekerli araçlarda vatandaşları bagaja oturtun ve otururken yaylansınlar. önden çeken araçlarda kaputa oturtun. direksiyonu sağa sola çevirin hep

    otomatik araçlarda kar düğmesi varsa kar düğmesine basın, yoksa spor moduna alın şanzıman gerekli deviri ayarlıyor.

    cip gibi arazi araçlarınız 20-22 jant arası ve spor lastikse hiç korkmayın. zaten dört çeker. verin gazı asfaltı bile parçalar vallahi.

    bütün bunları yapın ki, akşam haberlerde daha sonra da youtube vidyosu olarak çekirdek
    çitlerken izleyip gülelim.

    edit: besyaprakliyonca uyardı. sakın ha bu entry'imi ciddiye falan almayın.
    bunları uygulayanları akşam "nerde bu devlet niye tuzlamıyor" diye hönkürürken izleyip gülücez ve cık cık diycez.

  • bu mantikla sucu allaha yuklemek de mumkun. fantastik bir ulkeyiz.

    --- spoiler ---
    sayın demirel’in 1991 yılında popülizm sonucu emekli yaşını 38’e kadar indirmesidir. o dönemde de ssk’nın genel müdürü kılıçdaroğlu’dur.kilicdaroglu'nu da yaratan allahtir.
    --- spoiler ---

    edit: taytsiz kral'in uyarisi ile, -de ayri.