ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
porsche yol yardım ve danışma hattı
-
ferrari kullandığım için hiç aramadığım yol yardım ve danışma hattı.
ferrari'nin böyle bir hattı bile yok, zira bozulmuyor meret.
fakir gibi porsche kullananların ihtiyacı olabilir tabi.
ekşi itiraf
-
liseyi beraber okuduğum bir arkadaşım vardı, büyük hedefleri olan çalışkan bir arkadaşım. mühendis olmayı liseye başlar başlamaz aklına koymuştu, sıraya da mühendis olacağını, istediği üniversiteyi yazdı, teknik üniversitesi inşaat mühendisliği.
garip bir çocuktu. sessiz, sakin, hayatında kavga bile etmemişti. derin bir havası vardı, altını kazdıkça daha derine indiğini görüyordum. rahatsız oluyordu sorularımdan, üstüne gitmiyordum. lisede aynı ranzada altlı üstlü yattık. önceleri üstte yatıyordu, geceleri haykırarak uyanıyordu, uyuyamıyordu çoğu zaman, üzülüyordum, anlat derdini diyordum, susuyordu. yer değiştik, ben üst ranzaya geçtim. daha rahat uyumaya başladı. sebebini sorduğumda daha az sallanıyor, ben rahatsız olmuyorum ama istersen değişelim tekrar dedi. yok dedim. konuyu da daha fazla irdelemedim. telefonla konuştuğunu neredeyse hiç görmedim, bazen telefonla uzun süre konuşup döndükten sonra yatağına geçip ağlıyordu. okulun kütüphanesine ve bilgisayar laboratuvarına sık sık giderdi. geçmişi de hep silerdi. ne baktığını ne araştırdığını bir türlü anlayamadık. zamanla hocalarında dikkatini çekti, psikolojik destek aldı. okul müdürü çocuğun geçmişini biliyordu ama bize söylemiyordu.
ikimizde üniversiteyi aynı şehirlerde okuyacaktık. heyecanıyla bir şeyler yapma peşindeydik, ben gezmeye çok meraklıydım, o kitap okumaya. daha büyümüştük, zaten olgun olan arkadaşım daha olgundu. artık yüzündeki hüzünün yerini hırs almıştı. daha çok çalışıyordu eskisinden. başarılı oldu, büyük şirketlerde staj yapma imkanı buldu. bir gün bir kafede otururken tuvalete gitmişti, telefonu da masada. tanıştığımızdan beri telefonuna şifre koymazdı. açtım hemen, safariye girdim. yer imlerine baktım, kandilli rasathanesi, en sık tıklanan sayfaydı. önceleri bir şey demedim. evine gittiğimde bilgisayarına baktım, yine aynı şekilde. evde 1999 senesine ait gazeteler, kitaplar. kandilli rasathanesi yine yer imlerinde. sürekli son depremlere bakıyor.
soramadım yine kendine. lisedeki müdürü aradım, tam bir hafta sonra ulaştım. sordum arkadaşımı, önce hatırlayamadı, sonra hatırlayınca okula davet etti. tüm hikayesini dinledim arkadaşımın. 99 depreminde ailesinin hepsini kaybetmiş, amcası büyütmüş hep, yatılı okumuş hayatı boyunca. inşaat mühendisliğini neden seçtiğini, telefonuna neden şifre koymadığını, geceleri neden haykırarak uyandığını, neden üst ranzada yatamadığını o an anladım. her şey bir anda gözümün önünden geçerek anlam kazanmıştı.
bunları kendine anlatamadım, eğer bilseydim daha çok yanında olurdum. keşke daha çok yanında olabilseydim.
muhteşem yüzyıl
-
kanuni'den sonra tahta kim oturacak diye tahminler yapanların olduğu dizi. "favorim selim" diyen olmuş bir de. yok yok cidden bir deneyin parçasıyız millet olarak.
ablasının yumurtaları döllendi diye sevinen insan
ilişki bitiminde yazılan devasa boyuttaki mail
-
"bu son" diye başlar "re:re:re:re:re:re:re:re:re:re:re:re bu son" diye biter.
fatih'in gemileri karadan yürütmesi
-
kuşatma zamanında donanma şu an dolmabahçe sarayı ve beşiktaş stadının olduğu yerde demirliydi. sütunlar denilen doğal limandan* akıntının ve rüzgarın uygun olduğu zamanlarda zinciri geçebilmek için saldırılar yapılıyor ancak hepsi başarısız oluyordu.
zamanın teknolojisi gemi güvertelerine top yerleştirilmesine izin vermediği için ve osmanlı donanması 2, 3 ve bazıları 4 sıralı kadırgalardan oluştuğu için yüksek güverte yapılı bizans, ceneviz ve venedik gemileri karşısında etkisiz kalıyordu. kadırgalar kürekle ilerleyen hızlı ve çevik gemilerdi ancak kalyonlara karşı etkisizdi. bazı çeşitleri deniz seviyesinin sadece 1 metre üstündeydi ve esasen kıyılarda devriye görevleri için üretilmişti. bu sebeple yelkenli kalyonlardan oluşan haçlı gemileri kadırgaların ortasında bir kale gibi yukarıda kalıyor ve kadırga mürettebatı kendisinden daha yüksekte duran bir düşmanla çarpışmak zorunda kalıyordu.
bu bariz dezavantaj karşısında fatih sultan mehmet yeni bir plan arar ve aradığı cevabı şehzadelik yıllarında okuduğu tarih kitaplarında bulur. tarihte karadan gemi yürütmenin bazı örnekleri mevcuttu ve genç sultanın elinde ki kitaplar da bunu doğruluyordu. hatta kuşatmadan* 50 sene önce venedikliler bu yola başvurmuş ve adriyatik denizinde bir kaleyi ele geçirmeyi başarmıştı.*
amaç halice inen donanma ile constantinapolis'i almak değil, surlarda ki savunucu yoğunluğunu azaltmak ve moralleri bozmaktır. bu sebeple 3 ve 4 sıralı kadırgalar boğaz sularında bırakılacaktır. aynı zamanda bu büyük gemilerin taşınması da çok zor olduğu için bu karar alındı.
yani bu demek oluyor ki, halice inen donanma 2 sıralı kadırgalardan oluşuyordu ve savaş esnasında tek başlarına büyük gemi desteği olmadan işe yarayamıyorlardı.
gemiler için beşikler hazırlandı, ağaçlar kesilip yuvarlatılıp iyice yağa batırıldıktan sonra gemilerin altına serilmek için dizildi.* levazım kuvvetleri en uygun yolları belirleyip geçiş için hazırladı. planlardan haberdar olunmaması için bölge güvenliği ve devriyeler çoğaltıldı. herşey hazır olduğunda plan başladı. ilk gemi beşiğe yerleşip bugün taksim-dolapdere-kasımpaşa yolunu izleyerek haliç'e inmek üzere yola koyuldu.
gemilerin hasar görmemesi için yelken direkleri sökülmüş, hareketli parçalar birbirine sağlam bir biçimde tutturulmuş, ağırlıklar azaltılmıştı. ancak sultan düşmanın moralini bozmak için tayfalarına kürek çekme emri verir. galata kulesinden gecenin karanlığından ayrıntıları seçilmese de, karada kürek çekerek ilerleyen osmanlı gemilerinin görüntüsü galata ahalisinde büyük bir moral bozukluğu yarattır.
sabah olana kadar yeterli miktarda gemi haliç sularında birikir. güneşin doğması ile mürettebat direkleri diker, cephane ve mühimmatlarını toplar ve bir anda mehteran eşliğinde şarkıya başlar. bu seslere uyanan constantinapolis halkı, sağlam duran zincire, yanmamış donanmalarına ve haliç içinde ki gemilere bakarak bunun nasıl olduğunu anlamaya çalışır...
özetle; gemilerin haliç'e inmesi osmanlıya avantaj sağlar ama constantinapolis'in alınmasında etkisi çok azdır. içeri sokulan donanma ufak gemilerden oluşmuş olup, zincir tarafına 1 veya 2 defa sembolik hücum etmesi dışında genellikle savunmada kalmış, sadece bizans'ın haliç surlarına da asker koymasını sağlamıştır.
gemilerin karadan yürütülmesinin ilk örneği değildir, ama en meşhur olanıdır. bölgenin tepeleri, zemini ve aşılan mesafe göz önüne alındığında, oldukça da zorludur. bu aynı zamanda osmanlı devleti'nin mühendislik konusunda ileri seviye de oluşunu da kanıtlar.
not: istanbul fetihten önce constantinapolistir. o yüzden fetih anlatılırken istanbul demek kronolojik hata yapmak demektir. yoksa istanbul since 1453
not 2: bunlarda kaynak belirtmek isterdim ama yıllardır okuduklarımdan ve sınavlarımdan akılda kalanlardır.
tavuk dünyası
-
bu konuda bilir kişi olabilirim
istanbul'da zincir bir fast food şirketinde 10 yıl ofiste satın alma müdürlüğü yaptım
yiyecek içecek sektöründe değişmeyen tek şey kar marjidir.
üründen ürüne değişir %300 %500 arası olur genelde. tavuklu ve kaşarlı menüler en çok geçirilen üründür.
yani şöyle düşünün 10 tl ye mal edilen bir ürün
50 100 tl arası satılır.
yıllarca neden her sokakta bir büfe açıldığını anlayın artık.
şimdi ülkenin durumundan dolayı maliyet arttı.
ama işletmeler %300 %500 kardan vazgeçmiyor.
olay bundan ibaret.
almayın aldırmayın gitmeyin demekle olmaz.
kesin birileri gene gidecek
kapitalist sistem budur.
biz de bu sistemin kölesiyiz
edit: benim yazıma cevap veren kişiler olduğu için editlemek zorunda kaldım.
bana satın almacı diyerek zaten söze başlayanlar oldu. kamyonla gidip malı alan ben değilim.
ben bir ürünün belirlenmesini, kalitesini, maliyetini, satış raporlarını, ve son olarak tüketiminden sorumluydum.
şirketin büyüklüğüne göre alacağınız malzemede kiminle muhattab olacağınız belirlenir.
ben coca-cola'nin bayi müdürüyle değil
türkiye ve asya kıtasından sorumlu olan kişiyle görüşürdüm veya pınarın, sütaş' in plasiyeriyle değil genel müdürüyle anlaşma yapardim.
et ve tavuk ürünlerinin tüketimi inanılmaz fazla olduğu için ve de çok hassas ürünler olduğu için direk sahibiyle görüşürdüm. öncelikle bunu belirtmek istedim çünkü bilgi sahibi olmadan konu hakkında bilgi sahibi olanlara bok atmayın. açık konuşayım bunları yazarken bile ben utandım.
çok daha detaylı bilgi verebilirim fakat başınızı şişirmek istemiyorum.
bir yiyecek içecek işletmesinde 2 kalem maliyet hesaplanir
1.si ürünün ham maliyeti
2. si ürünün hazilanma ve sunum maliyeti
1.sini çıkartırken ürünün içine neler konulduğunu grami gramina hesaplanır.
buna ürün reçetelemek denir
yani her ürünün 1 reçetesi vardır.
100 gr tavuk
20 gr mantar
10 gr patates
20 gr makarna gibi
bu ürünleri alırken verdiğiniz fiyatı koydugunuz grama bölerek cikartirsiniz
2. maliyet "işletme maliyeti"
ama siz patatesi tavuğu alıp direkt müşteriye vermiyorsunuz
onu önce gidip alıyorsunuz "lojistik maliyet"
sonra bir dükkana koyuyorsunuz "kira maliyeti"
daha sonra onu pişiriyorsunuz " enerji maliyeti"
sonra bu ürünü biri yapıyor birileri servis ediyor
"personel maliyeti"
şimdi alt alta yazdım sakın çok maliyet diye düşünmeyin.
çünkü o dükkana 1 müşteri gelip 1 ürün satılmıyor
personel günde onlarca kişiye bakıyor.
kira hiç iş yapmasan veya 100 katı ciro yapsan aynı kalıyor ay içinde
kısaca kesiyorum
arkadaşlar iyi bir işletme öncelikle ürünün en kalitelisini alır
personeline iyi maaş verir bu yüzden müşteriye iyi davranılır. bunlar olduğu sürece biraz da matematik bilgisiyle hayatta kalırsınız.
çok ama çok daha detay var yazmayacağım
ama son olarak şunu söyleyeyim
şu anda yiyecek içecek sektöründe maliyetler arttı
fakat işletmeler pandemiden önceki dönemden daha çok para kazanıyor.
maliyet 2 arttiysa fiyatlar 10 zamlandi
edit2: o kadar çok mesaj geldi ki hepsine cevap vermeye çalıştım.
anlamadığınız çok nokta olmuş
size şunu söyleyeyim.
tavuk dünyası veya belirli bir ürünü alan zincir işletme sizin gibi fiyattan almaz
mesela pazarda 80 tl olan ürünü boyle işletmeler
30 40 tl ye alır yıllık anlaşma yapar
mesela bir keresinde kaşar firmasıyla anlaşma yaptım yıllık olarak 22 tl
siz o zaman kaşarı 55 tl den aliyordunuz.
daha fazla yazmayacağım
bir gün çok detaylı işletme maliyeti enrtysi gideceğim.
debe editi: bu bilgileri yazarken hiç bu kadar gündem olacağını tahmin etmemiştim.
burası (bkz: kutsal bilgi kaynağı) kim ne derse desin.
küçük bir bilgi kırıntısı sağlayabilmek bile insanı mutlu ediyor.
esra erol ve kocasının günde 100 bin tl kazanması
-
sadece esra erol'un değil, ülkenin de varoş olduğunu gösterir.
sadece abd'de yaşanabilen olaylar
-
-kopeklerini evlendireceklerini soyleyen komsunun evlilik davetiyesi verip dugune davet etmesi. (oha) neyse peki oyle olsun bakalim diye gunu geldiginde yola cikip gidildiginde, dugune uygun olmayan kiyafetle (!) gelindigi bildirilerek kapidan giremezsin diye geri cevrilmek istenmesi. arkadasla birbirimize donup "ne diyo la bu, bu nedir la" bakisi atmamiz. neyse dugun(!) sahipleriyle baglantiya gecip bir sekilde iceri girmemiz. ve evet tipik amerikan dugunu gibi millet masalarinda icki icerken kopek sahiplerinin evlilik yeminlerini kopekleri adina etmeleri, kopeklerin cok sekil giydirilmesi ve milletin harbi harbi evleniyorlar diye mutluluk goz yasi dokmesi bunlar olurken benim dayanamayip hayvan gibi gulmem ve pis bakislarin hedefi olmam. "sorry, they are so sweet" diye yalandan kivirmam.
-arabayi park ederken arkadan arabaya tak tak diye vurulmasi. polisin park cizgisini az gectim diye ( 1-2inch disarda) ceza yazmaya kalkmasi. benim "baba napiyon yapma, isa askina lutfen, kurban olam" serzenislerime aldirmamasi benim de caresiz beklerken cakallik yapip "iyi de sen arabama vurdun ben daha park etmedim" demem uzerine bir sure dusundukten sonra "hmm aslinda haklisin ama bak bi daha yapma" diyip cezadan yirtmak, benden sonra gelen kurbani tam olarak arabadan cikmasini beklemesi ve o ciktiktan sonra parkin disarda mi diye kontrol edip disarda olduguna karar verip kadinin yakarislarina aldirmadan ceza yazmasi. (benim bokuma kadina patladi)
evde para saklayacak en uygun yer
-
ben yaklaşık 7 yıllık birikimim olan 37.000$'ımı, bankalara güvenmediğim için evdeki çalışma masamın tablasının altına özel olarak yaptırdığım gizli çekmecede saklıyorum.
güldere mahallesi, zindanlı caddesi, kaman sokak, numara 17, daire 5, zeytinburnu adresinde ikamet ediyorum. yalnız yaşıyorum ve haftaiçi saat 07:30-19:00 arası evde olmuyorum.
yurt dışından türkiye'ye gelince fark edilenler
-
insanı üzen şeylerdir genelde... taa ki onca zaman sonra ilk defa türk yemeği yiyene kadar.
sonra trafiğe çıkanca yine üzer sizi.. o ayrı mesele.
sonra yine yemeğe oturursunuz, bir soslu dürüm, bir içliköfte.... mutlu olursunuz.
sonra atm kuyruğunda arkanızda duran adamın omuzunuzun üzerinden neredeyse el gözeneklerinizi görebilecek kadar dibinize girdiğini görüp, yine üzülürsünüz...
sonra bir tatlıcaya girip bir porsiyon baklava yersiniz... mutlu olursunuz
tatlıcıdan çıkarken ayağınız parampinçik olan kaldırım taşlarına takılır, üzülürsünüz.
ve bu gider böyle....