ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
uzaya rengini veren siyah madde
-
ukteyi dodi el ford kardesimiz vermisse de, uzayin siyah oldugunu kim soyluyor ise yanlis soyluyor sahsimca, siyah denmesinin sebebi isiksiz olusudur. gece cukunu goremeyince aa siyah cukum var demiyorsan uzaya da siyah denemez.
kadının kocasına yakalanınca camdan atlayan adam
-
bi an yüreğim ağzıma geldi.
neyse ki aşağıda toplanan klasik anadol arabaya bişey olmadı çok şükür.
yaran inci sözlük entry'leri
-
başlık: fatih tekke deki inanılmaz mantık hatası
entry : piçler fatih tekke diyo ama iki tane k var lan. şaşkınlık içerisindeyim amk
tayyip'in cb seçimini kaybettiğinde yaşanılacaklar
-
ön bilgi: bu dört sayılı entry'dir. ilk yazanlar yazdıklarını silerse diye peşinen yazıyorum.
1. parti binası önünde cılız bir kalabalık "kaybetsen de seviyoruz." içerikli gösteri yapacaktır.
2. akp merkezinin ışıkları erkenden sönecek ve herkes evine gidecektir.
3. erdoğan aynı gece ankara'dan üsküdar'daki evine geçecektir.
4. kısıklı'da da bir iki kişi sevgi gösterisi yapacaktır. ama uzatmadan onlar da evlerine dönecektir.
5. sonra türkiye'de her şey çok güzel olacaktır.
ilkokulda resim dersinde çizilen ev
-
yaz-kış bacası tüter.
bir başkasının google aramalarını okumak
-
spacetuşununçalışmaması adında bir arama görüp kopmanıza sebebiyet verebilen okumalar silsilesi.
cep telefonunun olmadığı zamanlardaki buluşmalar
-
sene 1997
istanbul'a yeni gitmişim.
çocukluk arkadaşım, can dostumla kadıköy postanesinin önünde saat 1'de buluşacağız.
ben avrupa yakasından iett ile geliyorum. fırtına, kar, buz. rüzgar, insanın bir kulaklarından girip diğerinden iki misli çıkıyordu. deve katarı ağır aksak ilerliyordu. hava kül ve katran kokuyordu. manzara tam benlikti. neyse dağıtmayalım konuyu.
kar, buz, trafik derken benim saat 1'de kadıköy'de olamayacağım belli oldu. başladım stresten kaşınmaya, "ya arkadaşım bekleyemez çekip giderse" diye. muhtemelen benim kar, fırtına, trafiği görüp geri döneceğimi de düşünmüş olabilirdi. ama ne olursa olsun gidecektim, geri dönmedim. saat oldu 2, daha yeni boğaz köprüsündeyiz, gıdım gıdım ilerliyor otobüs. saat oldu 2,5, sonra 3. hala varamadık amısına koduğum kadıköyü'ne. "arkadaşım şimdi çoktan gitmiştir, nasıl döneceğim bir daha aynı yolu" endişesi sardı, bitirdi beni. saat 3,5'a doğru kadıköy'de oldum, düşe kalka koşarak postaneyi buldum. "yok yok kesin gitmiştir, beklemez bu kadar saat" diyorum bir yandan. postanenin ön tarafından göremedim onu. dizlerimin bağı çözüldü. hafif diğer tarafa doğru baktığımda, karın, soğuğun ortasında tir tir beni bekleyen arkadaşımı gördüm. vazgeçip gitmemiş, it gibi titrese de beni beklemişti. koşarak sarıldım ona. garibim, 2,5-3 saate yakın beni beklemiş o soğukta.
-işte böyle buluşuluyordu.
şimdiki gibi kimse dakka başı osuruk gibi "qanka 10 dakikaya ordayım" diye birbirine mesaj atamıyordu ama insanlar bıçak gibi sertti, mertti.
askere gideceklere öğütler
-
asi ve atarlı bir oğlu olduğunu bilen annemden gelen öğüt:
- aman oğlum, komutanların kızıp da bana söverse sakın ola bi'şey deme; onlar ordaaa ben burda!
(bkz: anne tipi realizm)
benim annem de sökeli sökeden nusracı çıkmaz
-
özyeğin üniversitesi prof. dr. mesut hakkı caşın'ın yaptığı bilimsel açıklama.