hesabın var mı? giriş yap

  • bir deney yapılmış: aynı yaşlarda, aynı kiloda aynı şartlarda iki kuzu kafese konmuş. yan kafese ise bir kurt. kurdu kuzulardan yalnızca biri görebilmekteymiş. aylar sonra kurdu gören kuzunun zayıfladığı gözlenmiş. kurt kuzuya bir şey yapmıyor olmasına rağmen kuzu yaşadığı korku ve beslenme yetersizliği nedeni ile ölmüş. kurdu görmeyen diğer kuzu ise sağlıkla yaşamaya devam etmiş. bu deneyi yapan ibn-i sina’nın amacı zihinsel durumumuzun, duygular ve tutumlar üzerinde etkilerini araştırmakmış. aslında güvende olmasına rağmen kuzuyu öldüren korkuyu büyütmesi imiş. belli ki varsayımlar ve olma ihtimali ile büyüttüğümüz korkularımız ölümcül olabiliyor.

  • anket yapmıştım zamanında. allahım çok zor işti. 180 lira için çalmadığım kapı kalmamıştı. bu işi deneyimledikten sonra gördüğüm tüm anketör arkadaşlara önce gülümser, insan gibi selamlaşır, sonra dinler, sorularını cevaplarım. yüzüme o kadar çok kapı kapanmış, o kadar azar işitmiştim ki yaşadığım stresi ölsem unutmam.

  • 2 gündür inanılmaz bir şok içindeyim. hissettiklerimi kelimelere dökmem imkansız. ama olanları yazmam lazım. paylaşmam lazım.

    dün sabah şu entry'i girdim. (bkz: #29405594) yanan polat tower'ın fotoğrafı. tam bizim ofisin karşısında yanıyor film gibi izliyoruz. sabah 10 buçuk suları. ama nereden bilebilirdim ben bu yangını film gibi izlerken üst katımda daha büyük bir trajedinin yaşandığını.

    ofis çalışanıyım. video editörüyüm. hayatım bilgisayar başında video montajlamakla geçiyor. ofisteki üç çalışandan biriyim. diğerlerinden biri fotoğraf editörü öteki de sekreter arkadaş. bir de patronumuz var. ama benim gözümde patrondan çok daha öte, ağabeyim. patron-eleman ilişkisi değil ağabey-kardeş ilişkisi var aramızda. onca zamandır ne onun bana bir kez sesi yükselmiştir, ne benim ona en ufak saygısızlığım olmuştur. çok özeldir benim için.

    ofisimiz dubleks. alt kat çalışma alanı, üst kat patronun evi. içeriden merdivenle çıkılıyor ama patronun evini kapatan bir kapı var, zaten hiç çıkmayız yukarı işimiz olmaz. patronum 46 yaşında, eşinden boşanmış yalnız yaşıyor. kızı var sık sık ziyaret eder. akşam olunca evine çıkar kapısını kilitler, sabah olunca 11 sularında aşağı iner odasına kurulur. ben de sık sık ofiste sabahlarım. özellikle yaz dönemi işlerimiz çok yoğun olduğu için son iki aydır üç günüm ofiste bir günüm evde şeklinde geçiriyorum.

    16 temmuz pazartesi günü geldim işe. akşam patronla yedik içtik muhabbet ettik. akşam 10 gibi evine çıktı ben de odama geçip sabahladım çalışarak. 17 temmuz salı günü 10-10 buçuk sularında sekreter arkadaşın yangın feryatlarıyla kalktım yataktan. dehşetle manzarayı izliyoruz. ofisimizin en fazla 100 metre ilerisi. inanılmaz bir manzara. hemen paralel hattan yukarısını aradım abi gel yangın var diye. açmadı. fazla çaldırmadım zaten uyandırmayayım diye. eyvallah. geldim sözlüğe entry'i yazdım işte.
    (bkz: 17 temmuz 2012 polat tower yangını)
    (bkz: #29405594)

    saat 12 sularında üst kapıyı tıklattım. gene cevap gelmedi. bazı geceler çok geç yattığı için uyuyordur diye düşündüm. saat 1 olunca kıllanmaya başladım artık. dışarı gittiği zaman üst kapıyı kilitlemezdi ama yine de aşağı inip arabası otoparkta mı diye baktım, evet otoparktaydı. koştura koştura yukarı çıktım. kapıyı sert vurarak ismiyle seslendim, cevap gelmedi. yumrukladım, böğürdüm, cevap gelmedi. yapacak bir şey yoktu. gerildim ve sağlam bir tekmeyle kapıyı kırdım. çok dandik bir kapıydı zaten. kapı açılır açılmaz ileride yatağında yatan patronumu gördüm. ilerleyemedim. sürüyemedim ayaklarımı. eli şuursuzca yataktan sallanmış, ağzı ardına kadar açık, gözleri fal taşı gibi sabit ve baygın şekilde tavana sabitlenmişti. üstü örtülüydü. gözleri o şekil olmasa uyuyor sanabilirdiniz.

    birkaç saniyelik dumurdan sonra böğürerek yanına koştum. tepki yoktu. sarstım, çok sarstım. yanağını tutup sarsayım derken elimi birden geri çektim. o an anladım hiçbir umudun olmadığını. buz gibiydi. soğukluktan öte başka bir gariplik vardı. oyun hamuru kıvamındaydı teni. yapacak hiçbir şey yoktu. umutsuzca 112 yi aradım vakit kaybetmeden. geldiler 45 dakka uğraştılar eksik olmasınlar ama sadece formalite işte.

    kalp krizi. allah kahretsin kalp krizi işte. ne zaman gittiği konusunda fikrim yok ama 2 saat önce ölmüş dediler pek sanmasam da. debelenmeden, yattığı yerde göç etmiş buralardan.

    bugün ikindi namazıyla beraber defnettik canım abimi. omzumda taşıdım onu gururla. gözyaşlarına boğuldum üzerine toprak atarken. onun nasıl bir insan olduğunu burda anlatsam hadi lan dersiniz. insan sevdiğini abartır dersiniz. hakikaten dünya üzerinde görüp görebileceğiniz en iyilik ve güzellik dolu insanlardan biriydi.

    şimdi gözümü her kapadığımda canım abimin cansız suratını görüyorum. fotoğrafına bakıp bakıp hüzünleniyorum. biliyorum ki onun gibisi olmayacak hayatımda. ama olsun bende kalan her hatırasını ölene kadar yaşatıcam.

    2 yorucu ve berbat günde 2 saatlik uykuyla ancak bu kadar yazabildim. baya bir ayrıntıyı atladım hem de baya.

    herkesin patronu var ama benimki başkaydı be abi. ne zaman kendime gelebilirim bilmiyorum. aslında bunca şeyi yazmamın sebebi, acaba ilk yangın çıkışı onu uyandırmam için bir işaret miydi? neden bu kadar süre bekledim kapıyı kırmak için? ilk telefonu duymadığında biraz daha üsteleyip cevap alamasaydım kurtarırdık belki de. beynim kazan gibi sevgili sözlük uyumam lazım.

    güle güle canım abim.

    4 yıl sonra edit'i: bu entry'i okuyup, aradan geçen zamana rağmen baş sağlığı mesajları gönderenler var, hepsine tek tek teşekkür ediyorum.

  • 2 sene önce istanbul-stockholm arasıydı benimki. uçuş boyunca en korktuğum an tuvalette işimi hallettikten sonra sifona benzeyen bir şeye basmam sonrası kopan gürültüydü. o kadar derinden, o kadar dehşet vericiydi ki "uçağı düşür düğmesine mi bastım lan!!!?" diye sırtımdan kıçımın arasına doğru anında bir ter süzülmüştü. gürültünün sürdüğü o 5,6 saniye içerisinde national geographic'deki "uçak kazası raporu" programının bizim uçağın düşüşünü konu alan bölümünü bile kafamda canlandırmıştım. hem bok yoluna gidecek, hem de uçağı benim düşürdüğüm ortaya çıkınca "dünyanın en gerzek uçak yolcusu" olarak anılacaktım. sesler kesildiğinde yanlış bir şey yapmadığımı anlayıp, 40 yıllık uçak yolcusu gibi gözüm kapalı sifona basabildiğim için övündüm kendimle. tuvaletten çıkıp koltuğuma doğru yürürken de herkesin suratına "işte bu iş böyle yapılır. tuvaleti yaptıysan sifonu çekecen abi." gibisinden bakarak gururlu bir tavır takındım.

  • dallama patronun maas sorunca rakam vermenin de elenme sebebi oldugunu gorduk. ulan dingil sen maas veriyorsan ben de saatlerimi emegimi veriyorum sana. sanki bana hayrina para veriyor da istedigim rakami soylemek hata. ben istedigim rakami soylerim, sen kendi butcene gore degerlendirirsin bu adam bu parayi hak eder dersin verirsin ya da vermezsin. 10 koyun gudemeyecek adamlar boyle patron olup emekciyi ezmeye calisiyor ya en cok bunlari islak odunla doveceksin.

    not: isverenim

  • "yaşlandık vallahi, eskiden bir ileti yazardık 10 kişi beğenirdi.. şimdi bir tek necati beğeniyor.. necati sen de her iletimi niye beğeniyon .mına koyyim, ipne misin nesin :p"

  • favorim olan iki grubun karşılaştırması. madem bugun gündeme gelmiş, bir şeyler de ben yazayım.

    gitarlarda iron maiden üstündür. dave murray de, adrian smith de kirk hammett'tan çok daha iyi gitaristlerdir, hem stüdyoda, hem de canlı olarak. ancak, sadece teknik olarak karşılaştırmak yanlış olur. kirk, metallica'nın tek lead gitaristidir, gruba katkısı sadece gitar çalmaktan öte, bütün şarkıların soloları kendisine aittir ve birçoğu efsanedir. yalnız yanlış anlaşılmasın, burada iron maiden'ın soloları kötüdür demiyorum, hepsi muhteşemdir ve dave ve adrian'ın birçok solosunu kirk de muhtemelen sadece ağzı açık izliyordur. riff olarak kirk hammett'ın yaratıcılığını daha başarılı buluyorum. ayrıca şarkı yazarlığı konusunda da kirk grubuna daha fazla katkıda bulunmuştur. bu arada, janick gers'i atlarsam ayıp ederim, kendisi de en az kirk kadar iyi bir gitaristtir ve yazarlık konusunda da oldukça başarılıdır. birçok iron maiden fanının aksine ben kendisini de çok severim. kısacası, iron maiden gitaristleri teknik olarak üstündür, ancak kirk daha yaratıcıdır. ayrıca iron maiden sayıca bire karşı üçtür, ohadır. dave mustaine metallica'da kalsaydı o zaman bu karşılaştırma çok farklı olabilirdi, ama o da halamın tşakları olsa muhabbeti zaten, geçiyorum.

    basçılara gelelim. jason newsted iyi bir basçı, başarılı bir back vocal ama steve harris ile karşılaştırılması harris'e hakaret olur. robert trujillo teknik olarak müthiş kabiliyetli ve müthiş hızlı/güçlü bir adam, bu konuda steve harris ile karşılaştırılabilir, ancak yaratıcılık, işte bu konuda karşılaştırmak da harris'e hakaret olur. steve harris için ne anlatılabilir ki zaten, iron maiden'ı iron maiden yapan adam. ancak bir de cliff burton gerçeği var. metllica'nın en iyi albümlerinde imzası olan adam, mükemmel bir basçı, mükemmel bir müzisyen, karizmanın vücut bulmuş hali, vefatı kanımca müzik tarihindeki en talihsiz kayıpların başında gelmektedir. steve harris'e çok büyük saygı ve sevgi duysam da, iron maiden'daki patronluk halinden dolayı hafiften antipati duymuyor da değilim. bu konuda karar vermek zor ama cliff=steve>rob>jason diyorum.

    davullara geçelim. lars ulrich dünyanın en antıpatik adamlarından biri, davul çalma şekli de bi acayip, kazma gibi. ama hakkını da yemeyelim, o da papa het'le birlikte metallica'yı metallica yapan adam. şarkılarda katkısı çok fazladır. lakin ki teknik olarak nicko mcbrain her türlü eline verir, beline dolar, ezer geçer. ayrıca lars'ın tam tersine, dünyanın en sempatik adamlarından biridir.

    vokal kısmı biraz daha karışık. rock tarihinin en iyi frontman'lerinden ikisi, james hetfield ve bruce dickinson. tabi ki bruce dickinson'un sesi çok daha kuvvetlidir, sahneyi de çok iyi kullanır, seyirciyi azdırır. çok yönlü bir müzisyendir. ancak, bruce çalmaz, papa het, hem iyi çalar, hem de iyi söyler. kirli (hatta balgamlı) sesi ve yeah'ları imzasıdır. sahnede bacakları açıp askısı iyice uzatılmış gitarı aşağıdan tutup çalması ve aynı anda söylemesi şahanedir. hetfield'ın en büyük artısı, muhteşem söz yazarlığıdır. sanırım diğer bütün iron maiden ve metallica üyelierini toplasak bu hususta bir james hetfield etmezler. ayrıca, metallica'yı bırakıp 10 sene solo takılmışlığı da yoktur. bruce'a karşı çok büyük bir sevgi beslesem de, james hetfield'ı her zaman, her yerde, her karşılaşmada alır en tepeye koyarım.
    blaze bayley için olumsuz bir şey söylemeyeyim, iron maiden'a katılması çok büyük bir hataydı, kanımca kendisi kötü bir vokal değildi ancak iron maiden'ın tarzına uyum sağlayamazdı, sağlayamadı da. paul di'anno'yu severim ama. bir bruce değil tabi ki ama ilk iki albümdeki tüm şarkıları bruce'tan değil de ondan dinlemeyi tercih ederim.

    genel bir kaşılaştırma da yapayım. iron maiden daha üretkendir (bunda daha kalabalık olmalarının ve eleman değişikliklerinin de etkisi var tabi), ancak değişik şeyler denemez, kaliteyi de düşürmez, bu ne amk diyeceğiniz şarkı ya yoktur ya da yok denecek kadar azdır. ha, yeter amk dedirtecek kadar tekrar eden nakaratlı şarkıları da yok değil orası ayrı. iron maiden seviyorsanız tüm albümlerini seve seve dinlersiniz (blaze'in sesine uyuz oluyorsanız onun dönemini istisna sayabilrsiniz bu konuda).

    metallica yeniliklere açıktır, st. anger gibi solosuz ucube bir albüm yapmışlıkları vardır, garage inc. gibi cover albüm yapmışlıkları da ve muhteşem bir s & m albümleri de... . nothing else matters gibi şarkıları da vardır. hatta baya bildiğin kötü şarkıları da vardır. ilk albümlere göre yumuşadıkları ve davayı sattıkları için eleştirilseler de ben bunu anlayabiliyorum. adamlar hem yeni şeyler denediler, hem de tanınırlıklarını arttırdılar. bugün metallica dünyadaki en bilinen metal grubuysa ve bu işten tonla para kazandılarsa bunlar sayesinde başardılar. death magnetic'le aslında o kadar da yumuşamadıklarını kanıtladılar.

    konser performansı olarak iron maiden çok daha iyidir, o kadar iyidir ki bazı şarkılarını stüdyodan daha başarılı çalıp söyleyebilmektedirler. ayrıca dünyada en çok konser vermiş gruplardan biridir. görsel olarak da, gaza getirme açısından da seyircileri doyurur. maiden konserine giden fan kendini hacı olmuş gibi hisseder. (bkz: scream for me)

    sonuç olarak, karşılaştırmadan illa bir galip çıkarmak isterseniz, bu tamamen sizin zevkinize kalmış bir olaydır. karşılaştırılacak binlerce kriter vardır ve bu kadar üst düzeyde iki grubu karşılaştırırken 'şu daha iyidir' diyebiliyorsanız bu tamamen sizin o grubu daha çok sevmenize bağlıdır.

  • tamam aşı olmadınız ve insanlar aşı olmasın diye epey bir mücadele ettiniz. sonucunda aşısını olan oldu olmayan olmadı ve geçti bitti. şimdi işi gücü bırakmışsınız, sizin geçmişte almış olduğunuz kararın ne kadar doğru bir karar olduğunu ve bizim ne kadar büyük bir hata yaptığımızı kanıtlamak için büyük bir savaş içindesiniz. yarım aklınızla yalan dolan bilgileri almış paylaşıyor kendini rezil duruma düşürüyorsunuz. kardeşim siz nasıl bir hasta yaratıksınız. düşün şu milletin yakasından artık.

  • dünyada eşi benzeri görülmemiş mülteci istilasını bomboş komik argümanlarla savunan bir insandır. bir zamanlar yaşadığı ülkenin insanları çin' den düşük asgari ücrete talim edip, üniversite gençleri asgari ücretin yarısına iş bulamayıp sürünürken, toplumsal yıkımı iliklerine kadar hissederken eşi benzeri görülmemiş bir saçmalıkla karşı karşıyayken ve bundan dolayı senelerdir tek yapabildiği çaresizce şikayet etmek olan halka karşı yukardan yukardan şımarıkça konuşup hümanizm dersi veriyor. komedi argümanlar sunuyor.

    kendisinin yaşadığı abd' nin yaptığı işgaller ortadayken türkiye' nin suriye politikası sonucu bu durumu yaşamak zorunda olduğunu söylüyor. ab' nin yunanistan' ın diğer ülkelerin yaptıklarını politikalarını eleştirmeyip yıllardır binbir dert içinde olan tükenmiş bir halkın 6-7 milyon mülteciyi sırtında taşımasını es geçip politik şov yapıyor. sınır güvenliği kalmamışken, şu an dünyanın en berbat ülkelerinde bile olmayan düzensizlikle akına uğrayan bir ülke varken hala bu insanların gelenleri canı istemediği için istemediğini düşünüyor.

    ve acıdır ki insanlar bu bağnazlara laf anlatmaya çalışıyor. her şeyin farkındalar.

    edit:özür dilemiş bu da bir şeydir en azından. zaten düşüncesindense bu hassas konudaki üslubu kötüydü. içip içip de çok yazmamak lazım demek ki.