hesabın var mı? giriş yap

  • son derece elim olan bu olay karşısında gereken cevap mutlaka verilecektir, müsterih olunuz. kimse türkiye'yi denemeye kalkmasın, gazabımız şiddetlidir, herkes haddini bilsin, gereken yapılacak, sen kimsin be! gereken.

  • bakıyorum "çocuğunuza 10 yaşından önce cep telefonu almayın" diye uyarı yapıyor uzmanlar. 5 yaşındaki veledin bile cep telefonu var demek. bizim zamanımızda böyle miydi... imkansızlıklar içinde büyüdük biz. yokluktan sevgilimi hesap makinesi ile aradığımı bilirim.

    üniversite yıllarında harçlığımı çıkarmak ve bedbaht aileme olan yükümü hafifletebilmek için amelelikten öğretmenliğe her işi yapardım. bu bapta iyi para bırakan işlerden biri araba sayıcılıktı. bilen bilir, trafik yükü hesaplarında falan kullanılmak üzere bir yoldan geçen araçların sayısı lazım olur. tüm gün, saat saat kaç otomobil, kaç kamyonet geçti o yoldan sayılır kayıtlanır. bu iş de öğrencilere ihale edilir işte daha çok, yol kenarına oturur sayarsın. işteki ilk gününde birinci saat dilimini süper dürüst bir şekilde tamamen sayarsın. ikinci saat diliminde bir kabullenme yapıp, yarım saat sayar 2 ile çarparsın. sonra o da çok gelir.. gide gide akşam olduğunda her dilimde sadece 5 dakika sayım yapıp adetleri 12 ile çarpar hale gelmişsindir. gözetmeni olur, yoklayıcısı olur bırakıp gidemezsin, orada duracaksın. sıkıcı da olsa 96-97'de günlüğü 50 milyondu bu işin. para peşin kırmızı meşin...

    neyse efendim sadede geleyim, işte böyle ekmeğimi yoldan çıkaracağım bir gün levent'te konuşlanıp, büyükdere caddesi'nden geçen araçları sayacaktım. yol kenarında gelip geçenin meraklı bakışlarından kurtulmak için biraz daha sote bir yer aramaya başladık. yanımda da erkek arkadaşım var bana eşlik eden. şans eseri, üç beş apartmanın arka taraflarının baktığı, yolu da bir aralıktan cillop gibi gören çimenlik bir yer bulup yerleştik. erkek arkadaşım sigara, kola falan alayım diyerek kalkıp gitti. ben de 5 dakikalık sayımımı yaptım, açtım leman'ımı okuyorum. etrafta şu çöplerden kağıt vb toplayan adamlardan biri dolaşmaya başladı. bana dik dik baktığını fark etmemle
    dikkatimi çekti ilk. önce önemsemedim ama adam işini bitirdiği halde gitmeyip, gözünü benden ayırmadan bakmaya devam edince hafiften tedirgin oldum. ben hadi gitsin artık ya da sevgilim gelsin diye beklerken, adam yalandan bir şeyleri kurcalaya kurcalaya gide gide bana yaklaşmaya başladı. ben la noliy, yok canım falan diyerek kendimi sakinleştirmeye çalışırken adam gözünü ayırmadan 1-2 metre dibime kadar gelmişti. gündüz vaktiydi, levent'teydik ama bulunduğumuz yer acayip soteydi, in cin top oynuyordu. kalkıp yürüsem herif gidebileceğim tek yolun üstündeydi, sevgilimse ortada yoktu. paniklemiştim, derhal bir şey yapmalıydım. o yıllarda cep telefonu vardı ama ortalıkta görmezdik, çok pahalı bir şeydi. sadece biliyorum televizyondan şuradan buradan. aklıma o geldi. hemen çantama uzanıp kılıfsız casio fx5500'imi çıkardım. ekranı var, tuşu var... cillop gibi cep telefonuydu işte daha ne olsun. tuşlarına bastım bilmiş bilmiş, sonra kulağıma dayayıp bağıra bağıra konuştum:

    - alo? haydar abi nerde kaldın ya! geldin mi toplanıyım mı ben? ha geldin köşedesin tamam. tamam gel hadi bekliyorum...

    heybetli olsun diye gıyabında kendisine haydar abi diye hitap ettiğim sevgilim yarılmıştı onu hesap makinesiyle aramama. ama bahsettiğim herifin, daha ben çakma telefonumu kulağımdan indirmeden tabanları yağlayıp telaşlı telaşlı gidişini hatırladıkça, kim bilir beni ne beladan kurtarmıştı diye düşünmeden de edemiyorum.

    o zamanlar takoz gibi telefonlar vardı, casio'm çok ince kaçıyordu. ama şimdilerdeki yeni nesil cep telefonlarına baktıkça, teknolojinin gideceği yerle ilgili oldukça isabetli bir öngörüde bulunmuşum diyorum. bu bahaneyle tüm casio fx serisi hesap makinelerinin bayramını önden kutlar, halen evimde duran emektar 5500'ümün de ekranından öperim.

  • ilkokulda arkadaşım özcan, dayısının dükkanından beş tane imitasyon yüzük getirmiş ve sınıfa dağıtmak istemişti. sınıfın tüm kızları yüzüklere bayıldık. hepimiz atladık. kura çekilmek durumunda kaldı ve bakın allah'ın işine ki kura sonucunda o beş yüzük sınıfın en güzel beş kızına gitti. ben ise kuraya girememişim bile. listeden ismim silinmiş. ihtimal ki özcan silmiştir. siz tanımazsınız özcan'ı. iyi çocuktu. en azından benim yanımda silmedi ismimi.

    çalıştığım okuldaki 7 senelik zümre arkadaşım adımı hala bilmiyor. sürekli yanlış söylüyor. ancak sene başında gelen manolya hanımın ismini 34 dakika içinde ezberledi. öğretmenler odasında masanın bir ucundan öbür ucuna "manolya hanım! nasılsınız? simit ister misiniz?" diye bağırdı geçen. ben araya girdim. "ben isterim mehmet hocam" dedim. "aaaa tabii, buyrun arzu hocam" dedi. ismim arzu değil. ama yine de iyi hocadır mehmet hoca. siz tanımazsınız. bana simitini verdi.

    üniversitede hangi erkekten vize-final notu istediysem ya reddedildim ya da karşılığında yemek ısmarlamak zorunda bırakıldım. ben de en son baktım, son paramla da gidip adamlara pizza alır hale gelmişim, gittim notları hep efsun'dan istedim. sınıftaki erkeklerin hepsi istisnasız tüm notları efsun'a verirdi. efsun'un lacivert gözleri vardı. siz tanımazsınız. sayesinde çok not topladım. iyi kızdı.

    bavulumu her zaman kendim taşırım. toplu taşımada her zaman ayakta dururum, genelde yanımdaki hanımefendilere yer verilir. kızlı-erkekli ortamlarda her zaman benim değil etrafımdaki kızların anlattıkları dinlenir. öz be öz biyolojik annem, seneler önce: "anne ya şu resimdeki kız güzel mi sence" diye soru yönelttiğim zaman: "yok be. sen bile daha güzelsin" demiş biridir.

    ki siz annemi tanımazsınız. iyi kadındır annem. bana sevdiğim yemekleri yapıyor.

    düzeltme: harf hataları.

  • yaklaşık 10 senedir merkezi ab üyesi bir ülke olan bir şirketin türkiye bölümünde çalışıyorum. neredeyse herşey o ülkenin dilinde ve ingilizce. schengen ülkesi.

    işe ilk başladığım vakitlerde sık sık eğitim amaçlı o ülkeye giderdim. haliyle vize başvurusu evraklar falan filan...pasaport bir tek o ülkenin vizesi ile dolardı.

    ilk başladığım vakitlerde, yani bundan 10 sene evvel,
    - gerekli evrakları tamamlamam yeterliydi, şahsen başvurma zorunluluğu yoktu, vize ücreti 60€ civarı bir şeydi, 2 günlük seyahat için vize isterdim onlar 2 senelik vize verirlerdi. daha sonra o 2 senelik vizeyi kullanıp, italya turu paris turu amsterdam turu deyip tüm schengen ülkelerini gezerdim. tüm avrupayı işten aldığım 2 senelik bu vizeler ile dolaştım.

    aradan 10 sene geçti, aynı şirkette 10 sene dile kolay, nerdeyse o ülkenin yarı vatandaşı sayılırım di mi ama. adeta onlardan biri oldum çıktım...

    fakat, kazın ayağı öyle değil, daha geçenlerde 5 günlük bir ziyaret için vize istedim buyrun başıma gelenler:

    - evrakları tamamlamak yetmiyor, şahsen başvurmam gerekiyor, vize ücreti 85€ oldu, gittiğimde hayatımda ilk kez vize için parmak izi verdim, zaten 4 tane vize fotoğrafı ile gitmiş olmama rağmen orda bi daha resmimi çektiler, yeni kayıt açtılar....birkaç gün sonra pasaportu almaya şahsen gittim... ve sürpriiiz 1 aylık vize vermişler...

    aynı yerde 10 senedir çalışıyorum, 10 senedir ziyaret sebebim belli, kalacağım otel hatta 10 senedir eğitim adresi bile belli, 3 aylık maaş bordrosu verdim, şirketten antetli kağıda imzalı belge verdim. verilen vize 1 aylık...

    o 10 seneden beri, en az 6 ayda bir, yandaş gazetelerde vize müjdesi haberlerini okuduğumu söylemiş miydim?

  • kimliği henüz belli olmayan ve yasadışı terör örgütü lehinde eylem yapan grup tarafından 31 aralık 2011 günü küçükçekmece kanarya'da gerçekleştirilmiştir.

    400-500 kişilik grup önce sahte yangın ihbarı vererek bir süpermarketin yandığına dair birkaç farklı telefon ile önce 155 polis imdat arıyor ve polis imdat'ta söz konusu ihbarı itfaiyeye yönlendiriyor.
    itfaiye komuta merkezi de işyeri yangını olarak polisten gelen ihbarı hemen değerlendirip sefaköy ve yeni mahalle itfaiye ekiplerini verilen adrese çıkarıyor.
    sefaköy'den 3, yeni mahalle'den 2 araç olay yerine kısa sürede varıyor.

    söz konusu adresin olduğu sokağa iki ekip arka arkaya giriyor ve sokakta duman ve panik yapmış vatandaş yerine ellerinde taşlarla ve yanık vaziyette bekleyen molotof kokteylli saldırganlarla karşılaşıyor.
    sokağın henüz başında olunmasına karşın bayır aşağı olan sokakta planlanan bu saldırı eylemi tıkır tıkır işliyor ve itfaiye araçları bayır aşağı doğru yönü olan sokakta saldırıdan kaçmak için geri geri gitmeye çalışırken hooop diğer bir grup sokağı kapatıp yeni mahalle'nin 2 itfaiye aracını sıkıştırarak taşlarla önce camları kırıp içine molotof atıyorlar...
    bu esnada 2 kişi itfaiye aracının tepesine çıkıp su tankı üstündeki yangın kancasını kabinin camından içeri doğru, şöförün kafasına doğru saplamaya çalışıyor ama cam komple kırılamayınca sadece kafasını zedeliyor... gözü dönmüş saldırganlar itfaiyecileri öldürmek için elinden geleni yapıyor...

    can havli ile oraya yangın söndürmek için giden itfaiyeciler araçtan dışarı çıkıyor ve geri doğru kaçmaya çalışıyorlar.
    bu esnada yeni mahalle ekibindeki itfaiyecilerden biri de sokak girişinde olaydan kaçmaya çalışan sefaköy ekibinin su tankının yanındayken saldırı yapan grubun taş saldırısında bolca kaldırım taşını vücudunun çeşitli yerlerine yerken bir yandan da araca çıkmaya çalışıyor ve saldırganlar itfaiyeciyi tutunduğu merdivenden aşağı çekmek için boynundan asılıyor ve o esnada hareket eden araçtan ötürü bir şekilde dengesini kaybedip düşüyorlar.

    yeni mahalle'nin 2 itfaiye aracı saldırganların yağmasına uğruyor ve aracın kabini yavaş yavaş yanmaya devam ediyor.
    itfaiye aracının ekipmanları alınıp yerlere atılıyor ve zarar verilmeye devam ediliyor.

    sefaköy ekibi yeni mahalle ekibini kurtarmak için kanarya polis merkezi'ne sığınıyor ve yaralanan itfaiyeciler için yardım istiyor.
    bu esnada sefaköy 10, yeni mahalle'den 6 itfaiyeci olmak üzere 16 kişi saldırıya maruz kalıyor.
    yeni mahalle ekibinden de 3 personel ciddi şekilde yaralanıyor, (birinin kafası yarılmış, su tankı arkasına asılanda ciddi zedelenmeler var, birinin de bacaklarına kaldırım taşı ile vurulmuş.)

    polisin olay yerine panzerle gitmesine kadar saldırgan grup çoktan dağılmış ve kaçmış oluyor.

    2 aracın camları kırılmış ve birisinin kabini ciddi manada yanmıştı. saldırganlar itfaiye aracına daha fazla zarar vermek için ele geçirdikleri aracı başka bir araca da çarptırmış olduğu da olay yerine geri dönüldüğünde görülüyor.

    polisin geç te olsa emniyeti sağlamasıyla saldırıya maruz kalan yeni mahalle ekibinin araçları ile sefaköy ekibinin araçları polis merkezi önüne çekiliyor ve hasar tespit başlıyor...

    yeni mahalle ekibinin 2 aracı kullanılmaz duruma gelmiş. sağlam lamba, cam kalmamış, saldırıda kullanılan taşlar da kabin içlerinde saldırının şiddetini kanıtlıyordu.
    sefaköy ekibinin yeni mahalle ekibinin hemen arkasındaki araçlarından sadece en baştaki aracın tüm camları kırılmış ama molotof isabet etmediği için ve nispeten arka sırada olduğu için rahatça kaçabilmişlerdi.
    araçların görüntüleri:
    http://img577.imageshack.us/…049/20111231162051.jpg
    http://img198.imageshack.us/…215/20111231162035.jpg
    http://img11.imageshack.us/…/117/20111231162023.jpg
    http://img838.imageshack.us/…663/20111231161851.jpg
    http://img607.imageshack.us/…461/20111231161833.jpg
    http://img521.imageshack.us/…299/20111231161824.jpg

    yaralı itfaiyeciler hastaneye sevk edilip tedavileri yapılıp olaydan 5 saat sonra taburcu edildiler ve darp raporu almalarına rağmen nöbetlerini bitirmek istediklerini söyleyip görev yaptıkları gruba geri döndüler.

    bu acı olay cidden çok ucuz atlatıldı ve herhangi bir görüşün tarafı olmayan, amacı sadece yardım etmek, zorda olanın imdadına yetişmek olan itfaiyeciler için yeni yıl kabus dolu bir gün ile başlamış oldu.
    insan bunu kabullenemiyor, oraya gelecekleri kesin olan ve hamam böceğinin bile kaçtığı ateşin üstüne onu söndürmek için savaşa gider gibi cesurca giden itfaiyecilerden neyin hıncı, neyin öfkesi çıkarılmaya çalışılıyor.

    dün bu mevzunun peşinde polis merkezi-hastane-itfaiye üçgeninde koşarken yaralı olan ve ciddi acısı olan itfaiyeci bir ara "abi yangının ortasında mahsur kalsam yemin ederim korkmazdım ama taşlarla üstümüze saldırdıldığına ve molotof araca isabet ettiğinde çok korktum çünkü böyle bir olayda ölmek istemedim o an... eğer öleceksem birine yardım ederken ölmeliyim" dedi...

    bu sözleri duyunca aklımdan aynı tip saldırıya 2 sene önce gazi mahallesi'nde maruz kaldığım an geldi... aynı şeyi bende düşünmüştüm bunu fark ettim.

    dün yaşananlar basına yılbaşı etkinliklerinden ötürü pek yansımadı.
    yansımaz da zaten.

    fdes üzüntü ile bildirdi.

  • bir ortadoğu uzmanına göre, başına gelen en basit musibet de bile "ben/biz nerede hata yaptım/yaptık" diyerek ders almak yerine "bunu bana/bize kim yaptı" paranoyası ile komplo teorileri üretmesidir. bu nedenle "bir musibet bin nasihatten iyidir" atasözü de, olan bitenden ders almamakta ısrarlı, bildiğini okuyan ortadoğu insanı için geçerli değildir.

  • ampute milli takımı ankara büyükşehir belediye başkanı mansur yavaş'ın daveti üzerine 8 kasım'da kendisini makamında ziyaret etmişti.

    geçtiğimiz ay tarihinde ilk kez dünya şampiyonu olan ampute milli takımı oyuncuları, ankara büyükşehir belediye başkanı mansur yavaş'ı ziyaret edince disiplin kurulu'na sevk edildi.

    kaynak

    türk halkının seçimiyle başa gelmiş, başkentin belediye başkanını ziyaret etmek neden suç unsuru ? mansur yavaş yabancı bir ülkenin belediye başkanıda bizim mi haberimiz yok ?

    yada ekmek üreticileri sendikası genel başkanı (bkz: cihan kolivar) “ekmek aptal toplumların temel gıda maddesidir. dediği için neden hapiste ?

    aynı şekilde türk milletinin oyu ile seçilen türkiye'nin en büyük şehirinin belediye başkanı (bkz: ekrem imamoğlu) neden siyasi yasak davası görüyor?

    son soru akp ne yapmak nereye varmak istemektedir?