hesabın var mı? giriş yap

  • sıkı bir nat geo takipçisiyim ama adamların bu huyunu hiç sevmiyorum. arkadaki sarıklılara sözüm yok ama ulan bütün sehir sanki sarıkla geziyormuş gibi gösterilmesi gerçekten komik olmuş. birde bunu travel hesabında paylaşıyor.

  • dostiyevskinin en iyi kitabi diyebilirim. 'suç ve ceza' dan da daha iyi bence. çünkü gerçekten ruhen yeraltında yasayan bir insanin yazabilecegi ve anlayabileceği bir kitap bu. hani 'kim ne demiş' ile ilgilenmeyip, umrunda olmayan insanların hayatlarını dinlemeyip, anlamaya ve aklinda tutup hatırlamaya değer gormeyip de bin yıl once yaşadığı zerre kadar her boku hatirlamanin eziyetini yasayanlarin, etkilendiği tek cümlenin sahibini yillar sonra hatirlayanların kitabi bu. yalnızlığı, dislanmisligi, hakikaten hakikati kanla haykırıyor bu kitap.

  • çok yanlış bir tutum.

    doğrusu ise, düşmanın karşısında içtimaya girip mıntıka temizliği yapmaya başlamak olmalıydı.

    yabancı komutanlara çay-kahve servisi yapıp lojmanlarının foseptiklerini de temizler, çocuklarına özel ders verirken karılarının şoförlüğünü yapardınız.

    aldığınız bu yüksek askeri eğitim karşısında afallayacak düşman topraklarınızdan hemen çekilir, siz de çift çarşıyla ödüllendirilirdiniz.

    afiyet olsun.

  • daha önce 17 tür köpekbalığı ile dalış yapmış biri olarak söylüyorum, köpekbalıklarının yani taksonomide ve besin zincirinde asla insan yoktur zaten insan onlar için yağsız bir besin, ama ısırma içgüdüleri bunu yapar sonuçta kan geldiğinde artık durdurulamaz bir hal olabilir çoğu zaman ısırıp yok bu benim yiyeceğim değil diye gider.

    yani o köpekbalığı ultra acıkmış bundan kaçış yok, köpekbalığının 2 özelliği vardır bir lorenzini ampülleri (ampullae of lorenzini)dediğimiz seni elektro manyetik olarak suda 3d boyutunda algılar ikincisi kan.

    doğanın acımasızlığı değil bu gerekliliğidir.

  • geçenlerde bir televizyon programında -adını hatırlayamıyorum- sinema konusunda ne kadar cahil olduğunu gösterdi şahan. recep ivedik 2 isimli filminin tanıtımı için mikrofonlara konuşurken sunucunun ''bir röportajınızda sanat filmlerinden hoşlanmadığınızı söylemişsiniz.'' demesi üzerine bir anda su görmüş kediye dönmüştür. ''aaa hiç gelemem , hiç dayanamam. aman allah korusun'' diyerek garip bir tribe girmiştir. sanat sineması sever sevmez , buna bir lafım olamaz elbette ama konuşmanın devamı her şeyden önce şahan için çok talihsizdi. ''şimdi ben alayım ağzıma bir sigara , başlayayım buradan eminönün'e kadar yürüyeyim. arada denize bakayım bir şey demeden. al sana sanat filmi.'' eyvah eyvah. bu kadar mı bağırır bir insan ben cahilim diye. tamam , sevmiyorsun etmiyorsun ama bu mudur senin sanat filmi benzetmen ? devam ediyoruz. ''öyle fukaralık edebiyatı yaptıklarına da bakmayın , milyon dolarlar kazanıyorlar festivallerde aldıkları ödüllerden sonra.'' sanırım burada nuri bilge ceylan a bir taş atıyor. e şahan bırak da adam kazansın para yahu , sen mi kazanacaksın olan parayı. neyse , devam. ''oyunculara da para vermiyorlar bunlar. mehmet sen gel , ahmet sen gel diyerek tanıdıklarını oynatıyorlar. bedavaya getiriyorlar filmi'' hmm. bu da oldukça talihsiz bir açıklama. acaba kaç sanat filmi izledi bu adam ? gerçekten tanışsam ilk önce soracağım bu. söylevinin en komik yerini sona sakladım tabi ki. ''zaten toplasan kırk ya da elli plan var. öyle film mi olur.'' hmm. demek ki film yapmak için devamlı cut , devamlı geçiş , devamlı bir aksiyon olacak öyle mi. baksanıza adam fellini , bergman triplerine girip sinemayı açıklıyor. planların ne kadar önemli olduğunu belirtiyor. gerçekten yazık. adam , sen sevmeyebilirsin. recep ivedik çek , izlen. bir lafım yok. ne diye çıkıp kendini gerçekten komik duruma düşürüyorsun ? sinema üzerine konuşacak son insanlardan birisin , bari konuşma.

    (bkz: gonuşma layn)

  • taşların ufak ufak yerlerine oturmaya başladığı bir bölüm oldu. aksiyondan ziyade karakterlere ve onların seçimlerine odaklanılmış.

    --- 1x04 spoiler ---
    bölüm; miriel'in, rüyasında numenor'un çöküşünü görmesiyle başlıyor. görsellik bu sahnede yine çok güzel.

    - galadriel ve miriel:
    galadriel galadriel galadriel ah galadriel! ben söylemekten bıktım, senaristler söyletmekten bıkmadı. galadriel, orta dünya'daki en eski elflerden biri ve silmarillion'da "orta dünya'da kalan tüm elflerin en güçlüsü ve en adili", yüzüklerin efendisi kitaplarında ise "elf kadınlarının en büyüğü" olarak tanımlanıyor. valinor'daki ağaçların ışığı altında yaşadı. ikinci çağda, güç yüzükleri dövüldüğünde evli ve orta dünya'da kendi toprağı ile ünvanına sahip. peki dizideki galadriel neden topraklarından, ünvanından, evliliğinden, yaşından ve en önemlisi bilgeliğinden yoksun bırakıldı neden alıngan bir genç kız gibi davranıyor ve muamele görüyor? gerçekten halbrand'dan, “nasıl konuşulacağını öğren” diye akıl alacak biri mi size göre galadriel?? modern dönem karakter gelişimi için güzelim karakteri mahvediyorsunuz.

    - miriel; ,şimdilik, güzel yazılmış karakterlerden biri. kitapta fil dişi beyazlığında bir güzelliğe sahip olan karakteri, siyahi bir kadına oynatmak tartışılır tabi ama oyuncu sırıtmamış rolde. dizideki güçlü karakterlerden biri ve palantir'in bilgisine sahip. aynı zamanda pharazon'dan ve nüfusun bir kısmından gelen çok fazla baskı var. bunu bölümün başında gördük.

    - gelelim halbrand'a. şu an çoğu kişi halbrand'ı sauron olarak görüyor. özellikle bu bölümde bize gösterilenlerden yola çıkarak. şimdi elimizde ne var bakalım.
    sauron çünkü;
    * demirciliğe meraklı ve çok iyi olduğunu iddia ediyor (sauron çok yetenekli bir demirci)
    * numenor'dan ayrılmak istemiyor (bunu nümenorluları manipüle etmek istediği için istiyor olabilir)
    * güney toprakları'nın, uzun zamandır kayıp olan kralı. güney toprakları'nın (mordor) kayıp kralı = sauron
    * insanların korkularını kullanarak nasıl manipüle edileceği ve "usta olunacağı" konusundaki diyaloğu.

    sauron değil çünkü;
    * demircilikte iyi olması bir şeyi ispatlamaz ve numenor cennet gibi bir yer ordan oraya göç eden biri için bulunmaz nimet diyebiliriz.
    halbrand'dan şüphelenmemize yol açacak bir repliği her bölümde görüyoruz. bu bölümde de galadriel'e:
    ".. karşındakinin en çok korktuğu şeyin ne olduğunu belirlemen iyi olur. onunla başa çıkmasının yolunu öğret ki sen de onların üzerinde hakimiyet kurabilesin."

    numenorlular en çok ölümden korkarlar. şimdi bir düşünelim, 9 insan lideri ölümden korkmamaları konusunda ustalaştıran “aracı” onlara kim verdi ve hakim oldu?? sauron tabi ki.

    aslında halbrand, bir çeşit aragorn da olabilir.
    *başlangıçta kötü adam olduğu düşünülen, kötü görünüşlü bir adam iyi biri çıkıyor.
    *uzun zaman önce gözden düşen ve krallığını kaybeden bir kraliyet ailesinin son üyesi.
    *adı geçen bir kraliyet mensubu, atalarının mirasıyla barışmaya ve onu çözmeye çalışıyor.

    bilmiyorum sauron'un/annatar'ın kim olduğunun herkesi şaşırtması lazım. halbrand çok göz önünde ve çoğu insan şimdiden anladı. o yüzden o sauron değildir gibime geliyor.

    - gelelim adar'a. adar ilk defa net olarak gözüktü ve yıpranmış bir hâli vardı. görsel sauron ortalıkta yokken gücü elinde bulunduran biri bence. sauron olduğunu düşünmüyorum. adar'ın, arondir ile beleriand'dan bahsetme şekli, yüzündeki hüzünlü ifade; onun bir şekilde evi ve geçmişiyle ilgili hayal kırıklığını ya da yozlaşmış bir elf olduğunu gösteriyor. yani karanlık tarafa geçen ve morgoth tarafındaki ilk elflerden biri. davasında haklı olduğunu da “size çok yalan söylendi” diyerek belirtti zaten.

    ve adar'ın beleriand'daki nehrin ağzına yaptığı gönderme... acaba bu sirion'un limanları olabilir mi? maglor üçüncü akraba kıyımı için oradaydı ve silmarillerden birini aldığında eli yanmıştı ve onu atmak zorunda kalmıştı. daha sonra, bu olay hafızasından silinene kadar kıyılarda üzüntü içinde dolaştı. adar'ın da sadece sol elinde eldiven var ve yüzünde yanık izleri var. onu maglor mı yapacaklar acaba. gerçekten beni düşündürüyor…

    - gelelim, celebrimbor'a verilen son teslim tarihine. orklar, adar'a çok fazla saygı duyuyor hatta ingilizce altyazıda “orklar saygıyla homurdanıyor” yazıyordu. ama ilerde orklar, sauron'un yanında yer alıyor; bu nedenle, karanlık lordun sadece elfleri kontrol etmek için değil, aynı zamanda güney toprakları'ndaki potansiyel bir rekabetin üstesinden gelmek için de 'güç'e ihtiyacı var. bu da bizi galadriel'e getiriyor. sauron'un güney toprakları'ndaki rekabetiyle o ilgilenecek ve bu da sauron'a eregion'da, lidersiz bir ork ordusunda ve adar'ın güney toprakları'nda bıraktığı her türlü altyapıda daha fazla zaman kazandıracak. gil-galad'ın, galadriel'in istemeden de olsa düşmana yardım etmesi ve kötülüğü yayması konusundaki uyarılarını hatırlayın.

    - celebrimbor, bu bölüm biraz huzursuz ve endişeli görünüyordu. kulenin inşaatının son sürat ilerlemesine rağmen. arka planda başka bir nedeni var mutlaka. bir de halbrand'ın galadriel'e yaptığı konuşmayı hatırlayın. ve celebrimbor; elrond ile konuşurken babasının, ona yardım ettiği için çok memnun olacağını hissettirecek bir anıyı “aniden” hatırlaması. daha sonra elrond, babasının hayatıyla ne yaptığını görürse hayal kırıklığına uğrayacağı korkusundan bahsediyor. çok manipüle edici bir an gibi geldi bana.

    - gelelim bölümdeki en sevdiğim kısımlardan birine; cüce&elf sahnelerine. elrond ve durin ıv'ün aralarındaki ilişki, dizinin en güzel yazılan parçalarından biri. aralarındaki etkileşimleri, özellikle de nasıl tanıştıklarının komik bir şekilde anlatılması hoşuma gitti. buram buram legolas ve gimli kokuyordu.

    - khazad-dum yine harika gözüküyordu. ayrıca 3. durin, hem iyi bir kral hem de baba olarak gösterildi, oğluyla sahnesi güzeldi. 3. durin'i oynayan peter mullan'ın sesi ve gözleri o kısacık sahnelerde bile etkileyiciydi. güzel oyunculuk sergilemiş. zaten westworld'den biliyordum.

    tamamen yeni bir keşif olan mithril, elfler için dövülen 3 yüzüğün ana maddesi olabilir mi acaba. burdan durin ile elrond arasında bir mevzu çıkacakmış gibi hissediyorum çünkü.
    görsel

    - elrond'un, disa ile durin'i uzaktan gözlediği sahneyi de sevdim. çünkü, elflerin görme ve işitme yeteneklerinin ne kadar iyi olduğunu gösteriyor. “elf gözlerin neler görüyor legolas!”

    - gelelim isildur'a. arkadaşlarının da çıraklıktan atılmasına sebep oldu. bu aslında isildur'un karakter olarak eksikliklerini güzel yansıtan bir sahneydi. bencil ve davranışlarının bütün sonuçlarını göremiyor. isildur iyi bir insan olmasına ve harika şeyler yapacak olmasına rağmen, zayıflığı işlenmiş.

    - pharazon da miriel orta dünya'dayken tahta geçmek için hamlesini yapacaktır.

    - palantir ve narsil'i gördük. evet narsil. narsil , son ittifak savaşı sırasında kral elendil tarafından kullanılan ve oğlu ısildur tarafından, bu savaşın son savaşı sırasında tek yüzüğü sauron'un elinden kesmek için kullanılan ve bu süreçte parçalanan uzun bir kılıç. kırılan kılıç olarak biliniyordu. daha sonra andúril olarak dövüldü ve aragorn'un kılıcı oldu. filmdekiyle hemen hemen aynı tasarıma sahip. ayrıca arkada bulunan tablodakiler beren ve luthien olabilir mi?
    görselgörsel

    - bölümde saçma duran şeyler de var tabi. ilki o en baştaki “elfler işimizi alacak” sahnesi. yahu koskoca elflere suriyeli kaçak işçi muamelesi de yaptınız ya ne diyim size ya ahaha neden düşük ücretle numenor'a gelsinler ki? elf krallıkları fakir ve yoksul ülkeler değil. muhtemelen günümüze yapılan bir gönderme o sahne.

    diğeri de yine bir slow motion sahnesi. theo ve arondir'in, orklardan kaçış sahnesi kötüydü bence. orda bronwyn ölsün diye bekledim ama ölmedi maalesef.

    sinema seyirciyi büyüleme sanatıdır. izleyenleri, kendi dünyasına çekmeyi ve sonuna kadar orada tutmayı amaçlar. bunu, zengin ve estetik sahneler yaratarak ve bunlardan duygu ileten ve izleyicinin odağını tutan büyüleyici bir anlatı örerek yapar. seyircinin büyük ekranda özel bir şey deneyimleyeceğini vaat ediyor sinema.

    televizyon ise farklı bir mecra. izleyici kitlesi daha geniş, ekranlar daha küçük ve zaman daha kısa. insanlar dizilerden, eğlence bekliyorlar. tv şovları teknik olarak doğru sahneler yaratır, izleyiciye gerektiği kadar bilgi verir ve nispeten hızlı tempolu anlatılar oluşturur. bu dizi de sinema ile tv şovu arasında bir çizgide gidip geliyor. bir yandan insanları kendi dünyasına çekiyor bir yandan da tempoyu artırıyor.

    ben özellikle sinematografiği ve kurulan şehirleri çok beğendim. numenor gerçek bir şehir gibi görünüyor. peter jackson'ın minas tirith'i gözüme yeterince büyük gelmiyor artık. ama armenelos çok geniş ve büyüleyici. doğu roma imparatorluğu şehirlerini andırıyor. konstantinopolis'e benziyor ve ana saray da ayasofya'ya benziyor.

    - sondaki nimloth sahnesi de çok güzeldi. bölüm numenor'un düşüşüyle açılıyor ve bölüm düşen yapraklarla bitiyor. görsel

    - müzikler de güzeldi bu bölüm. özellikle sonda çalan white leaves parçası hoşuma gitti. zaten numenor parçasına aşık oldum sürekli dinliyorum.

    özetle yine uçlarda olmayan bir bölümdü. ne çok iyi ne de kötü. 7.5/10. haftaya görüşmek üzere.

    --- 1x04 spoiler ---

  • sırf müzik dinlemek için radyo programcılarının birbirinden saçma muhabbetlerine maruz kalmak istemeyen bizler, müzik uygulamalarını, hışırtısız, çekme problemi olmadan rahat rahat dinliyoruz.

    karşımda bir şeyler anlatan birini dinlemek istersem de podcast açıyorum.

    yeniliklere ayak uydurabilenler kazanıyor. ayrıca teknolojik gelişmeler ve değişen ihtiyaçlarla birlikte yok olan birçok meslek var, radyocular tek değil.

  • ne yani sırf geçmişte sarhoş direksiyona geçip hamile bir kadının ölümüne sebep oldu diye sonra beraber girdikleri evden metrelerce yükseklikten hayatının baharında bir genç kız şaibeli şekilde sert zemine düşüp öldü diye tutuklu mu yargılanacaktı? tamam bilirkişi kazayla düşmesi mümkün değil diye rapor vermiş ama yine de bu acımasız olduğunuz gerçeğini değiştirmiyor. olay öncesinde şiddet uyguladığını itiraf etmesi ise fiziksel olarak kendisinden zayıf insana el kaldırabilecek kadar şerefsiz adinin teki olduğunu değil sadece birazcık şiddete karşı zaafının olduğunu gösterir.

    ulan bu adam yoldan geçen bir siyasinin birkaç kilometrelik konvoyuna tepki mi göstermiş, tüm ülkenin emeği milyarlarca dolar para nereye gitti diye mi sormuş, sosyal medyadaki eleştirisine zorlaya zorlaya devlet büyüklerine hakaret suçu mu isnat edilmiş, madencilerin hakkını mı savunmuş, türbede elleri arkadan bağlanmış şekilde mi gezmiş de lince başlamışsınız hemen? bu saydığım suçların failleri ellerini kollarını sallaya sallaya gezerken bu garibana mı gücünüz yetiyor? o kadar kötüsünüz ki inanıyorum tahliyesini de babasının fabrikatör olmasına bağlarsınız şimdi... kötü kalpli insanlar...

  • hmm çoktan seçmeli sınav sorusu.

    tipe önem veririm. boy pos kaş gözü geç, el önemlidir. güzel el müzel el diye şeyler çıkarmışlar, onlar tırı vırı. el önemlidir, maharetli mi misal. çalışmış el mi. ne yapmış? topraktan anlamış mı? hayır. peki taş taşımış mı? çekmece tamir etmiş mi? kablo mu bağlamış, çiçek mi sulamış, ağaç yontmuş, rahmaninof çalmış, kare kare havuç doğramış?? bi at çizmeyi mi denemiş yahut kire pisliğe bulanıp buji değiştirmiş? tip tip el var. güzel eller... yoksa pıtı pıtı akıllı telefon ekranından twit atıp durmuş anca ama yok uzun parmaklıymış, yok kemikliymiş zart zurtmuş. geç, dandik el o.

    paraya da önem veririm. hiç iflas etmiş mi misal. burnu dibine kadar boka batmış mı, aç karna bi tost alıp yiyecek meteliği bile olmadan dolaşmış mı.. tekrar geri çıkabilmiş mi bundan? nasıl çıkmış? beş parasız ve çok paralıyken karakteri değişmiş mi? tapınmış/ tapınıyor mu paraya, onu kendisini daha önemli, üstün ya da daha değersiz yapan bi varlık olarak mı görüyor? bakışı ne paraya, kendini konumlayışı ne?

    zekaya da bakarım. görebilmek zeka. hele en üst seviyesi kendini görebilmek. yoksa isterse 3'le 5'i parmaklarıyla toplasın, isterse 6 nobel dizsin, bana gelişi bir.

    noldu bak, hepbiri çıktı... kadınlar azı beğenmez işte, böyle bunlar.

    çok pis çarpık, çizik çuzuk bi binary mercekle bakıyorsunuz şu mevzulara. kötüsü, zaman dışında kimse de size gösteremez o merceği. kaybettireceği onca yıla cidden yazık.

  • koreli dayı bu bölüm mahsun kırmızıgül'e selam falan değil bayağı çakmıştır..

    -kızım bir film izlemiş çok duygulanmış, aldı beni huzur evinden buraya getirdi. orada her şey ayağıma geliyordu, burada her haltı ben yapıyorum..

  • ilk dersler... çukurdan biraz hızlı geçişimden sonra:

    "ooh, sik anasını evladım arabanın sik, babanın malı ne de olsa."