hesabın var mı? giriş yap

  • 80 civarında doğanlar çocukluklarını yaşarken öğrendiler bunun ne olduğunu.

    okuma yazmayı yeni söküp de rakamları da anlar hale geldiğim tek haneli yaşlarımdan bir tanesinde yerde 100 lira bulmuştum. fazla önemsememiştim bu şansımı, sonuç olarak birileri önem veriyordu buna, ama benim için bir anlamı yoktu. üstünde yarış arabası veya artis resmi olmayan ama buna rağmen bir şekilde kıymete binmiş garip gurup bir şeydi para benim için o zamana kadar.

    yanımda o sırada mevcut bulunan diğer yaşıtlar benden daha acar çıktılar. çok büyük kıymetli bir şeye sahipmişim muamelesi yaptılar. ama bir tanesinin dediğini hiç unutmam: "bu parayla 10 tane çiklet alabilirsin!".

    anladığım dilden konuşmuştu en azından birisi.! ilk iş bakkala gidip bu denilenleri bizzat test etmek oldu. bakkala 100 lira uzatıldı ve "10 tane çiklet ne kadar?" diye soruldu akabinde de 10 tane turbo alındı. çiklet para birimi dururken neden bunu 10la çarpıp bir kağıdın üstüne yazıyorlardı acaba... neyse, ağıza birer ikişer atılan çikletler sonrası fazla kafaya takılmadı bu husus. en azından şimdilik... akşam anneye bu önemli izdivaç aktarıldı. annem takdir etti benim bu ticari atılımımdan dolayı, babam somurttu.

    uzun bir süre 100 lira gördüğümde 10 tane çiklet gözümün önüne gelir oldu. zaten bakkalımızla olan hesap hareketleri hep

    *
    debit kasa: 100 lira
    debit smm*: 10 çiklet
    ---credit stok:10 çiklet
    ---credit gelir: 100 lira
    *

    şeklinde gerçekleşmekteydi. hiçbir zaman 100 lira verip de 5 çiklet + para üstü almadım. likidite tercihim çiklet birimindeydi. her seferinde de parayı vermeden önce "10 tane çiklet ne kadar?" diye soraraktan bir miktar sinir bozukluğu yaratmıştım bakkal amcanın bünyesinde. "100 lira" dedikten sonra bana seçtirirdi her seferinde.

    ama bir gün çok acı bir olay oldu. alışkanlık haline getirdiğim 100 lirayı verdikten sonra "10 tane çiklet ne kadar?" sorusunu yönelttim ve hala gözümün önünden gitmeyen pis sırıtışıyla bakkal amca melodik bir şekilde "150 lira!" dedi.

    mahvoldum. kafamı indirdim. nasıl olurdu? neden artık 100 lira demiyordu?.. azik büzük bir şekilde 100 lirayı uzattım belki bir mucize olur da 10 tane çikletime kavuşurum diye. elime 6 çiklet ve lanet bir 10 lira geçti.

    enflasyon buydu.

  • aslında ne tam anlamıyla bir dialog ne de komik.
    aslında daha cok trajikomik.

    arkadaşımın üstün zekalı kuzeniyle tanıştım bundan 4-5 sene önce. çocuk o zamanlar 8-9 yaşında.
    arkadaşımla çocukla tanıştığım günün akşamında telefonda konuşuyoruz, velet de yanında:

    ben: kuzenin beni sevmiş mi?
    arkadaş: sevdin mi diye soruyor lan
    velet: bu yaşta bir insanın böyle bir soru sorduğuna inanamıyorum. kendisini sevecek ya da sevmeyecek kadar tanımıyorum. sadece bir kaç saat beraberdik. ne duymak istiyor benden?

    salak çocuk.

  • tuhaf günlerden biri. dünyanın bir kısmını neşelendirirken bir kısmına travma yaşatan türden.

    dayımın eşi öldüğünde 35 yaşındaydı, ben de şu an 35 yaşındayım. agresif bir beyin tümörü yüzünden üçüncü ameliyata girmesi gerekiyordu, bir gece öncesinde bana "korkuyorum, ölürsem çocuklarıma ne olacak" demişti. "anneler günü, bayram, hep buruk olacaklar" demişti. ameliyatının işe yaramayacağını herkes biliyordu zaten de, bir umut diye çırpınış... ne cevap verdim hatırlamıyorum, kesin saçmalamışımdır. ölmek üzere olan birini avutabilecek kadar soğukkanlı değilim.

    bu konuşmadan birkaç ay sonra öldü. çocukları büyüyor, zaman akıyor. büyük çocuğu (kız) ortaokulda, ufak olan (erkek) ilkokul. kız çocuklarıyla erkek çocukları farklı yapıdadır derler, ondan mı bilmem ama erkek olan hayatına normal şekilde devam ediyor gibi görünürken kız olan annesini bir kez bile anmadı. hiç. ne fotoğrafına baktı, ne ismini andı. biz de bu yüzden hep o yanında yokken aradık anneannemi, anneler günü'nü kutlarken duymasın istedik. sosyal medyada paylaşmadık. kendi çapımızda önlem aldık işte, ne faydası olacaksa...

    yaşadıkları şehir tutucu. sanırım ramazan yüzünden arkadaşlarından ve çevreden gördüğü oruç tutma baskısına isyan etmiş. ilk defa dün gece annemle kardeşimi arayıp ağlamış. "allah'a inanmıyorum ben, olsaydı annemi bir kerecik rüyamda görürdüm. zaten bizi ufacıkken bıraktı, allah'tan nefret ediyorum" diye bağırmış. birkaç gün önce de ilk defa kendisini büyüten anneannemin anneler günü'nü erkenden kutlayıp hediye vermiş. yıllarca tek bir kez anneler günün kutlu olsun demedi, bu yıl içinde ne biriktirdiyse hepsini kusuyor. o kadar öfkeli ki, çocuk değil marvel filmlerinden çıkmış kötü karakterler gibi konuşuyor. allah'tan nefret ediyorum diyor sürekli. sanırım inanıp inanmadığını da sorguluyor kendince. annesinin ölümüne açıklama bulmaya çalışıyor. allah öldürdüyse neden öldürdü, neden annesini öldüren allah için oruç tutması gerekiyor türü sorular... aslında cevap da istemiyor, sadece öfkesini her konuştuğu insana söylemeye çalışıyor. anneler günü olmasa başka bir meseleyle bu kadar tetiklenir miydi kafasındakiler bilmiyorum.

    demem o ki, bir yetişkin olmama rağmen 5 yıldır babalar günü benim için bile kabus. sabah mide krampıyla uyanıp gün boyunca her reklamda ağlamaklı oluyorum. bir de bu reklamların haftalar önceden başladığını varsayarsak... bazı çocuklar için anneler günü, babalar günü kavramları travma.

    bazen dünyadaki bütün özel günlerin kaldırılmasının daha iyi olacağını düşünüyorum. haftalar öncesinden bannerlarla, videolarla babam yaşasaydı alabileceğim hediyeleri görmektense ölüm yıl dönümünde anmayı tercih ederdim. bugün annesini kaybedenler de böyle hissediyor. işçi bayramı veya öğretmenler günü gibi mesleki türde olanlar neyse de; bence anneler günü, babalar günü gibi kişisel bağları zorlayan günler olmasaydı eksikliğini çekmezdik.

  • iki genç arkadaş uyuşturucu bulundurmak suçundan mahkemeye çıkarılırlar. yargıç hapis cezası vermez, onun yerine gidip diğer gençleri uyuşturucuya karşı uyarmalarını ister. bir ay sonra iki arkadaş yeniden yargıç karşısına çıkar ve yargıç durumlarının ne olduğunu sorar. birinci genç:

    "harika,100 kişiyi uyuşturucu kullanmaktan vazgeçirdim" der.
    "nasıl yaptın?"
    "tahtaya biri küçük biri büyük iki daire çizdim. sonra da dedim ki;büyük daire uyuşturucu kullanmadan önceki beyniniz, küçük daire uyuşturucu kullandıktan sonraki beyniniz."

    "aferin" der yargıç ve diğer gence döner.
    "ben 1000 kişiyi vazgeçirdim" der ikinci genç.
    "bravo,sen nasıl yaptın?"
    "tahtaya biri küçük biri büyük iki daire çizdim. sonra da dedim ki; küçük daire uyuşturucu yüzünden hapse girmeden önceki kıçınız, büyük daire de hapisten çıktıktan sonraki kıçınız."

  • japon devletine resmi başvuru yapmış ve gerekli şartları karşıladığı tescillenerek japon vatandaşı olmuş bir kişinin işlediği suçtur.

    kafa almıyor sanırım bazı şeyleri?

  • adam on numara konuşmuş. hiç üstelememiş. baya da centilmen davranmış. ama anasını sattığım kezbanı ünlü olmak için mesajları ifşalamış. helal lan czn gözüme girdin.

  • ben yaptım bunu. kızım 1,5 yaşındayken fiyatını, türkiye'ye göre ucuz buldum aldım. haa ne oldu, eve ilk getirdiğimde hatun alay etti. kızım hareketli bir cihaz olduğu için korktu. oynamadı. (robotla da oynamamıştı) ben oynadım. sonra uzun süre durdu bir köşede. yaklaşık 3 ay sonra kızım tekrar gördü, çekinerek bakıyordu. hadi oynayalım dedim, başlangıçta korktu ama sonra arabayı onun arkasından takip ettirmek suretiyle kovalamacalı oyun icat ettik. artı pilleri bitince hemen "baba pi" diyerek pillerini değiştirmeye çalışıyor. (bilim kadını potansiyeli var :) velhasıl kelam oynuyoruz biz kızımla arada sırada. yani herhangi bir problem yok şimdilik.