hesabın var mı? giriş yap

  • sanırım "madem avrupa'da tecavüz ediliyor, biz de neden bu kadar safsata" ima edilmeye çalışılıyor. bilal'e anlatır gibi anlatayım; "orada" tecavüz mağduruna linç değil koruma, tecavüzcüye ise ceza verebilen, işlevini ve hakimiyetini kaybetmemiş bir yargı hakimiyeti mevcut canım. şimdi geceleri kızını okşayıp, karını dövmeye devam edebilirsin.

  • şahsımın bu şirketlerde ortaklığı yoksa ben hiçbir şey bilmiyorum. 3-5 tane müteahhit rahat etsin diye 85 milyon köle gibi çalışıyoruz.

  • bizim evin yan tarafında kafe işleten bir ablamız vardı, eşini kaybetti 3-4 yıl önce falan, bir de oğlu var. akşamları takılıyorduk ablanın yanına, kahvemizi içip laflıyorduk. gülay abla olsun adı, bir de arkadaşı var mehmet abi, muhabbet neşeli bir adam. neyse bizim bu gülay abla yoruluyor kafede, oğlanın okulu, ev, kafe derken yetişemedi, devretmeye karar verdi dükkanı. alıcısı çabuk çıktı, anlaştı bizim abla. o akşam müşteriler de gittikten sonra bi yorgunluk kahvesi yapmış kendine, muhabbet ediyorlar mehmet abiyle;

    -bitti mi gülay, hallettin mi işleri.
    +bitti şükür, devrettim artık, kurtuldum.
    -ee, kafe de yok artık, ne yapacaksın şimdi?
    +valla hiç bilmiyorum ki mehmet, işim gücüm kalmadı.
    -e o zaman evlensek ya biz gülay?
    +olur mehmet evlenelim.

    ve evlendiler. ne güzel di mi lan? madem yapacak işimiz yok, e o zaman neden evlenmiyoruz.

  • ben az kazanan bir adamım. öyle akıllı telefonum filan yok. geçen şirketin evrağı teslim etmek için cevahir'e gittim. daha önce de birkaç kez yine aynı sebeple gitmiştim. neyse lafı uzatmayayım kendisini orada gördüm.

    imza mı istesem, foto mu çektirsem diye düşündüm. en iyisi ölümsüz bir anı olan foto çektireyim dedim. dedim dedim de ben de akıllı telefon yok ama bilic de orada. bir daha nereden göreceğim onu deyip yanına gittim.

    derdimi tarzanca-ingilizce anlattım. kırmızı kapaklı samsung telefonumu gösterdim; ''but i want photo with you'' dedim tarzanca olarak. utanmadan bir de dedim ki; ''take photo with your phone than e-mail to me, ok?''

    aklımca; ''senin telefonunla çekelim bana e-mail ile gönder olur mu?'' demek istedim. adam zeki tabi, şak diye anladı. ben olur mu öyle şey len filan deyip kızacağını düşünüyordum ''okey'' dedi, beraber selfie çekindik. sonra e-mail'imi aldı. teşekkür edip tokalaştık.

    sonra ben şirket evrağını teslim ettim. sonra işe yeninden döndüm. dönüş yolunda; ''iyi çekindik de bu bana göndermez ki hacı'' diye düşünüyordum, neyse çekildik mi çekildik diye kendimi avutuyordum. yol bunu düşünerek geçti. yeniden masamın başına oturdum, e-maillere bir heyecanla baktım. yoktu.

    neyse, göndermezse canı sağolsun dedim. o gün bilic'ten gelen giden yoktu. ertesi gün de yoktu, ondan sonra da yoktu. olmadı. artık ben vazgeçtim. içten içe de biraz kızgındım, sonra artık umudumu kaybettim. yaklaşık 10 gün sonra tanımadığım bir adresten e mail geldi, şüphelendim ama yok ya artık gelemez dedim. heyecansız bir şekilde açtım. bir baktım bilic'le ikimizin fotoğrafı ve bir de antrenmana davet mektubu.

    kıt ingilizcemle bunu anladım ama bir arkadaşa kesin olsun diye tercüme ettirdim. evet, önümüzdeki perşembe beni davet ediyordu. önümdeki 4 günü bir bayramı bekler gibi bekledim, allem edip kallem edip patrondan izin aldım ve beşiktaş antrenmanına gittim.

    bu sefer hazırlıklıydım, bir arkadaşın fotoğraf makinesini yanımda getirmiştim. binlerce foto çektim. sağol bilic, bana çok güzel bir perşembe sabahı yaşattın.

    debe editi: hikaye gerçek mi diyenler oluyor, evet hikaye gerçek değil. yalnız bu entry'nin sevilmesindeki maharet benim değil. slaven bilic'in. kimse bilic öyle şeyler yapmaz lan demedi. herkes bilic'in böyle gönlü bol, taraftarına değer veren biri olduğu konusunda hemfikir. ben de bu yazıyı kurguladım yazdım. insanları hayal kırıklığına uğrattıysam affola.

  • bugün açılan ve öğretmenlerimize yönelik kabul edilemez bir ithamda bulunan başlık kapatılmış, söz konusu başlığı açan yazar sözlük'ten uçurulmuştur.

    ekşi sözlük, yürüdükleri zorlu ve onurlu yolda her daim öğretmenlerimizin yanındadır. bu tür ithamlarda bulunan söylemlerin ekşi sözlük'te barındırılmasının hiçbir şekilde mümkün olmayacağını paylaşmak isteriz.

  • korsanlık, herhangi bir devletin normal yargı yetkisi dışında denizlerde veya havada işlenen, özel amaçlar için ve kamu otoritesinin izni olmadan yapılan herhangi bir soygun veya diğer şiddet eylemi. korsanlık uluslar hukukuna karşı bir suç olarak kabul edildiğinden, herhangi bir devletin kamu gemilerinin bir korsan gemisine el koymasına, onu limana getirmesine, mürettebatı (uyruklarına veya ikametgahlarına bakılmaksızın) yargılamasına ve suçlu bulunmaları halinde onları cezalandırmasına ve gemiye el koymasına izin verilmiştir.

    uluslararası hukuka göre, korsanlık bir devletin normal yargı yetkisi dışında, devlet otoritesi olmadan gerçekleşir ve siyasi değil özeldir, ancak yasadışı savaş eylemleri, isyancıların ve devrimcilerin eylemleri, isyan ve köle ticareti çeşitli ülkelerin ulusal yasaları veya özel anlaşmalarla korsanlık olarak tanımlanmıştır.

    korsanlık tarih boyunca meydana gelmiştir. antik akdeniz'de korsanlık genellikle deniz ticaretiyle yakından ilişkiliydi ve fenikeliler, yunanlılar, romalılar ve kartacalılar gibi her ikisiyle de uğraşmış görünmektedir. orta çağ'da kuzeyden gelen vikingler ve güneyden gelen mağribiler de korsanlıkla uğraşmışlardır. rönesans ve sonrasında avrupa'daki savaşların sonunda, donanma gemileri rutin olarak karaya oturtulmuş ve mürettebatları dağıtılmıştır; bu gemilerdeki işsiz mürettebat genellikle korsanların hizmetine girmiştir.

    korsanlığın yaygın bir kaynağı, barış zamanında misilleme yapmak, belirli suçlar için tazminat almak veya savaş zamanında düşmanı avlamak için bir hükümet tarafından görevlendirilen özel mülkiyete ait ve silahlı bir gemi olan korsandı; subaylarına ve mürettebatına ele geçirilen gemilerden alınan yağmadan pay verilirdi. bir savaştan sonra bu kârlı işi izinsiz sürdürmenin cazibesi büyüktü. xvı. yüzyılın sonlarında ingiltere ve ispanya arasındaki savaşlar sırasında, meksika'dan karayipler'e giden hazine yüklü ispanyol kalyonları korsanlar için doğal bir hedefti ve korsanlık ile korsanlık arasındaki ayrımı yapmak zorlaştı.

    korsanlığın "altın çağı" olarak adlandırılan dönem 1650'den sonraki yüzyılda karayipler'de ve amerikan kolonileri açıklarındaki sularda yaşandı. bu dönem sir henry morgan, karasakal ve william kidd ("kaptan kidd") gibi efsanevi figürlerin dönemiydi. korsan mürettebatı avrupa'nın her denizci ülkesinden geliyordu ve denizcilerin önemli bir kısmı afrikalıydı. güney amerika'nın en başarılı korsanları arasında guanabara körfezi (niterói ve rio de janeiro arasındaki güneydoğu brezilya) çevresindeki gemileri avlayan bir fransız olan jean-françoisduclerc` vardı. bu ve diğer korsanların maceraları daha sonra, belki de en iyi örneği robert louis stevenson'ın define adası/treasure ısland (1881) olan, popüler romantik ve çocuk edebiyatının önemli bir türüne ilham vermiştir. 20. yüzyılın sonlarında korsanlar ciddi tarihsel araştırmaların konusu haline geldi. bazı akademisyenler korsan kültürünü, sınıf ve ırk gibi genel ayrımlara meydan okuyan ve 17. yüzyıl siyasi radikallerinin hayallerini, ingiltere'de ve başka yerlerde yenilgiye uğratılmalarından çok sonra bile canlı tutan, gerçekten yıkıcı bir radikal hareket olarak tasvir ettiler.

    korsanlık diğer bölgelerde de gelişti. 16. yüzyıldan 18. yüzyıla kadar, türk egemenliğinin zayıflamasının kuzey afrika'daki berberi devletlerinin sanal bağımsızlığıyla sonuçlanmasının ardından, korsanlık akdeniz'de yaygınlaştı. fas, cezayir, tunus ve trablus korsanlığa o kadar hoşgörü göstermiş ve hatta organize etmişlerdir ki korsan devletler olarak anılmaya başlamışlardır. 19. yüzyılın başlarında bu korsan devletler amerikan, ingiliz ve fransız güçlerinin birbirini izleyen eylemleriyle bastırıldı.

    korsanlık 19. yüzyılda önemli ölçüde azalmış olsa da, gemi ve uçak kaçırma uygulaması 20. yüzyılın sonlarında yeni bir korsanlık biçimine dönüşmüştür. korsanlık ve terörizm arasındaki yakınlık, 1985 yılında achille lauro yolcu gemisinin filistinli militanlar tarafından kaçırılmasından ve el kaide ajanlarının 2001 yılında abd'de 11 eylül saldırılarını gerçekleştirmesinden sonra özellikle endişe verici hale gelmiştir. yirminci yüzyılın son on yıllarında deniz korsanlığı doğu ve güneydoğu asya ile afrika'nın doğusundaki denizlerde bir kez daha yaygınlık kazanmış, korsanlık eylemleri kaçakçılık (silah ve uyuşturucu) ve diğer yasadışı faaliyetlere karışan suç örgütleri tarafından ya da onlarla işbirliği içinde gerçekleştirilmiştir. bu korsanlar bazen küçük limanlarda, yasadışı kazançtan pay alan devlet görevlilerinin koruması altında faaliyet gösteriyordu. 2008-09 yıllarında başta somali olmak üzere afrika kıyılarındaki sularda artan saldırılar, çeşitli ülkelere ait gemilerin kaçırılmasını da içeriyordu ve çeşitli donanmalara ait savaş gemilerinin zorla müdahalesine yol açtı. bu olaylar, batılı haber medyasını bu tür olayların ortaya çıkardığı uluslararası yargı yetkisine ilişkin özel sorunları yeniden incelemeye ve 18. yüzyılda alınan tarihi dersleri, özellikle de korsanlara ve onların ana üslerine karşı silahlı güç kullanma gerekliliğini bir kez daha ele almaya sevk etmiştir.

    görsel

    ayrıca; kadın korsanlar

  • "oto tamircileri, tekstil atölyeleri" eleman bulamıyor çünkü kayıt dışı (sigortasız) çalıştırıyor. günde 10 saat çalıştırdığı personele asgari ücreti bile çok görerek 1500 lira maaş veriyor.

    ortada tamah edecek bir az bile yok aslında!