hesabın var mı? giriş yap

  • baya bi sıkıntılıyım dün akşam, buralar gereksiz ayrıntı. moda sahil'de oturdum biraz, eve dönmek üzere yoldayım yürüyorum. saat 8.30-9 arası bişey.

    - alo kızıııım?
    - efendim baba
    - ne var ne yok bakim napıyosun?
    - iyiyim baba sağol... (derken burada ağlamaya başlıyorum) sen nasılsın?
    - haydaa... noldu kızım birden şimdi? dün sınavın varmış kötü mü geçti?
    - yok baba ya öyle canım sıkkın işte.
    - işyerinde biri sana bişey dediyse hemen yarın ilk iş ayrıl ordan. anında ayrıl.
    - yok ya valla öyle bişey yok, canım sıkkın işte.
    - bak ben bu gece uyuyamam, 11'de filan uçak vardır kesin, geliyorum ben oraya.
    - ya baba deli olma bi dur, işin gücün var
    - ya işi gücü batsın, ben rahat etmem burda böyle valla geliyorum.
    - yok baba gelme gerçekten gerek yok.
    - e peki sen yolun ortasında niye ağlıyosun?
    - baba anlatılacak bişi yok ki, bi an "ben nolucam" diye düşünüp kaygılandım, ondan...
    - tamam bana anlatmak istemiyosun ama anlatmanı isterdim. neyse ben seni sonra ararım hadi sen şimdi eve git bi elini yüzünü yıka.
    - sağol baba ama üzmiyim seni, vaktini de alıyorum hem
    - vaktimi almak ne demek yavrum, biz sana canımızı vermişiz, vakit de neymiş, sıpaya bak.

    bi saat sonra filan...

    - kızım naptın evde misin?
    - evdeyim baba, odamda oturuyorum.
    - sen kocaman kızsın, okulunu bitirdin meslek sahibi oldun, yolun ortasında ağlaya ağlaya yürüyecek kadar ne üzdü seni?
    - ya baba bu mudur yani, evde ağlasam bu kadar üzülmicek misin, sorun yolda ağlamış olmam mı?
    - yok tabiki öyle değil de, çok endişelendim, çok üzüldüm. şimdi bak, sen gençsin, hayattan beklentilerin var. doğrudur. kadınsın, incinmişsindir, olur öyle şeyler. ama bak bir düşün, kendi koşullarını üst üste koyup bir bak, dünyada 3.5 milyar kadın var desek sen onların çok küçük bir bölümünün içindesin. kendini sakın yalnız hissetme, ben şu an bile atlar gelirim senin yanına.
    - sağol baba.

    *
    ki gelir. gelmişliği vardır.
    gitmişliği olmasın.

    *
    acil update:

    babam "acem kızı" türküsünü çok sever, ona atfen "siz ağlarken gözünğzden inci mercan dökülüyor" der bize (ablamla bana) hep. tam entry'yi yazdım, başka bir başlıkta yine babamsal bişey daha yazdım, gönderdim okudum, gözlerim oldu yine, telefonuma babamdan mesaj geldi:

    "yumdukça gözlerinden düşen mercanlar
    bilesin ki bizleri hep yaralar" diye.

    böyle bir babası olduktan sonra bir kadının, sevgilisinin başını tabi ki yer "sen beni sevmiyosun, hiç romantik değilsin" diye. *

  • 36 saat nöbet tutarken tüm dikkatini hastalarına vermesi gerekiyordu, bir anlık bir hata başkalarının hayatına mal olabilirdi.
    nöbet bitimindeki hata ise kendi hayatına mal oldu.
    doktorların bu şekilde çalışması ne insani ne de yararlı.

    edit: kaza değil cinayet

  • “ülkece kafayı yedik” cümlesi kadar sinirlerimi bozan başka bir cümle yok. sabah akşam ucube tipleri takip edip, sonra onları sözlüğe taşıyıp “sonorom ölköcö kofoyo yödök” diyen 10 iq insanlar sinirimi bozuyor.

    milyonlarca sosyal medya kullanıcısı var, senin seviyen bu olduğu için bunları takip ediyorsun. ayrıca milyonlarca insan arasında illa birileri kafayı yemiş olabilir. biz buna dahil değiliz, sen dahil olabilirsin.

  • kiminin içini acıtan, kimine kahkahalar attıran, kısaca herkeste aynı tadı bırakmayan mizah anlayışı.tam olarak buna örnek midir bilemem ama, belki binlerce kayıp ilanının bulunduğu koca bir panonun üzerine, bir aklıevvel mi diyelim, şakacı bir arkadaşımız mı diyelim kocaman puntolarla the best hide and seek players in the world gibi bir yazı yazmış. ilk gördüğünüzde gülebilirsiniz, belki sonradan da gülebilirsiniz ama kimine komik gelen kimine gelmiyor işte. yaşamak da aslında böyle bir şey galiba.

  • salt samimiyet olan film. kalıplara sığdırılmaya çalışılmayan bir dostluk, öyle kelimelere de gelmeyecek cinsten. arınmaya, rahatlamaya ihtiyaç duyduğunuz bir anda açıp izleyin muhakkak. dediğim gibi kelimelerle anlatılmıyor ama, hissedeceksiniz.

    --- spoiler ---
    en sonunda driss philippe'i restauranta yalnız bırakıp gittiğinde ve eleonore geldiğinde, philippe'in yüz ifadesi... defalarca izledim, o nasıl bir yandan minnettarlık, bir yandan mahcubiyet, bir yandan mutluluk, bir yandan hayatın yaşanmaya değer olduğu hissi, sonra mutluluktan ağlamak istemek ve bunu bastırmaya çalışmak... duygular, duygular... tüm bunlar bir adamın 5 sn'lik mimiklerinde. yalnız orada da değil sizin de içinizde...
    bu nasıl oyunculuktur?
    --- spoiler ---