hesabın var mı? giriş yap

  • hakkında bu kadar şey yazılmasına rağmen, bu soruya cevap arayan insanlara teknik açıdan doğru dürüst cevap verilememiş olması büyük ayıp. neyse, ilk [(bkz: dslr)dslr] makinası almaya karar vermiş biri olarak son üç aydır yaptığım araştırmaların özetini paylaşayım da bu sayede benden sonra bu işi kalkışacak olanlar hazıra konsunlar, insanlık ölmedi ya...

    cevap aranacak ilk soruyla başlayalım; fotoğrafçı mı olmak istiyorsun yoksa sanatçı mı?
    fotoğrafçı olmak istiyorsan markanın/modelin bir önemi yok, git hayyama, kit objektifle satılan bütçene en uygun cihazlardan birini al, başla gördüğün her şeyi çekmeye, sonra da instagram'da, facebook'da paylaş paylaşabildiğin kadar. tebrikler, artık profiline 'photographer' yazabilirsin.

    ancak 'ben sanatçı' olmak istiyorum diyorsan; sanatçı olunmaz, doğulur derim, sen de mal gibi kalırsın öyle karşımda. varlığının derinliklerinde hissettiğin ve seni rahat bırakmayan, dışarı çıkıp ifade edilmek istenen duygular varsa, zihninde an be an kendiliğinden ortaya çıkan fotoğrafik kareler varsa, gözün bir şeye baktığında onu başkalarının gördüğünden farklı görüyorsan; bak işte o zaman sende sanatçı mayası var demektir. ve evet, ben bu satırları sana yazdım, okumaya devam et...

    ilk iş sabırdır elbette, hemen olayın içine dalıp bir şeyler yapmaya kalkışırsan hiç bir şey yapamadığı fark edip hayal kırıklığına uğrarsın, şüphen olmasın. makina seçimini bir yana bırak, git oku adam ol önce. fotoğrafçılık üzerine yazılmış ne kadar kitap varsa okumalısın; pozlama nedir, diyafram/enstantane/iso ilişkisi nedir, objektif nedir, hangisi ne işe yarar gibi klasik ancak her şeyin özü olan bu ve bunun gibi sorulara cevap bulmadan atacağın her adım yanlışa biraz daha sürüklenmene sebep olur. hele ki ışık bilgisi olmadan yola çıkıyorsan, hiç çıkma, dışarısı soğuk üşütürsün sonra. kompozisyon diyeceğim ama aklına okulda öğretmeninin yazdırdığı ilk kompozisyon gelecek diye ödüm kopuyor. özetle; oku arkadaşım, önce oku, neyin ne olduğu kabataslak da olsa öğren...

    nihayetinde işte o can alıcı noktaya ulaşacaksın; hangi gövdeyi almalıyım?

    öncelikle şunu bilmelisin ki; çekeceğin fotoğrafın kalitesini belirleyecek olan ilk şey senin bilgi birikimin ve yeteneğinin olacaktır, ama bir sonraki belirleyici etmen makina değil [(bkz: objektif)objektif] olacaktır. diyafram açıklığı f/2 civarında dolaşan, 8, 9 bıçaklı ve elbette [(bkz: prime lens)prime lens] olmazsa olmazındır. fiyat mı? ne sen sor ne ben söyleyeyim... makina gövdeleri gelip geçicidir, bugün hayranlıkla kullanırsın, iki yıl sonra onu ezip geçen özelliklerde bir makinaya ağzın sulanır, dayanamaz gider alırsın. ama lenslerin öyle değildir, on yıl sonra bile halen ilk aldığın lensleri kullanabilirsin. bu sebeple piyasada senin çekmeyi arzu ettiğin fotoğraflar için en uygun lenslerin hangileri olduğunu belirlemen gerek.

    makinanın kalbi olan sensörlerin her makinada değerleri farklıdır, bu sebeple her lens, her makinada hatta her modelde aynı sonucu vermez. şu siteden almayı planladığın lenslerin hangi marka dslr makinanın hangi modellerinde en iyi sonucu verdiğini bulabilirsin; dxomark şu sitede de almayı planladığın lenslerle çekilmiş fotoğraf örneklerini görebilirsin; http://www.pixel-peeper.com/lenses/

    bütçe en büyük sorun olarak karşına çıkacak, profesyonelce sanatımı icra edeyim dersen, bir adet prime lens için ödeyeceğin bedel ortalama 1000-4000 amerikan çakılı ve hatta daha fazlası olacaktır. bütçeni belirle, elindeki bütçenin ne kadarını lens/lere ayıracağını belirle, sonra o bütçe ile alabileceğin en iyi lens/lerin hangileri olduğunu az önce linkini verdiğim site gibi araştırma/test sitelerini inceleyerek, bu lensler ve makinalarla çekilen fotoğrafları da inceleyerek kararını ver. sonrasında tercih ettiğin lens/lerin en iyi sonucu hangi marka dslr'nin hangi modelinde verdiğini tespit et ve git al, alırken tereddüt dahi etme...

    bir nikon lensini canon'da kullanamazsın, veya sony için yapılan lensi de nikon'da kullanamazsın. bu sebeple yola hangi marka makina ile çıktıysan, onunla devam edeceğini bilmen gerek. canonla başlayıp, bir sürü lens alıp sonra nikona geçmeye karar verirsen (veya tersi) tüm lenslerini ikinci elde bir miktar düşük fiyata satman gerekeceğini de aklının bir yerinde tut.

    hangi lenslere ihtiyacın var?

    doğa fotoğrafçısı olamak istiyorsan; 14mm, 24mm, 35mm ek olarak en azından 70-200mm zoom objektif.
    düğün dernek çekicem diyorsan; 50mm, 85mm, 135mm
    sokak fotoğrafçıcı olacağım diyorsan; 50mm, 85mm, 135mm ek olarak 70-200mm zoom objektif.
    makro çekeceğim diyorsan; 100mm makro objektif ek olarak 70-200mm zoom objektif.
    portre çekeceğim diyorsan; 85mm, 135mm ek olarak 70-200mm zoom objektif.
    yok, ben her şeyi çekebilirim, hatta prof anlamda video da çekeceğim diyorsan; 14mm, 24mm, 35mm, 50mm, 85mm, 100mm, 135mm prime lenslere ek olarak; 24-70mm ve 70-200mm zoom objektif. (full frame gövde ile birlikte, lenslerin f/2 civarı diyafram ortalamasıyla orta-üstü sınıf araba parası, geçmiş olsun)

    dslr gövde konusuna gelecek olursak; aslında bir makinanın kalitesini belirleyen ana faktör, makinanın sensörüdür. burada karşınıza iki faktör çıkar; [(bkz: full frame format) full frame] ve [(bkz: aps c)aps-c]

    full frame bir gövdenin sensörü 36x24mm iken, aps-c sensörün ebadı 24x16mm'dir. özetle; full frame sensör daha fazla algılayıcı alana sahiptir; daha fazla ışık toplar, daha kaliteli sonuç verir. ancak bu her şey demek değildir. bugün pek çok 4k video çeken cihazın sensörü de 24x16mm ccd'dir ama verdiği sonuç ortadadır.

    sensörle ilgili ikinci önemli husus pixel pitch değeridir. bu bir pixelin sensör üzerinde kapladığı alandır. değer ne kadar büyük olursa her bir pixelin ışık toplama hassasiyeti de o nispette fazla olur. ancak bu da her şey demek değildir. örneğin [(bkz: nikon d800)nikon d800] sensörünün pixel pitch değeri düşüktür (36x24mm sabit alanlı bir sensöre 36 mpixsel başka türlü nasıl sığsın) ancak buna rağmen şu an full frame makinalar arasında en fazla [(bkz: dynamic range)dynamic range] değerine sahiptir. tabi bu bir istisnadır, siz yine de pixel pitch değeri yüksek cihazı tercih edin. neden mi? okumaya devam...

    özellikle video da çekeceğim diyorsanız [(bkz: dynamic range)dynamic range] değeri çok önemlidir. kaldı ki bu fotoğraf içinde çok ama çok önemlidir. bu değer ne kadar yüksekse elde edeceğiniz kalite o denli fazla olacaktır. örneğin; uzaklarda olan bir dağın fotoğrafını çektiğinizi düşünün, fotoğrafta dağ puslu ve belli belirsiz çıkıyorsa makinanın dynamic range aralığı düşük demektir. ancak dynamic range de tek başına yeterli değildir. makinanın [(bkz: iso) iso] başarımı da çok önemli bir faktördür.

    bir örnek vermek gerekirse; full frame formatta piyasanın en fazla dynamic range değerine sahip dslr gövdesi [(bkz: nikon d800)nikon d800] modelidir. neredeyse negatif filmlerin değerine ulaşmıştır. test sonuçları böyle diyor ama gerçek hayatta durum pek de öyle değil. çünkü bu cihazın sensorune daha fazla pixel sığdırmak adına pixel pitch değerinin düşük olması, iso başarımını olumsuz etkilemekte, düşük ışıkta umulan kaliteyi vermemektedir.

    gelelim şu megapixel olayına...

    örneğin şu an full frame gövdeler içinde en profesyonel cihazlar biri olan [(bkz: canon eos 1d x) canon 1dx] sadece 19,3 megapixeldir. neden? çünkü lenslerin ışık geçirgenliğini megapixel olarak ifade etmek gerekirse; en kaliteli lenslerin bile ışık geçirme değeri ortalama 20 megapixel kadardır. şu halde çok fazla megapixel, elinizde o çok fazla megapixele uygun lens yoksa bir işe yaramaz. fazla pixel sayısının iso başarımını düşürmesi de cabasıdır, fazla söze de gerek yoktur.

    renk mi [(bkz: kontrast)kontrast] mı?

    nikon ve canon bu sorunun cevabını netleme teknolojileri sayesinde vermektedir. nikon renk aralığına göre netleme teknolojisi kullandığı için bu fotoğrafa da yansıyor ve daha parlak, daha gerçek renkler ortaya çıkıyor. canon ise kontrasta göre netleme teknolojisi kullandığı için daha net ve daha detaylı bir kalite ortaya çıkıyor. sizin için renkler önemliyse tercihiniz nikon olabilir. yok eğer netlik ve daha fazla detay yakalayayım diyorsanız tercihiniz canon olabilir.

    diğer konular;
    servis ağı önemlidir, bu sebeple ülkemizde özellikle nikon ve canon sıkıntı yaratmamaktadır. lens bulunabilirliği açısından da bu iki marka eşdeğerdir. firmware önemli konudur. cihazın yazılım güncellemesi almasının önemini cep telefonlarınızdan biliyorsunuz. bu konuda canon öndedir. hele bir de [(bkz: magic lantern)magic lantern] konusu vardır ki, canona ayrı bir değer katar. iphone'a jb yapmak ya da android bir telefona rom atmak neyse bu da canon için odur.

    özet geçmek gerekirse;

    stüdyo ortamında ya da doğal ortamda çok fazla ışık altında çekim yapacaksınız; nikon
    loş ışıkta hatta karanlıkta çekim yapacaksanız; canon
    canlı ve gerçeğe eşdeğer renkler istiyorsanız; nikon
    keskinlik ve daha fazla detay istiyorsanız; canon
    moda/katalog fotoğrafçısı olmak istiyorum derseniz; nikon
    spor veya haber muhabiri, sokak fotoğrafçısı, dağda taşta gezen olmak istiyorum diyorsanız; canon
    [(bkz: raw)raw] üzerinde photoshopla çok fazla oynarım diyorsanız; nikon
    zaten hafiften photoshoplu bir çekim olsun, rawla fazla oynamama gerek kalmasın diyorsanız; canon
    fotoğraftan ziyade video çekeceğim diyorsanız; canon

    dip not: bu yıl canondan yeni bir teknoloji barındıran sensör geliyor; 100 isoda mum ışında grensiz kayıt diyeyim siz anlayın. iso başarımı ve dynamic range aralığında negatif film kalitesi her an elimizin altında olabilir, çok az kaldı.

    edit:imla vs.

  • bugün oynanan basketbol felsefesinin antitezi olan shaq'tır.

    hatta şunu da söyleyebilirim birgün tahminim gerçekleşirse ben söylemiştim derim.bugün shaq'in veliahtı denebilecek bir oyuncu ortaya çıkarsa oyun yeniden değişecek.

    bugün gsw ile zirveye ulaşmış basketbol felsefesinin ilk mucidi m.d'antoni'nin 1998-1999 arasında oynattığı d.nuggets idi. (ilk düzgün nba oyunları da o zaman çıkmıştı bilenler bilir. nba live 98,nba live 99) felsefe basit yediğin sayının önemi yok ,yediğinden 1 fazla sayı atmak yeterliydi. 98'de çok yetersiz bir kadroyla ligin ortalama üstü bir hücum takımı ortaya çıkarmıştı ama savunmada ligin en kötü takımı olduğu için takımı sürekli yeniliyordu. rekor sayılar bulup bulduğundan daha fazla sayı yiyen bir takımı vardı ,sonuç vermediği için takımdan gönderilmişti.

    2003-2008 arası suns'ın koçu olup bugün gsw'nin oynadığı oyun tarzına çok benzeyen bir oyun oynattı ama elinde bugünkü gsw gibi oyuncular olmadığı için çok büyük sükse yapan takımları olsa da şampiyonluk kazanamadı.

    gsw ise başka bir koçla bu oyunu kopyalayıp başarılı oldu , m. d'antoni'nin sistemi shaq ve devrinin oyuncularına sökmemişti. gsw bu tarzı tam uygun gelse de 10 sene önce bu tarz suns'ın ilerisine gidemezdi.

    gsw'nin oynadığı oyunun en zayıf yönü pivot pozisyonu. hızlı oyun için her oyuncu bir alt poziyonunda oynuyor.(kısa 5 olayı) guard olabilecek 3 oyuncu , sf olması gereken bir oyuncu pf , pf olabilecek bir oyuncu pivot olarak oynuyor. pota altı zayıf kalsa bile zararı karından daha fazla olduğu için takımlar bunu tercih ediyor. bugün nba'de bunu yapmayan takım nerdeyse kalmadı.

    ya da son iki senede gsw'nin kaybettiği maçlarda en fazla karşılaşılan durum pivot bölgesi zaafiyetleri. son üç sene de toplam 39 kaybettiler bunun yarısından çoğunda karşı takımlar onların pivot zaafını kullandılar.bugün shaq aktif olsaydı normal sezonda onlar gibi dominant bir takım kuramayacak olsalar da muhtemelen her konferans finalinde gsw'i süpüreceklerdi. (shaq, zaza-mcgee gibi oyunculara karşı %60-70 yüzdeyle 50 sayı ortalamasıyla oynar.)

    shaq ve benzerlerinin aktif basketbolu bırakması bugünün pivotlarının yolunu açtı. r.gobert ,h.whiteside savunmasıyla ünlü olan oyuncular .ikisininde benzer hikayeleri var shaq sonrası ortaya çıktılar. r.gobert 27 sıradan , hassan whiteside 33. sıradan seçildi. h.whiteside dünya turu atıp nba'de oynayabildi.ne yıldız olmaları bekleniyordu ne de draftta isimleri anıldı. hatta fiziklerine bakarsanız bir birlerinin kopyası aşırı uzun ve zayıf olmaları yetmiyormuş gibi abartılı kulaca sahipler. ya da bu sene kolej kariyeri olmadığı halde 10. sıradan seçilen t.maker
    fiziksel olarak diğer iki oyuncunun aynısı ve adam 98 kiloymuş.(shaq 150 kiloydu) bu oyuncuların shaq gibi oyuncuları savunma ihtimalleri yok. ya da k. anthony towns adam pota altı oyuncusundan çok sf gibi oynuyor.bugün bu oyun kabul görüyor ama dominant tek bir pivot tekrar ortaya çıkarsa bugünün pivotları nba'den silinir eskisi gibi güçlü, post oyunu yapan pivotlara geri dönülür.

    -konu dışı-

    zamanında güç önemli iken pozisyonuna göre açık ara en güçlü olan oyuncu olan l.james , gücün önemini kaybetmesinden sonra 10 kilo verip hızlanması ayrıca tebriği hakkediyor.

    -konu dışı

  • türkiye'de bir kişinin bireyselliğine saygı gösterirseniz, o kendini "sizi yenmiş" sayar. mesela sokakta karşıdan gelene yol verin, o da iyice üzerinize yürüyüp size sürtünerek geçsin. metroda yanınızdakinin rahat etmesi için bir alan açın, ve o insan sizi daha çok sıkıştırmaya başlasın. bir kişiye karşılıksız bir iyilik yapın, ve karşınızdaki sizin "ondan çekindiğiniz için" bu iyiliği yaptığınızı sansın.
    bu ülkedeki, çok az sayıdaki naif insanın sürekli başına gelen şey budur.

    türkiye, birey olamamış eziklerin ülkesi. birbirine omuz atan kişiliksizlerin memleketi.
    bu ezikler etraflarındaki kimsenin "bireysel alan"ına saygı göstermez. üstüne, gider isveç'teki adamların birbirine saygısını "samimiyetsizlik" olarak tanımlar.

  • bu maç için gençlik ve spor bakanı ile birlikte hakan çelik özel jet ile izlanda'ya gidiyorlarmış. vaktim vardı araştırdım.

    koyduğu fotoğraf;
    https://twitter.com/…lik/status/1138216681036242946

    koyduğu fotoğrafta sadece ve sadece milli takıma destek için gidildiği yazılmış. ayrıca sn. bakan da twitter hesabından "millilerimizin yanında olmak için gidiyoruz" demiş.
    https://twitter.com/…glu/status/1138028261680865281

    fotoğraftaki uçak sanırım tc-cbk kodlu uçak. bu uçak bir gulfstream g550 .
    https://cdn.planespotters.net/…45267_b32eddd16f.jpg

    küçük bir araştırma ile bu uçağın bu uçuş için sadece ve sadece yakıt masrafını araştıralım. bakın uçağın sabit giderleri, havalimanı vergileri, ekip maaşları, uçakta yedikleri içtikleri vs falan değil. sadece ve sadece yakıt masrafı. misalen aşağıdaki sitede verilmiş bilgiye göre konuşalım.
    https://www.sherpareport.com/…t/costs-own-g550.html

    sitedeki bilgiye göre bu uçak saatte 358 galon civarında yakıt tüketiyor ve bir galon yakıt 5 usd. ankara-reykjavik uçuş süresi 5.5 saat alalım. tek yön 10 bin usd bir yakıt masrafı ortaya çıkıyor. bakın daha hiç bir şey dahil değil.

    şimdi girin thy'nin sitesinden istanbul - reykjavik uçuşların fiyatlarına bakın. bu arada istanbul'dan izlanda'ya direk uçuş yok, ancak 1 aktarma ile gidilebiliyor. skyscanner'dan baktığınızda bağlantılı uçuşla 8-8.5 saatlik bir toplam süre çıkıyor. thy sitesinden söyleme sebebim fiyatların anlaşılması. hadi paşalar business uçsunlar. tek yön kişi başı bin-bin yüz dolar'a gidilebiliyor.

    yani iki kişi business class git gel toplam masrafı 5 bin dolar iken, uçağın sadece ve sadece yakıt masrafı 20 bin dolar. ayrıca business class uçuş bedeline bütün masraf dahil iken, şuan belirttiğimiz sadece yakıt masrafı. belirttiğim sitede baktığınızda başka hangi masrafların doğduğunu ve masrafın neredeyse iki katı olduğunu göreceksiniz. ayrıca bu sitede paylaşılan tutarlar 1 sene öncesinin rakamları, güncel bilgilere bakmadım.

    şimdi sorularım şunlar;

    1- sn. bakan ve hakan çelik bu maçı sadece izlemeye mi gitmektedir?
    2- sn. bakanın bu maçı izlemesi elzem midir? milli takıma verecekleri destek nasıl bir destektir yani bir konuşma mı yapacak, ne yapacak yani?
    3- sn. bakanımızın bu maçı izlemekten başka burada yapacağı görüşme varsa bunlar telekonferans vs. yöntemleri ile halledilemez mi?
    4- uçakta başkaları da mevcut mudur ve gitmeleri gerekiyor mu?

    bakın devletin özel uçağı olmasına karşı değilim. özel uçakla uçulmasına da karşı değilim. hatta izlanda özelinde hiç değilim aktarmalı uçuluyor diye. misal çok üst düzey bir toplantı yapılacaktır. ya da atıyorum nato toplantısı vardır. bu uçak 16 kişilik galiba, örn gidecek devlet görevlisi sayısı diyelim 10'dur. ya da misal oradan başka bir ülkeye geçilecektir. yani sonuçta kişi başı tarifeli uçaktan daha ucuza gelecektir. bunu anlarım. ama maç izlemeye özel uçakla gitmeyi anlamıyorum. o gördüğünüz fotoğraf aslında hakan çelik'in halkın vergileri ile selfiesi.

    bakan buraya özel uçakla gidiş masrafını bir spor okuluna harcasa, 10 iyi sporcunun eğitimine harcasa daha iyi olmaz mı? bakan orda diye iki gol fazla mı atacaklar futbolcular anlamadım ki. bakan maç izleyecek diye neden halkın vergisinden belki de 250 bin tl'ye yakın bir masraf yapılıyor? 110 asgari ücretlinin bir aylık geliri bu rakam.

    ilave: thy business class bilet bedelleri de vergi dahil rakamlar. devlet vergi vermediğine göre bin- bin yüz dolar dediğim kısım heralde 600 usd’ye falan gelir.

    maç sonu editi: evet hep beraber bakan takımı desteklesin diye 250.000tl civarında para verdik ve bi güzel yenilip geliyorlar. bakanın totem tutmadı ya da hakan çelik’te bi sıkıntı var.

  • ölmeden açıp sevdiği bir şarkıyı dinlemeyi es geçmeyen adam. gözlerinin içi de gülüyor, şaraptan da şarkıdan da hala tat alıyor.. canının açıp şarkı dinlemeyi çekmesi bile yaşam kıvılcımı aslında. sırf o güzel şarkılar için bile yaşayabilirdi.
    ayrıca empati yapmayı denedim yapamadım, misal biraz sonra ölmeye karar versem ve son bir şarkı dinlemek istesem hangi şarkıyı dinleyeceğime bile karar veremem yahu. onu mu dinlesem bunu mu dinlesem derken hepsinden biraz biraz dinlerim zaman alır yürür. madem bunu dinledim son bir de film izleyeyim derim, onu mu izlesem bunu mu izlesem derken acıkırım, onu mu yesem bunu mu yesem derken tekrar hayata dönerim herhâlde. sırf en son yapacağım şeylere karar veremediğimden ölemezdim herhâlde.

  • silah dağıtımı (g3 ve kasatura) yapılmıştır. biraz saf bir çocuk olan kemal' in kasaturası çaktırmadan alınıp saklanmıştır. kasaturanın yokluğunu farkeden kemal, etrafındakilere sormuş ama cevap alamamıştır.
    kemal: (haykırarak) gomtanım! kılıncımı çalmışlar!
    biz: puahaha.
    uzman çavuş: gülmeyin lan ibneler, kim aldı senin kılıncını?
    kemal: bilmiyom gomtanım.
    uzman çavuş: verin lan adamın kılıncını!

  • serenay: şoktayım ama allahım bana yardım edecek. çok zor bir durum ama allahtan sabır diliyorum. ne olur bilmiyorum ama allaha sığınıyorum. allah allah demek istiyorum.

    allah demiş miydim?

  • "corgim var, biraz sesli ama sevimli hayvanlar. geceleri tutturdu mu havlıyorlar da ama bir insanı uyandırma ihtimalleri pek az."

    benim sese uyanma eşiğim seni ilgilendirmez, psikolojik tedavi gören bir insan mesela bir kez uyandı mı geriuyumayabilir ve toparlaması haftalarını alabilir. senin sahte köpek sevgin yüzünden eziyet çekmek zorunda değil.

    hasta olan var, bebeği olan var, sadece sessiz uyumak isteyen var. ayrıca o hayvanları 4 duvar hapisaneye kapatınca elinize ne geçiyor anlamıyorum.

    bir de hayvan düşmanı pislik deniyor. apartman ortak yaşam alanıdır arkadaşım. müstakil evinde istersen 100 tane köpek sok evine.

    bir de devam ediyor bak ne yazmış:

    "ben de bunu öğrendiğimden beri sabah yürüyüşlerinde köpeğimin dışkılarını poşete koyup bunun paspasına atıyorum."

    ne acayip insanlarsınız. ben gece havlama duymak istemiyorum, nasıl kendi çocuğumu sıklıkla uyarıp sustuyorsam sen de köpeğini ya susturursun ya da yapamıyorsan taşınırsın müstakil eve.

    not: evcil hayvansız günüm geçmedi bu hayatta, müstakil evde yaşıyorum.

  • mükemmel bir savaş dansı. osmanlı'nın mehter takımına eşdeğerdir. düşmanı önce şaşırtır daha sonra biraz korkutur biraz da tahrik eder.

    insan izleyince muhteşem gaza geliyor. en korkak insanı en önden savaşa sokar.

    günümüzde artık amerikan futbolu - rugby maçlarında ve yeni zelandalı gösteri ekipleri haricinde görmek zorlaşmış gibi. oysa birkaç sene öncesine kadar çok da modaydı.

  • bu yıl oscar'ı alacak kişi. akademi inat etti amaçları leonardo'yu gaza getirip bu ödülü almaya çalışmasını sağlayacaklardı ve onlarca güzel film çekecekti bu ödülü almak için, genç yaşta oscar alıp kariyerinin zirvesine çıkıp " daha ne 23 yaşında oscar'ı da aldık. " demesin diye bilerek vermemişlerdi ödülü.

    bir canavar yaratmak istediler. ve başardılar.

    ne bileyim aq başka açıklamam yok şu adama da oscar vermiyorlarsa artık. zindan adası bile yeter ödülü almasına, tek mantıklı açıklamam bu benim.

  • gurur sandığı aslında ümitsizliğidir.
    uzaktan uzağa sever, iyi olup olmadığını kontrol eder sosyal ağlardan ama aramaz. kırılmaktan, üzülmekten ve yine aynı şeyleri yaşamaktan korkar içten içe.
    ne yeniden aşık olmak ister ne de yeni biriyle vakit geçirmek..
    ölene dek yalnız kalma fikrine de alıştırmıştır kendisini.
    onu sevmek, hem de çok sevmekten mutludur.
    aşkın, aşık olduğun insanı elde etme hırsından çok daha fazlası olduğunu anlayacak kadar büyümüştür.
    içten içe merak eder durur;
    ''o da beni düşünüyor mu, ara sıra da olsa özlüyor mu acaba'' diye..

    korkaklıkla suçlanan ama o korkaklığının ardında çoook uzun bir hikayesi olan insandır. muhtemelen on milyon kere korkmamış, her defasında ağır yaralar almış daha fazlasına cesareti kalmamıştır. belki de karşısındakinden bekliyordur radikal bir adım. belki mecali kalmamıştır?.. tek ihtiyacı olan ''bundan sonra elimden geleni yapacağım'' demesidir. belki o günü bekliyordur.
    özlemesini, geleceği varsa kendi isteğiyle gelmesini istiyordur.
    her şey keşke burada yazılanlar kadar ''türk filmi tadında'' olsa..