hesabın var mı? giriş yap

  • twitter kullanmayanlar için haberin içeriği;

    36 yaşındaki sevinç çelik, 2014 yılında sağlık bakanı fahrettin koca'nın sahibi olduğu medipolitan sağlık ve eğitim hizmetleri aş’ye bağlı medipol koşuyolu hastanesi’nde burun estetiği ameliyatı oldu.

    ameliyat sonrası şiddetli ağrı ve yüksek ateş başlayınca sevinç tekrar hastaneye gitti. doktorlar ameliyat nedeniyle bunun normal olduğunu, sadece "canının çok tatlı olduğunu" söyleyerek geri gönderdi.

    ne var ki çelik'in ağrıları giderek daha da arttı. durumu kötüleşen çelik devlet hastanesi acil servisine kaldırıldı.

    devlet hastanesinde yapılan incelemede çelik'in kanına mikrop karıştığı ve mikrobun tüm vücuduna yayıldığı tespit edildi. yoğun bakıma kaldırılan kadının ailesine doktorlar iki seçenek sundu: "ya hayatı ya ayakları..."

    aile çaresizlik içinde onay vermek zorunda kaldı, çelik'in bacakları diz altından kesildi.

    çelik, burun ameliyatının yapıldığı hastaneye 300 bin tl maddi, 700 bin tl manevi tazminat talebi ile dava açtı.

    açılan dava 10 yıl sonra sonuçlandı. mahkeme, sağlık bakanı fahrettin koca'nın sahibi olduğu hastanenin bir kusuru olmadığına hükmedip sevinç’in açtığı davanın reddine karar verdi. kararla birlikte avukatların vekâlet ücretinin de iki ayağını kaybeden çelik’in ödemesine karar verildi.

    hastane, kararda belirtilen tutarın ödenmesi için çelik hakkında icra takibi başlattı.

    haber linki kaynak

    olayla ilgili en can alıcı detay,hastanenin sahibi sağlık bakanımız fahrettin koca….filistinli,gazzeli yaralıların uçağını karşılayan,öpüp koklayan fahrettin bey,ben miyim öz yurdumda garip?yavuz hırsızlık yapmayın,kadın cehennemi yaşamış daha fazla çektirmeyin.

  • şimdilerde aklım hep uzun uzun yürümekte. istifa etsem ve yürümeye başlasam. bacaklarım daha fazla gidemeyecek hale geldiğinde dursam, çadırımı kurup uyusam. sabah yeniden yürüsem. çok uzaklara. yollarda yeni insanlarla tanışsam, yeni evler, ağaçlar görsem. yeni böcekler, çiçekler, meyveler, taşlar, çitler, bahçeler, çocuklar. çalıştığım kadar çok yürüsem. iki katını yürüsem. bilgisayara kaç saat baktıysam onun 5 katı kadar çok gökyüzüne baksam. ne kadar çok rapor hazırladıysam o kadar çok ayakkabı eskitsem, parçalansa hepsi ayaklarımda. parçaları yollara düşse. şirkette kaç bardak çay-kahve içtiysem 10 katı kadar su içsem, tatlı su, serin su. hep kurtulsam o kahvelerden. yıkansam. nefes alsam sonra. şehirden ve pencereleri bile açılmayan ofisten kurtulduktan sonra karnım davul gibi şişene kadar büyük nefesler alsam. ciğerlerime gökyüzü dolsa. mavi olsa hep. hava ısınsa, hava soğusa. çok rüzgar çıksa, uçarak yürüsem bazen, tutunamasam yere bir türlü. güneş yaksa, gözlerimi açamasam. günlerce yağmur yağsa, kıyafetlerim kurumaya fırsat bulamasa. ben yürüsem yine. üşüsem, hızlı yürüsem. daha da hızlı yürüyünce geçse üşümem. dayanamayınca çadırımı kursam. küçük zaten çadırım, orada kendi nefesimle ısınsam, uyusam. düşünsem, düşünmesem. toprağa yatsam, avuç içlerimi yere bastırsam, bıraksam kendimi öylece saatlerce. sonra tekrar yürüsem. hiç gitmediğim ülkelere. hiç görmediğim insanlara. burada böyle duruyor olmanın acısını çıkarsam. belki o zaman pişmanlığım azalır. ömrümü böyle saçma bir şekilde harcıyor olduğuma daha az üzülürüm. belki iyi ki doğmuşum derim. iyi ki yaşamışım, ne de güzeldi derim.

  • aq nun muhabiri inşallah açlıktan geberirsin, adam orada dertlerini dile getirmek istiyor g.tüm g.tüm uzuyorsun, utanman hiç yok gördüğüm kadarı ile. ben bu insanlara karşı tüm insani duygularımı kaybettim, gözümün önünde ölmüş, gebermiş, zerre s.kimde olmaz. yezidin değirmenine su taşıyanın çöp kadar değeri yok gözümde.

    not: bu adam için gelip sakın ekmek parası duyarı yapmayın. insanlar karnını doyurmak için çöp eşeliyor aq, bunların patronları daha fazla semirsin diye.

  • nagehan alçı, habertürk’te katıldığı canlı yayında “suriyeli göçmenlere yönelik nefret dilini adeta bir alışkanlık haline getirenler, bakalım ukraynalı göçmenler gelince de aynı şekilde itiraz edecekler mi?”demiş.

    (bkz: kiev’den yola çıktılar kocanıza sahip çıkın)
    bu kadından ne farkı var nagehan alçı’nın?

    evet nagehan itiraz edeceğiz. eğer 20’li yaşlarında işsiz güçsüz, s*kini sallaya sallaya, milyonlarca, kayıtsız, kontrolsüz gelip orda burda kadınlara sarkıntılık ederlerse mesela itiraz edeceğiz.
    devletin fakir halkından esirgediği sağlık hizmetlerinden, bedelsiz faydalanırlarsa mesela itiraz edeceğiz.
    bankamatik kuyruklarında jöleli saçlarıyla devletin bağladığı maaşı yıllarca alırlarsa mesela itiraz edeceğiz.
    belli şehirlere, illere, nahallelere yerleşip demografik yapıyı bozarlarsa mesela itiraz edeceğiz….

    ayrıca merak etme gelmezler, çünkü avrupa’da serbest dolaşım hakları var.
    link

  • beni bi odaya kapatip ucan araba yapmadan buradan cikis yok desinler, ertesi gun ucan arabayla cikarim o odadan. diger taraftan gogus dekoltesine bakmadan bir gun gecir sana 10 milyon euro desinler aglaya aglaya kaybederim o parayi cunku bakarim.

    hatta soyle soylim de iyice fikir sahibi olun hakkimda! bogazli kazak giymis dekoltesiz kadinin goguslerine bile bakiyorum bazen ki belki sutyen giymemistir de kuru uzumleri az da olsa farkederim diye. zaaflari olan bir adamim ben.

  • halen genç olduğunuza delalettir.
    bizimkiler artık patır patır boşanma evresine geçti.

  • nasıl bir oyun diyenler için özet geçeyim:

    10 yıl boyunca bıkıp usanmadan diablo oynadım. 10 yılım diablo 3 hayalleri kurmakla geçti. 10 yıl sonra blizzard "diablo 3" diye tanıttığı casual rezilliğiyle tüm hayallerimi çaldı benden. ardından grinding gear games diye bir oyun firması çıktı ve path of exile'la tüm hayallerimi geri verdi.

  • yaşanmıştır!!!

    işveren: sinirli misindir?
    mösyö: hayır efendim, kolay kolay sinirlenmem.
    işveren: şimdi ben sen çalışırken arkadan yaklaşıp ensene bi tokat atsam sinirlenmez misin?
    mösyö: (aha yine bulduk bi deli) yok efendim niye sinirleneyim!
    işveren: sen calisirken arkandan sessizce yaklaşıp parmakla durtsem rahatsız olmaz misin, tikin falan var mi?
    mösyö: yoktur efendim...
    işveren: parmak arası var mı sende?
    mösyö: efendim, anlayamadım?
    işveren: emzik diyom emzik, sigara içer misin?
    mösyö: yok efendim içmem.
    işveren: içki var mı? viski, rakı?
    mösyö: yok efendim, ağır içkilerden hoşlanmam. arada sırada bira içeriz o kadar.
    işveren: sap mısın?
    mösyö: yalnızım efendim.
    işveren: sapsın yani. tamam o zaman, şu kağıda imzanı at bakalım.
    mösyö: içki içmediğime dair mi efendim?
    işveren: yok yok sadece kağıdın en altına imzanı at.
    mösyö: nası yani, boş kağıda imzamı mı atayım?
    işveren: evet, n'oldu bize güvenmiyor musun yoksa?
    mösyö: yok efendim ondan diil ama boş kağıda imza atamam.

    bu sırada işveren dolabında saklamakta olduğu bursa işi ekmek bıçağını çıkartır ve üstüme yürür!

    işveren: oğlum baksana, imzalamazsan bıçağı atacam kafana!!!
    mösyö: (tamamen dumur olmuş bi şekilde) yok atamam efendim!!
    işveren: (bu sırada bıçağı atar gibi yapmaktadır)lan at yoksa atacam haa!!
    mösyö: atamam efendim, boş kağıda imza atılmayacağını herkes bilir, hem zaten o bıçağı bana atamazsınız!!!
    işveren: ee o zaman ben niye bu bıçağı burda tutuyom zannediyorsun?
    mösyö: (işverenin bıçağı çıkardığı dolapta bira kutuları olduğunu görerek) akşamları iş bitimi biranın yanında karpuz kesiyo olabilirsiniz!!
    işveren: tamam o zaman, gel sana fabrikayı dolaştıralım!!!
    mösyö: (allaaım niye hep deliler beni buluyor???)

  • 80 milyonluk nüfus yapılarını bozacak diye birliğe almıyorlar, şimdi de kendi denizimizde petrol bulmamızı istemiyorlar.

    inşallah sağlam petrol çıkar da muhtaç kalırsınız. gerçi petrol de var gibi. yoksa bu kadar yaygara yapmazlar.

    edit:petrol değil gaz diyorlar.

  • bold pilot gibi efsane bir atın vefatına rağmen işini icra etmek üzere sahaya çıkan profesyonel teknik direktör.