hesabın var mı? giriş yap

  • giotto için rönesansın babası diyebiliriz. daha 10 yaşındayken babası koyunları otlatsın diye gönderdiğinde koyunların resimlerini kömürle taşların üstüne çiziyor. yaptığı resimleri görünce, o dönemki ressamlardan cimabue bunu yanına çırak almak istiyor. cimabue'nin dikkatini çeken şey giotto'nun gördüklerimi birebir resmetmesi aslında. hatta gerçekçiliğiyle ilgili şöyle bir şey anlatılır. cimabue resmi yapar ve bitmemiş halde atölyeden gider. giotto ise resmin burnuna bir tane sinek resmi yapar. cimabue geldiğinde sineği gerçek sanıp buna çok bozulur falan.

    assisi'de st. francesco kilisesinde çalışıyor. burada yaptığı, aziz francesco'nun hayat öyküsünü anlattığı resimlerle rönesans sanatı başlamış diyebiliriz. bu kilise iki bölümden oluşuyor. aşağı kısmında azizin lahdi bulunuyor. yukarı kısımda ise giotto'nun yaptığı, aziz francesco'nun hayat öyküsünü resmettiği freskler bulunuyor. azizin hayatını ise başka bir din adamının kaleme aldığı bir kitaptan aldığı bilgilerle resmetmeye başlıyor. freskler 16 panodan oluşuyor. dönemi için o kadar güzeller ki giotto bunlarla birlikte ciddi bir üne kavuşuyor o dönemler.

    burada yaptığı resimler kutsallıktan ziyade günlük yaşama gönderme. arka fon mesela mavi, bu da gökyüzüne yani dünyaya işaret ediyor aslında. herkes tarafından anlaşılmak için resimleri gerçekçi bir bakış açısıyla yapıyor. derinlik perspektif var ama biraz acemice, henüz yeterli olgunlukta değil. mekan algısını kullanıyor, arka planda mimari var. bu da dış dünya gerçekliğine bir gönderme gibi. her resim ayrı bir hikayeyi anlatıyor. hiyerarşiyi ortadan kaldırıyor mesela. burada yaptığı resimlerden birinde yatakta aziz yatıyor ve onun başucunda da isa var fakat ikisi de aynı boyda. ortaçağ resminde bunlar yok, hiyerarşi var.

    aziz francesco'nun şöyle bir hayat hikayesi var. kısacası, varlıklı bir ailenin oğlu. birgün rüyasında isa'yı görür ve olaylar gelişir modunda bir hikayesi var. giotto ise francesco'nun hayat hikayesini bu kilisenin duvarlarına resmetmiş.

    elbiselerini yoksullara verişi: bu resim o rüyayı gördükten sonra ailesinin yanına dönerkenki olayları anlatıyor. adam yavaş yavaş dünya nimetlerinden elini eteğini çekmeye başlıyor falan. bu arada resimde elbisesini verdiği kişi aynı zamanda asker.

    babasını reddi: resimde babasının arkasındaki insanlar assisi’nin soylu kesimi, francesco’nun arkasındakiler ise onun yolunun takipçisi, müritleridir. aralarında giyim açısından fark vardır. francesco’nun arkasındakiler sade, babanın arkasındaki insanlar şık giyinimlidir. bu adam günümüzde yaşasa babasının kuracağı cümle bence aynen şöyle olurdu: salak yemin ederim gerizekalı bu çocuk ya olurdu. ne bileyim bendeki izlenim bu en azından. artık babası ne kadar sinirlendiyse adamın donuna kadar almış. -öhm neyse ciddileşiyoruz-tablonun yukarısındaki el figürü ise tanrının elidir. rönesans resimlerinde bu tip bir el ya da yaşlı bir insan figürü tanrıyı simgeliyor. francesco da izleyicinin dikkatini bu el figürüne çekmeye çalışır. artık tanrının yoluna girdiğini ifade ediyor. babanın arkasındaki mimari sarayları, köşkleri ifade ederken francesco’nun arkasındaki yapı ise kiliseye gönderme yapar.

    francesco'ya saygı: azizin geçeceği yola halı seriyorlar, francesco ise halının kaldırılmasını rica ediyor. o kilise gerçekte de var ama şu an hangisi olduğunu bilemedim.

    su mucizesi: zaman birliğinin olmamasıyla burada karşılaşıyoruz mesela. farklı zamanlarda gerçekleşen olaylar aynı karede resmedilmiş. köylü susadığını söylüyor, öncesinde yürüyorlar. francesco onlardan ayrılıyor sonra. dua ediyor ve su fışkırıyor. köylü suyu içiyor, su sonra kayboluyor. olaylar farklı zamanlarda gerçekleşse de aynı karede yer alıyorlar.

    düğün: francesco bir düğüne gidiyor. düğünde, damadın 5 dakika sonra öleceğini söylüyor ve gerçekten de ölüyor. adam resmen şom ağızlıymış.

    kuşlarla konuşma: francesco bir süre sonra kuşlarla konuşmaya başlıyor. arkasında da müridi leo var. her yere onun peşinden gidiyor falan. leo, francesco'ya göre dünya nimetlerine biraz daha bağlı biri. sanırım biraz pisboğaz biriymiş. dünya nimetlerinden uzaklaşsın diye francesco bunun çorbasına kül atarmış arada.

    papa ııı. honorius ile konuşması: resimdeki konu franceso'nın tarikatını kurmak için vatikan’a gitmesi ve papa’dan tarikatını onaylamasını rica etmesi üzerinedir. sonuçta o dönem azizlere vaaz vermek için papa’nın onayı gerekir. papa ilk geldiğinde kabul etmez. bu olaydan sonra papa bir rüya görür. rüyasında franceso elindeki sütunu göstererek "bununla senin tahtını yıkacağım" der. ertesi gün papa francesco'nun azizliğini tanır. bir diğer görüş ise farklı bir grup olduğu için yönetmesi kolay olur diye papanın bu tarikatı tanıdığı yönündedir. bu resimlerde de francesco her zamanki gibi sade, papa ise şık bir kıyafetler içindedir. francesco öldükten sonra tarikat devam ediyor fakat 15.yy'da tamamen ortadan kaldırılıyor.

  • andorra maçını anlatan spiker.

    biraz önce şuna benzer bir şey söyledi: "andorra o kadar kötü ki, bu tür takımlara karşı oynamaya alışkın değiliz, bu yüzden zorlanıyoruz." almanya, ispanya, hollanda vs gibi takımlara karşı güçlü oldukları için; andorra, malta, estonya vs gibi takımlara karşı da zayıf oldukları için zorlanıyoruz. eh, romanya, macaristan, belçika vs gibi orta sınıf takımlara karşı da zorlandığımıza göre, biz hangi takımlara karşı başarılı olacağız arkadaş?

  • burda odaklanmamız gereken yangını kimin yaptığı değil bence. ben hayatımda bu kadar aciz bir devlet görmedim arkadaş. 1 tane yangın helikopteri göndermekten bile acizler. su zaten dibindeki denizde. 4 tur yapsa o yangını 1 saatte söndürürsün. allaha emanet ülke yönetiyorlar. bakın yangın uçağını falan geçtim, 45 tane helikopter varmış ya, nerede o helikopterler? gö*ünüze mi soktunuz?

    edit:
    bir yazar diyor ki: "teröristler insanların devlete olan güvenleri azalsın, korksun ve endişelensin diye üstlenebilecekleri her şeyi üstlenmeye çalışırlar. salak olmayın." (bkz: #126393549)

    evet, devlete olan güvenimiz tavandı, bu yangınlar sayesinde yerle yeksen oldu... ya sabır.

  • yazarın, okuruyla yemeğe çıkmasının etik olmadığını gördüğümüz yürümedir. bu sonuçla dünyaca ünlü yazarlar bekar olarak ölmeye mahkumdur. *

    haspama bak ya sanki öğretmen–öğrenci ilişkisindeki etikten bahsediyor ahahahaha.

  • yetmez ibb'nin istanbul'daki yetkisi elinden alınsın. ibb gitsin kendi işini yapsın istanbulu napacak? siz hiç hastalarla ilgilenen doktor, öğrenciyle ilgilenen öğretmen gördünüz mü?

  • öğlenden beri gerçekleştirdiğim mükemmel aktivite. sebepsiz yere bere karşıma çıktı ve kafama taktım, yedi saattir kafamda. arada çıkarıyorum ev sıcak olmasına rağmen hafif bir esinti geliyor.*

  • muhtemelen başarısız bir prank'tir. uzaylıların insan formunda yani humanoid olarak tasvir edilegelmiş olması sinemada bugünkü cgi tekniklerinin olmaması, bu tip kostümler üretmenin daha kolay olması ve bu şekilde onu insanla akrabalaştırarak ruh vermenin ve iletişim kurmanın kolay olmasıyla ilgilidir. farklı kıtalardaki canlılar bile bu kadar farklı evrimleşirken farklı bir galaksiden gelen bir canlının toplama kampından kaçmış kemikleri sayılan koca kafalı bir insan gibi görünmesi akla ve mantığa aykırıdır. bu ancak "insanı uzaylılar yarattı" teorisiyle birlikte ileri sürülebilecek iddia olabilir, lakin 200 bin sene önce gelip dünyada insanı yaratan uzaylının 200 bin sene sonra gelip motor arızası nedeniyle nevada'ya falan çakılacağını düşünebilene de herhalde bir ödül falan vermek gerekir.

    debe editi: gezi şehitleri ölümsüzdür.