hesabın var mı? giriş yap

  • yalnız o dolapta yemeklik hiçbir şey yok.
    bir de havalı havalı buzluğu açınca etle vs dolu olduğunu gösterecek zannettim de, orası da boş.
    sadece sarı renkli, ki o da şişelere ve poşetlere doldurulmuş limon suyu diye tahmin ettiğim şeyden başka bir şey yok buzlukta.
    hayır o dolabın içinde ekonominin çok iyi olduğunu gösteren ne var?

    hakikaten bu hayat bunlara müstehak ya, biz boşa kendimizi harap ediyoruz.
    ne gerek var, yesin ketçabını baksın keyfine.

    edit:elli tane mesaj almışım tavuk suyudur, kemik suyudur vs diye.
    “tavuk suyudur la o” diyen de var. *
    tamam tavuk suyu olsun. madem ekonomi o kadar iyi, niye bir tane tavuğu haşlayıp poşet poşet suyunu saklamış ki her yemeğe koymak için?
    alsın doldursun dolabını tavukla, etle, butla. ne seviyorsa artık?
    ayrıca limon suyunu şekilli dondurup içeceklere attıklarını görmüştüm, oradan aklıma geldi. ekonomi de o kadar iyi olunca. *

  • zico zamanında türk ligi yavaş. avrupada takımlar çok hızlı oynuyor. onları yenmenin tek yolu oyunu yavaşlatmak.
    biz yavaş oyunda ne yapacağımızı biliyoruz ama onlar bilmiyor demişti.
    sonuçta adam fenerbahçeyi ucl'de çeyrek finale taşıdı.

    harbi o adamı neden gönderdiniz.

  • orası kadıköy olduğu için yaptığı hareket kabul edilebilir(miş).

    mal olmanın bu kadarı, ahlaksız adamın ahlaksız destekçileri, fanatizmine sokayım senin...

  • zamanında kendisiyle aramda enteresan bir mini diyalog gerçekleşmiş şarkıcı, şov adamı hatta kendi deyimiyle uzaylı.. okulda asansöre bindim, zemin kata inicem ama asansör 1.katta durdu, kapı açıldı ve tam karşımda mustafa topaloğlu..

    mt : bu asansör aşağı mı iniyor yukarı mı çıkıyor?
    ben: aşağı iniyor.
    mt: tamam o zaman sana hayırlı yolculuklar..
    ben: !?!?!?!?

  • bedenine yapabileceğin en büyük iyilik!

    merhaba!

    yeter artık! artık diyete başlıyorum, sağlıklı yaşayacağım diye gaza geldin ve kutsal bilgi kaynağına başvurdun değil mi? o zaman herşeyi tersinden öğrenen bu adamın entarisini bir okuyuver
    öncelikle şunu bil ki doğru başlıktasın, şimdi kağıdı kalemi eline al. durup dururken içine doğan bu sonsuz spor aşkını iki dakika dizginle de oku bu entariyi bağalım genç, adamın aklını alırım

    daha önceden spor yapmamış arkadaşlar için ahkam kesiyorum, bilen arkadaşlar lütfen kirimesin, yapanlarığn edenleriğğn diye maddeli maddeli entari girmesin, mesaj atsın, düzeltiriz

    bu kadar saçmalığı okuduysan ya hiç işin yok ya da gerçekten kararlısın koşmaya, önce koşmak ne işe yarar bir anlatayım
    - mutluluk hormonu salgılatır
    - daha sağlıklı olursun, muhtemelen, daha uzun yaşarsın
    - fiziğin düzelir
    - nefes almayı ve bedenini daha etkin kullanmayı öğrenirsin
    - kalori yakarsın
    - düşünmemek, unutmak için birebirdir

    ayakkap
    koşmak için ihtiyacın olan tek şey bir koşu ayakkabısı. koşu ayakkabısı önemli çünkü uygun olmayan bir ayakkabı sakatlanmanıza yol açar. o yüzden internetten araştırdıktan sonra gidip bir koşu ayakkabısı alıyoruz.

    nerede koşacağız?
    sokakta, salonda ya da koşu pistinde farketez. benim tavsiyem, koşuyu normal hayatınıza adapte edebilmeniz için her zaman ulaşabileceğiniz bir yerde olması. sokakta koşun, koşmak için kendinize bir şart koymayın. sokakta koşarken sert zeminden dolayı bir ihtimal dizleriniz zorlanabilir, böyle bir problem yaşarsanız spor salonunda ya da koşu pistinde koşmanız daha mantıklı olacaktır.

    yeme/içme nasıl olacak?
    yemekten bir-birbuçuk saat sonrasına kadar koşmaya başlamayın. koşu öncesinde ve koşu boyunca kendinizi susuz bırakmayacak kadar su için. çok fazla su içmeyin, koşamazsınız.

    nasıl koşacağız?
    spor ayakkabınızı giydiniz, mp3 çalarınıza eye of the tiger yüklediniz, enerji dolusunuz. koşmadan önce esneme hareketleri yapmakla ilgili çeşitli görüşler var, ben koşudan önce esnememeyi tercih ediyorum ama bildiğim tek şey kesinlikle ısınmadan koşmayın. ısınmadan kastım yaklaşık bir on dakika yürümek. eğer yeni başlıyorsanız koşmayı öğrenmek için kendinize küçük hedefler koyun. koyacağınız hedefler zaman odaklı ya da mesafe odaklı olabilir. iki dakika koşacağım veya ağaca kadar koşacağım gibi. başlangıç için kendi uyguladığım yöntem running.about.com adresinden aldığım bir program. şu şekil;

    koşu/yürüyüş x tekrar
    örnek olarak 1/1 x10 = 1 dakika koş, 1 dakika yürü, bunu 10 kere tekrar et demek
    her güne 10 dakika ısınma (yürüyüş) ve 10 dakika soğuma (yürüyüş) eklemeyi unutmuyoruz

    1.gün- 1/1 x10
    2.gün- 1/1 x10
    3.gün- dinlenme
    4.gün- 2/1 x5 + 1/1 x5
    5.gün- 2/1 x5 + 1/1 x5
    6.gün- dinlenme
    7.gün- 2/1 x6
    8.gün- 3/1 x4 + 1/1 x4
    9.gün- 2/1 x6
    10.gün- dinlenme
    11.gün- 3/1 x5
    12.gün- 2/1 x8
    13.gün- dinlenme
    14.gün- 3/1 x5
    15.gün- 4/1 x4
    16.gün- 2/1 x8
    17.gün- 5/1 x4
    18.gün- dinlenme
    19.gün- 4/1 x6
    20.gün- 2/1 x5
    21.gün- 5/1 x5

    bu programın bitişinden sonra kendinizi sürekli koşu için bir deneyin. yirmi dakikalık sürekli koşuya alıştığınızda artık 3 kilometre, 5 kilometre gibi hedeflere ulaşmak için koşu mesafenizi her seferinde yüzde on arttırabilirsiniz. önce zaman, sonra mesafe dememin sebebi başlangıçta zamanın daha iyi ölçülebiliyor olması. alıştıktan sonra alınan mesafe daha motive edici bir unsur oluyor.
    koşarken kendinizi hiç kasmayın, alıştıkça kendi şeklinizi bulacaksınız. eller yumruk değil, tamamen açık değil rahat bir şekilde yanlarınızda salınıyor olacak. adımlarınız ne fazla büyük ne fazla küçük, nasıl rahat ediyorsanız öyle. zeminle önce topuklarınız değiyorsa dizlerinizi sakatlayabilirsiniz, adımlarınız düz atmaya çalışın, bu önemli. koşu hızınız rahatça konuşabildiğiniz hızdır, başlangıçta çok düşük hızlarda koşacak, nefes almayı öğrendikçe hızlanacaksınız. koşarken konuşmayı deneyin, eğer konuşurken nefessiz kalıyorsanız olmanız gerekenden hızlı koşuyorsunuz demektir.

    nefes alsın yeter!
    nefes alırken hem ağzımızdan hem burnumuzdan nefes alacağız, nefes verirken daha yavaş vereceğiz, herşey doğal ve nasıl rahat ediyorsanız öyle olacak. nefes ile ilgili olarak şöyle bir çalışma öneriyorlar, daha etkili nefes almaya alışmak için eliniz karnınızın üzerine koyun ve nefes alırken karnınız (göğüs kafesinizden daha fazla) şişip insin. bu şekilde her seferinde daha fazla nefes alabileceğiniz söyleniyor, ben denedim işe yaradı.

    sakatlıklar!
    bacaklarınızda yapısal bir bozukluk varsa, doğru ayakkabı kullanmazsanız, ısınmadan koşmaya başlarsanız ve kendinizi fazla zorlarsanız çok büyük bir ihtimalle sakatlanırsınız.
    sakatlıktan elinizden geldiği kadar sakının ve koşarken herhangi bir acı, ağrı hissederseniz koşmayı bırakın ve dinlenin. eğer koşarken başınız dönmeye, gözünüz kararmaya başlarsa da hemen durun, devam etmeyin.
    dinlenmeyi unutmayın! en iyisi bir gün koşun, bir gün dinlenin.

    basamaklar!
    koşmaya başladığınızda önce nefesiniz yetmeyecek, nefes almayı öğrendikten sonra dalağınız şişecek, siz fazla zorlamadan devam ettikçe kondisyonunuz artacak ve öyle bir an gelecek ki sonsuza kadar koşabileceğinizi hissedeceksiniz. metreler ayaklarınızın altından kayıp gidecek, tüm bedeniniz kendi uyumunu bulacak bir saat gibi işlemeye başlayacak ve cayır cayır mutluluk hormonu basacaksınız, tebrikler, artık yeni bir bağımlılığınız var!

  • bu entrye yolu düşenlerle paylaşma arzusunda olduğum ilginç bir hakikat de pek çok dilde "mutluluk" sözcüğünün şans, baht, talih ve hatta kader gibi sözcüklerle ya birebir aynı olması, ya da etimolojisinde bu izleri barındırmasıdır.

    hint avrupa dilleri'nde bu pek bir nettir: misal almanca’da glück bugün hem mutluluk, hem de şans anlamındadır. keza italyan, ispanyol ve portekizliler’in mutluluk yerine kullandığı kelimeler (sırasıyla felicita, felicidad, felicidade olacak) hep latince “felix” gibi köklerden uzanırlar bizlere, ki talih, baht anlamları da aynı kökün içindedir. fransızca mutluluk demek olan bonheur’ü ise modern dile rahatlıkla “iyi talih” şeklinde çevirebiliriz. ingilizce’ye gelince, happiness kelimesinin middle english’teki “hap” kelimesinden evrildiğini anlatır bize sözlükler ve perhaps, haphazard, to happen gibi kelimelerde de kendini belli ettiği üzere, “hap” başa gelen şey, şans anlamındadır. son olarak sevgili türkçe’ye dönersek görürüz ki, “mutluluk” kelimesi sonradan üretilmiş köksüz, acayip bir kelime olduğu için, şansla, talihle, kader kısmetle bir alakası yoktur, fakat en azından (farsça asıllı) bahtiyar kelimesi açık açık baht’tan türememiş midir?

    bu saydığım ve bir de aşina olmadığım daha kimbilir kaç dildeki mutluluk-talih bağlantısı mutluluğun insan arzu ve iradesinin çok dışında, ancak fortuna’nın döngülerinde, bahtın rüzgarlarında, kaderin cilvelerinde bir yerlerde denk gelinebilecek bir mefhum olarak algılandığı çağların ürünü olsa gerektir. mutluluğun, ilahi lütuflarla değil de bireysel tasarrufla ulaşılabilecek ve hatta ulaşılması gereken bir hak olduğu fikrinin yaygınlaşacağı aydınlanma çağı’na daha vardır.

    sözlerimi şu bilgi parçasıyla nihayetlendireyim ki, amerika ve avrupa’da yapılan araştırmalar kişinin hayatında başına gelenlerle öznel mutluluk düzeyi arasında öyle beklendiği kadar kuvvetli korelasyonlar bulamıyorlar. talih ve mutluluk öyle görünüyor ki atalarımızın varsaydığı kadar özdeş değiller, en azından asri zamanlarda, en azından batı alemlerinde...

  • evde eski bir kitabın arasından düşen mektuptur. gece gece efsane yarmıştır hakkaten. okuma yazmayı söktüğüm yıllar çalışan anne-babanın çocuğu olarak onlara notlar mektuplar yazardım. neden yazdım bunu, olay ne, nolmuş hatırlamıyorum ama çocukluğumu sevesim geldi yeminle sözlük.

    http://i.hizliresim.com/vvddmj.jpg

  • tek başına owencan 'dır. ekşi sözlük trollu denince akla gelen açık ara farkla ilk isim kendisi.

  • istanbul'un aksaray semtinden ya da il olan aksaray'dan bahsetmiyoruz... erdoğan'ın ustalık eseri ak saray'dan bahsediyoruz. külliye diye bahsi geçen...

    gürsel tekin'in eylül 2021'de açıkladığı günlük 60.000 tl üzerinden hesap yaptığımızda ortaya çıkandır. 60.000 tl'yi açıklama zamanındaki tek zamanlı elektrik bedeli olan 0.89 tl/kwh'a böldüğümüzde günlük 67.415 kwh (67.4 megavat saat) tüketim olduğu ortaya çıkıyor.

    yıllık hesaplarsak 24.606.475 kwh, 24.606 mwh ya da 24.6 gigavat saat enerji tüketimi var demektir. yani, back to the future'da kullanılan delorean zaman makinesini görsel çalıştırmak ve 2002 seçimi öncesine dönmek için sarayın 18 günlük tüketimi yeterli olacaktır. 1.21 gigawatts!

    bunu haşmetmeablarının kıyağı aylık 210 kwh az zamlı tarifeyi de hesaba katarak hesaplarsak:

    210 kwh x 12 = 2.520kwh
    2520 kwh x 1.37 tl = 3.452 tl

    24.606.475 kwh - 2.520 kwh = 24.603.955 kwh
    24.603.955 kwh x 2.07 tl = 50.930.186 tl

    topladık ne çıktı?
    50.933.638 tl

    halk olarak borcunuz sadece elli milyon dokuz yüz otuz üç bin altı yüz otuz sekiz türk lirasıdır...

    orijinal beyaz saray'ın (the white house) ise yıllık 852.500kwh tüketim yaptığı düşünülüyor. yani bizimkinin 29'da biri kadar. üstelik white house'da güneş panelleri de bulunuyor. obama döneminde yapılan güncelleme ile yılda 19.700 kwh bu panellerden elde ediliyor.

    burası çokomelli:
    ¦ ekrem imamoğlu'nun askıda fatura kampanyası ile ödenen 315.199 doğalgaz ve su faturasının toptam tutarı 47.951.923 tl'dir.

    aile destek paketi için yapılan ve 53.665 tekil ödeme içeren kampanyada ailelere ulaştırılan yardımların toplam tutarı 8.985.250 tl'dir.

    anne - bebek kampanyasında ihtiyaç sahiplerine ulaştırılan yardım tutarı 6.519.500 tl'dir.

    eğitim destek kampanyasında öğrencilere ulaştırılan toplam yardım tutarı ise 4.859.500 tl'dir...

    ¦ mansur yavaş'ın başlattığı ankara tek yürek kampanyasında ise su, ulaşım, nakdi yardım, iftar paketi, ramazan kolisi gibi yardımların tümünü içeren yardımların toplam tutarı 29.294.121 tl'dir.

    ¦ tunç soyer ile izmir'de yürütülen izmir dayanışması kampanyasında yapılan izmir kart yüklemeleri ve fatura ödemelerinin toplam tutarı 2.315.303 tl'dir.

    kapanış: elektrik zammı protestolarını "çevreci geçiniyor 2.500 mwh elektrik tüketmiş" diye sulandıranları da başlığı altına bekliyoruz. çevreci geçinenlerin, çevre şehircilik ve iklim değişikliği bakanlığı kuranların hesabı burada...