hesabın var mı? giriş yap

  • pek de alışık olmadığımız bir kahve kültürünün dükkanında yabancı kelimelerle bir şeyler sipariş etmeye çalışırken özgüvenini kaybeden insanımızın yanlış algısı.

    aynı adam aynı tavırla simit sarayında çalışsa sorun etmezsin. özgüvenini kaybeden ya da kazanan sensin o ekmeğinin peşindeki bir emekçi.

  • görsel

    yeni başlayan lise mezunu bekar bekçi maaşı: 10293,82 tl.

    çok iyi valla. okuyup öğretmen, doktor, mühendis filan olmaya gerek yok. 4 sene üniversiteye para akıtmaya da. yani amacınız sadece iş bulup para kazanmaksa bekçilik çok iyi.

    kaynak

  • hayatım boyunca yaptığım hiç bir işten vicdanım sızlamadı. en sonunda kendi dükkanımı açtım ve istediğim gibi bir pizza yapıp satmaya başladım. kullandığım tüm markalar sektörün en iyi markaları. istanbul'un gelişmekte olan bir semtinde hem öğrenci hem beyaz yakalı hem de arap yatırımcının bol olduğu bir yerde açtım dükkanı. hiç haksız kazanç elde etmedim ve kar beklentimi de buna göre ayarladım. geldiğimiz noktada artık hiç bir şeyin önemi kalmadığı için 2020 ekim ayı fiyatları ile bugünün fiyatlarını karşılaştırmalı olarak yazıyorum.

    ortalama 36 cm pizzayı 47 tl'ye satarken 74 tl'ye satmaya başladım. başladığım gün bir çuval unu 90 tl'ye alıyorken bugün 230 tl (ova çift geyik), rende mozarella'yı 27/kg'den alıyorken bugün 82/kg (doların ilk zıplamasında yine fiyat artacaktır). en kaliteli şarküteri ürünüm 110 tl/kg 200tl/kg. mantar 8 - 12 tl/kg'den 20 - 25 tl/kg. sucuk 50tl/kg'den 80tl'ye geldi. elektrik kw fiyatı 0,90 kuruştan 2,75 tl'ye çıktı! 40 * 40 baskılı kutu fiyatımız 3000 adet basımda 1,90 - 2,34 - 2,76 olarak değişti en son aldığım fiyat kdv dahil 6,60. bunlar benim sabit maliyetlerim. niyetim esnaf kötü durumda sömürüsü yapmak değil ancak fiyatlar normal eriyen bizim alım gücümüz. tüm sabit maliyetlerim 3 - 4 katına çıkarken pizzanın fiyatını iki katına bile çıkartmıyorum ki insanlar satın alsın ama bu piyasayı nereye kadar sübvanse edeceğiz belli değil.

    bir sene sonra gelen edit: mesaj atan, iyi dileklerini gönderen, dükkanı devretmeden önce dükkana gelen herkese çok teşekkürler. geçtiğimiz yaz başı dükkanı devrettim. çok müşterimden düzgün pizza yiyemez olduk serzenişini duyuyorum. belki beklediğim başarıya ulaşamadım ama işimi düzgün yapmanın rahatlığıyla hayatıma devam ediyorum. hala maliyetleri takip etmeye devam ediyorum. o gün 82 lira yazdığım mozarella kilogram fiyatı bugün 180 lira. hepimize geçmiş olsun.

  • ciddiyetle yaklaşılmalıdır. taşşak geçip sulandırılacak bir olay değil. normal zamanlarda infial yaratması gerekiyor.

    ülkedeki tepkisizlikten kafayı yiyorum artık

    turizm başkenti antalya'da parçalanmış çocuk cesetleri bulunuyor biz bunları ekşiden öğreniyoruz.

    türk medyasının kokuşmuşluğunu yüzümüze vuran başka bir dehşet verici olay.

    edit:

    resmi açıklama gelmiş

    antalya valiliği

  • nasıl ki bir insana telefon numaranızı vermek ona size günün her saatinde ulaşma hakkını tanımıyorsa onun günlük hayattaki rutinlerini takip etme olanağını da tanımaz.

  • afroamerikan müziğidir. amerikanın sahraaltı afrikadan getirttiği zenci kölelerin çalışırken ritim tutarak söylediği bi çeşit deyişlerdir. hatta amerikaya ilk zenci köleler 1619 yılında getirilmiş dolayısıyla blues'un doğuşu olarak 1619 yılı kabul edilir. köleliğin kaldırılmasıyla beraber beyazlar tarafından da benimsenmeye başlanmış ve buradan tüm dünyaya yayılmış bi müzik türüdür.

    blues barları takip eden ve blues parça hayranı biri olarak türkiyede blues kültürünün olduğunu düşünmüyorum. hatta bi çok kişi rockn roll, rock ve blues'u karıştırmaktadır. detay:

    ilk blues örneklerini ben şahsen sevemedim. blues'dan ziyade jazz diyebileceğimiz parçalar. blues'un bu dönemi yaklaşık 1900 ila 1930'lu yıllara kadar devam eden dönem. bu dönemi en iyi tanımlayan örnek w.c. handynin şu parçasıdır.
    daha sonra blues'u jazz'dan keskin bi şekilde ayıran kendine has ritmini aldığı ve popüler olmaya başladığı 1940 dönemi eşlik eder. bu dönemin en popüler blues'cusu tabi ki louis armstrong dur. aynı şekilde king oliver band'da o dönem meşhurmuş ama parçalarını aşırı jazz vari bulduğum için paylaşma gereğinde bulunmadım.

    1940'lı dönemlerde hortlayan armonikanın(dinlemeden geçme) blues'ta kullanımı artık o kendine has ve isyankar ruhunu blues'a kazandırmıştır. dönemin güzel örneklerinden biride sonny boy williamson'dır.

    vee benim en çok sevdiğim dönem aynı zamanda blues'ın babalarının ortaya çıktığı 1950-1970 arası altınçağ dönemine geliyoruz. burada armonika ve gitar ön plana çıkarken o güne kadar akustik gitar kullanımı yerini elektro gitara bırakarak sırasıyla, ritim blues, armonika blues, delta blues, chicago blues ve akabinde elektro blues'un doğması ile sonuçlanmıştır. bunların hepsini örneklendireceğim.

    bu altın çağda muddy waters, little walter, willie dixon, walter horton, howlin wolf, chuck berry ve daha nice chicago blues'çu tayfa yetişmiş ve bu tayfa ile rockn roll, r&b, pop ve rock müziğin temelleri atılmıştır. hatta beatles grubu o dönem müziklerine blues ile başlamış özellikle muddy waters hayranı bi ergen imiş. yine roling stone grubu adını muddy waters'ın roling stone parçasından alır. bu plaklar çekilirken bi yandan da yetişen beatles gibi gruplar blues müziklerine yeni enstrümanlar ekleyip çıkartarak ve müziklerinde nota uygulamalarını biraz değiştirerek rock, rockn roll, r&b gibi müzik türlerini oluştururlar. yani blues bugün bi çok müzik türünün doğmasında özellikle rock ve rockn roll'un temelinde yer alan bi müzik türüdür.

    gel gelelim tarihle beraber blues'un gelişip değişimine:

    armonika blues: armonikanın kullanıldığı ve delta blues ile aşırı benzerlik gösteren bir blues türüdür. bu blues türünün temel enstrümanı armonikadır. normalde gitar ile atılan solo bu türde armonika ile atılır.armonikanın en ünlü temsilcileri little walter ve walter harton'dır. bunlardan en sevdiğim ve armonika blues'ı özetleyen şu parçayı dinlemenizi öneririm. yine big walter'dan gideyim. şuda bazı çevreler tarafından gelmiş geçmiş en iyi armonikacı kabul edilen little walter.

    delta blues: bu blues tarzında gitar ön plandadır. ve genelde düz bi şiir eşlik eder. aslında blues'ın en saf ve pamuk tarlalarındaki halidir. en tipik ve meşhur örneği tabi ki robert johnson'dır. yine muddy waters'ın şu parçasıda delta blues'u net şekilde temsil eder.

    birde blues'un misisipi blues, texas blues, doğu kıyısı blues'u vs vs gibi blues'un alt türleri mevcut. ama bu bizim pek algılayabileceğimiz türler değil. bu alt türleri algılayabilmek için o kültüre dahil olmak gerekir diye düşünüyorum. hemen şu aralığa ritim blues yani diğer adıyla r&b türünün detayına çok girmeden ray charles reizden bi örnekle noktalayayım.

    country blues: ben nedense bu blues türünün rockn roll'un atası olduğunu düşünüyorum. zira ritimleri oldukça benzerlik gösteriyor. country denince akla tabi ki akustik gitar gelir. bu blues türünde de gitar ön planda olmakla beraber genelde akustik gitar şarkıya eşlik eder. en ilkel şekli akustik gitar ile olsada zamanla piyano, saksafon vs vs dahil olmuş. en meşhur örneği tabi ki lightning hopkins'tir. buda alın size tipik country blues. bunuda şimdi keşfettim ama baya hoşmuş. normal amerikan country müzik ile karıştırılmamalıdır.

    chicago blues: bu blues türünü duyduğumda aynen şöyle sesler çıkarttığım doğrudur.gerçekten blues'u blues yapan bu türüdür sanırım. ve şimdi diğerlerinden ne kadar farklı ve kulağınıza tanıdık geldiğini göreceksini. öncelikle bu grubun ilk örneklerini muddy waters vermiştir desek yeridir. kendisi bluesta bi efsanedir. ve bi çok saydığım sanatçıya babalık yapmıştır. bu blues'ın en ilkel örneklerinden biri şudur. yine sesinden testosteron akan howlin wolf amcamızda bu blues türüne katkılar sağlamış efsanelerdendir. şuda yine atarlı abimizin eserlerindendir.

    yanılmıyorsam 1960'larda bütün plak şirketleri chicagoda açılmaktadır. ve bu şirketler stüdyolarına köylerden bluescuları toplayıp kendi tarzlarını yaratarak sanatçıları piyasaya sürmektedir. işte bu sayede chicago blues türü doğmuş ve ismini oradan almış diye biliyorum. şuda tam bir chicago eseridir.

    blues'un 60'lardan sonra hızlı gelişimi ve mantar gibi türeyen sanatçılar ile blues hem yeni şeklini almış hemde farklı türlere evrilmeye başlamış. özellikle blues'un ilk eseri olarak rockn roll kabul edilir. ve rockn roll'un ilk temsilcisi ise ünlü blues'çu chuck berry'dir. şu parçası ilk rockn roll örneği kabul edilir. ve rockn roll doğar.

    yine chuck beryy'nin iddaasına göre elvis presley'nin şu parçası kendisine aitmiş. ve elvisin ondan arakladığını idda etmiş. bu parçada rockn roll akımının önde gelen parçalarındandır. chuck berry'nin iddasına göre amerikan hükümeti zenci egemen müzik dünyasına beyazları sokabilmek adına elvisi ön plana çıkarmak ister. elvis, chuck berry'nin mekanlarda söylediği parçaların söz veya müziklerini kendine uyarlar. ve chuck berry'nin koltuğuna oturur. chuck berry bu işin peşine düşer.. ama berry'nin beyaz kadınlarla yatmak gibi bi takıntısı varmış. e tabi o dönem özgür olmayan ve dışlanan zencilerin böyle bi eylemde bulunması ömür boyu hapis cezasını gerektirir. ve abd hükümeti chuck berry'i beyaz ve reşit olmayan kadınlarla yatmaktan hapis cezasına çarptırır. bu sayede elvisin önü açılır. tabi bu zenci bakış açısı. olayın aslı nedir bilemeyiz ama işin içinde amerikan hükümeti olduğu için ben inanmayı tercih ettim.

    lafı uzatmayayım. çok fazla sanatçı blues'a katkıda bulunmuştur.
    john lee hoker
    b.b. king
    blues brother
    janis joplin hanım kızımız
    the doors
    elmore james
    zz top (heavy blues)
    tabi liste genişletilebilir, şimdilik aklıma gelen ve sektörün önde gelenleri bunlar diyebiliriz.

  • iki dünya savaşı, bir kurtuluş savaşı görmüş ve kapanmamış; bir pire uğruna yakılan şanlı yuva. hem de bizzat bu pirenin başımıza musallat olmasına zamanında katkı sağlamış kişiler tarafından...

  • ben bu yazıdan mutlaka dolar alın yakında şakkadanak 12 olacak anlamı çıkardım.

    biliyorsunuz 3 lirayken verdiği dolar düşürme taktikleri neticesinde şakkadanak 9,80'e geldik.

  • --- spoiler ---
    + buradaki beyefendiyi ısırdı.
    - niye ısırdı? ne yaptı da ısırdı?
    --- spoiler ---

    başıboş köpeklerden daha tehlikeli olan bir şey varsa o da bu kafa. soruya bak soruya. nasıl bir cevap versek tatmin olursun sayın oksijen israfı?

  • hayatımın ilk yirmi yılı içemedim. içmeyi denediğimde midem bulanıyor, fenalaşıyordum. istanbul'a taşındığımda çalıştığım firmada sabahladığımız zamanlar elemanlarla gittiğimiz bir pastane vardı. sahibi dükkanı açar açmaz fırından yeni çıkmış zeytinli açma yiyip yanında çay içiyorduk. o ikili aşırı güzel geliyordu. çaya orada alıştım ve sonra aşırı sevdim. birkaç ay sonra zeytinli açmadan soğudum ama o başka bir hikayenin konusu. artık sudan daha çok çay içtiğim günler oluyor.

    çay'ın türkiye'de yüksek hacimde üretim tarihi alt tarafı 70 yıllık ama dünyada kişi başına en çok çay tüketen ülkeyiz. açık ara, öyle böyle değil.

    bu vaziyet bana garip gelmiştir. ne çabuk bokunu çıkarmışız? bildiğim türkiye'de eskiden çay içilmediği, osmanlı döneminde paso kahve içildiği, çayın da türkiye'de üretimle kültüre girdiği idi. niye böyle oldu?

    halbuki çay çin'den batıya ilk olarak 5.yy'da türk tüccarlar tarafından taşınmış. o dönemler tedavi için ilaç niyetine içilen bir şeymiş. keyif içeceği olarak kullanıma başlaması ise 6.yy'ın sonunu bulmuş. batıda ilk çayı ise ruslar batum'da yetiştirmiş.

    osmanlı 19.yy'da çayı ülke topraklarında yetiştirmek istemiş fakat bunu bursa'da deneyince iklim uyumsuzluğundan başarısız olmuş. proje rafa kaldırılmış. sonra türkiye cumhuriyeti dönemi tekrar canlandırılıp doğu karadeniz'de denemeler yapılmış. 1930'larda başlayan üretim süreci kârlı bir rekolteye ancak 1940'ların sonlarına doğru ulaşabilmiş.

    yüksek hacimli üretimin o sırada başarılması ülkeyi rahata sokmuş zira ikinci dünya savaşı sebebiyle çay ithalatı sıkıntıya girmiş. bu da henüz üretmediğimiz halde ülkede kayda değer çay tüketimi olduğunu gösteriyor.

    tahminim çayın yurtiçinde üretilminin yol açtığı ucuzluk, kahveden daha çok popülerleşmesine yol açmış. 1960'larda çay tarlaları o kadar artmış ki hükümet kanunen izinsiz çay üretimini yasaklamak zorunda kalmış ve çaykuru kurup üretimi devlet kontrolü altına almış.

    1984'te bu yasaklar kaldırılmış. günümüzde çay üretiminin %35'ini özel sektör yapıyormuş ve kalite standartları da kanunla denetime tabiymiş.

    tutması 10 yıl süren ilk yetiştirme denemelerinde iklim o kadar çok sorun çıkartmış ki üretim hedefi sadece ülke içi düşünülmüş. oysa türkiye günümüz itibariyle dünyanın en büyük 5. çay üreticisi.

    konuyu okurken çay üretmek için gösterdiğimiz sebata hayran kaldım. fikrin raftan indirilmesiyle kârlı rekolte seviyelerine ulaşmamız arasında neredeyse 20 yıl var. hani osmanlı'nın ilk yaptığı gibi biraz uğraşıp "ya bu olmayacak galiba, öff sıkıldım!" deyip bıraksan çay diye bir şey bilmeyecektik. onuncu yılda "bundan kar edemeyiz" deyip projeyi iptal etsen çay kalmamıştı. oysa bugün karadeniz bölgesinin en ciddi gelir kalemlerinden olmuşsun, dünyanın beşinci büyük üreticisisin. o yıllarda "bunu biz yaparız" diye hayal eden bir insan varmış, "yapmadan bırakmak yok" diye inat ve sebat edenler, sonunda da başaran birileri olmuş. cumhuriyetin ilk yılları, öyle deli zengin koşullar da değil.

    geçen sene "türkiye emoji alfabesine tek sembol katma imkanına sahip olsa bu ince belli çay bardağı olmalı" diye bir twit atmıştım. onu da kültürümüze en yerleşik ve en büyük ortak paydamız olduğundan. şimdi çay gözüme daha kıymetli geldi. hem tarihi kıymetinden hem de başlı başına gurur duyulacak bir azim ve başarı hikayesi olmasından.

    bugün hiç alakamız olmayan, ülke koşullarında hayatta olmayacak, kime sorsanız "olmaz o iş" diyeceği bir şey hayal edin. 30-40 yılda dünyada o konuda ilk 10'a girebileceğinizi söylesem?

    *hüüp*

    (not: alt tarafi "çay bizde 70 yıllık" twiti yazacaktım konuyu araştırmaya başlayınca sayfalarca entry'ye döndü)