• bu ikilemden kurtulmak icin cok kutuphane gezilebilir.
  • derler ki; hafız * şiraz'dan hiç çıkmamıştır.

    âlemi okuyamadıktan sonra 8 günde devr-i âlem yapsan ne olur, külliyatlar devirsen ne fayda...
  • ortaokulda türkçe dersinde tartışma gurubuna girmediğim tartışma konusudur. içimde kaldı siz sözlük ahalisine böyle önemli bir konudaki son derece çarpıcı fikirlerimi açıklayayım. çok okuyan bilir efendim. insanın gezerek tecrübe ederek edinebileceği bilgi algılarıyla sınırlıdır. okuyarak ise bütün insanlığın bilgi birikimine ulaşabilir. misal ben louvre müzesini gezdim. öyle mal mal baktım eserlere. 3 5 sene sonra da vinci şifresi kitabını okudum ve birden sadece o kitabı okumuş birisinin bile o müze eserler hakkında benden daha fazla bilgi sahibi olduğunu gördüm. evet kitabı okuyan müzenin tuvaletinde fayanslar ne renk bilmiyor. çok da umrundaydı. yüzlerce çeşit şarap tattım. tat alma duyum çok hassas değil. çoğunun arasındaki tat farkını bile anlamadım. hiç şarap içmemiş abdüllatif şener şarap hakkında benden daha çok bilgi sahibidir. işte efendim kıymetli fikirlerim bunlardır. 15 sene sonra bana bu şansı veren ekşisözlük camiasına teşekkürü borç bilirim.
  • gezmekle edinilen bilgi ile okumakla edinilen bilginin farklılığı nedeniyle insana elmayla armudu kıyaslattıran söz. a kişisi amazonlarda dolaşıp yerli kabilelerden şifalı bitkiler satın alıp uzakdoğu ülkelerini dolaşıp satıyor olsun, b kişisi evde astrofizik üzerine cilt cilt kitaplar okuyor olsun. şu halleriyle kıyaslanamayacakları açık. a kişisi ola ki astro fiziğe merak saldı, yıldızları gezerek bunu öğrenemiyeceği gibi, b kişisi de amazonda ticarete merak salacak olursa ne kadar okursa okusun pratik yapmadan ne yerlilerle iletişim kurmayı öğrenebilir ne de ticaret yapmayı. yani demem o ki iki bilginin türü farklıdır. gezerek pratiğin bilgisi edinilir, okuyarak teoriğin bilgisi edinilir.
  • eksik soru. neyi?
  • cevabı tamamen bilinmesi gerekenin ne olduğuna bağlı olan bir sorudur.misal sen c öğrenmek istesen kıçını kırıp evinde sınıfında ofisinde neyse işte orda oturman kitapla compiler'la dökümanla kasman gerekir böyle bir durumda yedi düveli dolaşmanın pek bir manası yoktur. lakin c'yle falan işim olmaz ben kuzey dakota'yı ve dakotalıları tanımak istiyorum dersen bunun en iyi yolunun da bi şekilde oralara kadar gidip yerinde incelemek olduğu da aşikardır.yaa böyleyken böyledir işte...(yapmam gereken onca işin arasında gecenin bi yarısı oturup bu manasız başlığa üşenmeden şunları da yazdım ya hakkaten ümitsiz bir vakaymışım kayıp bir nesilmişim*ben bugün bunu gördüm)
  • otobüste okuyanlar bilir..
  • kendi küçük dünyamda cevabının "çok okuyan" olduğunu ispatladığım soru.

    türk dünyasını epey gezip dolaşmış bir ağabeyimle otururken, eski türklerin muhtemelen ilk olarak geyiği evcilleştirdiklerini, daha sonra ata geçince, seremonyal olarak atları zaman zaman boynuz takarak geyik gibi süslediklerini anlatıyordum. o da "ulan o kadar gezdim hiç görmedim" diye artistlik yapıyor, inkar ediyordu.

    tam o esnada yengeden mesaj geldi. yenge de türkolog. kazakistan'da bir bilimsel gezide. geyik boynuzu şeklinde bir süsle giydirilmiş at fotoğrafı gönderdi. "çok ilginç değil mi?" notuyla. o esnada herkes ikna oldu çok okuyanın bileceğine.

    zira okuyan adam, vaktiyle mağarasına çekilip geyik, kurt, kuş donunda diyar diyar gezdiğine inanılan şamanlar gibi, odasından hiç çıkmadan gezer. binlerce gezginin notlarını okur, özümser. tek ömre sığmayacak işleri, bu sayede, hazmeder, sindirir.
  • 8. sınıf münazara konusu.
    bir de sanat mı bilim mi gibi bir şeyi tartıştığımızı hatırlıyorum.
    ikisinde de çok ileriyiz de hangisi diye sanki :)
hesabın var mı? giriş yap