• "... valelerin lüleleri birbirine dolandı, bunu gören alis öyle güldü ki duyacaklar diye gene ormana kaçtı. kafayı yeniden dışarı çıkarınca gördü ki balık valesi gitmiş, öbürü de kapının yanıbaşında yerde oturuyor, salak salak havalara bakıyor. alis çekine çekine yanaşıp kapıyı çaldı. 'boşuna çalma' dedi vale, 'bir kere ben seninle kapının aynı tarafındayım, ayrıca içerde o kadar gürültü var ki kimse seni duyamaz.' gerçekten de olağanüstü bir gürültü vardı içeride – sürekli bir haykırmalar, hapşırmalar, bir gümbürtü, sanırsınız ki tabaklar çanaklar kırılıyor...

    'lütfen ama!' dedi alis, 'peki ben nasıl gireceğim içeri?'

    'kapıyı çalmak işe yarayabilirdi... kapı ikimizin arasında olsaydı tabii...' dedi vale alis'e aldırış etmeden, 'diyelim sen içerde olsan, kapıyı çalardın, ben de hemen kapıyı açıp seni çıkarırdım.' konuşurken hep havalara bakıyordu, alis bu hali çok ayıpladı. 'ama belki elinde değil' diye düşündü, 'kafasının üstüne o kadar çok yakın ki gözleri. gene de sorulara cevap verir belki...'

    'peki ben nasıl gireceğim içeri?' diye sesini yükseltti alis.

    'ben otururum buraya yarına kadar' dedi vale. o anda evin kapısı açıldı, valenin kafasına doğru kapıdan koca bir tepsi çıkıp burnunu sıyırdı geçti ve arkasındaki bir ağaca çarpıp parçalandı. hiçbir şey olmamış gibi vale aynı sesle dedi ki: '... yarından sonraki güne kadar otururum peki o zaman.'

    'peki ben nasıl gireceğim içeri?' diye sordu gene alis sesini iyice yükselterek.

    'hiç içeri girebilecek misin ki bakalım?' dedi vale. 'asıl soru bu, biliyorsun.' öyleydi tabii. ama birinin böyle demesi alis'in hiç hoşuna gitmedi. 'hale bak!' diye homurdandı, 'bütün yaratıkların da dili pabuç kadar! deli ederler adamı!' vale az önce söylediğini bir daha söylemek için iyi bir fırsat bulunduğunu düşünmüş olacak, 'ben otururum buraya, günlerce de kalkmam' dedi.

    alis dedi ki: 'peki ben ne yapacağım?'

    vale 'ne yaparsan yap' diyip ıslık çalmaya başladı. 'amaaan!' dedi alis bezgince, 'ne konuşuyorum ki bununla! salak işte n'olcak!' diyip kapıyı açtı ve içeri girdi..."*
  • "çözüm sunulmadan yapılan eleştiri yıkıcıdır" buyurmuş hz. ali.
  • cogu zaman beni bir kenara birakmaktadir.
  • hiçkimse hiçbir meseleyi mutlak olarak çözemez.

    çözüme ulaştırılan her bir mesele, on tane yeni soru doğurur.

    o yüzden "ben bu işi çözdüm, sonuca ulaştırdım" diyen kişi donar kalır ve bir fanatiğe evrilir. ayetleri hadisleri öne sürerek bunu yapanın da durumu farklı değildir. zira o ayetlerden hadislerden anlaşılabileceklerin de sonu yoktur.

    dikkat edin, dini veya din dışı tüm fanatiklerin ortak tavrı bu şekildedir. mutlak bilgiye ulaşmış edasındadırlar hepsi. bilhassa din fanatiklerinin durumu daha da vahimdir. kuran veya hadisin arkasına sığınıp mutlak bilgiye ulaştıklarını zannederler. halbuki söyledikleri şeyler, kuran ve hadisin kendi akıl ve kalp aynalarına yansımış cüzi bir pırıltısından ibarettir.

    kuran veya hadis onlarda açıklıkları kadar tecelli etmiş, aynalarındaki kirlilik kadar da kendini onlardan gizlemiştir. böylesine acı gerçeğe rağmen bu tayfa pervasızca "ben söylemiyorum kuran söylüyor" diyerek kendi cüzi görüşlerini insanlara cebretmeye ve empoze etmeye çalışırlar.

    daha önce pek çok defa belirttiğimiz gibi, esasen kainat kevnî/oluşsal ve somutlaşmış bir kuran'dır. şu kainatta gördüğümüz her bir varlık allah'ın bir ayetidir. mesela bir hayvan türünün yok edilmesi suçtur...niçin?...çünkü allah'ın bir ayetini ortadan kaldırıyorsun...tüm bilimler(kendileri farkında olmasalar da) aslında allah'ın ayetlerini araştırmakta ve incelemektedirler.

    bilim camiasında dahi "bilim" adı verilen yöntemi ve süreci mutlaklaştırıp, kutsallaştırmak yaygın bir tutumdur. bunun ortaçağ türü bir sapma olduğunu anlayanlar da bulunuyor elbet. bakın bilim felsefecisi karl popper bu konuda ne diyor:

    "bilimsel bilgiye olan hayranlığıma rağmen, bilimciliğin taraftarı değilim; çünkü bilimcilik, bilimsel bilginin otoritesini dogmatik olarak ileri sürer; hiçbir otoriteye inanmadığım ve dogmatizme her zaman direndiğim gibi ve buna özellikle bilimde direnmeye devam ediyorum. bilim adamının teorisine inanması gerektiği tezine karşıyım ve bilime inanmaya özellikle inanmıyorum.''

    ve şunu da ilave ediyor:

    "bilgi gerçeği aramaktan ibarettir; kesinlik arayışı değildir".

    keşke müslümanlar da tefekkürde bu seviyeye gelebilseler ve kuran ve hadisten söylediklerinin kendi cüzi nasiplenmeleri olduğunu anlayabilselerdi. tek başına bu idrak, islam aleminde büyük bir devrim ve dönüşümün habercisi olurdu.

    not: daimi arayışın sembolü tilkidir. bulduğu ile yetinip onu bir öğretiye dönüştüren ve çevreye karşı savunmaya geçmenin sembolü ise tostoparlak olup oklarını dışa çevirmiş kirpidir. (bkz: tilki ile kirpi/#64381958)
  • çözüm, adından da anlaşılacağı üzere, kişiye fazladan büyük maliyetler yüklemeyen şeydir. aksi halde o çözüm olmaz, 'iş' olur o.
  • özellikle bilişim sektörü başta olmak üzere pek çok alanda ota boka kullanılan kelimecik. "mobil ofis çözümleri", "wi-fi ile kablo kalabalığı çözümleri", "oturma grubu çözümleri", "abazanlar için ayaküstü hızlı yiyiş çözümleri" vs. vs.
  • beceri meselesi... çok kolay çözüm bulan insanların acımasızlığa yatkın olduğunu düşünüyorum. acımasızlar demiyorum, yatkınlar. kolay çözüm bulan adam dark side a en azından davet edilmiş, bakarsın gitmemiştir.. ama o taraklarda bezi, o diyarlarda adı vardır... vardır. ona rağmen geçmemişse takdir edilesidir... ederim. ki ettim bugün. çok yanlış anlamadı umarım. "acımasızlığını insan yararına kullandığın için teşekkür ederim," demiş bulundum. o da "rica ederim," dedi.
  • gidermek, (iş) bitirmek.

    eylemsizlik faniliğe bir çözüm olabilseydi. değil.

    her zaman bir çözüm vardır. solution, eriyik, çözelti yani. çözmek eritmektir.

    zamanla alıp veremediği en yoğun olan derviş gençliktir. ne içine girmesinin yolu vardır, ne kaçınmasının. toptancı ve özkıyımsal çözümlere, çözülmelere zemindir.

    antitez tezdedir. sorun çözümde, veya tanımda. aşılışı, düşünmeyi ve iddiayı aşmakta (meditatif durum).

    örnek bir kaybet kaybet çözümü. komşu hizmeti ve dayanışması:
    "hüsiin, benimkilerle seninkiler sizin evde maç izlesin*; sen bize gel muhteşem yüzyıl'ı seyredelim."

    türkü türk yapan şeyler arasında belki dikkati az çeken bir tanesi "süper çözüm" beklentisi. hem ayranım dökülmesin hem götüm sikilmesin, hem şoför arkası hem cam kenarı. sanki bedelsiz, maliyetsiz, yan etkisiz çözüm varmış gibi illa onu arar, sorar türkler. çocuk millet dedik ya, onun uzanımı. koca analar, babalar, toplum da öyledir, sadece deneyimsizler değil. "her seçim bir vazgeçiştir" diyeni hastasını öldüren doktor gibi yok etmeye kalkışabilirler. sanırsın ki tarihte bunlar hiç zorlanmadı, yok yoksul olmadı.

    insan hiç sorun çözmek istemez mi, tabii ki sorun da çözdüğü, istediği olur. sorun da çözüm, çözüm de sorun. insan öyle arada kalınca çözen bir alev ya da bıçak değil başbaşa anlaşma, dinleşme istiyor, ona göre adam arıyor.

    asıl katılık durumun, anın hakkını yemektir, ıskalamaktır, (yanlış) zannında ısrardır. kendi psikopatolojin için her şeyi harcarsın, çözüm için değil. aksi takdirde esnek olurdun.

    (şeytandan da gelebilecek) sorudaki şeytani pırıltı bir yanıta, bir çözüme yönlendirmekten olabilir. faust sordu/istedi; mephistopheles yanıtladı/çözdü. şeytan demek ardı ardına çözüm önerisi demek. o bakımdan tanrı fikrinden ayrılamaz. (bkz: şeytan/@ibisile)

    yaptığın o olduktan sonra yanlış olsa veya yanlış bilsen de değişmez. haklı yere eleştirilsek, suçlansak ne olur, haksız yere suçlu olsak ne olur? yine bir ömür ve etkinlik süreceğiz. varken yok olamaz, yok numarasıyla idare ederiz en çoğu. önüne bak, önümüze bakalım, bakmalıyız. günahsa günah, zorluksa zorluk, gündem, görev, çözüm her neyse ona devam. mevlana ve şems hala dedikodu ve suçlama konusular. yüzyıllardır önlerine doğru dönüyorlar. benim modelim onlar. katlanmak, bildiğinden şaşmamak ve onu olmak.

    "oysa hayattaki ciddi sorunlar hiçbir zaman tamamen çözülmez. çözülmüşe benzeseler bile bu aslında bir şeylerin muhakkak kaybolduğunun bir işaretidir. bir sorunun anlamı ve amacı çözümünde değil, onun üzerinde durmadan çalışmamızda yatar. bu tek başına bizi küçük düşmekten ve taşlaşmaktan korur." carl gustav jung - aspects of the masculine

    "tanrı'nın sorunları, şeytan'ın ise çözümleri yarattığını düşünmüşümdür her zaman." amin maalouf- le premier siecle apres beatrice

    "bir türlü akıl edemediğim en düz, en olağan çözüm yollarını ondan öğrendim ben: (günümü o odada geçirirdim olur biterdi sözgelimi)." tomris uyar - ipek ve bakır

    "sorun, çözümünü yaratır. yolun üstünde dikelen, yol olur." marcus aurelius

    (ilk giri tarihi: 28.5.2018)

    (bkz: çözüm süreci)
    (bkz: çaresi)
  • çözüm bulamadığınız durumların sebebi zihninizdeki kısıtlayıcı düşüncelerdir. bir konuda çıkış bulamadığınız zaman zihninize şunu sorun “eğer kesinlikle başarısız olmayacağımı bilseydim bu sorunu nasıl çözerdim ? “ bu soru zihninizdeki kısıtlayıcı önyargıları aşabilmenizi sağlayacak ve beyninizin çözüm bulmasına yol açabilecek bir sorudur

    konu hakkındaki entryim ilginizi çekebilir.

    (bkz: #71315315)
  • hangi sorunun cevabı olursa olsun, sonunda bağımsız bir çözüm yoktur.
hesabın var mı? giriş yap