• henüz sizler dogmadan once bi takim adamlarin (ya da adam gibi kadinların) ayak basacaginiz yerleri dikenli telle cevirip sonra da 'aha bak ben anayasa diye bi$i yazdim,uymazsan seni dikenli telin dı$ındakilere veririm' deme hakkini kendinde buldugu,baski ve otonomi araci.

    ornek cümle cözümlemesi :
    'devletimi seviyorum' = 'dikenli tellerimi seviyorum'

    (bir sonraki yüzyılda gelen kısa ve öz edit : devlet olmazsa sıçarsın).
  • nihat genç, levent göktaş hakkında yazmış geçenlerde:

    “sağcılık, solculuk, bize göre değil, tek hakikat devlettir, her şartta devlet için varız..” “ama dedim, devlet, ordusu hukukuyla işgal altında…” “devlet, her daim var, olacak” gibi, laflar etti, devlet koruyucu bir melek değil, devlet uğruna savaşılacak bir şey de değil, başka bir yere getirdi lafı, devletten başka fikir zikir başka tür bir gerçeklik hiçbir şey yoktur, gibi bir yere…

    devlet’i sizin benim bildiğimin dışında başka türlü anlattı, bedeninin bir organı gibi ya da bedeni büyük parçaya bağlı gibi, “istesem de başka türlü düşünemem, devlet olmadan hiçbir şey yapılamaz başka hiçbir yerde olamam!” https://www.veryansintv.com/…nidigim-levent-goktas/

    bir de eski mit yöneticisi mehmet eymür'ün geçen yıl verdiği bir röportaj geliyor aklıma: "...devlet benim gözümde her şeyi yapabilir. meşrudur. benim için böyle. ama işin içinde menfaat varsa…" https://t24.com.tr/…r-nasil-takdim-ediyordur,990583

    levent göktaş'ın veya mehmet eymür'ün bu düşüncelerde yalnız olduğunu sanırım pek kimse iddia edemez. türkiye'de devletin kilit kurumlarında kilit pozisyonlarında yer alan çok büyük bir çoğunluğun, "kurumsal aklın" dünya görüşü öteden beri bu minvaldedir. yani abdullah çatlı'yı, mehmet ağar'ı filan eleştiren mehmet eymür, "devlet menfaati için her şeyi yapabilir" diyerek onlarla tamamen aynı zeminde buluşur, ilginç bir şekilde, onlara dair eleştirdiği her şeyin tam da bu cümleden türediğini, dolayısıyla aslında onları eleştirmesinin en ufak bir mantığının olmadığını idrak edemez.

    toplumun önemli bir çoğunluğu da, doğrudan bu açıklıkta ifade edilmediği takdirde bu düşüncelerin altına imza atar gayet. türkiye maalesef laik bir ülke değildir, hiçbir zaman olamamıştır. resmi dini de, devlet dinidir. bunun kökleri de epey geriye gider. aslına bakılırsa osmanlı da bir din devleti değildi, olsa olsa osmanlı'daki islam bir devlet diniydi. din ile devlet arasındaki ilişki elbette basitçe açıklanamayacak ölçüde giriftti, ama özellikle emevilerle birlikte ortodoks islam düşüncesinin şekillendiği atmosfer ve 1400 yıllık islam tarihine ve tüm islam coğrafyasına büyük ölçüde hakim olan devlet mistifikasyonu, osmanlı'da da "allahın yeryüzündeki gölgesi", "devlet-i ebed müddet" gibi kutsallaştıran sıfatlarla somutlaştı. ilginçtir, "baki olan yalnızca allahtır" gibi bir itirazla karşılaşılmadı hiç doğru düzgün, karşılaşıldıysa da bu itirazı yapanların akıbetinden haberimiz yok doğal olarak. "devletin bekası" gibi apaçık şirk içerdiği tartışılabilecek bir kavram hala "islamcı" siyasetin göbeğinde duruyor nitekim, islamcısını da ulusalcısını da aynı zeminde buluşturuyor.

    her neyse. osmanlı'da devlet dine, din devlete uyduğu ölçüde uyuyordu; veya dini kendi varlığına ve meşruiyetine kaldıraç yapabildiği ölçüde kendisini din ile anlamlandırıyordu denebilir. siyaseten katl, kardeş katli vs. gibi en netameli mevzular dahi elbette bir şekil kitabına uyduruluyordu, nitekim kitapta isteyen herkese istediği temel vardır. mustafa öztürk'ün dediği gibi, din kitapta durduğu gibi durmaz. "fitne adam öldürmekten daha kötüdür" (bakara 191) gibi ayetleri her yola kaldıraç yapabilirsiniz. "devletin bekası" dini en temel hükümlerine kadar yapıbozuma uğratabilir, bu gerekçeyle 6 aylık bebeği öldürmek için bile bir şekil fetva alınabilir. fatih, kanunnamesinde kardeş katlini "ekser ulemanın" tecviz ettiğini, onay verdiğini söylüyor. (bu çoğunluğa katılmayan yürek yemiş bir azınlık ulema olduğunu da çıkarabiliyoruz buradan, ama isimlerini cisimlerini bilebileceğimiz kadar tarihe geçmeyi başaramamışlar maalesef.)

    ittihatçılarla birlikte devlet erkine hakim olan resmi görüş, modernist kökleriyle birlikte islamdan uzaklaşarak görece daha seküler bir devlet dini olarak şekilleniyor. dolayısıyla zaten devletten çok keskin bir sınırla ayrıldığı söylenemeyecek olan tanrı ortamdan iyice uzaklaşıyor, yerini tamamen devlete bırakıyor, daha doğrusu devletin şahsınca tecessüd ediyor. (bkz: devlettapar/@maarri) talat paşalardan mehmet ağarlara giden yol da böyle açılıyor.

    bu elbette sadece devlet gücü için çatışan erklerin değil, siyasetten bürokrasiden uzak vatandaşın da, köylünün de ana hatlarıyla benimsediği, gerek fıkhi gerek seküler olarak da temellendirilebilen bir din. devlet ne idüğü belirsiz bir kutsallıktır, her şeyi yapabilir, uğruna her şey yapılabilir. elbette, ankara'da yani olimpos'ta yaşayan bu meçhul tanrı, iradesini kulları eliyle tecelli ettirir, insanlar eliyle "menfaatleri" doğrultusunda gerekenleri yapar. kömürü mucizevi bir şekilde elmasa çevirir, her türlü pislik onunla temizlenebilir, her suç onunla meşru müdafaaya dönüşür. ve aslında türkiye'de derin devlet filan diye bir şey de yoktur, sokaktaki ortalama vatandaşın en az yarısının siyasi görüşüdür derin devlet. tebaa zihniyetinden çıkamamış bir toplum için hukuk filan olsa olsa devletin alicenaplığıdır, lütfudur. devlet bizim vergilerimizle ayakta duran bir şey değildir, biz onun cömertliğiyle hayatta kalırız. verdiğimiz vergi de olsa olsa kazancımızdan tanrıya kesmemiz gereken kurbandır. bu vergilerin nereye nasıl harcandığını filan sorgulamak da tahayyül bile edilemez doğal olarak. devlete yön veren de aklı kıt vatandaşın verdiği oylar filan değildir elbet, aksaçlılar vardır, atadedeler filan vardır, perde arkasında çok gizemli abiler vardır, onlar sayesinde ayakta dururuz hep. onlar icabında bizim için bize rağmen hareket eder, bizim için neyin doğru olduğunu, ülkenin menfaatinin neyi gerektirdiğini yalnızca onlar bilir, dört bir tarafımızı dolduran hainlere karşı bizi müdafaa ederler.

    bu toplumsal meşruiyet zemini sayesinde, devlet adına eylediğini iddia eden herkes istediği her türden suçu işleyebilir, devletin ne idüğü belirsiz menfaatlerinin ne olduğunu onlar bilir, ve gerekeni yaparlar. vergilerimizle maaş almazlar sanki, adeta göklerden gelen bir örtülü ödenek vardır onlar için. neyi neden yaptıklarını da sorgulayamayız, sorgularsak hain olabiliriz. ilginçtir, "devlet menfaati varsa her şeyi yapabilir" gibi, ahlaksızlığın soykütüğü kitabına giriş cümlesi olabilecek bir zihniyet, bir yandan da "terör" diye bir şeyden bahsedebilir mesela, yapıp ettiği her şeyi ona referansla ayrı bir etiğe uydurmayı başarır. bu sayede her türlü suçlu, pislik herif her türlü melaneti işlemesine rağmen kahraman olarak addedilebilir, uyuşturucu da satsalar, kadın ticareti de yapsalar, yolları bir noktada "terörle mücadele" ile kesişen, devlet için kurşun atıp kurşun yiyen herkesin şerefi bakidir. emin olun hepsinin vicdanları da su gibi tertemiz, rahat ve azizdir. leviathan filminin sonlarına doğru bir sahne vardı, izlemediyseniz spoiler olacak, film boyunca her türlü pisliği işleyen belediye başkanı, filmin sonunda kilisedeki törende yanındaki çocuğun kulağına eğilip "unutma, tanrı her yaptığımızı görüyor" diyordu. sırf o sahne için izlenebilir o film.

    biz bunların yedikleri haltları da, ancak kendi aralarında çıkar çatışmasına düştükleri zaman, veya devleti paylaşamadıkları zaman öğreniriz. özel harekatçılar yedikleri rantı paylaşamasınlar da, akp ile cemaat birbirine düşsün de, sedat peker'le süleyman soylu bozuşsun da biz de bir şeyler öğrenelim diye bekleriz. neyse ki sıklıkla birbirlerine düşerler. biz de çekirdek çitleyerek vay anam vay neler dönmüş ya diye izleriz ancak. yeşil kod adlı mahmut yıldırım'ın dediği gibi: (bkz: tek başına yersen kustururlar)

    velhasıl, devleti gökten alıp yere indirmedikçe, diğer tüm tanrılar gibi, onu da insanların yarattığını, mistik metafizik kutsal bir tarafının olmadığını idrak etmediğimiz sürece, kendi varlığımızı ne pahasına olursa olsun devam ettirmenin her şeyi meşrulaştıran bir ahlaki ilke olamayacağını kabullenmediğimiz sürece, bu bataklığın içinde debelenmeye devam edeceğiz. (bkz: devletin bekası/@maarri) adı osmanoğlu olacak, ittihatçı olacak, seküler veya islamcı olacak ama fark etmeyecek, özünde aynı lacivertin tonları olacak.
  • "adalet olmayınca devlet büyük bir çeteden başka nedir?" (remota itaque iustitia quid sunt regna nisi magna latrocinia?)
    augustinus, de civitate dei ıv.4.
  • turkiye'de devlet cok buyuktur. gereksiz cok buyuktur. orneklerle aciklayayim ne demek istedigimi.

    ornegin telekomunikasyon. iki tane dev var turkiye'de ikisi de devletin. neden yahu? devlet kendi kendisine rakip olur mu hic ya? turk telekom da devletin, turkcell de devletin. gereksiz yere binlerce kisi calisiyor bu sirketlerde. verdikleri hizmet de zaten rezalet. bir tane var mi aranizda turk telekomun sundugu internetten memnun olan? buraya koyayim mi basligi okur musunuz? alin kendiniz bakin, kac kisi turk telekom icin iyi bir sey soylemis.

    (bkz: turk telekom)

    turk telekomun aslinda kendi altyapisi ve ozvarliklari sunacagi hizmetin kalitesini hemen en azindan 5 katina kadar cikarma becerisi vardir ve bunu yapmiyor. neden yapmiyor biliyor musunuz? cunku turkcell bunu istemiyor. turkcell kimin? o da devletin. bu ne bicim bir is ya. buna isyan etmemek mumkun mu?

    turk telekom cari degerler

    turkcell cari bilgiler

    turk telekomun bugunku piyasa degeri 21-22 milyar tl. borcu da 12 milyar tl. gecen sene ettigi kar 4 milyar tl.

    turkcell'in de piyasa degeri 33 milyar lira. 9 milyar lira da borcu var. 4 milyar lira da net kar bu yapmis. bu arada turcell borcundan dolayi 5 milyar lira finansman gideri oduyor her yil. yani net karinin %60'i yok oluyor.

    daha ayrintili da analiz yapilir gerek gormuyorum, goren gozler gorur. bu iki sirketin birlestirip acilen satilmasi lazim. hem gereksiz yere is gucu barindiyor hem de kaynak israfinin haddi hesabi yok. yahu bir carsida hem turkcell bayii hem de telekom. nedenmis ya? bu iki sirket de ayni isi yapiyor, ikisi de devletin. o dukkanlardan biri kapansa ayni hizmeti zaten verecek sirket. hem de ozsermaye karliligi artacak, borclarini daha cabuk kapatacak, gereksiz finansman giderlerinden kurtulacak. bu birlesme ile erisim agi genisleyecek daha bir suru sebepten oturu bu sirket 5 yilda en az on kat buyuyecek. 55 milyar liralik piyasa degeri olan birlesince kabaca bu sirket hadi bir 5 sene de ben vereyim 10 senede 0.5-0.6 trilyon liralik bir sirket olacak. yeni para he sasirmayin, bunun gibi baska islahatlar ile de ulke ekonomisi biraz diriltilse dolari 6 liraya indirseniz sunun surasinda daha birkac onceki seviyelerine yani 0.1 trilyon dolarlik bir sirket ortaya cikiyor yahu.

    devlet hantaldir. devlet kabizdir. memurlar sirket yonetemez. devlet girisimci degildir. ne oyle demir-celik uretecegim. simdiye kadar satilan hangi devlet kurulusu bugun daha kotu yonetiliyor ya da calistiriliyor. petkim aslanlar gibi piyasada, yeri geliyor ihracat yapmiyor ic piyasaya hammadde sagliyor. ha keza tupras. demir-celik fabrikalari yine ayni. bana sorarsaniz demir-celik fabrikalari da bu ulkenin sirtinda bir yuktur ayri mevzu. hurda demiri de ithal eder, enerji de zaten ithal turkiye'de. tamamen cari acik vermek icin calisan fabrikalardir demir-celik fabrikalari. celigi direkt disaridan alsa turkiye cari aciga daha az etkisi olur.

    bu sadece telekomunikasyon ornegi idi. 2001 krizinden sonra bankacilik turkiye'de avrupa bankalarindan daha saglam bir yapiya kavustu. rasyolari avrupa bankalarindan daha iyi. fakat turk ozel bankalarinin cok buyuk bir handikapi var o da turk parasinin kuvvetsiz olusudur. yani bir garanti bankasi almanya'da olsa, is bankasi fransa'da olsa bu bankalari dunya tanir dunya. oyle iyi yonetiliyorlar. turkiye'nin icinde bulundugu iktisadi ortam belli turk bankalari hala turkiyenin dis borcunu kapatacak mevduati elinde tutuyor kendi baslarina. oteki taraftan devlet bankalarina bakiyoruz hepsi abd'de davalik. yok altin kacakligi yapar, yok kara para aklar. devletin bulastigi hicbir isten hayir gelmez. devlet cunku burokrasisi sayesinde sorumluluk kabul etmez. sorumluluk buharlasir tuzel kisiligi icinde.

    turkiye'de iyi calisan tek devlet tesebbusu savunma sanayiidir o da ayni ozel sektor mantigi ile calistirilir cunku. fakat goreceksiniz bundan sonra savunma sanayii de civiyacak. ozellikle 40 yildir uzerine konan irade sayesinde bugun buralara gelmistir fakat bunun kaymagini gelecekti hukumteler yiyecektir. cunku devlet kurulusu. bilancolarinda her turlu alavere dalavera yapilabilir. aselsan'in varliklarina bilmem ne fonu el koyabilir 1-2 imza ile. o yuzden tumden butun savunma sanayii sirketleri birlestirilip, aselsan, roketsan, fuzesan, bombasan, mermisan, barutsan ne varsa birlestirilip tek cati altinda, -ki su an da oyle zaten savunma sanayii baskanligi diye bir cati altinda- birlestirilip satilmasi gerekir. bu yeni yapi da 10 sene icerisinde en az 0.4-0.5 trilyon dolarlik bir sirket olur. belki de dunyanin en buyuk savunma sirketleri ile tecrube acisindan olmasa da uretim ve cari islem acisindan lockheed, bae systemes, dassault gibi bir lige cikacaktir ve dolayisiyla musterileri de benzer sekilde beynelmilel olacaktir. daha buyuk projeler yapabilecetir. ne geregi var yani roketi biri yapiyor, aviyonigi oteki. ayni isler bunlar asagi yukari.

    bunlara en buyuk engel de turk halkidir. cok anlarmis gibi bu aksiyonlara karsi cikar. hayir devlet de devlet derler. buna o garip marksist solcular da karsi cikar hesapta vatan millet sakaryaci tipler de. zaten bu iki cenah yedi bitirdi guzel ulkeyi ataturk oldugunden beri. yok darbe, yok irtica. biri feto kurar otekisi darbe yapar.

    bu isler oyle calakalem yapilacak isler degil. burada ben daha cok zihniyetten bahsediyorum. bu tutuculuk iste turkiye'nin 5 trilyon dolarlik bir ekonomi olmasini engelleyen yegane seydir. hep diyorum turkiye vasat sekilde yonetilse bugun 2 trilyon dolarlik ekonomi olmasi gerekirdi. iyi-vasat arasi 3, iyi yonetilse 5 trilyon dolar olmasi lazimdi. su an neyi devletin? 0.65 trilyon dolarlik ekonomi. en az 3.5 kat daha kucuk bir ekonomi bugun turkiye. bu ne demek? kendi varliklarinizdan hesap edin iste, fakirinden zenginine herkesin varligi 2 kat daha fazla olacakti. bmw alamiyoz yea diye aglamayacaktiniz. bunun sebebi babalariniz yani. oyle gorunmez seylere suc bulmayin. neden refah yok diyorsaniz gidin iceri elinde kumanda tv izleyen babaniza sorun. zaten turkiye'de bir bilince kavusmamis bir vergi olayi var o da apayri bir konu. anlat anlat insanin cani sikiliyor. 20 senede 1 trilyon dolar vergi toplandi bu ulkede. bakiyorsun yapilanlara topluyorsun, 200 milyar dolar etmiyor. geri kalan 800 milyar dolari bu ulke yedi icti iste. memur maasi diye yedi, emekli maasi diye yedi, yolsuzlukla yedi, burokratlara araba filan alindi s600.

    dunya'da buyuyemeyen tek ulke turkiye kaldi haberiniz olsun. dunya'da enflasyon olayini cozememis tek ulke turkiye kaldi. arnavutlugun bile enflasyon orani %2 ya. hic oyle sorunu uzaklarda aramaya gerek yok. turkiye'nin buyuyememe sebebi bizzat turk insaninin kendisidir. halk ister devlet de oyle yapar. bizim halk oturdugu yerden para istiyor. her seyin sahibi devlet olsun istiyor. aslinda turkiye sosyalist yonetim ile yonetilen yari totaliter bir ulkedir.

    edit:

    tcell ve ttkom ozellestirmeleri basarisiz oldu bir kere diye bu artik imkansiz diye bir sey yok. petkim ornegi verdik, gozden kaciyor. catir catir calisiyor petkim. hala turk ekonomisine katkisi var. azerbaycanli socar aldi. ha keza tupras, tupras ne oldu batti mi? pandemi sebebiyle filan satislari kotu gectigimiz sene. bir de elektrikli araclar konusu var. turkcell ve ttkom ozellestirilmez, olmaz, vs demek dogru degil. bu ise oyle hinlik, sark kurnazligi vs katmazsaniz hicbir sey olmaz. butun sekilde arkasindan cikacaksin sirketin, alana vereceksin anahtari ne yapiyorsa yapsin. fakat ben satayim, sonra yine istedigim gibi calissin onlar dersen iste o zaman olmaz. ttkom ve tcell olaylarinda devlet hala karisiyordu sirketlerin sahiplerine. bu ozellestirmeler oyle acik secik guzel sekilde yapilmadi. bu iste yine devletin girdigi yerde ot bitmez onermesi ile alakali bir sey. o yuzden diyoruz, devlet girisimci degildir, yapamaz bu isleri. 48 tane burokrat para ister bu sirketleri satiminda imza atmak icin, yazlik ister, araba ister, hisse ister. anlatabiliyor muyum ne demek istedigimi? bu isleri bir kere zihniyet olarak boyle dusunen bir kafa yapabilir. yoksa koservatif kafa ozellestirme filan yapamaz. anlatmak istedigim sey bu. yani asci, ucak surebilir mi? suremez. konu bu iste.

    daha ince acilmis paylar ve ortalik yapisi icin de (bkz: #122527095).
  • sanilanin aksine hicbir zaman insanlara hizmet etmek icin kurulmamis olan, her zaman belli bir zumreyi halkin geri kalanindan ustun kilmak icin ortaya cikmis olan kurum. genelde devlet icin "devlet halka hizmet etmek icin var" geyigi soylenir ama devlet denen kurumun insanlik tarihindeki cikisina bakinca boyle bir seye rastlamak maalesef mumkun degil.

    devlet denen kurum ortaya cikmadan once insanlik henuz yerlesik hayata gecmemisti. insanlar magaralarda ve kendi kurduklari yuvalarda yasayip avlanarak besleniyordu. asagi yukari her insan ayni zenginlikteydi. tabi avcilik yetenegi iyi olan ve biraz sansli olan birinin karni daha sanssiz olan birine gore daha kolay doyacakti ama gunden gune az fark olusacakti.

    insanlar yerlesik hayata gecince is bolumu dagitimi gerekecekti. artik herkes avcilik yapmayacakti. bazilari avcilik, bazilari ciftcilik, bazilari tamircilik, bazilari doktorluk yapacakti. bir sure sonra insanlar birbirlerini dunyada herkese yetecek kadar kaynak olmadigina ikna etmeye baslayinca savaslar basladi. dunyada sinirli miktarda kaynak kaldigi dusunuluyordu ve bu kaynaklar icin dusman kabilelerle savasmak gerekiyordu. bu savaslar sonrasinda dusman askerler esir aliniyor ve kole haline getiriliyordu. boylece kolelik duzeni cikacakti ve en fazla koleye sahip olan ciftci en zengin ciftci haline gelecekti.

    bir sure sonra toplumun onde gelenleri bir araya gelip "insanlari belli bir duzen altina getirip belli kurallar altina almaliyiz, boylece onlari daha kolay kontrol ederiz" demeye baslayacakti. bu tam da zenginlerle fakirler arasinda bir ucurum cikmaya basladiginda ortaya cikacakti. zenginlesen insanlar kendi hukumdarliklari altindaki koleleri ve fakirleri kontrol altina almak icin "devlet" denen kurumu ortaya attilar.

    devlet denen kurumu desteklemek icin oncelerde ortaya atilan sey din ve dini ogeler oldu. zenginler fakirleri somururken din adamlari fakirlere "gercek hayat dunya hayati degil, siz sabredin, yillarca cennete gidip odullendirileceksiniz" demeye basliyordu. ornegin incil'de "zenginlerin cennete girme sansi bir igne deliginden devenin gecme ihtimali kadardir" tarzinda bir soz gecer. halk bu sekilde bir sure kontrol altina alindigi icin din adamlari da devletin icinde ust duzey gorevlere gelmeye basladilar ve somuru duzeninin pasif parcasiyken aktif parcasi haline geldiler.

    bir sure sonra insanlar din adamlarinin sozlerini daha az dinlemeye baslayinca bu kez polis teskilati ortaya cikacakti. polis teskilatinin amaci zenginlerin mallarini ve canlarini fakirlerden korumak ve mevcut statukonun devamini saglamakti. tabi halka polis gucu tanitilirken amacin "asayisi korumak ve insanlarin guvenligini saglamak" olarak tanitilacakti. bir zengin halktan kepce kepce mal ve para calarken kilini kipirdatmayan polis gucu, herhangi bir fakir acliktan dolayi firindan bir ekmek calinca tepesine binecek ve onu dogduguna pisman edecekti. gunumuzde bile bunun yansimalarini halkta gorebiliyoruz. ornegin bir adamin cebinden 20 lira calmaya kalksaniz adam belki sizi hastahanelik edecektir ama devlet buyukleri adamin cebinden binlerce lirayi calinca adam sesini cikartmayacaktir. bu eskilerden gelen bir gelenegin bir yansimasidir.

    ilerleyen yillarda halk isyan etmesin diye devlet kurumu bazi "hizmetler" sunmaya baslayacaktir. ornegin bazi avrupa ulkelerinde devlet insanlara "bedava saglik hizmeti" saglayacaktir. halbuki o hizmetlerin hicbiri bedava degil ve tamami halkin vergileriyle ortaya cikan hizmetler. yani halka zaten kendisinden zorla kesilen parayla verilen bir hizmet var ve bu bir lutuf gibi gosteriliyor. tarihsel normlara baktigimizda cogu insan "buna da sukur" diyecektir cunku bu bile tarihsel olarak buyuk bir kazanim sayilir. anarsist veya komunist degilim ama insanligin son 100-200 yildaki bazi kazanimlarinda komunistler ve anarsistlerin yaptigi eylemlerin payi cok buyuktur ve bu kesinlikle inkar edilemez. bundan 150 yil once ingiltere'de gunluk calisma saati 15-16 civari ve haftalik calisma 6 gunken bugun bu gunluk 7-8 saat ve haftalik 5 saate indiyse bunda en buyuk rol yillarca hak arayan ve hakkini soke soke alan isci sinifindadir.

    bugun avrupa'nin en gelismis ulkelerinde bile devletin basinda sembolik de olsa krallar, kraliceler, prensler mevcuttur. britanya prensi evlenmek icin dugun yaptiginda devletin kasasindan milyonlarca euro harcanmakta, bu dugunlere binlerce insan istirak etmekte, paralar su gibi akmaktadir ama insanlar bunu normal bir sey gibi karsilamakta ve kimse itiraz etmemektedir. devletin varlik amaci tarih boyunca her zaman belli bir kesimi belli bir kesimin uzerinde tutmak olmustur. gunumuzde en demokrat devletlerde bile belli kesimler hakimiyet sahibidir. 2003 yilinda savas karisiti gosteriler duzenlenirken genel olarak savasa karsi cikan ulkelerde bile polis halka karsi vahsice davranmistir ve bir cok insan tutuklanmistir. ornegin avrupa ulkelerinde 2000'lerin basindaki savas karsiti eylemlerde cok sayida insan polis tarafindan darp edilmis veya goz altina alinarak hapse atilmistir. devletler baris zamani her ne kadar "sirin yuzlerini" gosterseler de cikarlari zedelendiginde veya statuko sarsilmaya basladiginda cirkin yuzlerini gostermekten asla cekinmeyeceklerdir.

    dunya tarihinde gerceklesmis en buyuk suclar ve soykirimlar her zaman ya devlet tarafindan gerceklestirilmis ya da devlet tarafindan desteklenmistir. kizilderili soykirimindan tutun da sivas katliamina kadar hepsinde devlet ya birinci ya da ikinci elden sucludur. zaten devletler polis ve asker gucu bulundurarak siddete ne kadar meyilli olduklarini en bastan gostermektedirler.

    peki bu devletin gereksiz oldugu ve bitmesi anlamina mi gelmektedir? bence hayir. yasanan once teknolojik ve bilimsel yeniliklere ve gelismelere ragmen insanlar hala ilkeldir ve vahsidir. ornegin gunumuzun "modern insani" depremde enkaz altinda kalan ve yardim isteyen bir kadinin kolunu kesip bileziklerini calabilen bir canlidir. uygun sartlar olustugunda insanlar her zaman vahsice hareket edebilmekte, cevresine ve hatta kendisine buyuk zararlar verebilmektedir. kaldi ki insanlara en azindan temel hizmetleri verebilmek icin ilk amaci kar yapmak olmayan yerlesik ve duzenli bir kuruma ihtiyac oldugu kesin. sorun yine insanin kendisinde ve acgozlulugunde yatiyor cunku "bal tutan parmagini yalar" her zaman gercege donusuyor. devletin ust kademelerine gelip yolsuzluk yapan insanlar oldugu surece devletin insanlara hizmet etmesi cok zor, ama zaten devletin varlik amaci da insanlara hizmet etmek gibi gozukmuyor. belki de devlet kurumunu tamamen degistirip bambaska bir huviyete sokma ihtiyaci vardir. hizmet sureleri kisaltilmali, meclise girme barajlari ortadan kalkmali, her turlu dokunulmazliklar kaldirilmali ve halkin egitimi arttirilmalidir. boylece hata yapan devlet buyukleri uzun sure gorevleri basinda kalmayacaklarini anlayabilmelidir. peki gucu ve statukoyu elinde tutanlar boyle bir seye izin verirler mi? tabi ki hayir.
  • tek meşru şiddet uygulayıcısı
  • bu entry de debeye girdigi icin mecburi edit: asagidaki entryi okuduktan sonra bu entry anlam kazanacak.

    her sey bu entry ile basladi (bkz: #122493257)

    daha adamin verdigi linkte turkcellin genel mudurlugune bilmem kim atanmistir yaziyor. bak atanmistir yaziyor, atanmis. ben bu cahil halk ile ugrasmaktan bikmam ben arkadas, fakat bunlarin cahilligi dipsiz kuyu haberiniz olsun %5'lik dostlarim. ben ugrasirim siz hic merak etmeyin. seve seve hemde. ben tabii ki yine gercek bilgiye ulasmak isteyenlere dogruyu anlatayim. halbuki gerekli linkleri de verdik de iste okumazki bizim sigir. onun derdi samanini yemek onune atilan. bir de yazinin icinde dedim he, dedim ki "bunlar daha ince ayrinti anlatilir da gerek yok" dedim. bunu kastettim. adam bunu da dikkate almamis. e herkesi kendi gibi bos zannediyor. ne demistik turk insani icin?

    uc tip cahili vardir:

    1. duz cahil. siradan cahil yani, bilmez.
    2. yari cahil. bilmez, bilmedigini bilmez. bak bu tehlikeli. bunlar iste sozum ona egitimliler. cok tehlikeli cahiller.
    3. of bunlar en tehlikeli cahiller. bunlar bilmezler, bilmediklerini bilmezler, baskalarini da bilmez sanarlar. iste bu yukaridaki cahil. ucuncu tip cahil budur.

    uc katmanli cahil

    oncelikle turk telekom ile baslayalim; turk telekomun paylarinin oranlari:

    ttkom ortalik oranlari

    bu telekomun kendi sitesinden alinmistir. onu da referans verelim.

    turk telekom ortaklik yapisi kendi web sitesi

    simdi goruldugu uzere zaten bu yapida dahi devletin orani %30

    levent yapilandirma yonetimi diye bir sey var bu da iste tmsf gibi ama ozel bankalarin kurdugu bir araf. yani bankalarin alacaklarini takas ettikleri gibi bir sey gibi dusunun. sahiplik oranlari da yaziyor bu levent denen seyin.

    (bkz: levent yapilandirma yonetimi)burada levent denen seyin sahibi kim onlar da verilmis icinde yine devlet bankalari da var yani.

    zaten telekomun %15 i halka acik, onun da takaslari burada

    ttkom takaslar

    zaten telekomun ceosunu filan cumhurbaskani atar. yonetim devlettedir. cahillik ama der ki bu sirketlerin %25'i devletin bilmem ne. iste sizin gibi enayileri boyle soyuyorlar zaten. sigirsiniz. onunuze bir tutam saman atiyorlar arkanizda kim var kim yok anlamiyorsunuz bile egilip o samani yerken.

    gelelim turkcell'e.

    turkcell ortaklik yapisi

    turkcell'in zaten %54'u halka acik. yani kaldi geriye yuzde 46. bunun da %26 si devlete ait. yani 1 yasindakiler bile artik yapabiliyor bu hesabi 26/46= 0.56 yani yuzde 56 si turkcell'in yine varlik fonuna ait. bu diger paylar uzerinden devletin payini yine hesaba katmadim ha. turkcell'in yoneticileri de devlet tarafindan secilir yine. yonetim kurulu eski guresci, bilmem kim filan dolu. ulan insaf be. bu kadar da sigir olunmaz bir de burada soylenenleri anlayan insnalara "debeye girmis euheu" diyerek milletin akliyla dalga gecilmez ya. hirsiz kiliklilar sizi. diyorum iste, turkiye'deki siyasetin chp'si akp'si yok. hepsi ayni kabiz kafa.

    turkcell'in halka acik paylarinin oranini da atiyorum. toplamda %70'i yabancilarin. fakat bu paylar kar ortakligi paylari, imtiyazsiz paylar yani.

    turkcell halka acik paylarin takaslari

    burada oyle siradan cahiller gibi atip tutmuyoruz. var bir bildigimiz ki anlatiyoruz. sirf kiskancliktan laf soylemis olmak icin yaygara yapmayin.

    simdi sen yarim yamalak muhalefetinle kendini mi parlattin beni mi parlattin? iste bu yuzden bu ulke 20 yildir akp tarafindan yonetiliyor. bu kalitesiz dandik kabiz muhalif kafa, izdirap kafa yuzunden de bu ulke bu halde.

    hep diyorum, chp kafasinin akp kafasindan hicbir farki yoktur. aynidir bunlar. birbirinden daha vasat iki olusumdur. buradan da anlamayan varsa artik, benim sorunum degil. fakat ben bunlari konusmaya devam ederim.

    adam yonetimi devlet elinde olan iki kuruma devletin degil dedi ya. yuh artik ya.

    konu zaten sadece turk telekom ve turkcell olayi degil, buradaki asil tartisma devletin gereksiz yere bankacilik yapmasi, otobus isletmesi filan. yeri gelince misir ordusu ile dalga geciliyor domates biber satiyor diye, turkiye'de devletin bundan ne farki var? devlet kurumlari ticaret yapmaz kardesim. buna parmak basiyoruz. konuyu zaten sadece turkcell ve turk telekom uzerinden degerlendirmek basli basina bir kabizlik. zeka kabizi iste bunlar. ikiniyor ikiniyor alni damar damar oluyor ama dusunce cikartamiyor kafa. ha sepet ha kafa.

    bunlarin asil derdi bir de boyle konular konusmak degil, bu onceki entry niye debeye girimismis. dikkat ederseniz buradan da bir veryansin var. sanane ulan, okuyan begenmis girmis entry debeye. belki inadina bunu da sokacak insanlar, sen milletin tecihlerine ket vuracak insan misin. sen de yaz seninki de girsin. bir de konu debe hebe degil bir kere, olayi bu sacmaliga getiren de iste yine bu kabiz kafa. ben adama ozellestirme anlatiyorum, bu gelmis senin sacin tirasi kotu olmus diyor.

    istiyorum ki insanlar bu zihniyeti gorsun. bunlarin derdi iste gorunusle sadece. calismaz devletten para ister filan. iste diyoruz ya isin tanim kismina gelelim, devlet guvenlik saglar, dusmandan korur, hukuku tecelli ettirir. baska bir sey yapmaz. ozel internet faturasi filan kesmez, tren bileti satmaz. tekrar ediyorum devlet guvenlik saglar, dusmandan korur, hukuku tecelli ettirir. o kadar. baska bir sey yapmaz.
  • şu dünyada en işe yaramaz şey nedir diye sorulsa eğer türkiyede yaşıyorsanız cevabı kesinlikle devlettir. günümüzde devlet vatandaşa değil vatandaş devlete hizmet etmekte ve vatandaş devlet bünyesinden geçinenlerin geçim kaynağı olmaktadır. senelerdir partiler gelir gider , kavgalar yaşanır , sağcısı solcusu birbirine girer ama kaybeden hep vatandaştır. günümüz koşullarını ele aldığımızda kendim üzerinden örnek vererek devletin vatandaşa bakış açısını örneklerle ele alalım ;

    - asgari ücretle çalışmamama rağmen ssk primim asgari ücretten yatırılıyor. devlet bunu önlemek için hiçbir önlem almıyor. asgari geçim indirimi diye resmen işçinin haklarını öldüren bir yasa getirmiş güya bizden kesilen gelir vergisinin bir kısmını bize iade ediyor. fakat pratikte işverenin çoğu bilinçsiz işçiye bunu ödemiyor veya maaş içinde eritiyor. ama sizin gelir verginizi muhtasar beyannameyle devlete yatırırken vergisinden düşüyor. misal zam pazarlığı yapıyorsunuz maaşınız 750 iken 800 oldu deniyor. sizde asgari geçim indirimi farkı ne olacak diye sorduğunuzda zamın içine dahil denilip kestirip atılıyor. dikkat ederseniz sosyal güvenlik ile ilgili çıkan yasaların çoğu işverene yönelik. prim borcu affı , pirm borcu olmayana indirim , kadın ve genç işçi çalıştırana devlet desteği. peki işveren bu kanun çıktığı için işçi alımı yapıyormu hayır mevcut borcunu temizleyip zaten sigortasız çalıştırıp hakkını yediği işçisini belki sigorta yapıyor. işçi maaşından 226,29 tl kesinti yapılıyor devlet tarafından . 2011in ilk altı ayı için asgari ücret brüt 796,50 net 570,21 tl. işçinin zarar gösterme , fatura karşılığı gider beyan etme hakkı yok. yani siz kira öderken bunu gider gösteremezken işveren marketten sucuk alıp yemek bedeli olarak giderleştiriyor. yani asgari ücretli biri 8.124,24 lira gelir vergisi matrahı beyan etmek zorundayken doktorlar avukatlar mühendisler özel olarak kullandığı arabayı envanterine kaydedip amortisman ayırıp bir de üstüne benzini gider olarak kaydediyor. tabi sene sonu vergi levhasına baktığımızda zarar görüyoruz işçi ise 8 bin küsür gelir beyan etmiş. dün hastaneye gittim bir rahatsızlığım için. yaklaşık 10 senelik sigortalıyım hastaneye ikinci gidişim ve devletin sağlık yardımıdan ikinci kez faydalanıyorum. ilki başım çok ağrıyor diye acile gitmiştim bir iğne yaptılar ikincisi kalın bağırsakla ilgili bir durumdu. sabah 7:20 de hastanede olmama rağmen 11:00da işim anca bitti. doktorla konuşmam muayene olmam 5 dk sürmemiştir. "neyin var" , " ağrın var mı" , "şunu şunu kullan 1 ay sonra gel" cümlelerini duyup kalabalığı sıyırıp eczaneye doğru yol aldım. reçetemi verdim ve eczacı hanım hesapladı , " ne kadar" diye sordum " 127 lira " cevabını duyunca gözlerim fal taşı gibi açıldı. " şunu şunu devlet karşılamıyor , sadece bu krem 97 lira , 2009 dan iki tane muayene ücreti var v.s" yani 10 yıldır sigorta ödüyorum afadersiniz kıçımda bir sorun çıktı ve ben bunu sosyal güvencemden ödeyemiyorum.çektiğim çile de cabası. aynı şekilde eşime sistoskopi (yanlış yazmış olabilirim) yapılacaktı , ağrıdan kıvranmasına rağmen 2 ay sonraya gün verdiler. eşim ssklı çalışan olmasına rağmen gittik özel hastanede yaptırdık bir dünya para bayıldık.

    - ödediğimiz telefon internet faturalarına bakalım örnek olarak kendi faturalarımı kullandım.. ttnet internet kullanım ücreti 25,60 devlete ödenecek vergiler toplamı 5,89. yani %18 kdv + %5 ötv toplamda % 23 vergi. telefon kullanım ücreti 19,17 devlete iletilecek vergiler toplamı %18 kdv + %15 ötv toplamda % 33 vergi. yani harcamamızın 1/3 ü devlete vergi olarak gidiyor. cep telefonuna da bir bakalım , kullanım ücreti 60,30 %18 kdv + %25 ötv + 1,02 tl telsiz kullanım ücreti dahil devlete iletilecek ücretler toplamı 26,95 tl. yani yaklaışık % 44 vergi alınıyor. yanlış duymadınız hemen hemen yarısına devlet el koyuyor.telsiz neyin kullanmadım ben deme hakkınız yok.artık telefon sabit ücreti ödemeden internet bağlatabiliyorum devletim bu soyguna dur dedi diyorsanız sakın ha derim. yalın adsl diye 15 lira sabit ücretli interneti kakalıyorlar dikkat edin. yani 15 tl sabit ücret + adsl ücreti.devlet yine vatandaşın karşısında hatta güvence kaynağı bile olamıyor. vatandaşı ezdiriyor dev şirketlere.

    - benzinden alınan vergi şu an için yanlış hatırlamıyorsam %55 ile %60 arası bir vergi alınıyor. dün sabah 70 liralık yakıt aldım demekki 26,25 tl devlete vergi vermişim , arabamın deposuna 43,75 tl yakıt girmiş oluyor.

    - efkarlandım bir duble rakı eşliğinde sigaramı tüttüreyim dedim sigaramdan rakımdan alınan vergi kendi bedelinin neredeyse 2-3 katı daha fazla.

    - yeni bir araba almaya kalktım sıfır olarak. bunu da arkadaşımın aldığı bir oto faturasına bakarak örnekliyeyim. yoksa benim bu kafayla , evletinde bu karıncayı incitmeyen müdahale tarzıyla sıfır araba almam mümkün değil. araba 2011 model bmw 320d. vergisiz araç bedeli 50.754.41 tl. devlete iletilecek vergiler 44.513,81 tl. yani toplamda 94.641,99 tl. yani sıfır bir bmwye 50 bine binebilecekken neredeyse 100 bin liraya biniyoruz. ayrıca devlet eliyle şöyle bir tokatlama da mevcut. araç bedeline % 60 ötve uygulanıyor birde bu çıkan rakama % 18 kdv uygulanıyor yani verginin vergisi alınıyor. tam bir kazıklama hemde deli dumrul hesabı. vergi aşağı yukarı yüzde yüze yakın. ayrıca arabanızın noter masrafları ,alım satımı , trafik tescili v.s. yine devlete bir dünya para ödüyorsunuz. ne olduğu belli olmayan pek işe yaramayan zorunlu trafik sigortası yaptırıyorsunuz yine devlete vergiler fonlar v.s. aracın vize zamanı geliyor yine bir dünya vergi yatırıyorsunuz. ocak ve temmuz ayı geldiği vakit 2 taksit olarak devlete motorlu taşıtlar vergisini ödüyorsunuz ki kimi araçlarda bu rakam 2000 liralara kadar çıkıyor.

    - elektrik ve su gibi lüks tüketime girmeyen hatta zorunlu ihtiyaç kalemlerinden %18 ve % 8 kdv alınıyor. hatta siz farkına varmadan su parası içinde çöp vergisi iteleniyor.

    - eviniz falan varsa yine her sene 2 taksit olarak mayıs ve kasım aylarında devletin sizin evinize belirlediği bedel üzerinden vergi ödüyorsunuz.

    - dükkanıma şöyle ışıklı bir ilan yaptırayım müşterim artsın dediniz. devlet hop tepenizde levhanın ışığına , yönüne metrekaresine göre vergi hesaplayıp hemen iteliyor.ayrıca işyeri kiralarından %20 stopaj vergi keza konutlarda da ayda 233,33 (yıllık 2800) kira geliriniz varsa yi devlete vergi bayılıyorsunuz.

    - şöyle iki hisse alayım satayım biraz yolumu bulayım dediniz bunda da devlet affetmiyor hemen yapıştırıyor vergiyi. mısırdaki dedemden amcamdan miras kaldı artk rahatım derseniz devlet hop yakanızda %1 ile %30 arasında değişen veraset ve intikal vergisi uyguluyor.

    - ekmekte %1 kdv uygulanıyor.sebze meyvede %8. ayrıca nihai tüketici olduğunuz için bunu indirme gibi bir şansınız yok.

    - arabamı parkedeyim dedim şöyle güzel bir yere . o da ne ! belediye personelini dikmiş makbuz kesiyor. gerçi deynekçilerdense belediyeye haraç vermek insana daha makbul geçiyor.

    - o kadar vergi ödedim en azından yol su elektrik olarak geri döner diyorsanız. otoban yada köprü geçişlerindeki ogs ,kgs , dgs , öss terimlerini hatırlatırım.

    - son yıllarda musluk suyu içen ev kalmadı desek yalan olmaz. yani su şirketlerine damacana başı 4 ile 7 lira arasında para veriyoruz. peki devlet çeşmemizden akan suyu sağlıklı veya içilebilir düzeyde tutamıyorsa sorarım dostlar size ne işe yarar o devlet.

    özetle hayatımız devlete haraç vererek geçiyor. kimse bana mesaj atmasın şu ülkede de böyle , bu ülkede de böyle de diye. sonuçta devlet kavramını sorguluyoruz. ha ekonomide çok başarılı olduğu iddia edilen iktidar partisi bu vergileri azaltmışmıdır hayır aksine arttırmıştır. siyasi duruşu ne olursa olsun insan hayatına doğrudan etki eden bu vergileri azaltan hatta yokeden parti başarılı partidir.haberlerde izliyoruz ihracat bu kadar ,büyüme şu kadar , grafikler , istatistikler peki ama mevcut siyasal irade de bundan çok uzaktır. ulan bari şu nüfus cüzdanını küçültseler artık cüzdana girmiyor.
  • devlet, ister beğenin ister beğenmeyin (ben tercih hakkımı böyle bir devlet yapısından yana kullanmazdım, zaten bu devlet yapısı, platon'un sadece kendi yararını düşünen devlet'inden, xvi.-xvii. yy.'larda macchiavelli'nin otoriter devletinden, bacon'ın egemenlik ve yayılmacılığı öngören devletinden, grotius'un köleliği doğal sayan devletinden, campanella'nın inançlı devletinden, hobbes'un kargaşayı önlemede her şeyi akla yatkın bulan devletinden yani sonuç itibariyle sadece ve sadece kendi bekaasını düşünmek zorunda kalan devlet anlayışından beslenmiştir. ben de bu yapıdan nefret ettiğimi birçok entiride anlattım, en azından fikrimi merak eden varsa diye söylüyorum bunu.) vatandaşlarına ve dış güçlere karşı egemenliğini koruyabilmek için yani karşısındaki herkese, her şeye dişini geçirebilmek için, ister sanal deyin ister pek manalı ve gerçekçi bulun; kemikleşmiş değerler yaratmak ve bu değerler üzerinden bekaasını sürdürmek zorundadır. bu değerler avrupa ve asya minor'de xvi. ve xvii. yy.'a kadar çok kuvvetli bir biçimde dini nitelikte olmuş, en büyük güç de kilisenin elinde toplanmıştır. benzer şekilde osmanlı'nın cihat anlayışını ve islam'ı yaymak için giriştiği savaşları da değerlendirmeye alabilirsiniz; yani devlet değerlerden hareket etmek durumundadır.

    ilginçtir, devlet- değerler ilişkisinde, zincirleri kırmak isteyen ütopik devlet arayışlarında da bu değerlere zorunluluğu görebilirsiniz. insan aklı niye kafasında ütopik devletin hayallerini kurar? insan rahatsız olduğunda, alternatifleri düşünür, o halde insanın bulunduğu devlette kendisini rahatsız ettiğini düşündüğü bazı nitelikler vardır ve bu nitelikler kafasında kurguladığı yeni devlette olmamalıdır. oysa sorun küçük müdahaleler ve devletin temel aldığı değerler bütününde yapılan değişikliklerle çözülecek gibi değildir ki? bu yüzden hayallerdeki devlet fikri ütopyalaşmıştır. zaten insandan insana değişen bir devlet kabulünden söz ediyoruz. günümüzde bu daha belirgindir, mesela islam devleti kurmak isteyen de, sosyalist düzene geçmek isteyen de sınırlarını kesin ve net bir biçimde belirlemiştir. oysa önceki çağlarda bu ayrımlar daha bulanıktı. sokrates'i zehir içmeye gönderen devletin (nietzsche'ye göre, sokrates'in kendisi zehir içmeye gitmiştir: nietzsche'nin sokrates sorunu) platon'u rahatsız eden bir yapıdan muzdarip olduğu düşünülmektedir, doğrudur. ama onun kafasındaki yeni devlet, eski devletin en temel yasalarını değiştirebilecek güçte değildi. mesela mythos ve homeros devlet dışı kalmıştı ama tümüyle tanrılar veyahut homeros'un mitleri tümüyle yasaklanmamıştı. ya da campanella'nın güneş devleti'nde (bkz: #10341676) sanki erken bir komunizmi andıran "ortak yaşama bilinci" var idiyse de, yine baskın olan değerlerden bazıları hiristiyanlık dinine ve tanrının krallığı anlayışına dayanıyordu, hatta havarilerin yaşayışlarından övgüyle söz ediliyordu. yani insanın devlete karşılık başka bir devlet hayali kurduğu noktada dahi, eski devletin ona kabul ettirdiği değerlerin dışına çıkamıyor; bu bir sorun mu? bence büyük bir sorun. ve bu sorunun en temel kaynağı kategorileşmemizdir. bu kategorileşmeyi ben insanın düşünen hayvanlıktan, ideolojik hayvanlığa geçmiş olmasına bağlıyorum. bu yüz senelik bir hikaye de değil, nereden baksanız 2500 senedir insanlık yolunu çiziyor. bizim dönüp dolaşıp platon ve aristoteles'e varmamızın sebebi budur. ben bunu homo insipiens'te anlatmaya çalıştım, o adam yani ideolojik olan kabuğunu kırıp, aydınlanma yoluna girdiğinde de işler bitmiyor, sorumluluğu daha da artıyor, çünkü akıl insana sadece değerler karşısında olumlu şeyler yaptırmaz, aklı yöneten bir mekanizmaya duyulan ihtiyaç söz konusudur. bu mekanizmayı da yaratan akıldır ancak bu akıl kategorileşmiş bir akıl olacağından, ya da modern dünya böyle görmek istediğinden; islamcı, milliyetçi, faşist, şeriatçı, ulusalcı, komunis, solcu, laik şucu, bucu bir şekilde terminolojide karşılığınız bulunmaktadır, ortaçağ'da ruh ve mistikçiler platoncu, onun karşısında modern bilimin yolunu açan maddeciler ise aristotelesçiydiler. nereden bakarsanız bakın ideolojinin emrinde, homo insipiens yani aptal adam olarak devletin sadık bir fişlenmişisinizdir.

    kategorileşmeden kendini sıyırabilen bir filozof vardı; nietzsche, modern algılayış onu da nazizmin fikir babası yapıverdi, yetinmediler en büyük ahlakçı oyken, onu ahlak dışı ilan ettiler, "durun adam öldü vurmayın daha fazla" demeye kalmadan, en büyük inançlı adam olan, dionsyiak tavır karşısında atın boynuna sarılarak ağlayan, sokratesçi ironi karşısında yunan mucizesinin sonlandığını düşünen bu şarapçıyı birden nihilist sayıverdiler (bkz: nihilizm/@jimi the kewl), o da kategorileşti hem de kategoridışılığı becermiş, söz konusu izleğin dışında kalabilmeyi becermiş tek filozof olmasına rağmen.

    devletten, ütopyaya, değerlere, kategoridışılığa ilginç bir sohbet oldu; teşekkür ederim okuduğunuz için.
  • insanla hayat arasinda bir nevi asalak.
hesabın var mı? giriş yap